Sosyal Medya

Türkçenin Plaza dünyasındaki akıbeti

İlkokul sıralarında yarı İngilizce yarı Türkçe talim yapan öğrenci müstehzi şekilde Tarzanca konuşmak ile itham ediliyor. Sokaktaki yabancı dildeki tabelalar cahillik vurgusuyla acımasızca tenkit edilirken patron katında kelime hassasiyeti askıya alınıyor. Lisan problemi plazalara, patron katına, iş dünyasına uzandığında ise mevzunun cahillik ve okumak ile alakası olmadığı anlaşılıyor. Büyük şirketler plazalara konumlanıp ülkelere sermayelerinden ziyade kelime ordularıyla giriyor.



Van’da Cumhuriyet Caddesi’nden Sanat Sokağı’na döndüÄŸünüzde yol üzerinde ilginç bir tabela ile karşılaşırsınız: Diyarbakır CiÄŸer Showroom. CoÄŸrafî yakınlık sebebiyle Van’da Diyarbakır ciÄŸercisi tanıdık gelebilir; lakin ciÄŸerci ile showroomun ne alakası var diye düÅŸünürseniz, pek de uygun bir cevap bulamazsanız. Bu dil çarpıklığı ilk baÅŸta kaygılandırsa da meseleyi mizaha vurup geçebilirsiniz.
 
Dilin sınırlarını ÅŸirketler çiziyor
 
Sokaklara dalıp tabela veya yabancı kelime avına çıkıp “dil polisliÄŸi” yapmak da mümkün görünmüyor. Sokaklardan plazalara/patron katına çıkıp Türkçeye oralardan bakıldığında durum pek de farklı deÄŸil. Meseleye dünya ölçeÄŸinde bakmak gerekiyor aslında. ibn-i Hazm “Bir dilin gücü ile o dili konuÅŸan toplumun kurduÄŸu devletin gücü arasında doÄŸru orantı var.” diyor.
 
Günümüz dünyasına, uluslararası ÅŸirketler üzerinden yön verildiÄŸi düÅŸünülürse dil ile ÅŸirketler ve çalışanlar arasında sıkı bir baÄŸ var. Howard Rothman, Dünya Tarihine Yön Veren 50 Åžirket kitabını yazarken maksadını “Åžirketlerin dünyayı çeÅŸitli yollarla nasıl deÄŸiÅŸtirebileceÄŸini anlamaya çalışmak ve bu yüce hedefi yakalayabilmiÅŸ olanları özellikle incelemek” diye belirtiyor. Bu elli ÅŸirketin ekserisi bir ÅŸekilde insanların hayatına müdahil olmuÅŸ.
 
Mesela, Mcdonald’s ile beraber dünyada fast food/hazır yiyecek diye bir kelime lisana yerleÅŸti. Ardından obezite/aşırı ÅŸiÅŸmanlık diye bir hastalığı da aynı dilden getirdi. Patates kızartması bir anda cips oldu. Burada dikkati çeken dünya ölçekli ÅŸirketlerin baÄŸlı bulunduÄŸu dildeki kelimeleri de girdiÄŸi ülkelere taşımalarıdır.
 
Kitaptan Coca-Cola’nın da meÅŸrubat sektöründe dünyayı ele geçirdiÄŸi ve hazır yiyeceklerin hemen yanında yer alması, kökleri daha 19. yüzyıl’a dayanmasına raÄŸmen 21. yüzyılda “farklı denizlere yelken açması” baÄŸlı bulunduÄŸu dilin sınırlarını da geniÅŸlettiÄŸini anlamak mümkün. Ancak hâlâ ofisinizde/ plazanızda “Biraz mola sonra drink kola” diyorsanız, kendi dil sınırınızın ihlal ve iÅŸgal edildiÄŸinin farkına varmak zor.
 
Åžirketler dilin hâkimiyetini geniÅŸletiyor
 
Dünyada, hâkimiyet kuran ÅŸirketlerin veya kurmak isteyen ÅŸirketlerin kendi içerisinde dil-kültür iliÅŸkisi var. Bunu da sermaye sahiplerinin baÄŸlı bulunduÄŸu dil belirliyor. Dünya “global köy” denilerek iletiÅŸim çağında küçültülüyor. Dil Doktoru kitabında ‘KüreselleÅŸen Dünyada Türkçe’nin GeleceÄŸi’ baÅŸlığı ise dünyanın halini daha doÄŸrusu plazalardaki dilin halini özetliyor. “Vaktiyle Amerika’ya göç etmemiÅŸ olsaydı bugün ingilizce de kendi sınırları içinde bir dil olurdu. Tarih ingilizceye iletiÅŸim çağının yaÅŸandığı bir devirde Anglo-Amerikan imparatorluÄŸu dili olmayı nasip etti. Nasıl dünün Roması emrinde çeÅŸitli halklara mensup binlerce köle çalıştırıyorsa bugünün Amerikan ingilizcesi de emrinde böyle köleler çalıştırıyor. Hintli, Çinli, Fransız, Alman vesair milletlerin bilim adamları buldukları icatlara ve kavramlara ingilizceden ad veriyorlar. DiÄŸer toplumlar, kendi sermayelerini ve zamanlarını hâkim ulus ve kültürün dilini öÄŸrenmede harcıyorlar.”
 
