Sosyal Medya

Kemal Sayar: Nezaket ince düşünmektir

Çığırtkanlık vakarın, hoyratlık nezaketin, istismar hürmetin üzerini örttüğünde âhir zamanlar gelmiş demektir. Durup ince şeyleri anlayabilmek için, bizim ötemizdeki insanın yaralarını seçebilmek için vakit ayıralım. Kendi anne babamız, kendi evladımız sanki bu yaraları taşıyormuşçasına onlara özenle davranalım. ‘Nasıl davranırsam muhatabımı incinmekten alıkoyabilir ve onu rahat ettirebilirim?’ Bu soruya bir cevap aradığımızda, nezaketin manyetizmasına kapılmışız demektir.



BaÅŸkasının bir yabancı gördüÄŸü yerde, dost bir insan evladı görmek. Nezaket burada baÅŸlar.  ‘Ah kimselerin vakti yok / Durup ince ÅŸeyleri anlamaya’ diyor ya Gülten Akın, nobranlığın gerilettiÄŸi bir çaÄŸda nezaket kekre bir kelime olarak çalınıyor kulaÄŸa. Oysa nezaket, cangıllardan, çöllerden, maÄŸaralardan kendini çekip çıkaran insanın, baÅŸka bir insanla bir arada yaÅŸayabilmesinin, medenileÅŸebilmesinin en selim yoludur. Marazi olan bir diÄŸer tarzın – tahakkümün- yerine nezaket ikame edilebildiÄŸi nispette, insanın boyu kendi deÄŸerine eriÅŸebilir. Walter Benjamin, Parıltılar’da “Nezaket ne ahlaki bir hükümdür, ne mücadelede bir silahtır - yine de her ikisi birden olur.” diyor. Nezaket, doÄŸuÅŸtan getirilen bir mizaç özelliÄŸi olmadığı gibi, toplum tarafından her ÅŸart altında va’z edilen bir erdem de deÄŸildir. Benjamin nezaketi, baÄŸrında ‘sabır’ erdemini barındıran -dönüÅŸtürmeden devraldığı yegâne erdemin sabır olduÄŸu- politik bir erdem olarak nitelendirir. Ahlak yasamız ve insanlığın varoluÅŸ mücadelesi arasında yolları çatallanan bir bahçedeki kavÅŸak tabelasıdır nezaket.
 
Benjamin, nezaket kelimesinin ilk yalın anlamını deÅŸer ve orada  “ince ÅŸeyleri düÅŸünmek”teki ‘incelik’i bulur. Fransızların, “Nezaket, zekanın asaletidir” deyiÅŸini yine Bergson’un “Kibarlık, ruhun görkemidir” sözüyle aynı minvalde deÄŸerlendirmek gerekir.  Bergson, “ahlak, baÅŸkalarının iyiliÄŸini düÅŸünmek, en azından onlara fenalık etmemek olduÄŸuna göre, kaba ve terbiyesiz insan, kendindeki ahlâklı olma istidadını durmadan yaralıyor demektir.” yargısıyla, nezaketin bir nevi ruÅŸeym halinde ahlak olduÄŸu vurgusunu yapar.
 
Nezaket, belki daima ahlaklı ve erdemli olmakla at başı gitmeyebilir. Ä°nsan ahlaklı birisi olsa bile nazik olmayabilir. Toplumsal iliÅŸkilerin kırılganlığını gözetecek incelikte bir hassasiyet sahibi deÄŸildir kiÅŸi söz gelimi, kendisini toplumdan saklama istidadındadır. Ä°nsan arasına karışmaktan imtina eder. Bu yüzden nezaket, tarih boyunca bir tür ikircikli ahlak olarak, sürekli üzerinde ÅŸüpheyi taşır. André Comte-Sponville’in Büyük Erdemler Risalesi’nde nezaket, en baÅŸtaki erdem olsa da “en yoksul, en yapay en tartışma götürür erdem” sayılır yazara göre. Muhatabın düÅŸüncelerine yön vermek amacıyla kullanılabilecek manipülatif bir ikame erdemdir, bu yüzden ona ÅŸüpheyle yaklaÅŸmak gerekir.  Georg Simmel, Felsefi Minyatürler kitabında “Åžimdilerde bir kibarlık salgını var; nasıl ki yığınlar parlak ÅŸeylere bayılıyorlar, bunlar da göze batmayan her ÅŸeye körü körüne hayran. Fakat parlamayan her ÅŸey de altın deÄŸildir ki.” diyerek kibarlığın sahteliÄŸi riskine karşı uyarıyor burjuva ahlakı toplumunu.
 
