Sosyal Medya

Karlı kayın ormanında yürüyenden Hiroşima ve İdlib'i anlamasını beklemek

Esad’ın Fransızlardan daha zalim olduğunu anlıyoruz. Halkının üzerine ölüm yağdıran bir zalimden bahsediyoruz. Zülfü Livaneli gibiler hangi kin ve nefretle dolu ki milyonları önüne katıp ölüme sürükleyen bir zalimliği görmezden geliyor? Hiroşima’ya ağıt yakılmalıydı, bu doğru fakat Halep’in çocukları insan değil mi? İdlib’de ölüme, açlığa ve soğuğa yürüyen milyonlar sırf inançlarından dolayı mı yalnız bırakılıyor?



Ä°mparatorluk coÄŸrafyası ve tarihi hakkında malumatımız olabilir fakat bu, belirli bir bakış açısına sahip olduÄŸumuz anlamına gelmez. Suriye’de ne iÅŸimiz vardı, OrtadoÄŸu bataklığı ve Mustafa Kemal’in siyaseti ÅŸeklindeki cümleler ise ne malumata ne de bakış açısına iÅŸaret eder. Aslında yıllarca “geceleyin karlı kayın ormanında” ne aradığını bilmeden dolaÅŸan bir adamın, coÄŸrafyasındaki zeytin aÄŸaçlarından haberdar olmamasıdır temel sorun. Yönsüz ve pusulasız olarak nereye gittiÄŸini ve ne aradığını bilmeyen bir aydın profilimiz var. Yıllarca uzaktaki çocuklar üzerinden kendilerine alan açtıkları hâlde milyonlarca Suriyeli çocuÄŸa “radikal dincilik” bahanesiyle sırtını dönmekten utanmıyorlar. Bu ne zalimlik! Burası bizim coÄŸrafyamız, burası Akdeniz, burası Ä°dlib, burası zeytinin memleketi, burası Ä°slam toprakları ve ölen ya da yollara düÅŸen milyonlar bizim insanımız.
 
Bırakınız devletleri, uluslararası kurumları bile sarsarak çöküÅŸe sürükleyen bir dönemden geçiyoruz. Irak, Suriye, Libya ve daha baÅŸka yerler eÅŸi benzeri görülmemiÅŸ bir saldırı altında. Ä°slam coÄŸrafyası bir daha çözülüyor ve bunun gelip dayanacağı yer, Allah korusun, Anadolu’dur. Bu dönemde Atatürk’e ve onun dış politikasına atıfta bulunup da Türkiye’yi maceracılıkla suçlamak hem tarih bilmezliktir hem de kendini tarih dışına itmektir. Tarih dışılık, coÄŸrafyamızın kaderi deÄŸildir. Atatürk’ün Hatay ve Suriye baÄŸlamındaki geliÅŸmelerle yakından ilgilendiÄŸini bilmeleri gerekirdi. Fakat mesele ne Atatürk ne de onun dış politikasıdır. Çünkü onlar da biliyor Atatürk döneminde Suriye’ye ya da coÄŸrafyaya sırt çevrilmediÄŸini. Fakat yine de anlatmak lazım.
 
Refik Halit Karay, 150’likler listesindeydi ve sürgün edildi. Sürgün olayının doÄŸruluÄŸu ve yanlışlığı ayrı bir deÄŸerlendirme konusudur. Fakat Åžerif AktaÅŸ’ın belirttiÄŸine göre Refik Halit kendisinin de sebep olduÄŸu bir dizi yanlışlıkların neticesi olarak, millî mücadeleye doÄŸrudan karşı olmadığı hâlde kendini sürgün hayatında bulur. Uzunca bir dönem Suriye’de yaÅŸayan Refik Halit, 1928’den sonra Halep’te yayımlanmaya baÅŸlayan milliyetçi çizgideki Vahdet gazetesinde yazar. O yıllarda Suriye’de Fransız manda yönetimi hüküm sürmektedir. BilindiÄŸi gibi 1925’te Fransa’ya karşı büyük bir isyan hareketi baÅŸlamıştı. Bu isyan Fransızlar tarafından çok kanlı bir ÅŸekilde bastırılmıştır. Refik Halit milliyetçi çizgideki gazetede yazmaya baÅŸladığında isyan yeni bastırılmıştı.
 
Åžerif AktaÅŸ, Refik Halit’in Ankara ile irtibatta olduÄŸunu, Ankara’dan önemli sayılabilecek yardım gördüÄŸünü belirtiyor. Atatürk’ün Halep’te yayımlanan bu gazeteye ve yazarına destek olduÄŸu anlaşılıyor. Refik Halit, Atatürk’ün Hatay siyasetinde önemli bir role sahiptir. 1930’larda Ä°kinci Dünya Savaşı’na giden süreçte Fransız manda yönetimindeki Halep’te Türkiye lehine yazıları çıkan Refik Halit, Hatay’da Türk gençleriyle irtibata geçer ve bölgenin Türkiye’ye baÄŸlanmasına yönelik çalışmalar yapar. Onun Türkiye’ye geçiÅŸi, Hatay’ın Fransız mandasındaki Suriye’den ayrıldığı zamana tekabül eder.
 
Ä°mparatorluk coÄŸrafyasının dağılma süreci edebiyatımıza nasıl yansımıştı? Büyük Harp karşısındaki tepkimiz neydi? Bu sorulara kısa ve kestirmeden verilecek cevapların yanıltıcı olacağını düÅŸünüyorum. Zülfü Livaneli gibilerin kısa ve kestirmeden bir cevap verdikleri ve coÄŸrafyaya yabancılaÅŸtıkları anlaşılıyor. Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı adlı kitabındaki “Allah’a Ismarladık” bölümünden boÅŸuna mücadele edildiÄŸi gibi bir anlam çıkarılabilir. Fakat bu, doÄŸru bir yorum olmaz. Ankara’nın Suriye’ye ilgisi hiç kesilmemiÅŸti. 1946’da Fransız manda yönetimi sona erdi. Kısa bir zaman sonra Halep kalesine Türk bayrağını çekip Türkiye’ye katılma isteÄŸini dile getirenlerin yüzüne bakan olmadı. Ä°nönü, Atatürk dönemindeki bakış açısına sahip deÄŸildi. Artık çok ÅŸey deÄŸiÅŸmiÅŸti. Üsküp’ten gelen yardım taleplerini reddedip isim listesini cellada teslim eden bir Ankara vardı.
 
Fransızlar 1925’te Åžam’ı top ateÅŸine tutup yakıp yıkmıştı. Esad’ın Fransızlardan daha zalim olduÄŸunu anlıyoruz. Halkının üzerine ölüm yaÄŸdıran bir zalimden bahsediyoruz. Zülfü Livaneli gibiler hangi kin ve nefretle dolu ki milyonları önüne katıp ölüme sürükleyen bir zalimliÄŸi görmezden geliyor? HiroÅŸima’ya ağıt yakılmalıydı, bu doÄŸru fakat Halep’in çocukları insan deÄŸil mi? Ä°dlib’de ölüme, açlığa ve soÄŸuÄŸa yürüyen milyonlar sırf inançlarından dolayı mı yalnız bırakılıyor?
 
Fakat Türkiye deÄŸiÅŸti. Bugün kendisiyle birlikte bütün coÄŸrafyayı ayaÄŸa kaldırmaya çalışan bir Ankara var.
 
Selçuk Türkyılmaz / YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.