Selahattin E. Çakırgil: Küfür ve örtmek eylemi
Follow @dusuncemektebi2
Erdoğan, ‘İttihadçı’ların ve onların devamı olan ‘kemalist-laik’lerin 100 yıla yakın zamandır yaptıkları gibi, kanûnen suç işlenmeden zann ve vehimlere göre mi davranmalıydı? Ama, suç işlenince de, gereken yapılmıştır, yapılmaktadır.
‘KATT’ imzalı karikatüristin kim olduÄŸunu bilmiyorum, ama, sanırım, bugünkü ‘Suriye - Türkiye gerilimi’ni en güzel ÅŸekilde anlatıyor. BeÅŸÅŸâr Esed’in sırtına Amerika, Ä°ran, Rusya ve Ä°srail’i bindirmiÅŸ, -vakıa da bu..- ama, Esed, karşısında Türkiye’yi görünce hışımlı bir ÅŸekilde ‘NO / Hayır!’ diyor..
Bugünlerde Suriye’yle ilgili askerî hareketlenmelerin haberleri verilirken, sık sık ya bazı isimler yanlış yazılıyor, ya da coÄŸrafî noktaların isimlerde sıkça kullanılan bazı kelimelerin ne mânâya geldiÄŸi bilinmediÄŸinden, ‘Bu ne demek acaba?..’ gibi sualler beliriyor nicelerinin zihinlerde..
Önce, BeÅŸÅŸâr, ‘Esed’ mi, ‘Esad’ (daha doÄŸrusu, Es’ad) mı, oradan baÅŸlayalım.
Bir kiÅŸinin adı, Es’ad da olabilir, Esed de.. Ama, ikisi arasındaki mânâ çok farklıdır. Esed, ‘aslan’ mânâsındadır; ‘Es’ad ise, ‘en mutlu, çok bahtiyar’ mânâsında.. yazılışları da farklıdır; ‘Esed’ (اسد ) ÅŸeklinde yazılır, ‘Es’ad’ ise, اسعاد )) ÅŸeklinde..
Suriye rejiminin başındaki kiÅŸinin adı, BeÅŸÅŸâr Esed’dir, Es’ad deÄŸil..
***
Gelelim diÄŸer kelimelere.. ‘Tel’, ‘Kefer’ veya ‘Ayn‘ ile baÅŸlayan veya biten kelimeler.. Ama, bunların mânâsı da, çoklukla bilinmiyor. ’Tel’, arabçada, ‘tepe’ mânâsına gelen bir kelimedir. Tel Abyâd, (Abyad Tepesi) gibi..
‘Kefer’ ise, ‘çiftlik’ mânâsındadır. Meselâ, ‘Kefer Raman’ (Raman ÇiftliÄŸi..) gibi..
‘Ayn’ ise, ‘göz’ mânâsına geldiÄŸi gibi, ‘çeÅŸme’ mânâsına da gelir; Re’s’ul-Ayn, Ayn’el-Arab ‘ÇeÅŸme başı, Arab ÇeÅŸmesi..’ gibi..
***
Bu kelimelere bu kadar deÄŸindikten sonra, özellikle ‘küfr’ kelimesi üzerinde de duralım biraz..
‘Küfr’, (kfr) kökünden gelip, (bir ÅŸeyi) ‘örtmek’ mânâsınadır. Bu bakımdan çiftçilikle meÅŸgul olan kiÅŸiye, ‘topraÄŸa tohum ekip onun üstünü örten..’ mânâsında, ‘kâfir’ de denilir.
Merhûm Muhammed Ä°qbâl’e de birisi ‘kâfir’ deyince; o da, ‘Evet, kâfirim.. Hakk’tan gayri her ÅŸeyin kâfiri!.’ diye karşılık vermiÅŸti.
Ama, ‘küfür’, türkçede müstehcenliÄŸi içeren bir mânâya da bürünmüÅŸ..
