Sosyal Medya

Bir kitap: Modern formattaki şehrin boğduğu insanın öyküsü

Ali Haydar Haksal, 'Sesim Bana Yetmiyor'da modernliğin ve modernizmin formatladığı kentin boğduğu bireyi anlatıyor. Onun portresini çiziyor. Onun hallerini anlatıyor.



Türk öykücülüÄŸünün güçlü seslerinden Ali Haydar Haksal’ın yeni öykü kitaplarının yanında baskısı kalmamış kitaplarının yeni baskısı da birkaç senedir Ä°z Yayıncılık tarafından yapılıyor. Ä°z Yayınları Ocak 2016'da Ali Haydar Haksal’ın iki kitabıyla Haksal okurlarına taze selamlar gönderdi: Ä°lk baskısı Yedi Ä°klim Yayınlarınca 1987 yılında yapılan ve TYB Hikâye ödülü kazanan Sesim Bana Yetmiyor ile, ilk baskısı 2001'de Ä°z Yayıncılık tarafından yapılan Kapıda Bir Çift Ayakkabı. Bu yazımızda Sesim Bana Yetmiyor üzerine yoÄŸunlaşıp Haksal’ın öykücülüÄŸü üzerine bir iki yeni tespitte bulunmaya çalışacağız.
 
Haksal’ın Evdeki Yabancı’dan sonra ikinci öykü kitabı olan Sesim Bana Yetmiyor’da toplam yedi öykü yer alıyor. BilindiÄŸi üzere ilk dönem uzun ve birbirinin devamı öyküler kaleme alan Haksal’ın bu kitabında da uzun ve ilk üçü birbirinin devamı olan öyküler yer alıyor. Haksal, ilk öykü kitaplarında gerçekten uzun sayılabilecek öyküler yayınladı. Ancak günümüze geldiÄŸimizde, Haksal’ın öykülerinin de kısaldığını görüyoruz. Uzun öyküler, Haksal’ın ilk beÅŸ kitabında karşımıza çıkıyor.
 
Modern yaÅŸam biçimi ve aile
 
Kitapta yer alan öykülerin ortak noktası, Ä°slam kültürünün yoÄŸurduÄŸu ailenin modern yaÅŸam biçimi tarafından tacize uÄŸraması, esir alınması ve parçalanmasıdır. Modern yaÅŸam aileye genellikle evlatların açtığı gediklerden giriyor; zamanla gedik büyüyor ve ailedeki bütün bireyleri etkileyip büyülüyor. Son tahlilde yeni yaÅŸam biçimi tarafından esir alınan bireyler artık ne baÅŸkalarının sesini duyabiliyor ne de kendi seslerini. Öykülerde dış mekân olarak genelde kent seçilmiÅŸ. Kent adı verilmezken, okuyucu bunun Ä°stanbul olduÄŸunu tahmin etmekte gecikmiyor. Müslüman bireyin modern hayat ÅŸekline ayak uyduramaması nedeniyle başına gelenleri konu edinen öykülerde bir Haksal klasiÄŸi olarak tabiatın da yer tuttuÄŸunu söylemeliyiz. Hikâyelerdeki tabiat tasvirlerinin gelenekle modern karşıtı yaÅŸamla özdeÅŸleÅŸtiÄŸini söyleyebiliriz. Tabiata dair anıştırmaların yapılması, okurlara ailenin köyden kente göç ettiÄŸini ihsas ettiriyor. 
 
BildiÄŸimiz Haksal öyküsünün uçları bu öyküler toplamında da uç veriyor. KiÅŸi tahlilleri, onların ruh halleri, onların ruhsal yaralarının delik deÅŸik edilerek ortaya konulması...
 
Haksal, çoklu bakış açısı ve Åžakar
 
Ali Haydar Haksal, bu kitabının ilk öyküsünde çoklu anlatımı denemiÅŸ. Kızın aÄŸzından ve annenin aÄŸzından anlatmış olayları. Bu da Haksal’ın önemli yeniliklerindendir. Daha sonraki öykülerinde bırakacağı bu denemeyi Haksal iki kitap daha devam ettirecektir. Birkaç vakit önce, özellikle de henüz Ä°stanbul’a taşınmazdan evvel öykünün tıkandığını dillendiren Cemal Åžakar, çoklu anlatımın denenmesi gerektiÄŸini ifade etmiÅŸ ve bunun örneklerini de Hayalperdesi (Selis Kitaplar-2008) kitabında bir kaç örnekle göstermiÅŸti. Åžakar’dan tam tamına 20 yıl önce Haksal sessiz sedasız bunu öyküsünde gerçekleÅŸtirmiÅŸ ve güzel örneklerini ortaya koymuÅŸtu. Kitabın ilk öyküsü “Gecenin Kıyısında Gülün Kokusu” bu tarza örnek sayılabilecek nitelikte. Kitabın ikinci öyküsü olan “Babamın Uzun SoluÄŸu”nda da çoklu anlatımın denendiÄŸini ve bu kez anlatıcı sayısının ikiden dörde çıktığını görüyoruz. Üçüncü öykü “AÄŸaran Günün Yalnızlığı”nda da çoklu anlatımın denendiÄŸini görüyoruz. Bu ilk üç öykünün nehir öykü olduÄŸunu da hemen belirtelim.
 