Ancak, tam da erdemli olmayan bir erdem olması nedeniyle, nezaketin erdemlerin kırılganlığını azaltan, onları berkiten  bir yapısı vardır. Bu yönüyle bir baÅŸka ikame erdeme, erdemlerin en büyüÄŸü sayılan ‘adalet’e fazlasıyla benziyor. Sponville, nezaketin ahlaki deÄŸerinin, ahlakı taklit edebilmesinde yattığını belirtirken, bunu tahkir amacıyla söylemez. Bilakis Aristo’nun taklit, idman, tecrübe ve alıştırmaların insanda ikinci bir doÄŸa haline gelme itiyadında olduÄŸuna dair sarsılmaz görüÅŸüne yaslanarak söyler bu nesnel ifadeyi.  Nezaket, ahlakı taklit etmekle baÅŸlar ama zamanla ahlak da nezaketi taklit eder. Nezaket, erdemi hazırlayan bir erdemdir.
 
Nezaket öyle bir lisandır ki, onu sağır da duyar, öyle bir güzelliktir ki gözsüz de görür. Hayatın çemberinden geçmiÅŸ tecrübeli bir yaÅŸlı kadar, çocukluÄŸa henüz adım atmış biri de aynı ihsasla anlar. Toplumsal bir normu ihlal etmenin tek bir ÅŸekli belki mevcuttur, ama kalp, hoyratlığın en görünmez olanını, en dile getirilemeyenini bile hisseder. Çünkü nezaket, Konfüçyus’a atfedilen “Büyük ve üstün insan naziktir fakat yaltaklanmaz, küçük insan yaltaklanır fakat nazik deÄŸildir.” sözü cihetince, bir ÅŸeyi yapmaktan ziyade, o ÅŸeyi belirli bir tarzda; incelik, içtenlik ve güzellikle yapmaya müteallik bir haslet.  Nezaket, kırılmış insan gönlünü saÄŸaltan bir ecza olmakla kalmaz, sahibini serapa yücelik, görkem ve güzellikle donatır. O sebeple hiçbir zaman tesirsiz  kalmaz.
 
Nezaket,  hiç karşılık beklemeden iyilik yapmak, bir baÅŸkasının ihtiyacını o an için kendi ihtiyacının önüne koymak veya bir baÅŸkası için o an cömert olabilmektir. Kendi benliÄŸini aradan çıkarabilmek, kendi benliÄŸini o an için silebilmektir. Nezaketin illa da kendinden çok fazla büyük bir ÅŸey vermek olması gerekmiyor. ÇoÄŸu zaman, bir baÅŸkasını düÅŸünmeyi içeren diÄŸerkâm bir davranış, içten bir tebessüm de nezakettir, kimsesize hal hatır sormak da nezakettir. O anda yanından geçerken yorulduÄŸunu düÅŸündüÄŸünüz bir emekçiye “kolay gelsin, günün iyi geçsin” demek nezakettir. Nezaket göstermek zaman zaman bir zayıflık olarak algılanıyor, bilhassa sosyal medyada buna fazlasıyla vurgu yapılıyor. Oysa insanlara incelik göstermekle neyi kaybediyoruz ki? Nezaket göstermekle muhatabımızda bir deÄŸiÅŸim yaratamasak dahi, nazik insan her daim kazanır. Yerini bulmamış bir içtenlik, yanılmış bir saygı yoktur.
 
