Küresel Rusya İmparatorluğunun dönüşü
Follow @dusuncemektebi2
Son yıllarda yaşanan gelişmeleri de göz önüne aldığımızda Rusya’nın yeni bir “Avrasya imparatorluğu” kurma peşinde olduğu aşikar olmuştur. Bu imparatorluk ne çarlık dönemi Rusya’sına ne de Sovyetler dönemi Rusya’sına benzeyecektir. Bu imparatorluğun hedefi ne bölgesel bir güç olmak ne de bir ulus-devlet ortaya çıkarmaktır. Asıl hedef; emperyalist ilkeleri hedef edinmiş planlı, sistematik ve geniş stratejileri içeren bir unsur olarak ön plana çıkacaktır.
Türkiye, yapılan saldırılar sonrasında misliyle karşılık verse de “Suriye (Güvenlik) Sorunu” Türkiye’nin önünde kanayan bir yara olarak durmaya devam etmektedir. Rejim güçlerinin İdlib kentine yapmış olduğu saldırılar her geçen gün şiddetini artırmaktadır ve katliam boyutuna ulaşmıştır. Suriye’nin güvenli ve durgun bir ülke olması adına Türkiye’nin büyük girişimleri sonrası imzalanan Astana ve Soçi mutabakatları, Rusya ve İran destekli rejim güçlerinin İdlib’e yönelik saldırılarının hacmini artırarak devam etmesi sonucunda önemini kaybetmeye başlamıştır. Bu mutabakatların herhangi bir geçerliliğinin kalmadığını gösteren bu saldırılar aynı zamanda Türkiye’nin sınırına yönelik yoğun bir göç dalgasını da başlatmıştır. Ancak Türkiye yeni bir göç dalgasıyla ilgilenecek koşulda olmadığı gibi bunun ülke içerisinde kabullenilme ihtimali artık kolay bir durum olmayacaktır. Tüm bu yaklaşımlar, Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakatların geldiği noktayı ve Rusya’nın amaçlarının yeniden sorgulanmasını gündeme getirmektedir.
Silah pazarı olarak Ortadoğu
Son yıllarda yaşanan gelişmeleri de göz önüne aldığımızda Rusya’nın yeni bir “Avrasya imparatorluğu” kurma peşinde olduğu aşikar olmuştur. Bu imparatorluk ne çarlık dönemi Rusya’sına ne de Sovyetler dönemi Rusya’sına benzeyecektir. Bu imparatorluğun hedefi ne bölgesel bir güç olmak ne de bir ulus-devlet ortaya çıkarmaktır. Asıl hedef; emperyalist ilkeleri hedef edinmiş planlı, sistematik ve geniş stratejileri içeren bir unsur olarak ön plana çıkacaktır. Rusya, yeni imparatorluğunun jeopolitik ve ideolojik hatlarını önceki emperyalist formların çöküşüne yol açan materyalist, ateist ve ekonomi merkezli bir yapı olarak planlamamaktadır. Bu nedenle hedeflenen bugünkü Rus devleti değil, Avrasya Rus İmparatorluğu’dur ve kurulum süreci ise sosyo-politik etkenlerle değil jeopolitik devrimin aracılığıyla gerçekleştirilmek istenmektedir. Dolayısıyla Rusya için dünya savaşı söylemleri yerine küçük ölçekli savaşlar daha fazla önem arz etmektedir.
Rusya bu hedefler doğrultusunda ilk ve başarılı hamlesini 2008 yılında başlayan Osetya-Abhazya savaşıyla elde etmiştir. Bu çatışma sürecine uluslararası ortamın sessiz kalması ve kabullenmişlik durumu Rusya’yı kendi ihtirasları içerisinde sürekli bir güç artırımına sevk etmiştir. Bu ilerlemede ikinci ve jeopolitik anlamda stratejik öneme sahip olan diğer bir kazanım Kırım’ın işgalidir. Kırım’ın işgaliyle birlikte Rusya, stratejik boğazları (Kerç Boğazı) kontrol altına almıştır. Ayrıca Karadeniz’e hâkim olma ve Batı’ya kendi yaşam alanlarına müdahale edilmemesi gerektiği mesajını da sınırlarını genişleterek vermek istemiştir. Bir diğer adımsa Suriye savaşıyla başlayan ve Akdeniz’e inen jeopolitik adım olarak karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle Rusya için Orta Doğu, jeopolitik konumu, yeraltı kaynaklarının zenginliği ve geniş silah pazarı olmasıyla büyük önem arz etmektedir. Dünya petrol rezervinin yüzde 62’si ve doğal gazın yüzde 40’ı bu bölgede bulunmaktadır. Dolayısıyla bölgedeki herhangi bir siyasal istikrarsızlık enerji kaynaklarındaki fiyatların artışına neden olmaktadır. Ayrıca Sovyetler Birliği döneminden beri Batı’ya karşı bir manevra alanı ve kendi gücünü ortaya koyabileceği bir coğrafya olması nedeniyle psikolojik bir anlamı da bulunmaktadır. Bu işgaller, uluslararası ortamın uygunluğu ve stratejik krizler Rusya’yı ideallerine biraz daha yakınlaştırmıştır.
