Eşitsizlik karşısında nerede duruyoruz?
Follow @dusuncemektebi2
Bütün mesele, eşitsizliği insanlık onuruyla ilgili bir problem haline getirip getirmemekte. Getirebilirsek eğer kapitalizmin kaybetmemesi için bir neden belki de olmayacaktır. İnsanlığın ihtiyacı olan ahlakileşme süreci böylelikle devrimci bir kıvama kavuşabilecektir.
Bütün mesele, eÅŸitsizliÄŸi insanlık onuruyla ilgili bir problem haline getirip getirmemekte. Getirebilirsek eÄŸer kapitalizmin kaybetmemesi için bir neden belki de olmayacaktır. Ä°nsanlığın ihtiyacı olan ahlakileÅŸme süreci böylelikle devrimci bir kıvama kavuÅŸabilecektir. Kapitalizm güç arzusu sayesinde bugün sınır tanımaz bir makineye dönüÅŸmüÅŸtür.Bu yüzden, yukarı kesimdeki en zenginlerin ekonomik farkını ‘iÅŸverenlik' iÅŸlevleriyle açıklayanlar konuyu ya safdilce ve tek taraflı ya da büyük bir kurnazlıkla yerinden etmektedirler. Böyle bir tuzaÄŸa düÅŸmemeliyiz.
ÇeliÅŸkilerle yüzleÅŸmeye niyetimiz var mı bilemiyorum. Biraz daha ileri gidelim: Ä°nsana olan saygı ve sevgimizden, dolayısıyla hepimiz için en iyiyi istediÄŸimizden emin miyiz? Yoksa herkesin herkesle savaÅŸ halinde olduÄŸu bir dünyanın doÄŸal olduÄŸu kadar deÄŸiÅŸmez bir gerçeklik olduÄŸunu düÅŸünerek kah üretmeye çalıştığımız kah sahiplendiÄŸimiz söylem ve deÄŸerlerin aslında bir kamuflajdan ibaret olduÄŸu kanaatiyle mi hareket ediyoruz? DoÄŸruyu söylemek gerekirse, birbirimize itiraf etmek istemediÄŸimiz hakikat, kendisini genel itibariyle bu ÅŸekilde gösteriyor. Üstelik burada sadece doÄŸamızla deÄŸil, aklımızla da hareket ediyor, büyük deÄŸer ve idealler adına kendimizi aptal konumuna düÅŸürmek istemiyoruz. Aklımız bize imkansızı istemenin absürt olduÄŸundan dem vuruyor. Evet ama, tarihin aynı zamanda imkansızı cisimleÅŸtirmek üzere cereyan eden birtakım gelgitler ve belirsizliklerle neÅŸv-ü nema etmediÄŸinden kim emin olabilir. Ä°lerlemeciliÄŸe yönelik eleÅŸtirilerimiz tarihin geliÅŸme seyrini anlamaktan bizi alıkoymamalı. Ne yazık ki bu büyük hataya genellikle düÅŸüyor, tarihi hala bir vakalar yığınından ibaret zannediyoruz.
Kırılgan zemin
Sistem dediÄŸimiz ve içinde yaÅŸadığımız büyük aygıtın son derece kırılgan bir zemin üzerinde durduÄŸunu, arka plandaki tarihsel eÄŸilimi göz ardı ettiÄŸimiz için çoÄŸunluk itibariyle fark edemiyoruz. Halbuki tarih, kim veya hangi güçler ne yaparsa yapsın insanlığın tümel planda özgürleÅŸmesi ve eÅŸitlenmesi doÄŸrultusunda bir seyir izlemekte. Tarihin gidiÅŸ istikametini idrak etmekten aciz saÄŸcı-statükocu zihniyet, sistemle barışmakta ve sistemin payandası haline gelmekte fazla beis görmüyor. Sistemin verili kültürel, ahlaki ve geleneksel deÄŸerler muvacehesinde rehabilitasyonunu kabule ÅŸayan bir hedefe dönüÅŸtürmekle ayırt edilebiliyor. Nitekim post-modern felsefe de -en azından konjonktürel baÄŸlamda- statükocu zihniyete odun taşımak suretiyle sistemin devr-i daimine belli bir imkan saÄŸlamakta. Kolektif ruhun ve siyasetin (ideolojilerin) kısa devre yapmasına sebebiyet vererek tarihin “seyir yolu”nda yeni türbülanslar meydana getiriyor. Burada, insanlık tarihinin bütün zamanlar boyunca dikenli ve meÅŸakkatli bir deÄŸiÅŸim süreci olduÄŸunu tabii ki göz ardı ediyor deÄŸiliz. DeÄŸiÅŸimi her zaman doÄŸrularla yanlışların birbirine karıştığı/karıştırıldığı yeni baÄŸlamlar içinde yaÅŸamaya devam edeceÄŸiz. Üstelik saÄŸ zihniyet öz deÄŸiÅŸtirerek de olsa yeni kimlik ve söylemlerle varlığını gösterecek.