Nezaket, insanlığa karşı sevgimiz, merhametimiz ve derin, ÅŸefkatli kavrayışımızdan neÅŸet eder. “Keder’, ‘sevgi’nin eli dışında hangi el deÄŸse kanayan bir yaradır; ‘sevgi’nin eli deÄŸdiÄŸinde bile kanar ama ıstırap vermez.” sözünde Oscar Wilde, insanın onulmaz kederi karşısında ona gösterilecek inceliÄŸin, ona nasıl soluk aldıracağına iÅŸaret ediyor. Yalnızca başı dertteyken, belirli bir acının, hüsranın, kaybediÅŸin pençesiyken deÄŸil, genel olarak, insanlık kederi karşısında bir iÅŸleyiÅŸ üslubudur nezaket. Camus da “Ä°nsanı savunuyorum, çünkü düÅŸtüÄŸünü gördüm” dediÄŸinde çok benzer bir ihtimamdan bahsediyordu. Ä°htimam gösteren yürek görene nispetle daha büyük kazançtadır.
 
Cahit ZarifoÄŸlu “Elimle/ Kendi elimi tutuyorum/ Yan yana gidiyormuÅŸum gibi kendimle/…/ Biri saklasın beni/Eskilerin yüz aklarından/Bir incelik gösterin/Ä°ncinmesin yüreÄŸim” diyor ‘Ilık Kocaman Bakışlar’ ÅŸiirinde. Nezaket, insanın kendinden de ikrah getirdiÄŸi, kaçıp saklanamadığı bir anda ona sığınabileceÄŸi bir zaman kovuÄŸu yaratabilir.
 
Her ne zaviyeden bakarsak bakalım, nezaket toplumsal bir erdemdir. Tıpkı adalet gibi o da üçüncü kiÅŸilerin mevcudiyetini gereksinir. Bu sebeple, eksikliÄŸi durumunda kiÅŸisel bir ahlaki yozlaÅŸmadan maada toplumsal iliÅŸkilerin ifsadına neden olur. Hepimiz mustaribiz, bu durumdan. Bir ‘paçozlaÅŸma’ var insan iliÅŸkilerimizde. Ötekini çok fazla nazar-ı itibare almama, “önce ben” deme hastalığı sokakta her yere sirayet etmiÅŸ halde. “Önce ben” demekle “önce can” demekle kalmıyor hoyrat insanlar, hiçbir zaman, sonrasında bile “canan” diyemiyorlar. Günlük iliÅŸkilerde, insanların birbirleriyle iliÅŸki kurma biçiminde, birbirleriyle konuÅŸma biçiminde, anne babayla çocuk arasında, akranlar arasında, öÄŸretmenle öÄŸrenci arasında, aklımıza gelen her vasatta tanık oluyoruz bu hoyratlaÅŸmaya. Ä°nsanlar tehdit altında hissettiklerinde empati duyguları da köreliyor. Kent hayatının giderek güçlü olanın hayatta kaldığı bir cangılı andırması, insanın ilkel hayatta kalma duygularını harekete geçiriyor ve onu etrafına karşı daha ÅŸüpheci kılıyor. Hemen herkesin hayatta kalma savaşı verdiÄŸi bir vasatta , diÄŸerkamlık ve nezaket mumla aranıyor.
 
Ä°liÅŸkilerin bu derece hoyratlaÅŸmasında yanlış ÅŸehirleÅŸme en baskın faktör. Åžehir yeni gelenleri tam kabul etmiyor ve yeni gelen insanlar ÅŸehrin köÅŸelerinde, varoÅŸlarda ikamet etmek zorunda kalıyorsa, ÅŸehrin kültürüne eklemlenemiyorsa, bin yıllık medeniyetin taşıyıcısı bir ÅŸehre gelmesine raÄŸmen insanlar hala kendilerini köylerine ait hissediyorlarsa, burada bir deÄŸer boÅŸluÄŸu oluÅŸur. Ä°nsan, ne kendi geleneksel irfanından ne de yaÅŸadığı toplumun müesses inceliklerinden nasiplenip beslenemez böyle bir durumda. Cenap Åžehabeddin “Nezaket ister iskarpin giysin ister çarık bastığı yeri çamurlamaz.” Diyor. Bu manada, hoyratlık köylülük- ÅŸehirlilik yahut taÅŸralılıkla ilgili deÄŸil doÄŸrudan, daha ziyade yersizlikle ilgili bir durum. Kendilerini ÅŸehirden dışlanmış ve kabullenilmemiÅŸ hissettiklerinde, insanların içinde bir öfke közlenip tütmeye baÅŸlar.
 
