Sosyal Medya

Gökhan Özcan: İnsandan sonra hayat belgeseli

İnsan ihtiraslarının bütün çirkin eserlerinin yeryüzünden tek tek sökülüp atıldığı böyle bir kendi tabiatına dönüş hareketine kim katılmak istemez. Yağmur ormanlarında özgür bir sarmaşık olmayı, göçmen kuşlarla birlikte soğuklar basmadan sıcak diyarlara uçmayı, Himalayalar’a kar olup yağmayı, Toroslar’da baharı beklemeyi, Nil nehriyle birlikte kıvrılıp Afrika’nın içlerine akmayı, Fuji dağının eteklerinde bir kiraz çiçeği olup açmayı, Sahra çölüne şavkı vuran nefes kesici bir mehtap olmayı kim istemez.



“Sıfır Nüfus/Life After People” adında bir belgesel seyrettim geçenlerde. YaÅŸadığımız ÅŸu günlerin birinde, saatler belli bir dakikayı gösterdiÄŸinde, yeryüzündeki insanların tamamı bir anda yok olsa ne olurdu sorusuna cevap aranıyordu belgeselde. Bilimsel verilerle mevcut iÅŸleyiÅŸte her ÅŸeyin nereye varacağı hesap edilmiÅŸ. Bir dakika sonra, üç dakika, on dakika, bir saat, bir gün, üç gün, bir ay, bir yıl, on yıl sonra ne olacağı sırayla kurgulanıyor.
 
Pek çok soruya objektif cevaplar bulunmuÅŸ bu ÅŸekilde.
 
Nedir o sorular?
 
Mesela sisteme can veren enerji aygıtları insanlar tarafından kontrol edilmeden daha ne kadar çalışmalarını sürdürebilirler? Onlar stop ettiÄŸinde ne olur?
 
Büyük ÅŸehirlerde insan eliyle kurulan düzen bozulursa her ÅŸey nereye varır?
 
Ä°nsanların beslediÄŸi bütün o evcil hayvanlar karınlarını nasıl, neyle doyurur?
 
Mesela elektriklerin kesilmesiyle birlikte nükleer santrallerin soÄŸutma üniteleri de durursa, ısınan reaktörler patlamaz mı? Patlarsa yeryüzü ne hale gelir?
 
Ya belli aralıklarla su boşaltarak basıncı azaltılan o devasa barajlar yıkılırsa?
 
Uzatmayayım; belgeselde akla gelebilecek pek çok felaket senaryosu yazılmış ve bilimsel verilerle takibi yapılmış. Bütün bunların toplamından oluÅŸan ana senaryoya göre, önce gerçekten korkutucu bir gezegen haline geliyor dünya. Her ÅŸey birbirine giriyor adeta. Åžehirler yıkılıyor, kara parçalarının büyük bir bölümü sular altında kalıyor, evcil hayvanların büyük kısmı salgın hastalıklar ve açlık sebebiyle telef oluyor.
 
Bütün bu kaos yaÅŸandıktan sonra doÄŸal hayat kendini yenilemeye baÅŸlıyor, çevre kirlerinden arınıyor. Ä°nsanın doÄŸrudan ya da dolaylı olarak yol açtığı bütün sonuçlar, sebepleriyle birlikte yavaÅŸ yavaÅŸ yeryüzünden siliniyor. Dünya kendine geliyor, hayat eski canlılığına, eski zenginliÄŸine, eski güzelliÄŸine adım adım geri dönüyor. Ve yeryüzü 250-500 yıl gibi bir zaman aralığı içinde hepimizin yaÅŸamayı çok isteyebileceÄŸi sakinlikte bir cennete dönüÅŸüyor.
 
Ä°nsan ihtiraslarının bütün çirkin eserlerinin yeryüzünden tek tek sökülüp atıldığı böyle bir kendi tabiatına dönüÅŸ hareketine kim katılmak istemez. YaÄŸmur ormanlarında özgür bir sarmaşık olmayı, göçmen kuÅŸlarla birlikte soÄŸuklar basmadan sıcak diyarlara uçmayı, Himalayalar’a kar olup yaÄŸmayı, Toroslar’da baharı beklemeyi, Nil nehriyle birlikte kıvrılıp Afrika’nın içlerine akmayı, Fuji dağının eteklerinde bir kiraz çiçeÄŸi olup açmayı, Sahra çölüne ÅŸavkı vuran nefes kesici bir mehtap olmayı kim istemez.
 
Güzellik deyince dünyanın her köÅŸesinden nice güzellikler geliyor hatırımıza. Yok etmek, bozmak, kirletmek, tüketmek için uÄŸraşıp durduÄŸumuz nice güzellikler... Bıçkın aşıklar gibiyiz adeta, bir yandan delice seviyor, bir yandan güne güne tüketiyoruz sevdiÄŸimizi.
 
YeniÅŸafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.