Mustafa Öztürk'ün kaleminden: Sözün kıymeti kaldı mı?
Follow @dusuncemektebi2
Sözün kıymetinin beş paralık olduğu şu zaman diliminde konuşmak yerine susmanın, görünür olmak yerine ortalıktan kaybolmanın en azından kendi ruh sağlığımız için çok isabetli bir karar olduğuna inanıyorum…
''Kıymet nedrete tabidir” cümlesi iktisadi bir ilkedir. “Bir ÅŸey ne kadar az/kıt ise o kadar deÄŸerlidir” anlamına gelen bu ilkenin iktisadi alandaki açılımı Sakızlı Ohannes PaÅŸa’nın (ö. 1912) “Mebâdî-i Ä°lm-i Servet-i Milel” adlı eserinden zevkle okunabilir. Söz konusu ilke tersine çevrildiÄŸinde, “Kıymetsizlik vefrete tabidir” ÅŸeklinde bir sonuca ulaşılabilir. Kıymetin “nedret”e (azlık/kıtlık), kıymetsizliÄŸin “vefret”e (çokluk, bolluk) tabi oluÅŸ ilkesi aslında hayatın hemen her alanında geçerlidir. Mesela, söz ya da kelamda kıymet ölçütü az ve öz oluÅŸa tabidir. Söz çoÄŸaldığı, laf kalabalıklaÅŸtığı zaman kıymetsizleÅŸir. Çalçenelik, gevezelik, lafazanlık, boÅŸboÄŸazlık gibi tabirler, çok sözün kıymetsizliÄŸini gösterir. Hâlbuki “söz” bizatihi çok deÄŸerlidir; hatta “Âdem rabbinden kelimeler/sözler öÄŸrendi [ve o sözlerle af diledi]” mealindeki ayete (Bakara 2/37) bakılırsa söz insanın belki de en kadim deÄŸeridir. Söz sadece deÄŸerli deÄŸil, çok da güçlü bir ÅŸeydir. “Söz tohumdur” ÅŸeklindeki Anadolu özdeyiÅŸi sözün duygu, düÅŸünce, eylem ve oluÅŸa dönüÅŸme gücünü belirtir. Derler ki söz tohumdur, ekmeyeceksin; madem ektin, dikkat edeceksin… Bütün bunlar bir yana, Ä°slam’ın en temel kaynağı olan Kur’an da bir “söz/kelam”dır; Sünnî anlayış ve inanışa göre “kelam-ı kadîm”, hatta Sünnî gelenek içerisindeki bir telakkiye göre varlığının üzerinden yokluk geçmeyen bir “kıdem-i zamani” ile kadimdir. Yuhanna Ä°ncili’nin başındaki “Önce söz vardı” cümlesi ise -Hıristiyan teolojisindeki kavramsal içeriÄŸinden bağımsız olarak- sözün hem ilahi menÅŸeini hem de varlık sahnesindeki kıdemini belirtir.
Ne var ki söz bizatihi ya da kendinde bu kadar kıymetli ve kudretli olmasına raÄŸmen bugün artık kıymetten ve kudretten düÅŸmüÅŸ, hem de amiyane tabirle “ayaÄŸa düÅŸmüÅŸ” haldedir. Gerçi sevgili Ömer Erdem’e göre “bakmayın siz ‘sözün düÅŸüÅŸü’ aldatmacalarına. DoÄŸrudur, söz düÅŸmüÅŸtür düÅŸmesine, ama bu ebedi bir düÅŸüÅŸ deÄŸil sadece çaÄŸdaÅŸ bir durumdur. EÄŸer öyle olmasaydı konuÅŸmak için hiçbir gerekçe kalmayacak, insan dil öncesi ilkelliÄŸine geri dönecek ve dille yaratılmış ne kadar deÄŸer varsa rafa kaldırılacaktı. Bugün söz konusu olan, sözün temsil meselesidir ve söz, temsil krizi yaÅŸamaktadır. Sözün gücü, ne söylendiÄŸine deÄŸil asıl onu temsil edene göre can bulup deÄŸer kazanmak zorundadır. DüÅŸen, kolektif sözün gücüdür. AyaÄŸa kalkacak olan ise yeni özneye baÄŸlı özgür sözdür.” (Ömer Erdem, “Sözün Gücü Åžimdi Nereden Gelir?”, Karar Gazetesi, 29.01.2019).