Son asırda ÅŸirketler ÅŸüphesiz devletlerinin, dünya piyasasında varlıklarını devam ettirebilmek için rakiplerinden her an önde olmak zorundalar. Bunun için ÅŸirket kültürü, iÅŸletme, firma kültürü gibi mefhumlar türetildi. Åžirket kültürü “bir topluluÄŸu bir arada tutan paylaşılmış deÄŸer ve davranışlar” olarak bariz ÅŸekilde tarif edilebilir. Sermaye sahipleri ÅŸirket kültürüne yön veren kimselerdi. Åžirket çalışanların alt veya üst kademe fark etmeksizin kullanılan kelimelere aÅŸina olmadığı müddetçe ÅŸirketi terk etmekten baÅŸka alternatifleri de yoktu.
 
Sermaye sahiplerinin kelimeleri tercih ediliyor
 
Sermaye sahipleri, ÅŸirkette kullanılan dili ÅŸekillendiriyor, ilk olarak kendi deÄŸerlerini paylaÅŸan kiÅŸilere etrafında yer verir. iÅŸletme kültürünü alt kademe yönetici üzerlerindeki tesirleri üzerine yapılan bir çalışmada “Kurucular veya ÅŸirket sahipleri, ÅŸirkete, beslendiÄŸi inançlar ve deÄŸerleri getirirler ve bunları çalışanlarına empoze ederler.” Åžirketin kültürüne kuruluÅŸ maksadına uygun hareket eden ve uyum saÄŸlayanlar yükseltilmek ile taltif edileceklerdir. Yeni gelenlere de bu kültür aktarımı yapılarak ÅŸirket kültürü ayakta tutulacaktır. Böylelikle ÅŸirketler, sürekliliÄŸi saÄŸlamakla dünya kültürüne yön verdikçe gündemde kalacaklardır.
 
Åžirketlerde, sosyal çevrede günlük hayatta kullanılan kelime ve cümleler ÅŸirkette ortak dili meydan getirir. Büyük ÅŸirketler burada kendine mahsus bir dil oluÅŸtururlar. Yeni gelenlerin ÅŸirketin davranış kalıbını ve hayat tarzını kabullendiÄŸi, sermaye sahiplerinin terim ve kelimelerini kullanmaya baÅŸlamalarıyla belirlenebilir. Daha önemlisi, üst kademenin kullandığı kelimeleri kullanmak o ÅŸirket kültürüne bir âidiyet duygusu oluÅŸturur. Mesela üst kademeden bir yönetici beraber hareket etmek düÅŸünmek manasında “kollektif akıl, ortak akıl, ortak bilinç, sinerji oluÅŸturmak’ gibi kelimeleri kullanırken baÅŸka bir ÅŸirkette ‘istiÅŸare’ kullanılabiliyor. Oysa eskiden devlet katında ‘katip’ yazar, ‘mümeyyiz’ düzeltir, ‘mübeyyiz’ temize çekerdi. Sonra ‘sekreter’ yazar, müdür/ patron/boss düzeltir, ‘sekreter’, temize çeker, bir hale geldi.
 
‘Ä°ÅŸlerinize konsantre olun’ yerine kimsenin pek bilmediÄŸi ancak daha yerli olan ‘temerküz etmek’ tamamıyla üst kademedeki yöneticin kelime hassasiyeti ve beslendiÄŸi kültür kaynağı ile alakalıdır. Çalışanlar da sermaye sahiplerine yakın olmak için kendisine söylenilen kelimeleri tercih edeceklerdir.
 
Ralph H. Killman “Kurumsal Kültür Kontrolü Kazandırılması” makalesinde patronların dil tercihi üzerindeki hâkimiyetine dikkat çekiyor. “BirçoÄŸumuz kabullenmek istemese de, en üst kademedeki yönetici ve sermaye sahiplerinin standartları, diÄŸer insanlarla münasebeti, dikkatini yoÄŸunlaÅŸtırdığı mevzular, çalışanların tamamı üzerinde diÄŸer unsurlardan daha derin bir tesiri vardır” ve ÅŸirketteki dil de kültür de buna göre ÅŸekil alır. Åžirket kültürüne ve dolayısıyla kullanılan dile uyum saÄŸlayamayanlar için ÅŸu cümle hep gizli tutulur: “Burada hakim olan bir çalışma disiplini vardır. Buna ayak uydurabilen kalır, uyduramayan ise gider… ” Çünkü ÅŸirketlerin geleceÄŸi dilden daha önemlidir.
 