EÅŸitsizliÄŸin doÄŸallaÅŸtırılması, bilhassa saÄŸ zihniyetin -liberal versiyonu da dahil olmak üzere- alameti farikalarından biri. O kadarla da kalınmadığını, küresel kapitalizmin hegemonyası sonucu bugün, eÅŸitsizliÄŸin zorunlu ve kaçınılmaz olduÄŸu konusunda bir tür ideolojik bir mutabakatın oluÅŸtuÄŸunu görebiliyoruz. Adeta eÅŸitsizlikle kaim bir dünya sisteminin içindeyiz. Bunu sorgularken bile eÅŸitsizliÄŸin zorunluluÄŸuna dair inancımızdan asla ÅŸüphe etmiyoruz. Fırsat eÅŸitliÄŸi etrafındaki konsensüsü ve kazanımları yeterli saymak bir yana, bunu neredeyse tarihin sonu ve nihai hali olarak belleyen bir dünya tasavvuru içine sıkışıp kalıyoruz. Tam burada, doÄŸallaÅŸtırmanın en büyük, en tahripkar ideolojik yanılsamalardan (iÅŸleyiÅŸlerden) biri olduÄŸunu hatırlatmamız gerekir. En sinsi haliyle ideoloji adını verdiÄŸimiz “yanlış bilinç” budur. Bunun daha da tehlikeli olanı ise, yanılsamaları bilimsel ve dini argümanlarla destekleyen anlayış/yorum biçimleri olsa gerektir. “Dine karşı din” nitelemesinin ardındaki gerek devrimci gerekse hakikatçi hassasiyet ve farkındalıkları dikkate almanın mecburiyeti de burada yatıyor. Dinin devrimci temeli, yanlış bilince, baÅŸka deyiÅŸle hurafelere, dolayısıyla sosyal, kültürel ÅŸartlanmışlıklara karşı özgürleÅŸtirici ve ayaÄŸa kaldırıcı baÄŸlamından neÅŸet eder. Bu yüzden, verili plandaki bütün olumsuzluklarına karşı, din, aynı zamanda sistemin bir çeÅŸit yumuÅŸak karnı niteliÄŸindedir. Dinin evrensel ahlak temelindeki asli hüviyetine ve misyonuna sahip olması, diÄŸer taraftan bilimsel ve rasyonel deÄŸerlerle mürekkep bir ontolojiyle hayatiyet kazanması, mevcut kapitalist sistem açısından bir karabasan olacaktır. Din, kapitalizmin baÅŸ edemeyeceÄŸi bir varoluÅŸ kabiliyetini ve üstünlüÄŸünü insana-insanlığa sunma potansiyeli ve ufkuyla önümüzdedir. Burada tedarik edilmesi gereken bir imkan ve güç olarak durmaktadır. Biz bu tedariki yapmadığımız sürece sistem yani kapitalizm, dinin kendi ister ve emelleriyle uyum içinde olmasından haliyle memnuniyet duyacak, bununla da kalmayarak Ä°slamofobi gibi illüzyonist ve hedef saptırıcı yöntemlerle bilakis kendi güvenliÄŸini saÄŸlamaya devam edecektir.