Evet, bugün türkçede, ‘kfr’ kökünden türeyen ‘kâfir’ ve ‘kefere’ kelimeleri, hakikati, gerçeÄŸi inkâr ve reddetmek için kullanılan bir olumsuzlama teriminden ayrı olarak; bir kiÅŸi veya topluma hakaret etmek, onları aÅŸağılamak, karşı tarafa müstehcen niyet ve müstehcen kelimelerle saldırmak gibi daha özel ve sınırlı bir çerçevede de kullanılmaktadır. Sokaklarda, bayağı kiÅŸilerin, -hem de ulu-orta ve etrafta aileler ve olup olmadığını bile düÅŸünemeyecek kadar bir seviyesizlikle-, ağızlarında, belden altı, edeb bölgelerinin isimleriyle konuÅŸtukları veya karşı tarafa saldırdıkları hemen daima görülür.
***
Meselâ, Ä°st. Belediye Meclisi’nin 10 Åžubat günü toplantısında yaÅŸanan durum da bu cümleden.. Ä°stanbul BÅž. Belediyesi’nin (CHP’li) BaÅŸkanı olan kiÅŸi, son deprem âfeti sırasında, o bölgeye gidip hemen ardından, aile efradı ile Erzurum’a ‘kayak’ yapmaya gidince, yandaÅŸlarınca bile eleÅŸtirildi.
Sözkonusu toplantıda, (AK Parti’li) bir üye de, BaÅŸkan olan kiÅŸiye, ‘Kayak nasıldı?’ diye, siyasette daima rastlanabilecek ÅŸekilde sataşınca; -Ä°stanbul BÅž. Beld. BaÅŸkanlığı’nı uhdesinde bulunduran bir kimsenin; sokak serserilerinin, haytaların bile herkesin huzurunda ağıza almaktan utanacağı bir ÅŸekilde, çok galiz, çirkin ve müstehcen kelimelerle, ‘Kayak senin…..’ diye baÅŸlayan mübtezel bir cümleyle karşılık vermesi, evet, ağır bir küfürdür.
Sözkonusu kiÅŸi, daha sonra, Belediye Meclisi’nde ekseriyeti temsil eden AK Parti’li üyelerin, ‘Özür dilemezsen, Meclis’i terkederiz..’ tehdidleri karşısında, ‘BoÅŸta bulundum, üzgünüm..’ filân demiÅŸ; onlar da bu beyanı özür dilemek olarak kabul etmiÅŸler.. O hakarete uÄŸrayan üye ise, bu konuyu mahkemeye taşımış.. Ancak, evvelki gün, ‘Üzgünüm’ diyen kiÅŸi, ÅŸimdi de, ‘O konu, boÅŸ bir konu..’ diyor.. Yani, ‘Özrü kabahatinden büyük..’
KiÅŸinin, karşı tarafa hıncını, kızgınlığını veya düÅŸmanlığını, ‘sokak serserileri’nin diliyle deÄŸil; daha bir dikkatli seslendirilmesi gerekir. Çünkü, ağızdan çıkan söz, yaydan fırlayan ok gibidir, o bir defa çıktı mı, artık geri alınması-çekilmesi mümkün deÄŸildir ve hedefli veya hedefsiz olarak bir yerlere varır ve bir yerleri yaralar zedeler. O halde o oku baÅŸtan tutmak gerekir. Ve, bu gibi çirkin kelimelerle konuÅŸanlar, o sözün kendilerine döneceÄŸini de taa baÅŸtan kabul etmelidirler. Bu nezaket kuralı, ‘Ben 16 milyonun temsilcisiyim..’ diyen kiÅŸiye de bilhassa hatırlatmalıdır.
***
Ve, KK. bey’in çizdiÄŸi ‘daÄŸ’ resmi, bir ‘fare’ bile doÄŸurmadı.
CHP lideri KılıçdaroÄŸlu’nun, haftalardır FETÖ’nün siyasî ayağını açıklayacağım iddiasıyla ortaya çıkıp, 11 Åžubat günü yaptığı konuÅŸma, 15 Temmuz öncesi ve sonrasında, Tayyib ErdoÄŸan’ı yıpratmak için devamlı söylediÄŸi suçlayıcı iddialardan baÅŸka farklı bir ÅŸey söyleyememesi, evet, ‘daÄŸ fare doÄŸurdu’ kabilinden.. Çünkü, söyledikleri, yeni bir ÅŸey deÄŸildi, eski ve tefessüh etmiÅŸ, kokuÅŸmuÅŸ ve gerçeÄŸi anlamaya hizmet etmeyen iddialar..
