Gökhan Özcan: Sen hiç sevdin mi?
Follow @dusuncemektebi2
Hayatın tercihlerle dolu olduğu söylenir. Sonra aşk başa gelir. Filozoflar o hali tercihlerin bire inmesi olarak tarif ederler. Ariflere göre ise o hal, artık tercih diye bir şey kalmaması halidir. Bir şeyi hakkıyla sevince her şeyi onunla birlikte seven nice gönüller de var. “Sen mi sevdin sanıyorsun?” dedi meczup, “O sevdi, sen sevginin kendisi oldun!”
Bazen aramızdan bazılarının cismen bizimleyken aslen orada olmadığını hissederiz. Biz de bazen bulunuyor gibi göründüğümüz yerlerde değiliz aslında. Usulca silindiğimiz anlar var kalabalıkların arasından. Düşüyor sessizce bazı sözlerimiz diğer sözler arasından. Herkes birbiriyle konuşur, büyük bir hararetle birbirlerine bir şeyler anlatırken, bir köşede, hiç orada değilmiş gibi, bütün dikkatiyle sadece kendini dinleyenler oluyor. Fotoğraflarda bile tespit etmek mümkün bu kayboluşu, objektife gülümseyen yüzler arasında biri, aslında hiçbir yere bakmıyor, kendi içinden başka.
“Yalnız hepsinin yüzünde garip bir can sıkıntısı ifadesi vardır. Elle tutulamayacak kadar ince, asla yırtılmayacak kadar sağlam bir ağ halinde onları saran bu can sıkıntısı, biraz dikkat edince, kahkahalarda boş bir çınlama, gözlerde soğuk bir ilgisizlik halinde kendini gösterir. Söylenen de dinleyen de oanda başka bir şey düşünüyor gibidir. Halbuki hiçbir şey düşünmezler” diyor Sabahattin Ali, ‘Sırça Köşk’ isimli eserinde.
Arada bir şeyler dikkatimizden kaçmasa, söylenmiş bütün sözleri olanca açıklığıyla işitsek, her yapılmış hareketin farkında olsak mesela, bütün sonuçlarıyla birlikte, yaşayabilir miydik? Hayır, insan her olan biteni, her söyleneni, her yapılıp edileni kendinde toplayabilecek, göğüsleyebilecek, içine kabul edebilecek kadar güçlü değil! Yaşadıkça farkında olmadan tedbirler geliştiriyoruz hepimiz muhtemelen. Duymaktan,görmekten, fark etmekten, anlamaktan kaçındığımız şeylerle nefes alınacak hava boşlukları açıyoruz belki de hayatın gövdesinde.
“Sanki hayal kırıklığına uğramamak için kimseyi canı gönülden sevmeyi göze alamıyor artık insanlar” dedi bir an kafasını kaldırarak kitabından. “İşte asıl hayal kırıklığımız da bu!” dedi yanındaki.
Uzun yıllar boyunca büyük bir hevesle dünyayı bir uçtan bir uca dolaşmış, adeta her kapıyı çalarak sevecek birini aramış, bulamamıştı. Ne zaman ki dizlerinin dermanı tükendi, şunu anladı. Sevgi her kapıyı çalarak bulunabilecek bir şey değildi.
Sevgi vadesi tamam olduğunda gelip insanı bulan bir şeydi.
Hiç evinden çıkmasa bile...
“Umarım ki okurlarım, şimdiye dek bir şeyi ya da bir kişiyi sevmişlerdir ya da sevmektedirler de duygularını o kırılgan kanatlarından yakalayıp iç gözlemlerinin önünde dikkatle, sarsmadan tutabilirler” diye yazmış Jose Ortega Y Gasset, ‘Sevgi Üstüne’ kitabında.
Uzun bir cümledeki uzun yolculuğu bir kelimeye gelince sona erdi. Çünkü onun yolu orada bitti. Macerası tamamlandı. Yükünü sırtından indirdi,dengini çözdü, oraya çöktü ve zamanla oraya kök saldı.
Orada yaşadı, orada öldü.
“Taş olduğumuz için kalbimiz katı zannediyorlar” dedi bir taş diğerine, “bu taşlar un ufak olmasa şu çöllere kum bulunur muydu?”
Hayatın tercihlerle dolu olduğu söylenir. Sonra aşk başa gelir. Filozoflar o hali tercihlerin bire inmesi olarak tarif ederler. Ariflere göre ise o hal, artık tercih diye bir şey kalmaması halidir.
Bir de şunu düşünün; yol bittiğinde yolculuğu bitmeyen bir yolcu ne hisseder?
Bir şeyi hakkıyla sevince her şeyi onunla birlikte seven nice gönüller de var.
“Sen mi sevdin sanıyorsun?” dedi meczup, “O sevdi, sen sevginin kendisi oldun!”
Yenişafak
Henüz yorum yapılmamış.