Tek boyutlu insan
Sistemin, bugünkü ifadesiyle küresel kapitalizmin koruyucu ve kollayıcıları, esas itibariyle iki temel argümana dayanarak bir hegemonya ve manipülasyon faaliyeti yürütmektedir. Bunlardan biri, az önce iÅŸaret etiÄŸimiz gibi sosyal, ekonomik eÅŸitsizliÄŸin doÄŸallaÅŸtırılarak fırsat eÅŸitliÄŸinin “yeter koÅŸul” haline getirilmesidir. Buna göre, fırsat eÅŸitliÄŸi herkes için en iyiyi temin etmenin biricik yolu ve formülüdür. Sosyal, ekonomik eÅŸitsizlikler çalışmanın ve yaratıcılığın koÅŸuludur. “Ekonomik inanışa göre, kuvvetli dozda eÅŸitsizlik daha hızlı ve daha etkili büyüyen ekonomiler yaratır” (Zygmunt Bauman, Azınlığın ZenginliÄŸi Hepimizin Çıkarına mıdır?, 20, Ayrıntı y.). Çünkü insan, her türlü deÄŸerler dünyasına raÄŸmen kendi menfaati için mücadele eden bir varlıktır. EÅŸitsizlikler bu yönde bir motivasyonun oluÅŸması için gereken zemini oluÅŸturmaktadır. Bu zeminin ortadan kalkması halinde, insanlık yavaÅŸ yavaÅŸ duraÄŸanlığa sürüklenecektir. Rekabet ve yarışma olmazsa ilerleme ve kalkınma da olmayacaktır. Yaklaşık 300 yıllık kapitalizm tecrübesinden sonra bugün, bu savın bize oldukça inandırıcı geldiÄŸini biliyoruz. Ancak bunun, Marcuse’un tabiriyle kapitalizmin boyunduruÄŸuna girmiÅŸ “tek boyutlu insan” tipini evrenselleÅŸtirmekten mütevellit bir yanılsama olduÄŸu/olabileceÄŸi konusunda temkinli olmamız gerekir. Kapitalizmin insan doÄŸasındaki menfaat ve rekabet hırslarını tırmandırarak bir baÅŸarı temin ettiÄŸi aÅŸikar. Fakat bunun insanoÄŸluna alternatif bir varoluÅŸ imkanı tanımayacak düzeyde baskın bir sabite olduÄŸunu ileri sürmenin ne bilimsel ne rasyonel ne de dini dayanaklarından söz edilebilir. Dayanışma, paylaÅŸma, güven ve iÅŸbirliÄŸine dayalı bireysel ve toplumsal bir varoluÅŸ, bir yaÅŸam tasavvuru sadece mümkün deÄŸil, belki insanlığın “yaratıcı tekamül”ü ve huzuru açısından çok daha iyileÅŸtirici olabilecektir. Kapitalizmin bizi doÄŸamız hakkında körleÅŸtirdiÄŸi ve ÅŸartlandırdığı, hatta kötürümleÅŸtirdiÄŸi hususunda ÅŸüphe içinde olmamız lazım. O açıdan, baÅŸka bir dünyanın mümkün olup olmayacağını sorgularken, cevabını vermemiz gereken daha temel soru ÅŸudur: BaÅŸka insan mümkün mü? Ä°nsan baÅŸka türlü olabilir mi?
Sistemin kendisini dayatan ve meÅŸrulaÅŸtıran ikinci argüman ise eÅŸitsizliÄŸin herkesin yararı doÄŸrultusunda iÅŸlediÄŸidir. EÅŸitsizliÄŸin iktisadi verimliliÄŸi saÄŸlaması yanı sıra, aynı zamanda kalkınmayı ve genel refahı artırdığı da iddia edilmektedir. Ancak Dünya Bankası baÅŸ yardımcılığı görevinde bulunmuÅŸ Joseph Stiglitz gibi sistemin çalışma kurallarını çok iyi bilen iktisatçılar bile, bize bunun gerçek olmadığını söylüyorlar. EÅŸitsizliÄŸin Bedeli kitabında Amerikan ekonomisinin geldiÄŸi noktayı analiz eden Stiglitz, “aÅŸağı sızdırma ekonomisi” denilen refah toplumu mekanizmasının asılsız bir varsayım olduÄŸunu belirtmektedir: “[Y]üksek eÅŸitsizlik oranları daha fazla büyümeye yol açmamıştır; hatta bu süreçte birçok Amerikalının gelirleri azalmış veya sabit kalmıştır. ABD’de son yıllarda yaÅŸananlar