Sosyal Medya

Özel / Analiz Haber

Akademisyenlerin araştırma kültürüyle ilişki biçimleri

Resmi eğitimin ufku daraltıcı, kısırlaştırıcı ve tektipleştirici olduğuna dair eleştiriler az değildir ve bu eleştiriler haksız da sayılmazlar. Yine de, resmi ya da başka bir yolla olsun eğitimli bir toplum her hâlükârda arzulanandır. Üniversitelerimize istisnalar değil, ciddi bilimsel araştırma yapan çoğunluk lâzım.



Resmi (formal) eÄŸitimin ufku daraltıcı, kısırlaÅŸtırıcı ve tektipleÅŸtirici olduÄŸuna dair eleÅŸtiriler az deÄŸildir ve bu eleÅŸtiriler haksız da sayılmazlar. Yine de, resmi ya da baÅŸka bir yolla olsun eÄŸitimli bir toplum her hâlükârda arzulanandır. EÄŸitim hakkının hiçbir sebeple engellenemeyeceÄŸi evrensel yasalarda ve anayasalarda yerini almıştır. EÄŸitim, aynı zamanda kiÅŸilerin kapasitelerini deÄŸerlendirmelerini ve toplumsal statü kazanmalarını muhtemel kılar.
 
Ä°yi ve etkili bir eÄŸitim sistemi, sonunda insandaki doÄŸal (fıtrî) merakı, gözlem, anlama ve sorma güdüsünü, araÅŸtırma ve irdeleme kabiliyetini sıfırlamayı ve onlara beklenen sözel ve davranışsal tepkiyi verecek donanımı kazandırmayı baÅŸarabilen eÄŸitim sistemidir!. Öyle ki, yurttaÅŸlar bu eÄŸitim sayesinde akıllarına yatmasa da sorulara verilecek cevapların neler olduÄŸunu doÄŸru öÄŸrenmiÅŸlerdir. Önemli olan belirlenmiÅŸ cevapların doÄŸru öÄŸrenilmesidir, cevapların doÄŸru olması deÄŸil. YurttaÅŸlar, dolayısıyla, hangi soruların sorulabileceÄŸini de bu eÄŸitim sonunda bellemiÅŸ olmaktadırlar.
 
Sistemin bu husustaki yetkinliÄŸine raÄŸmen, bu eÄŸitim bandından hala merak, sorma ve irdeleme melekelerini tümüyle yitirmeden çıkanlar olabilmektedir. Bu gibi kiÅŸilerin özellikle Akademik mekan ve camialarda yaÅŸadıklarını varsayıyoruz.
 
Bu varsayım üzerine deÄŸerlendirmeyi sürdürürsek: Akademisyenlerin bilimsel araÅŸtırmayla ilgileri/iliÅŸkileri çeÅŸitlidir. Bunda, akademisyenlerin kimliÄŸi ile birlikte çalışılan alanların özellikleri de temel belirleyicilerdir. Bazı alanlar araÅŸtırmaya zorlarken, bazı alanlarda araÅŸtırma yapmak çok güçtür. Yine de genellersek:
 
Araştırma yapmak yaşama nedeni, şevki haline gelmiş olanlar (İdealist bilimciler).
 
Araştırma yapmaktan haz duyan, keyif alanlar (Romantikler).
 
H. Rosovsky’nin “Bir Dekan Anlatıyor” kitabında aktardığı örnekteki gibi, araÅŸtırmayı para ve onur için yapanlar (Gerçekçiler).
 
AraÅŸtırma yapmayı akademisyenliÄŸin gereÄŸi gören ve bir görev olarak yapanlar (Ödev ahlakı olanlar).
 
Amacı, akademik teÅŸvik ve yarışma dürtüsüyle puan/skor arttırmak olanlar (Faydacılar). Bu kiÅŸiler, ‘ilk yüze bir üniversite, ilk beÅŸ yüze birkaç üniversite’ sokmayı hedef olarak belleyen ve belleten yeni yüksek öÄŸretim anlayışına en uygun grubu oluÅŸturur.
 
Yüksek lisans, doktora, doçentlik ve profesörlük aÅŸamalarını geçmek için mecburen araÅŸtırmaya katılanlar (Kanaatkâr mutlu durgunlar).
 
MeslektaÅŸlarının dayanışmaları ve öÄŸrencilerinin çalışmalarıyla liste dolduran ve puan toplayanlar (Pasif mutlu durgunlar).
 