Bir diÄŸer önemli faktör yine modern metropollerin hızlandırılmış zamanı. Herkes zamanla yarışıyor. Trafikte uzun saatler, maiÅŸet telaşı, zaman baskısı insanları daha hoyrat yapıyor ve ‘mazlum olacağıma zalim olayım’ felsefesine götürüyor. ‘Beni ezeceklerine ben birisini ezeyim’ diye düÅŸünmeye baÅŸlıyor insanlar bu tempoda geride kalmamak için. Zaman baskısı ve nezaket, ihtimam iliÅŸkisine dair yapılmış çok ilginç bir çalışma var; Ä°ngiltere’de özellikle Ä°lahiyat öÄŸrencileri üzerinde yapılıyor bu çalışma. Çünkü dini öÄŸretinin içinde yer alan bir deÄŸer nezaket. Dışarıda acil hasta numarası yapması için bir aktöre para veriyor deneyi tasarlayan kiÅŸi. Dersin sonunda hoca “Üç dakikanız var, üç dakika sonra yandaki binadaki derste olmak zorundasınız, gelmeyeni yok yazarım ve bu da sınavınızı etkiler” diyor. Çocuklar dışarı çıkıyor bir bakıyorlar ki dışarıda bir adam yerde kıvranıp yardım istiyor. ÖÄŸrencilerin %90’ı adama dikkat etmeden koÅŸarak derse gidiyorlar, ancak %10’u kalıyor ve adamla ilgileniyor. Bu deneyi baÅŸka ilahiyat öÄŸrencileriyle tekrar ediyorlar, fakat bu sefer hoca “Bir saat sonra dersiniz baÅŸlayacak.” diyor. Bu sefer neredeyse öÄŸrencilerin tamamı adama yardım eli uzatıp onunla ilgileniyorlar. Hepimiz yetiÅŸtirecek çok önemli iÅŸlerimiz olduÄŸunu düÅŸündüÄŸümüzde, bir koÅŸturmaca içinde olduÄŸumuzda, “önce ben” diye düÅŸündüÄŸümüzde, “benim ihtiyaçlarım herkesinkinden önce geliyor” diye hissettiÄŸimizde; çevremizde yardıma ihtiyaç duyan insanların ihtiyaçlarını görmezden gelebiliyoruz.
 
Kent yaÅŸamıyla da karşılıklı iliÅŸkisi olan bir diÄŸer etken de hiper bireycilik. Hoyratlık, bireyciliÄŸin ve bencilliÄŸin kamçılanması üzerine kuruludur.  Ä°nsan, bir tür zırh gibi kendisini dış dünyanın tasallutundan kabalaÅŸarak, hoyratlaÅŸarak koruyabileceÄŸini sanıyor.  
 
Kibar bir davranış, nazik bir tebessüm, ufak bir jest  bizi onarırken; tam tersine kaba, nobran bir muamele günümüzü berbat edebiliyor. Hoyratlığa maruz kalınca canımız yanıyor, insan yerine konulmamış, deÄŸer verilmemiÅŸ hissediyoruz kendimizi. Veya hiç ümit etmediÄŸiniz bir anda bir insan size hâl hatır soruyor, hiç tanımadığınız bir insan size bir iyilikte bulunuyor, bir müÅŸkülatınızı görüp o an sızınızı dindiriyor, hiçbir mecburiyeti olamaması raÄŸmen oturup size bir sıkıntılı anınızda yardımcı oluyor. Bu da gününüzü aydınlatıyor. Nezaket ve incelik olmasa hayatı yaÅŸayamayız. Bu hayat hepimize ağır gelir. Hep hoyrat insanlarla birlikte kaldığımız takdirde bir süre sonra biz de hayatta kalmak için hoyrat olmayı bir strateji olarak benimseyebiliriz. Bu yüzden olumlu olanı büyütmemiz gerekiyor, bunu bizim baÅŸlatmamız gerekiyor. Neden olumsuz ve kerih olanı büyütmek için bir taÅŸ da biz koyalım? Peygamber efendimizin “Selam vermek sünnet, selam almak farzdır.” hadisi, nezaketi yaygınlaÅŸtırmak için bir baÅŸlama noktası olabilir bizim için.
 