Erdem’in bu bakış açısı hayli optimisttir. Kanaatimce söz artık tümüyle kıymetten düÅŸmüÅŸ, sadece kolektif sözün gücü deÄŸil, tekil özneye baÄŸlı özgür sözün gücü de tükenmiÅŸtir. Sözün kıymetten düÅŸtüÄŸü alanların başında maalesef din ve dinÈ‹ alan gelmektedir. Daha açıkçası, dinî alan bugün itibariyle “söz” ve “konuÅŸma”nın genel toplumsal planda ikrah ve istikrahla (tiksinti) karşılandığı bir platform haline gelmiÅŸtir. Çünkü bu alanda gevezeliÄŸin sınırları çoktan geçilmiÅŸ, lafazanlık limitsizleÅŸmiÅŸtir. Twitterde on binlerce takipçisi bulunan bir akademisyenin, “Ä°mam Ebû Yusuf, Hz. Peygamber’in kabak yemeÄŸini sevdiÄŸini zikretti. Bir adam da ‘Ben sevmiyorum’ dedi. Bunun üzerine Ebû Yusuf o kimsenin dinden döndüÄŸüne hükmetti” ÅŸeklinde bir paylaşım yapması, dinÈ‹ alanda sözün neye karşılık geldiÄŸine dair az çok fikir verebilir.
Toplumun genel havasına dair gözlemler ve izlenimlere istinaden kiÅŸisel algım ve anlayışım olarak söylüyorum ki din alanında söz/kelam temsil gücünü tümden yitirmiÅŸtir. Temsil gücü ÅŸöyle dursun, bu alanda sarf edilen hemen her söz faydadan ziyade zarar üretmektedir. Özellikle fiyakalı ve sloganik sözler üzerine inÅŸa edilen dinî aidiyetlerin çoÄŸu ise ne yazık ki saldırganlık, intikamcılık, iftiracılık, tezviratçılık gibi habisliklerden nemalanan “ahlaksız aidiyetler” olarak karşımıza dikilmektedir. Ä°ÅŸte bu yüzden, içinde bulunduÄŸumuz zaman ve zeminde “din”e dair söz söylemek, kendi namıma gevezelikten baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. Bunca yıldır “belki bir faydası vardır veya az çok bir faydası olur” düÅŸüncesiyle din alanında kendimi paralarcasına konuÅŸmamın da “gevezelik”ten baÅŸka bir ÅŸey olmadığına kanaat getirmiÅŸ durumdayım ve bugün bu acı itirafımdan dolayı onca yıllık gevezeliÄŸimin mazur sayılacağını umarım.
En baÅŸta da belirtiÄŸimiz üzere kıymet nedrete tabidir; yani söz ne kadar az olursa o kadar kıymetli, ne kadar çok olursa o kadar kıymetsizdir. Bu kural sadece din, siyaset, bilim gibi alanlarda deÄŸil, özel insani iliÅŸkilerde de geçerlidir. Çok laf hem sözün gücünü hem de söz sahibinin deÄŸerini düÅŸürür. Bugünkü toplumsal vasatta sözün deÄŸeri düÅŸüp temsil gücü tükendiÄŸine göre ne yapmak lazım gelir, diye düÅŸünülebilir. Görünen o ki -Thomas S. Eliot’un ifadesiyle-, “Çevrendeki insanlar susacağı, konuÅŸacağı ve duracağı yeri bilmiyorlarsa, sen fazla adım atmışsındır onlara. Biraz geri çekil” diye düÅŸünmek ve biraz deÄŸil, epeyce geri çekilmek lazım gelir. Söz insani bir yüksek deÄŸer olarak tekrar kıymetlenir mi ya da eski gücünü yeniden kazanabilir mi, bilmiyorum; ama sözün kıymetinin beÅŸ paralık olduÄŸu ÅŸu zaman diliminde konuÅŸmak yerine susmanın, görünür olmak yerine ortalıktan kaybolmanın en azından kendi ruh saÄŸlığımız için çok isabetli bir karar olduÄŸuna inanıyorum…
Henüz yorum yapılmamış.