 
Saydığım yedi tipten son ikisi minimalisttirler ama sayıları minimum deÄŸildir. Bunlar eÄŸitimde de, hizmette de azla yetinirler. Yeterinden fazlasına özenmezler. Genellikle hallerinden memnundurlar. Rahatsız edilmek istemezler. Akademik alandaki davranışları, ders anlatma dışında kalan zaman ve enerjilerini sosyal iliÅŸkiler, siyaset, münazara, sohbet yaparak sarf etmek ÅŸeklindedir. Bu son iki tipte olduÄŸu gibi, “nam için araÅŸtırmaya yakın olanlar” arasında da meslektaÅŸ dayanışması çok güçlüdür. Bu gruptakiler, atıf ve indeks yarıştırırlar. Bu gruplardakilerin yaptıkları çalışmalardan diÅŸe dokunur bir çıktı pek sık görülmez. Ürünlerinin çoÄŸunlukla, bilime, akademiye ciddi bir katkısı olmaz. Kötü örnek olmaları gibi zararlı bir ihtimal de vardır.
 
Ä°lk iki tip akademisyen bence olaÄŸan dışıdır, nadir bulunur ve saygıya deÄŸerdir. Bunlar gerçek üreticilerdir.
 
Üniversitelerimizde, bilimsel çalışmayı para ve onur için yapanlar (gerçekçiler) ile akademisyenliÄŸin gereÄŸi ve bir görev olarak yapanların (ödev ahlakı) sayısının artması önemlidir ülkemiz için. Çünkü, üretken; akademiye, bilime, ülkeye fayda saÄŸlayacak olanlardan sayıları en kolay arttırılabilecekler bunlardır.
 
*
 
YükseköÄŸretim sistemi, ilk iki tipe kucak açan, üçüncü ve dördüncü tipleri teÅŸvik eden, çoÄŸaltan ve son üç tipin içeriye sızmasını zorlaÅŸtıran bir yapıda kurgulanmalıdır. Yürütülen (yeni) yükseköÄŸretim sistemi, son üç sınıfın üretken ve yararlı olanlarla zahiren eÅŸit hatta, onlardan daha mütebariz olmalarına imkan tanımaktadır.
 
Åžimdi, herkesin kendi kendine veya muhatabına rahatlıkla soracağı/sorduÄŸu soruyu tekrarlayalım: Halihazırda araÅŸtırma için, mekan var, zaman var, para var, alet edevat var, en önemlisi akıllı, bilgili akademisyen var. O halde, niye yenilik ve buluÅŸ üreten ciddi bilimsel araÅŸtırmalar çok az?
 
Ä°lginç olan ve pek çok kiÅŸinin söyleyebileceÄŸi bir husus; ülkemizdeki ortalama bir araÅŸtırma görevlisini veya öÄŸretim üyesini Amerika’da bir üniversiteye, araÅŸtırma merkezine koy iyi bir araÅŸtırmacı olur. Amerika’daki çok iyi bir araÅŸtırmacıyı ülkemize getir, bir süre sonra üretemez hale gelir. Niye böyle? Oradaki ve bizdeki akademik atmosferin farklılığına baÄŸlanabilir mi? Mesele alet ve cihazsa bizde de alınıyor; çoÄŸu zaman da bir iki çalışma yapılıp lazım olan makaleler yayımlandıktan sonra cihaz bir kenarda duruyor. Pek çok üniversitemizde geliÅŸmiÅŸ cihazlarla donatılmış araÅŸtırma merkezleri, merkez laboratuvarları var. Para ise mesele? Tübitak teÅŸvikleri, üniversitelerin BAP fonları, Sanayi Bakanlığı, Avrupa BirliÄŸi fonları kullanacak araÅŸtırmacı bekliyor. Teknoparklar, ÅŸirketlerin arge merkezleri… Personel derseniz: Doktora, yüksek lisans öÄŸrencileri, araÅŸtırma görevlileri hevesle bir çalışmaya katılmayı, yönlendirilmeyi bekliyorlar. Üniversite laboratuvarları aydınlatma, ısınma, havalandırmasıyla her ÅŸey dahil bedavaya misafirlerini bekliyor. Hatta, “misafirliÄŸi bırakıp keÅŸke sahiplenseler” diye içinden geçiriyor.
 