Nezaket, onun mutlak manada bir erdem olmamasından hareketle, ifa biçimleri zaman ve toplumlara göre deÄŸiÅŸen bir ahlaki haslet. John Carroll Benlik ve Ruh adlı kitabında, yüzyıl öncesinde Batı toplumlarında insanların, bir kilisede sakin sakin oturmaktansa baÄŸrışıp çaÄŸrışıp, itiÅŸmelerinin gayet sıradan bir davranış tarzı olduÄŸundan bahsediyor. Modernlikle beraber gelen intizam histerisi, kiliselerde de insanların sessiz, muntazam, hizada durmalarının bir erdem olduÄŸu düÅŸüncesini doÄŸurur. ‘BaÅŸkasının ayağına basmayayım da o da benim ayağıma basmasın’ tarzı bir düÅŸünceye nezaket diyemeyiz. Nezaket, modernliÄŸin çok öncesinde, uzun çaÄŸlar boyunca bütün kadim öÄŸretilerin özündedir, nezaket insanı hazreti insan bilmektir. Ä°nsanı Hızır’ın yoldaşı bilmektir. Nezaket, zübde-i alem olan insanın hak ettiÄŸi saygınlığı bilerek, bunun farkında olarak, ona öteki gibi deÄŸil bir dost- kardeÅŸ varlık gibi insanca davranmaktır.
 
“Vicdan istirahati” diye bir durum var; bazı insanlar vicdanlarını uykuya yatırırlar. Vicdanları sürekli istirahat halindedir.  Böyle insanlardan nezaket, merhamet, adalet veya diÄŸerkamlık bekleyemezsiniz. Onlar için dünya bir rekabet arenasıdır. Herkes birbiriyle kıyasıya rekabet halindedir, bencillik ayakta kalmamızı saÄŸlayan temel dürtüdür. “Kainatta sadece en güçlü olan hayatta kalır. Kainatta en hoyrat olan, baÅŸkasını ezen ayakta kalır.” ÅŸeklinde bir düÅŸünceleri vardır. Bu doÄŸru olsaydı, insan soyunun yaÅŸam mücadelesi baÅŸlamadan bitmeye mahkum olurdu. Ayakta kalan, birbiriyle dayanışma içinde olan, yardımlaÅŸabilen nitelikleriyle insan oldu. Bir anafor çağından geçiyoruz, etrafımızda bir sürü savaÅŸ var, zoraki göçler var, üç-dört milyon insan yurdundan koparılmış bir halde bizim ülkemizde yaşıyor. Botların batırıldığı, mültecilerin insanlık dışı muameleye maruz bırakıldığı bir çaÄŸ bu. Türümüzü devam ettiren baskın niteliklerimizi etkin ÅŸekilde kullanabilirsek, bu çağın çıkışında da alnımızın akıyla insan kalmış olacağız. Etkin diÄŸerkamlık bir baÅŸkası için bütün imkânlarını seferber etmektir. Yalnızca kendi coÄŸrafyamızda deÄŸil, tüm dünya üzerinde insanlığın ortak deÄŸerlerini taşıyan insanlarla iÅŸbirliÄŸi yapabilirsek, insanın düÅŸmesine izin vermeyebiliriz.
 
Nezaketin, karakterin evcilleÅŸtirilmesi alıştırmalarına baÄŸlı olarak sonradan öÄŸrenilebildiÄŸini biliyoruz. Ruhun ve gözün terbiyesi, en etkin biçimde ailede kazanılır, daha köklü yer tutar insan seciyesinde. Nezaket sözlerden öÄŸretilmez ama nazik anne babanın nazik tutumlarıyla yaÅŸanarak öÄŸrenilir. Tüm deÄŸerler yaÅŸanarak aktarılabilir. Çocuklarımıza “nazik ol, adaletli ol, baÅŸkalarını incitme” dememiz onlar için yok hükmündedir, ta ki biz nezaketi onlara gündelik yaÅŸamımızda gösterene, hayatımızın bir parçası kılana kadar. Biz akrabamıza, komÅŸumuza ve diÄŸer insanlara sürekli  ünlüyor  ve onları insan yerine koymuyorsak, çocuklarımıza miras kalan bu özelliklerimiz olacaktır.  
 