Enerji pazarına yöneliş
Rusya, Hazar petrolünü çıkarmaya ve dünya pazarlarına ihracına aktif olarak katılmayı planlamaktadır. Buna bağlı olarak Basra Körfezi’nin ve Orta Doğu’nun diğer bölgelerindeki enerji kaynaklarına erişime ihtiyaç duymakta ve enerjiden kimin ne kadar pay alacağını kontrol etmek istemektedir. Bugün Rus ekonomisini ayakta tutan silah sanayisi ve enerji gibi iki önemli alan doğrudan Orta Doğu ile bağlantılıdır. Bölgenin, Arap Baharı ile daha da artan askerileşmesi, gittikçe çetrefilleşen ve çözülmemiş sorunların varlığı, Avrupa ve Asya ülkelerini enerji ithalatında Rusya’nın enerji pazarına yönlendirmektedir. Rusya, petrol fiyatları üzerindeki etkisini korumak istemekte ve bu nedenle Orta Doğu’daki çatışmaların sürekli ve sınırlı bir çerçevede devam etmesini sağlayarak bölgesel istikrarsızlığın üzerine kendi iktidarını inşa etmektedir. Bu politikayla hem silah ticareti yapmakta hem kendisine tehdit oluşturabilecek grupların kendinden uzak bir bölgede zayıflamasını sağlamakta hem de yeni silahlarını test etme imkânı bulmaktadır.
Askeri kazanımların yanı sıra Rusya, siyasi anlamda da Astana ve Soçi süreçleri gibi Suriye savaşının son bulması adına yapılan tüm görüşmelerde dikkate alınması gereken bir güç konumuna ulaşmıştır. Rusya Orta Doğu’da bölge ülkesiymiş gibi hareket etmeye başlamakla birlikte Suriye’yi kendisine bağlı yeni bir vilayet düzeyinde de yönetmeye başlamıştır. Belirtildiği üzere, Osetya-Abhazya müdahalesiyle başlayan yeni Avrasyacı yaklaşımın yayılmacı politikası Ukrayna’da Kırım’ın ilhakı ile devam etmiş ve bugün de Suriye’de savaşın içerisinde yer alan bir Rus yayılmacı siyaseti olarak Sovyetler’in dağılmasından sonra Rusya’nın yakalamış olduğu en büyük yayılmacı politika süreci olarak karşımıza çıkmaktadır. Rus ana karasının güvenliğinin Orta Doğu’nun güvenliğine bağlı olduğu düşüncesinden dolayı Rusya’nın kısa bir zaman diliminde bölgeden çıkma ihtimali de gözükmemektedir. Doğu Akdeniz bölgesinin sahip olduğu jeopolitik önem Rusya’nın bu bölgede aktif politika uygulamasına sebebiyet vermektedir.
Afrika’ya açılan kapı
Rusya’nın göz ardı edilmeyecek ölçüde Akdeniz’e stratejik çıkış yolu elde etme çabası, Akdeniz’e olan çıkış Hint okyanusuna, Afrika’ya yol açacak ve güneyde güvenliğin sağlanmasına imkân verecektir. Hem Doğu Akdeniz’in hem Suriye’nin konumu bu açıdan çok önemlidir. Suriye, Rusya’nın Orta Doğu’ya açılan tek kapısıdır ve önümüzdeki yıllarda Afrika’ya açılan bir yol olacaktır. Bu nedenle bölgede ortaya çıkan değişimi denetlemek, dengeleri kontrol etmek ve kendi stratejik önemini zayıflatacak bir adımın oluşmasını engellemek istememektedir.
Rusya’nın Orta Doğu’ya yerleşmesi bölgede kendine güçlü bir alan kazandırmaktadır. Bu doğrultuda Türkiye’nin Rusya ile bölgede karşı karşıya kalması aslında yeni bir unsur değildir. Esad rejimine destek vermesi aslında bölgede valisi olarak gördüğü Esad rejimine hem alan kazandırmakta hem de yeni toprakların elde edilmesine imkân vermektedir. Türkiye’nin Ukrayna ile yakınlaşması Rusya’nın hedeflediği çevreleme stratejisine aykırı bir durum olmuştur. Buna karşılık olarak Türkiye’nin konvoyuna saldırı düzenlenmesi aslında Rusya’nın bilgisi dışında olma ihtimalini de ortadan kaldırmaktadır. Rusya bu saldırı ile Türkiye’ye farklı bir yüzünü göstermektedir. Aslında bu tutum Avrasya imparatorluğuna giden sürecin gerçek yönü olup Türkiye’ye çizdiği rollerin dışında hareket etmesi durumunda karşılaşacağı tehditleri göstermektedir. Bu stratejinin en önemli unsuru aslında askeri anlamda tehdit olarak algıladığı NATO sisteminin ortadan kaldırılması anlamına da gelmektedir. Bugün NATO’nun varlığı tartışılırken, Batılı devletlerin de Türkiye için adım atma istekliliğinde bulunmamasından dolayı Rusya, Türkiye üzerinden Atlantik ittifakında bir gedik açma düşüncesinde ve bu ihtimalin olmasını dahi denemek istemektedir.
Yeni bir dünya savaşı mı?
Buradan hareketle Rusya, Avrasya İmparatorluğu hedefinin önündeki en büyük askeri engel olarak gördüğü NATO gibi askeri oluşumları sistemin dışına itecek her türlü fırsatı kullanma çabası içerisindedir. Rusya, bu idealler doğrultusunda hareket ettiği sürece kendisine tehdit oluşturacak tüm yapıları ortadan kaldırdığı gibi varılan mutabakatları da hiçe sayabilmektedir. Rusya için yapılan mutabakatlar ulaşılmak istenen asıl hedefler için ön duraklar niteliğindedir. Bu doğrultuda Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da Rus hegemonyasını her geçen gün artıran küçük savaşların taraflarından birisi mutlaka Rusya olacaktır. Bu ortamda yeni bir dünya savaşı yerine küçük ölçekli, kendi coğrafyası dışında ve her attığı adımla güç artırımına giden Rusya yeni çatışmaların çıkmasından yana olmaya devam edecektir.
Müellif: Prof. Dr. Metin Aksoy / Selçuk Üniversitesi, İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü
Henüz yorum yapılmamış.