*
 
Peki o zaman sorun ne? Bilimsel araÅŸtırmalardaki zayıflığımızın sebepleri nedir? Çaresi bulunabilir mi?
Bir yabancı öÄŸretim üyesinden, “Türkiye’deki akademik hayatla ülkesindekini karşılaÅŸtırmasını” istemiÅŸtim. “Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir özgürlük yok. Kimse, ‘ne zaman geldin, ne zaman gittin?’ sormuyor. Dışardan proje desteÄŸi bulma gibi bir zorunluluÄŸun yok. Bilimsel çalışma, yayın ister yap ister yapma. Derste öÄŸrencilere anlattıkların güncel mi, deÄŸil mi? Yeterli mi? DoÄŸru ÅŸeyler mi anlattıkların? Derse geç mi geldin, erken mi çıktın? Soran, hesaba çeken, ayıplayan, cezalandıran, mükâfatlandıran yok. Kendi ülkemde çalışmayacaksın, üretmeyeceksin, mesaiden erken çıkacaksın. Mümkün deÄŸil, ÅŸiddetle ayıplanırsın ve cezalandırılırsın.” ÅŸeklinde konuÅŸmuÅŸtu. GeliÅŸmiÅŸ ülkelerde öÄŸretim üyeleri sözleÅŸmeli çalışır ve kendisinden belli sayıda ders vermesi, dışardan araÅŸtırma proje desteÄŸi bulması ve yürütmesi; saygın dergilerde makale yayımlatması istenir. Performansı sözleÅŸmedeki ÅŸartları karşılıyorsa, sözleÅŸmesi yenilenebilir. Bizde ise, akademik özgürlük bir ÅŸey yapmama, konuÅŸmama ve yazmama hakkına karışılmaması olarak anlaşılıyor. Hesaba çekilmek, yapıp ettiklerinden sorulmak baskı olarak tanımlanıyor. Laboratuvar var, destek var ve diyelim ki, araÅŸtırma yapmaya can atan akademisyenimiz var. Yine de, beklenen araÅŸtırmalar yapılmıyorsa, demek ki, baÅŸka unsurlar da var iÅŸleyiÅŸi olumsuz etkileyen. Birisi, araÅŸtırma yapacak akademisyenin ders yükü. Aslında, yasada en az 10 saat denerek sınırlanmış ama, gerçek hayatta bu sayıyı, hele bunun altını her zaman saÄŸlamak zor. Diyelim, haftalık ders yükü 5-6 saat ile sınırlandırılarak bu engel kaldırıldı. O öÄŸretim üyesinin, laboratuvarında yürüteceÄŸi büyük bir araÅŸtırma projesi için projenin farklı yerlerinde çalışacak özel yetkinlikleri olan hevesli araÅŸtırmacıları bulması, üniversite dışında ise aradığı bilgi ve beceriye sahip kiÅŸi, onun transferinin mümkün olması gerekir. Eldesi anlamlı, büyük çaplı projeler multidisipliner çalışmayı gerektirir çünkü.
 
*
 
Üniversitelerimize istisnalar deÄŸil, baÅŸta dediÄŸim gibi ciddi bilimsel araÅŸtırma yapan çoÄŸunluk lâzım. Ki, binlerce araÅŸtırmadan yüzlerce patent, yüzlerce patentten beÅŸ-on yeni bilimsel bilgi ve ekonomik getirisi olan ürün çıksın ortaya. Akademisyenlerin çoÄŸunluÄŸunu birlikte multidisipliner bilimsel araÅŸtırmalar yapmaya, yenilik ve buluÅŸa yönelik projeler yürütmeye mecbur kılacak bir sistemin kurulması gerekiyor üniversitelerimizde. Aksi halde, harcanan vakitlerin, enerjilerin, paraların israftan baÅŸka bir anlamı olmayacaktır.
 
Yeni üniversiteler, ihtiyaca binaen artan prof, doçent, dr, araÅŸtırma görevlisi ve destek personeli istihdamı, yüksek lisans ve doktora kontenjanı arzında artış ve talebin teÅŸviki gerçekten iÅŸsizliÄŸin artışını yavaÅŸlatmaktadır, ama geriletmemektedir. Çünkü, tüm bunların iÅŸsizlik artışını yavaÅŸlatma etkisi düÅŸük kalmaktadır. DiÄŸer yandan, öÄŸrencilerin üniversite okumanın, yüksek lisans ve doktora yapmanın bugünkü ve gelecekteki hayatı için kayda deÄŸer bir pencere açmadığını, kazandığı akademik donanımın ise maddi manevi bir sıçramaya yol açmadığını fark edecekleri gün çok uzak deÄŸildir. Aslında, çoÄŸu farkında belki de, ama, bırakın dışarıya kendine bile itiraf etmeye henüz korkuyorlar. Dolayısıyla, araÅŸtırmaya aÅŸinalık oluÅŸturamayan akademisyenlerin, yarın ders anlatacak öÄŸrenci bulamadıklarında canları çok sıkılacak sanıyorum; daha doÄŸrusu sıkılacaktır, umuyorum.
 
 
Müellif: Hüseyin Akan (Ondokuz Mayıs Üniversitesi eski rektörü) / Kaynak: Akasyam Haber

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.