Sosyal Medya

Z kuşağının yaşama düsturu

“Z” jenerasyonu atıcı, değiştirici, vazgeçmeye hazır, çabuk sıkılan neslin özeti olarak hayata girdiler. Kendi ne kadar verdiğini değil de, ne kadar aldığını önemseyen, komşusuyla kavga ettiğinde, ortamı yumuşatmayı, aralarını düzeltmeyi, barışabilmeyi düşünemediğinden, beceremediğinden onları “değiştirmeyi” seçmek gibi stratejik bir hatanın içine düşebiliyor.



Kral, dondurucu bir kış mevsiminde gecenin soğuğunda nöbet tutan muhafıza sordu:
 
-Üşümüyor musun?
 
Muhafız:
 
-Alışığım efendim, dediğinde Kral:
 
-Olsun, sana sıcak elbise getirmelerini emredeceğim, dedi ve gitti.
 
Ancak bir süre sonra içeri girdiğinde emri vermeyi unuttu.
 
Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cenazesini gördüler, duvarın üzerine şöyle yazılıydı:
 
-Soğuğa alışkındım; fakat senin sıcak elbise vaadin beni öldürdü.
 
Tutulmayan vaatler öldürür.
 
**
 
Biri sosyal medyada kuşaklar arası farklılığı şöyle anlatmış;
 
1944-1965 doğumlu insanların;
 
– Delinen pantolonlarına yama vurmaları,
 
– Yıpranan giysilerini onarmaları,
 
– Sökülen ayakkabılarını dikmeleri,
 
– Patlayan futbol topunu sağlamlaştırmaları,
 
– Bozulan radyoyu tamir ettirmeleri, sırf yoksulluktan değildi. Sadece tutumluluktan da değildi.
 
Onlar bunları yapmakla, kendinden sonraki nesile çok önemli bir mesaj veriyorlardı. Onlara;
 
– Eşleriyle araları açıldığında, alternatiflere yönelmeden aralarını düzeltmelerinin mümkün olduğuna,
 
– Çocuklarıyla aralarına kara kediler girdiğinde bu durumun vakit geçirmeden telafi edilmesinin gerekliliğine,
 
– Arkadaşlarıyla, komşularıyla, dostlarıyla bağları koptuğunda; yenilerini aramakla vakit kaybetmeyip, aralarındaki bağları tekrardan bağlamalarının kaçınılmaz olduğuna…müthiş bir örnek olması için, onların böyle bir yetenek geliştirmeleri için onlara “prototip” olmaya da çalışıyorlardı.
 
Yani bir yandan yeni neslin;
 
– Onarıcı,
 
– Telafi edici,
 
– Tamir edici,
 
– “Arabulucu” özellik kazanmasına önayak oluyorlardı.
 
Onların bu çabalarının “çaresizlikten”, yokluktan, fakirlikten, cimrilikten ileri geldiğini düşünen 1965-2000 kuşağı olan “X” ve “Y” nesli, bu sinyali alamadı. “Z” jenerasyonu da bu atıcı, değiştirici, vazgeçmeye hazır, çabuk sıkılan neslin özeti olarak hayata girdiler.
 
Bu nedenle yeni kuşak nesil;
 
-Aşırı alıngan
 
-Aşırı özgürlükçü
 
-Kendi ne kadar verdiğini değil de, ne kadar aldığını önemseyen
 
-Eşiyle bozuştuğunda,
 
-Arkadaşıyla atıştığında,
 
-Komşusuyla kavga ettiğinde, ortamı yumuşatmayı, aralarını düzeltmeyi, barışabilmeyi düşünemediğinden, beceremediğinden onları “değiştirmeyi” seçmek gibi stratejik bir hatanın içine düşebiliyor.
 
Söz gelimi;
 
– Bana arkadaş mı yok?
 
– Başka komşu mu yok sanki.
 
– Hiç dert değil, elimi sallasam ellisi.
 
– Küserse küssün…gibi “sanal efelik” taslayarak fıtratını bozabilmektedir.
 
Bu nedenle önceki kuşak onlar için “Nereden türedi bu nesil?” diyerek hayretini ifade etmek zorunda kalabiliyor.
 
Yani onların beceriksizliğine vurgu yapıyor.
 
Galiba;
 
“Tamirciliği” unutan yeni kuşağı gelecekte zor günler bekliyor.
 
**
 
Başka biri de sosyal medyanın yalnızlaştırıcı tarafını yine sosyal medyada eleştirmiş;
 
Eskiden kimse kimsenin doğum gününü bilmezdi.
 
Çok yakınların bilirdi; Anne, baba, kardeş.
 
Evlenince hanım pasta kesmeye başladı.
 
İlk yıllarda çocuklar tebrik kartı yazardı.
 
Bir de sarılıp öperlerdi.
 
Daha sonraları çocuklar harçlıkları ile hediye almaya başladılar.
 
Şimdi hepsi iş güç sahibi oldu.
 
Beni yemeğe götürüyorlar.
 
Hayat devam ediyor.
 
Şimdi hayatımıza sosyal medya girdi.
 
Bugün doğum günümü tebrik eden 500 kişiyi geçmiş.
 
Bu rakamları görünce, insan kendini bir halt sanıyor.
 
Dört köşe oluyorsun.
 
Ama doğum gününde evde kimse yok.
 
Tek başınasın.
 
Beş yüz kişinin turşusunu kur.
 
Sana kahve yapan bile yok.
 
Tek başına git kendine çay demle.
 
Aynaya bakıp içersin.
 
Pasta kesen var mı? Yok.
 
Sana sarılan var mı? Yok.
 
Hediye veren var mı? Yok.
 
Ama tebrik eden beş yüz kişi.
 
Sosyal medya var ama yok.
 
Ulan bunun nesi gerçek.
 
Evde kalp krizi geçirsen hastaneye seni götürecek adam yok.
 
Ama ertesi gün hastaneye 500 mesaj gelir; Geçmiş olsun.
 
Ölüp gitsen ertesi gün 500 mesaj gelir; Işıklar içinde uyu.
 
Hayatta çocuklarınızın size sarılıp öpmesi kadar sıcak bir şey yok.
 
**
 
Nil’de yaşayan Dinkalar, bir su aygırını öldürdüklerinde, hayvanın karnını yarıp içine girdikten sonra diz çökerek su aygırının ruhuna şöyle seslenirlermiş:
 
“Sevgili ve iyi su aygırı, seni öldürdüğümüz için bizi bağışla.
 
Bunu kötülük için değil, etine gereksinim duyduğumuz için yaptık.
 
Erkek ve kız kardeşlerine öldürüldüğünü sakın söyleme, onlara insanları çok sevdiğini söyle.
 
Biz de seni çok seviyoruz ve etini de severek yiyeceğiz.”
 
İnsan olmak böyle bir şey.
 
 
Yaşar Süngü / Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.