aÅŸağı sızdırma ekonomisinin tam tersidir: Üst kesimdekilerin servetleri alt kesimdekilerin pahasına artmıştır” (50, Ä°letiÅŸim y.). Kalkınmayla sosyal refah arasında simetrik, doÄŸru orantılı bir iliÅŸki olduÄŸu iddiasına karşı dünyanın birinci büyük ekonomisi olan ABD’yi örnek olarak almamız herhalde yanlış olmaz. Stiglitz’in yaptığı da bu. ABD’de eÅŸitsizlik bu süreçte azalacağına artmış ve daha da derinleÅŸmiÅŸtir. “Zenginler zenginleÅŸmekte, zenginlerin en zenginleri daha da zenginleÅŸmekte, yoksullar sayıca artmakta ve giderek daha da yoksullaÅŸmakta ve orta sınıfın içi boÅŸaltılmaktadır” (Age, 51). Durum sadece Amerika’da böyle deÄŸil. Görülen o ki, küreselleÅŸme adı altında aynı zamanda ÅŸu vakayı yaşıyoruz: Kapitalizmin nimetleri bütün dünya ülkelerinde daha eÅŸitsiz bir yapıyı doÄŸuruyor. Hatta bu süreç, beraberinde paradoksal bir sonuca yol açmakta: “Uluslar arasında artıp ulusların kendi içinde sabit kalan veya azalan eÅŸitsizlikten, uluslar arasında azalıp ulusların kendi içinde artan bir eÅŸitsizliÄŸe geçiÅŸ trendi” (Bauman, Age, 15). Sözkonusu eÅŸitsizliÄŸin küresel düzeyde derinleÅŸtiÄŸini gösteren pek çok rakam vermek mümkün. “John Galbraith, BirleÅŸmiÅŸ Milletler GeliÅŸim Programı’nın 1988 tarihli Ä°nsani GeliÅŸim Raporu’nun önsözünde, dünya nüfusunun yüzde 20’si dünya çapında üretile tüm mal ve hizmetlerin yüzde 86’sını tüketirken, en yoksul yüzde 20’nin sadece 1,3’ünü tükettiÄŸini” (Bauman, Age, 15) belirtiyor. Bauman, “Günümüzde durum daha da kötü” diyerek devam ediyor: “Nüfusun en zengin yüzde 20’si üretilen malların yüzde 90’ını tüketirken, en yoksul yüzde 20’lik kesimde bu oran yüzde 1’dir” (Age, 15).
Sosyal devlet kalkanı
Kapitalizm bu eÅŸitsizliÄŸi üretirken bir taraftan kendi güvenlik kalkanını da oluÅŸturmuyor deÄŸil. Aksi halde kendi ipini çekeceÄŸinin farkında. Sosyal güvenlik ve sosyal yardım politikalarıyla toplumdaki olası fay hatlarına karşı gereken tedbirleri almayı ihmal etmiyor. Sistem kendisini böylelikle hem meÅŸrulaÅŸtırıyor hem de sürdürülebilir bir zemine oturtuyor. Ancak eÅŸitsizliÄŸi derinleÅŸtirmekten de sarfı nazar etmiyor. EÅŸitsizliÄŸi artırma arzusu kapitalizme içkin bir sevk-i tabii ve ontolojik kuvve olarak etkisini her daim gösteriyor. Ayrıca, gıda güvenliÄŸinin saÄŸlanması, mutlak yoksulluÄŸun azaltılması gibi asgari düzeydeki kimi iyileÅŸtirici unsurlarla toplumun/insanlığın faydasına sayacağımız birtakım geliÅŸmeleri kendisinin büyük mucizesi diye lanse etmekten de geri kaldığı yok. Sosyal devlet bize kapitalizmin büyük baÅŸarısı olarak sunuluyorsa, aslında bundan iÅŸkillenmemiz gerekiyor. Bunu tabii ki sosyal devlete karşı çıkarak deÄŸil, bu çünkü tam anlamıyla ideolojik bir taassup, irrasyonel bir radikalizm olacaktır, ancak sosyal devletin perdelediÄŸi kapitalist makinenin bize neye mal olduÄŸunu faÅŸ ederek etkili, dönüÅŸtürücü bir yol alabiliriz. Sosyal devlet tecrübesini daha eÅŸitlikçi ve ahlaki bir dünya görüÅŸüyle temellendirmemiz halinde kapitalizmin yolundan ayrılarak baÅŸka bir yola girebiliriz.
