D. Mehmet Doğan: Kutsalı büste, heykele indirgemek
Follow @dusuncemektebi2
Söz temsili, Atatürk sağ olsa ve orada bulunsa ve çocuklardan biri ona kartopu atsa idi…Ne olurdu? Atatürk’e kartopu atmak serbest, büstüne atmak suç! Çünkü o bir büst veya heykel değil, kutsal bir nesne! Çocukları heykellere ve büstlere saygı göstermeye zorlamak…Hangi akla, hangi iz’an’a ve pozitif ilme sığar?
Bir zamanlar, bir gazeteciler cemiyeti baÅŸkanı telefonla konuÅŸulan bir Atatürk heykeli yaptırmıştı. Telefonu kulağına götürdüÄŸünüzde, heykelin nutkunu dinleyebiliyordunuz. 1980’li yıllar, 12 Eylül darbesi sonrası…
Telefon tek taraflıydı…
Heykel sizi dinlemiyordu! (Belki dinliyordu da belli etmiyordu! Muzip birisi heykelin telefonunu alıp saydırsa idi, işte o zaman telefonun dinlenip dinlenmediğini anlayabilirdik!)
Yıllardır bekledik, bizi gerçekten dinleyen bir heykel yapılır diye…Hani heykelperestler dinlemiyor, heykel dinler belki!
Aslında bir gazetecilik hilesiydi bu. Gazeteciler cemiyeti baÅŸkanı Antalya’nın KaÅŸ ilçesine yerleÅŸmiÅŸ, orada Meis’in karşısında bir yarımadaya yazlığını dikmiÅŸ, birçok ünlü gazeteci için de yazlıklar yapılmıştı. Orada inÅŸaat yapmak, tabii sit alanı olduÄŸu için ihtilaflı bir konu idi. Ä°htilaflı konuların çözümünde 12 Eylül darbesi sonrasında baÅŸvurulan bir yoldu, büstçülük ve heykelcilik…
Türkiye yeryüzünde heykeli ve büstü en bol ülke. Ona rakip olacak ülkeler çoktan havlu attı. Sovyetler BirliÄŸi’nin yıkılmasından sonra Türkiye’nin bu unvanı ÅŸüphe götürmeyecek ölçüde kesinleÅŸti… Sovyet dünyası heykel zenginliÄŸi bakımından bir numara idi, fakat yıkılıştan sonra, evvela Stalin heykelleri çöpe atıldı, sonra Lenin ve Marks. Eski Sovyet dünyasına yolu düÅŸenler nadiren bu heykellerle karşılaşırlar. Birkaçı saklanmışsa, ibret için dokunulmamış olmalıdır.
Heykeller üzerinden ideolojiyi sürdürmek… Ä°deolojiler çağı olan 20. yüzyılda yaygın bir uygulama idi. Türkiye’nin bu konudaki ÅŸöhreti daha 1935’lerde Avrupa basınının dikkatini çekmiÅŸti. Cumhuriyet gazetesinin 5 AÄŸustos 1935 günkü nüshasının manÅŸeti bu konuyu övünç vesilesi olarak sunuyordu: “Atatürk yarım bir ilâhtır; Türklerin babasıdır. Hiçbir devlet ÅŸefi için hayatında bu kadar heykel dikilmemiÅŸtir ne Musolininin, ne Hitlerin ne de Leninin anıdları onunkilerle ölçülemez.”
O devrin imlâsına bile dokunmadık: Aynen böyle!
Atatürk’le övünmek için heykel sayısına bel baÄŸlamak, onun zamanın eÅŸedd diktatörleri ile kıyaslanmasını dahi sineye çekmek…
Bu bir zihniyet tezahürüdür.
Ä°ÅŸte bu zihniyet tezahürü Türkiye’yi buraya getirdi. Kartopu oynayan çocukların “eÄŸitimsel linç”e tâbi tutulduÄŸu bir ülke burası.
Bre “eÄŸitimci”ler! Zaten çocukları eÄŸip büküyorsunuz. Bir de suçluluk baskısı ile hayatlarını karartmayın!
Söz temsili, Atatürk saÄŸ olsa ve orada bulunsa ve çocuklardan biri ona kartopu atsa idi…Ne olurdu?
Kartopu oyununa o da katılmaz mıydı? Siz olsanız katılmaz mısınız?
Ä°ÅŸe bakın, Atatürk’e kartopu atmak serbest, büstüne atmak suç!
Çünkü o bir büst veya heykel deÄŸil, kutsal bir nesne!
Kutsalı büste, heykele indirgemek…
Çocukları heykellere ve büstlere saygı göstermeye zorlamak…Hangi akla, hangi iz’an’a ve pozitif ilme sığar?
Ä°deoloji bitti, geriye kaldı kült. Çin’deki virüs salgınından kurtarılan ve iki haftalık karantina sürecinden çıkan birisi ne yapar? Anıtkabir’e gider ve “ÅŸükürler olsun Atam, bizi ölümden kurtardın diye dua eder.”
Abartmıyorum, aynen böyle!
Åžehir içi ulaşıma fâhiÅŸ zam yapan ve ufuksuzluÄŸu zahir olan büyükÅŸehir belediye baÅŸkanı ne yapar? CHP’li olmayan belediye baÅŸkanının ilçesindeki heykeli Atatürk’e lâyık görmez. Mesaj ÅŸudur: “Ben zam yaptım, ama bakmayın ona, sıkı Atatürkçüyüm!”
Karar
Henüz yorum yapılmamış.