Bütün mevcudat birbirine komÅŸudur, akrabadır. Peygamberimizin “Uhud bir daÄŸdır. Ama biz onu severiz, o bizi sever.” sözü kulağımızda küpe olmalı. Gökyüzü bizim büyük kardeÅŸimizdir, Varlıkla dost iken birbirimize yarız. Bu dünyaya var olmaya deÄŸil, yar olmaya, sevgili olmaya, yaren olmaya geldik. Nezaket bu yönüyle de bir sosyal tutkaldır. Birisinin benim için ihtimam gösterdiÄŸini bilirsem o toplumda yaÅŸamak bana huzur verir, emniyet verir. Saflarımızı sıklaÅŸtırır. Ä°nsanına minnet ve ÅŸükran hissettiÄŸimiz zamanlarda bir topluma daha çok baÄŸlanırız. Birbirimize ne kadar çok nezaket gösterirsek hayatı daha çok sever ve o toplumu daha ÅŸevkle inÅŸa ederiz. Bir toplumu eksik ve kusurlu yanlarından kurtarmanın, onu onarmanın yolu da nezakettir. Nezaket, kusurları örter.
 
Medeniyetimizde bizi büyüleyen taraflardan biri incelik dolu yaÅŸam tarzıdır. Sarayburnu’ndan geçen kayıklarda insanlar, kutsal emanetler Topkapı Saray’ında olduÄŸu için sırtlarını oraya doÄŸru dönmez, kayıkla geçerken ellerini kalplerine götürür salavat-ı ÅŸerif getirir öyle geçerlermiÅŸ. Medeniyetin getirdiÄŸi nezaket kökleÅŸmeyle, yerleÅŸmeyle alakalı.  Böyle deÄŸerlerimiz varmış, bunları diriltecek sosyolojiyi yeniden yerleÅŸik kılmaya mecburuz. Alıp kopyalamak yetmez, bir müsamere kadar komik kalmaya mahkum bu tür anakronik giriÅŸimler. Kendi nezaket ruhumuzu yeniden solumalıyız. Çünkü zarafet ve nezaket sayesinde bizler yeniden birbirine baÄŸlı ve birbirinin kuyusunu kazmayan bir toplum olmayı baÅŸarabiliriz; farklı görüÅŸlerde de olsak birbirimizin canını yakmayarak birbirimizi incitmeyerek ve birbirimizden incinmeyerek. Hiçbir iyilik, hiçbir nazik davranış yoktur ki kanatlanarak baÅŸka insanlara deÄŸmesin, bize bir bumerang olarak geri gelmesin.
 
Nezaket takdir etmekle de ilgilidir. Nezaket hakikati söylemektir. Muhatabımız kendine veya baÅŸkalarına zarar verecek bir yanlış yapıyorsa onu mahcup etmeden, incelikle uyarmak onun selametini öncelemek olacaktır. Özellikle çiftler arasındaki, en küçük sosyal birim olan ailedeki nezaket, ziyadesiyle önemli. Nezaket olursa bir evliliÄŸin temelleri ve bağı çok daha saÄŸlam oluyor. Birbirini takdir edebilen çiftler çok daha iyi saÄŸlıklı bir evlilik sürdürüyorlar. Karşımızdaki insanın potansiyellerini, bizim için yaptığı iyi ÅŸeyleri fark etmek, bu farkındalığımızdan onu haberdar etmek, aramızdaki baÄŸları güçlendirecektir.
 