Tabii bunun için, “ÇoÄŸunluÄŸun iyiliÄŸini saÄŸlamanın en iyi yolunun çok sayıda insanın yeteneÄŸini cilalayıp parlatmak ve destekleyip ödüllendirmek olduÄŸu” (Age, 57) yönündeki liberal-kapitalist savı sahiplenmekten ve evrensel bir doÄŸru yerine koymaktan vazgeçmek zorundayız. Gerçi bireysel ve sosyal refah nihai amacımız olsaydı buna belki ses çıkarmayabilirdik. Fakat öyle deÄŸil; eÅŸitsizlik olgusu sosyal piramidi ve hiyerarÅŸiyi süreklileÅŸtiren belirlenimleriyle bizatihi sorunun kendisi haline gelmektedir. Hatta Stiglitz’e göre eÅŸitsizliÄŸi iktisadi verimsizliÄŸin sebeplerinden biri olarak dahi tespit etmek mümkün. Bauman da bunu doÄŸruluyor: “Gittikçe artan sayıda araÅŸtırmacı ve analist eÅŸitsizliÄŸin, yaÅŸam kalitesi üzerindeki olumsuz etkilerine ek olarak, ekonomik performans üzerinde de yan etkileri olduÄŸunu, performansı artırmak yerine yavaÅŸlattığını belirtiyor” (Age, 21). Buna karşılık daha anti-kapitalist bir yaklaşımla burada verimliliÄŸin canı cehenneme diyebiliriz, doÄŸrusu diyelim isterim. Zira, kapitalizme karşı en büyük ÅŸansımız güçlü bir adalet tutkusunu vicdanlarımızda kökleÅŸtirmek olacaktır. Birinci Ferdinand’ı bu tutkuyu dillendirmiÅŸ bir kral olduÄŸu için belki de alkışlamalıyız: “Adalet gerçekleÅŸsin de varsın dünya batsın.”
Güç arzusu
Sistem sosyal refahı artırsa bile, bir taraftan da ihtiyaçları ve açlık seviyesini artırarak eÅŸitsizliÄŸi kalıcı bir yapıya dönüÅŸtürmekte. Dahası mesela en fakir yüzde 10’la en zengin yüzde 10 arasındaki fark sadece mal ve gelire iliÅŸkin bir farklıkla sınırlı kalmıyor. Sosyal, kültürel bir imgelem, bir statü farklılaÅŸması olarak da günlük hayat pratiklerinde kendisini gösteriyor. “En fakir yüzde 10, çocukları için en temel eÄŸitimi bile zar zor saÄŸlarken, en zengin yüzde 10, çocuklarının sadece kendi düzeyindekilerle ve hatta daha üsttekilerle kaynaÅŸabilmesi için gerekli okul ücretlerini ödemeye hazır; çünkü çocuklarının diÄŸer çocuklarla kaynaÅŸmasından korkar hale geldiler” (Age, 19). Çünkü sosyal varlık olan insan, rekabet hırsı ve üstünlük duygularıyla ekonomiyi bir güç olarak kullanıyor. Kapitalizm bu güç arzusu sayesinde bugün sınır tanımaz bir makineye dönüÅŸmüÅŸtür. Bu yüzden, yukarı kesimdeki en zenginlerin ekonomik farkını “iÅŸverenlik” iÅŸlevleriyle açıklayanlar konuyu ya safdilce ve tek taraflı ya da büyük bir kurnazlıkla yerinden etmektedirler. Böyle bir tuzaÄŸa düÅŸmemeliyiz. EÅŸitsizliÄŸin meydana getirdiÄŸi sosyal travmalara karşı daha hassas ve uyanık olmak gerekiyor.
Bütün mesele, eÅŸitsizliÄŸi insanlık onuruyla ilgili bir problem haline getirip getirmemekte. Getirebilirsek eÄŸer kapitalizmin kaybetmemesi için bir neden belki de olmayacaktır. Ä°nsanlığın ihtiyacı olan ahlakileÅŸme süreci böylelikle devrimci bir kıvama kavuÅŸabilecektir.
Müellif: Ali K. Metin / Star-Açık GörüÅŸ
Henüz yorum yapılmamış.