Åžakar’ın ‘çoklu anlatıma muhtacız, eski usuller kesmiyor’ mealinde 1997 yılında söylediÄŸi ve Pencere (2003) ve Hayalperdesi (2008) kitabıyla örneklendirdiÄŸi bu durum, Haksal tarafından 1987 yılında kitaplık çapta ortaya konmuÅŸ. Gerek aynı öykü içinde farklı bakış-açılarıyla durum ortaya konarken gerekse de birbirinin devamı niteliÄŸindeki nehir öykü tabiriyle ifadelendirebileceÄŸimiz seri öykülerin her birinde bir kahramanın bakış açısını yansıtarak durumu göstermiÅŸ. ÖrneÄŸin “AÄŸaran Günün Yalnızlığı”nda kardeÅŸ-abla-komÅŸu kız bakış açılarıyla ortaya konur öykü.
 
Haksal’ın farklı bakış açılarıyla durumu ortaya koyma çabası William Faulkner’in Absalom Absalom romanı ile Katip Yasin’in Necma adlı romanını hatırlattı bana. Hatırlanacağı üzere gerek Absalom’da gerekse de Necma’da yap-bozu tamamlama durumu söz konusu. Her bir kahramanın bakış açısıyla verilen olaylar, sonunda, her bir kahramanın/bakış açısının eksik bıraktığı parçayı/olay örgüsünü yani yap-bozu tamamlıyor.
 
Haksal'ın en sevdiÄŸi öykü: “Memurun Ölümü”
 
Haksal'ın “Kuytu Gölgeler”i ise modernizmin bir aileyi yok ediÅŸinin öyküsü. Her taraftan darbe alan bir baba. Karısından, oÄŸlundan, gelininden, ortanca oÄŸlundan… Tek direÄŸi küçük oÄŸlu... ReÅŸat Nuri’nin Yaprak Dökümü’nden bu yana belki de yüzlerce kez, yüzlerce sanatçı tarafından iÅŸlenen ailenin yokoluÅŸu konusu, Haksal’ın dilinde, onun üslubunun rengine boyanarak her bir kahramanın ve eÅŸyanın ruhunu yansıtan bir öyküye dönüÅŸüyor.
 
“Ä°çimdeki Yanıklar” bir intihar öyküsü… Karısı intihar eden, belli ki bir masa başı memurunun öyküsü, aile hayatı, içsel bunalımları, karısıyla münasebeti… Malum, Haksal’ın en sevdiÄŸi öykülerden biri Çehov’un ünlü “Memurun Ölümü” adlı öyküsüdür. Kanaatimce, Haksal, memurdaki o ruhsal devinimi ve o devinimin yaptırdığı sakarlıkları seviyor. Bu yüzden olsa gerek hemen her kitabında bir iki tane memur öyküsünün bulunması... Haksal’ın ironik öykülerinin çoÄŸunda az çok “Memurun Ölümü”nden izler var. ÖrneÄŸin Yalnızlık Sarkacı’ndaki “Ölüm Ä°lanlarını Okuyan Rıfkı Bey”, “Kırışmayan Pantolon”, “Sayın BaÅŸkanın Masasında Kalan Çanta” gibi öyküler bu cinsten öyküler.
 
Bencil deÄŸil benöyküsel dil kullanıyor
 
Haksal, ben’i didik didik ediyor. Etinden tecrit edilmiÅŸ, ya da ten kafesi kırılarak azat edilmiÅŸ gibi ortaya koyuyor insan ben’ini. Haksal’ın malzemesi insan. VaroluÅŸ sırlarını, insanın hallerini, ben’in durumunu ortaya koyuyor. Kimi zaman her yerde karşılaÅŸabileceÄŸimiz portreler çiziyor, tipler ortaya çıkartıyor. Kimi zamansa sadece ehline zahir, na-ehle haram halleri de açığa vuruyor. Öykünün imkânlarını ve sınırlarını zorlayarak en iyisini yapıyor Haksal ve insanı anlatıyor okuyucuya.
 
Zaman, ömür her ÅŸey akıp gidiyor. YaÅŸamın hay huyu içinde, evle iÅŸ arasında bir de laikleÅŸtirilmiÅŸ Pazar günlerine mahpus birey yetiÅŸemiyor hiçbir ÅŸeye; kent boÄŸuyor onu. Haksal, modernliÄŸin ve modernizmin formatladığı kentin boÄŸduÄŸu bireyi anlatıyor. Onun portresini çiziyor. Onun hallerini anlatıyor.
 
Yazıyı, öykü kitabındaki öykülerin genel havasını yansıtacağını düÅŸündüÄŸümüz, yenilmiÅŸlerin ruh halini anlatan kitabın son cümleleriyle bitirelim: “Ellerimin altından akıp gidiyor her ÅŸey, yetiÅŸemiyorum.” “YolunmuÅŸ bir kuÅŸ gibiyim. O devasa binaların arasına sıkışıp kalmıştım.”
 
Müellif: Ä°smail Demirel / “Modern insanın sesi kendisine yetmiyor, ses verin sesine”  adlı makalesinden...

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.