Nezaket, kibarlık ve insanlara incelikli davranma; okul eÄŸitiminin ve müfredatın ödüllendirilen bir parçası olmalıdır, bu ÅŸekilde nezaket kadar cesaret de teÅŸvik edilebilir. Çünkü nezaketi 'zayıfların güçlüleri yönlendirmek için tek silahı' veya 'güçsüzlerin erdemi' sayanlar var. Nezaket zayıflık deÄŸil, muhatabımızın incinebilir olduÄŸunu kabullenerek, ona özenle davranmaktır. Olmamış taraflarımızı dizginlemeyi, yani pazu deÄŸil gönül kuvvetini gereksinir.
 
Hiç sevgi görmemiÅŸ, ömür boyunca horlanmış, suiistimal edinmiÅŸ ve çok ağır travmalara maruz kalmış insanlar, dünyanın onlara hiçbir ÅŸey vermediÄŸi düÅŸüncesiyle çok öfkeli olabiliyorlar. Bu insanlar doÄŸaya, fırsat bulduklarında insanlara, yaÅŸadıkları ÅŸehre kötü davranarak, hoyratça yaÅŸayabiliyorlar. Bu insanları iyileÅŸtirmenin yegane yolu nezakettir. Ancak ısrarlı bir nezaketle muhatap olurlarsa, dünyanın daima onlardan bir ÅŸey alan, onlara hiç bir ÅŸey vermeyen tekinsiz bir yer olduÄŸu yanılsamasından uzaklaÅŸabilirlerse iyileÅŸebilir böyle insanlar. Senden esirgenmiÅŸ olanı iyileÅŸtirmek için nazik ol. Yıkıp dökmek sadece yaranı daha fazla kanatır. Kainata, sana nasıl davranılmasını istiyorsan öyle davran.
 
Teknolojinin hayatlarımızı alt üst etmesiyle çok yaygın bir problemle karşı karşıyayız, gözünü ekrandan alamayan anne babalar ve gözünü ekrandan alamayan çocuklar. Nezaket böyle bir toplumda “Birbirinin gözünün içine bakarak konuÅŸabilmek” ÅŸeklinde de tanımlanabilir. Katıksız dikkat, muhatabımıza gösterebileceÄŸimiz en büyük ihtimamdır. Fiziksel olmayan ÅŸeylerin yansıyabildiÄŸi biricik yüzey, insan yüzü. Yüz, bizi kendine tanık olmaya çağırır. Ä°nsanın bize verebileceÄŸi her ÅŸeyi onun yüzünden okuyabilme sınırlılığı, bizim açımızdan bir sınır taşıdır. Sosyal medyadaki taÅŸkınlığın tek kaynağı kötülüÄŸün göz alıcı ışıklandırması deÄŸil, yüzlerini göremiyoruz insanların. Onda bizi nezakete davet eden insan tarafımızın yansımasını göremedikçe de kabalaÅŸmakta beis görmüyoruz. ‘Nezaket kar gibidir’ diyor Halil Cibran, ‘örttüÄŸü her ÅŸeyi güzelleÅŸtirir’.
 
Ä°nceliÄŸi, nezaketin görkemini üzerinde taşıyan insanlar var, size sadece var olmanızla bile sıra dışı bir ÅŸey yapıyor olduÄŸunuz hissini verirler. Adeta içinizdeki güzelliÄŸi çekip çıkarır ve yüzünüze tutarlar. Ä°yilik erleri. Onlar bu çağın soyluları, 'çiçek dirilticileri'dir. Olur da elimizi tutarlarsa, bu nazik insanların elini bırakmayalım.
 
Çığırtkanlık vakarın, hoyratlık nezaketin, istismar hürmetin üzerini örttüÄŸünde âhir zamanlar gelmiÅŸ demektir. Durup ince ÅŸeyleri anlayabilmek için, bizim ötemizdeki insanın yaralarını seçebilmek için vakit ayıralım. Kendi anne babamız, kendi evladımız sanki bu yaraları taşıyormuÅŸçasına onlara özenle davranalım. ‘Nasıl davranırsam muhatabımı incinmekten alıkoyabilir ve onu rahat ettirebilirim?’ Bu soruya bir cevap aradığımızda, nezaketin manyetizmasına kapılmışız demektir. Nezaket, gösterilenden ziyade göstereni ihya eder. Onun kanatlarına binen, daima yükseklerde dolaşır.
 
 
Kaynak: Serbestiyet

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.