KeÅŸke, ciddî bir ÅŸey söyleyebilseydi..
Ama, o, hattâ bazı savcıların ‘iddianâme’lerinden bile bölümler aktardı. Halbuki, adı üstünde, ‘iddianâme..’ Kaldı ki, ordu içindeki ihtilalci, darbeci unsurları bertaraf etmek için baÅŸlayan ‘Ergenekon Yargılamaları’ sırasındaki iddianâmeleri ağır ÅŸekilde suçlayan da kendi partisiydi.
Anlaşılan veya anlaşılması gereken, herhalde ÅŸu olmalıdır ki, KılıçdaroÄŸlu, millet üzerinde hele de son 100-150 yıldır bir tahakküm düzeni kurmuÅŸ olan ve kendi kendilerini ‘aydın’ vs. gibi yaldızlamalarla nitelemekten utanmayan ‘kemalist-laik kadroların zorbalık vesayeti’ni Devlet zannedip, o devlet mekanizmasını ve hele de -milletin kutsal deÄŸerlerine savaÅŸ açmış olan- ‘laïcism’ anlayışını bayrak edinen anlayışı ve o kadroları kutsuyor. Ve, iktidara gelenlerin, özellikle de ‘Ä°ttihad-Terakkî’ döneminden bu yana, yani 100 yılı aÅŸkın bir zamandır milletimize musallat ve tebelleÅŸ olan ‘kemikleÅŸmiÅŸ vesâyet sistemi’ne asla dokunamayacaklarını düÅŸünüyor. Yani, millet ne isterse istesin, ‘kemalist-laik rejim’in ‘kutsal’ına asla dokunulamaz!
***
Çünkü, o anlayış ve baÄŸlı kadroları, milletin aklı ermez demiÅŸ ve Millet’i ve milletin devletini, ‘Biz askerler veya yüksek bürokratlar veya kendilerini ‘aydın’ diye niteleyen ‘mankurt’lar idare ederiz..’ demiÅŸlerdir, lisan-ı hâl ile..
Saltanat sisteminde, hiç deÄŸilse, bu anlayış ‘saltanat hakkı’ diye dayatılıyordu. Ondan sonra gelen sistemin tutarsızlığı ise, aynı dayatmacı mantığı, ‘Cumhuriyet / Halkın ekseriyetinin iradesine dayalı yönetim sistemi’ adına uygulamasıdır..
Ä°ÅŸler rayına henüz yeni yeni oturuyor gibi..
KK. bey, bunları görmüyor, vesayet kurumlarının milletin hayatına tasallutunun devamını istiyor.
***
KK. bey’e hatırlatalım.. Kenan Evren de, Demirel de, Özal da ve çok sevdiÄŸi Ecevit de, sosyal hayatta fiilen birer STK durumunda olan bir takım cemaatlerin, tarikatların çalışmalarına, kendi iÅŸlerine geldiÄŸinde ve de kanunlara uygun bir çerçevede oldukları müddetçe karışamamışlar ve hattâ onlardan destek almışlardır. Nitekim, 28 Åžubat 1997’nin Askerî Darbesi’nin generalleri de, ‘F.G’yi istedikleri gibi kullanıp, onu, Erbakan hakkında, ‘Ä°dare edemiyorsun, çekil git!’ diye konuÅŸturmuÅŸlar ve o sözleri gazetelerin manÅŸetlerine çekilmiÅŸti.
ErdoÄŸan, ‘Ä°ttihadçı’ların ve onların devamı olan ‘kemalist-laik’lerin 100 yıla yakın zamandır yaptıkları gibi, kanûnen suç iÅŸlenmeden zann ve vehimlere göre mi davranmalıydı? Ama, suç iÅŸlenince de, gereken yapılmıştır, yapılmaktadır.
Bir ‘recm’ cezasının uygulanması konusunda Hz. Îsâ’nın, ‘Ä°lk taşı, bu günahı iÅŸlemeyen atsın..’ dediÄŸi rivayet edilir ve kimse atamaz ya, öyle bir durum, KK. bey.. Aynaya bakarsanız, orada bir siyasî ayağı siz de görebilirsiniz.
Star
Henüz yorum yapılmamış.