GeleceÄŸin dünyasında Türkçenin plazadaki yeri
 
Patron katından konuÅŸulan dil, çalışanları kuÅŸatma altına alıyor. Bu aynı zamanda eskiden dilin akışı taÅŸradan merkeze doÄŸru giderken dil inkılâbıyla üstten alta doÄŸru bir baskıyla paralellilik arz etmektedir. En fazla zorlanılan mesele ise tercüme yoluyla geçen bazen uydurukça, bazen yarı ingilizce veya Fransızca terimlerdir. Prof. Dr. ilhami Sığırcı “Avrupa BirliÄŸi’ne üyelik süreci, bir çeviri sürecidir.” diye vaziyeti özetlerken AB sürecinde Türkiye’nin tercüme ve terim problemleri ile karşılaÅŸacağını belirtiyor. “Yaklaşık 120.000 sayfadan oluÅŸan ve çok farklı alanları kapsayan AB müktesebatının Türkçeye çevrilmesi, Türkiye’nin üyelik sürecindeki en önemli çalışmalarından biridir. Bu müktesebatın çevrilmesi Müzakere Çerçeve Belgesi gereÄŸince Türkiye’nin yükümlülüÄŸüdür ve AB’ye üyelikten bir iki yıl önce bunun yapılması gerekmektedir. Bu sürecin saÄŸlıklı bir ÅŸekilde yürütülebilmesi için yapılan çevirilerin doÄŸruluÄŸu ve özellikle de terim birliÄŸi büyük önem arz etmektedir.”
 
Türkçenin yolu uzun, terim meselesi aşılsa bile her sahada icat temelli bir dil kurulması gerekiyor. Åžirketler menfaat ve dünyada bir kültür ve dil oluÅŸtururken Türkçenin sokaktan plazaya patronlar nezdindeki yüksek zümrelerde hali nicedir acaba? Aslında Prof. Dr. Hayati Develi Dil Doktoru kitabında teÅŸhisi koyup tedaviyi de söylüyor: “Fikir ve eÅŸya planında neredeyse hiçbir buluÅŸa, hiçbir yeniliÄŸe imza atmamış olan Türk entelektüelinin ana dilini fakirlikle suçlaması tarlaya tohum ekmeyip de hasat uman çiftçinin haline benziyor. Nadirattan olarak bir ÅŸey keÅŸfeden ilim ve fikir adamlarımız da buna Grek-Latin kökenli adlar takmayı pek seviyorlar. AlemÅŸümul yenilikler üretmeyen Türk entelektüeli Türkçeyi fakir bulma hakkına sahip deÄŸil.”
 
Åžirketler dünyada kültürü oluÅŸturup, kendi sermaye diliyle hakimiyet kurarken “geleceÄŸin dünyasında Türklerin yeri ne olacaksa, Türkçenin de yeri o olacaktır.” cümlesi, sokaktan plazaya Türkçenin durduÄŸu veya geldiÄŸi yeri gösterecektir.
 
 
Müellif: Sadik Canlar / Kaynak: Genç Dergi
 
Kaynaklar
 
Prof. Dr. Hayati Develi, Dil Doktoru, Kesit, ist., 2008
 
18. Yüzyılda Osmanlı Kurumları ve Osmanlı Toplum YaÅŸantısı, Doç.Dr. Yücel Özkaya,Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ank.
 
Dünya Tarihine Yön Veren En Etkin 50 Åžirket, Neden Kitap, Çev: NurÅŸan ÜstüntaÅŸ, Ä°st.2007
 
Kültür ve Dil, Mehmet Kaplan, Dergah Yay., Ä°st.2009
 
BildiriÅŸim Ä°nsan-Dili ve Ötesi, Prof. Dr. Özcan BaÅŸkan, Multılıngual 2003, Ä°st.
 
Ä°ÅŸletme Kültürünün Alt Kademe Yöneticileri Üzerindeki Etkisi: Bir Örnek Olay Çalışması, Hüseyin ÇIRPAN Kırıkkale Üniv., Ä°.Ä°.B.F., Ä°ÅŸletme Böl., AraÅŸt. Gör, Mustafa KOYUNCU NevÅŸehir Turizm Ä°ÅŸletmeciliÄŸi ve Otelcilik Yüksek Okulu, ÖÄŸtim Gör.
 
AB Sürecinde Türkiye’nin KarşılaÅŸacağı Çeviri ve Terim Sorunları, Prof. Dr. Ä°lhami SIÄžIRCI, Kırıkkale Üniv. Mütercim-Tercümanlık (Fransızca) Anabilim Dalı BaÅŸkanı

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.