Sosyal Medya

İdlib'teki gordion düğümünü çözebilmek

Türkiye acilen İdlib'de güvenli bir bölge kurmak zorunda. Mülteci yükünü artık ülkemizin karşılaması mümkün değildir. Ayrıca ordumuz, Suriye'nin kuzey bölgelerinde olduğu gibi İdlib'de de askeri caydırıcılığını ortaya koyarsa bölgede düğümün çözülmesi yakındır.



‘SavaÅŸta zafer kendi konumunu düÅŸmanın amacına göre ayarlamakla kazanılır.’  
 
General Sun Tzu
 
Åžu gerçeÄŸin net olarak farkına varmak durumundayız; Ä°dlib’de, ordumuza yapılan saldırı, sekiz askerimizin ÅŸehit olmasıyla beraber, devletimizi ve toplumu sert bir ÅŸekilde uyaran bir milli güvenlik iletisi haline gelmiÅŸtir. Artık adı konmamış bir savaÅŸtayız. Suriye topraklarında süren bu savaÅŸta, konvansiyonel silahların tamamı kullanılmaktadır. Dolayısıyla, sürekli artan bir harcama kaleminin ekonomik yükünü, hükümetimizin nasıl karşılayacağı da ayrı bir endiÅŸe konusudur.
 
Son üç yılda, Türk dış poliitkasının, geleneksel ittifakları boyut deÄŸiÅŸtirmiÅŸ ve Putin Rusya’sı, ülkemizin yeni stratejik ortağı konumuna girmiÅŸtir. Fakat bu ortaklık, Putin’in, Suriye rejiminin saldırıları karşısında sessiz kalmasıyla risk altına girmiÅŸtir.
 
Hatırlayalım; iki yıl önce, Halep ve DoÄŸu Guta baÅŸta olmak üzere ağır bombardıman altındaki ÅŸehirlerin tahliye edilmesi, muhalifler ve sivillerle farklı ülkelerden gelen silahlı unsurlar ve terörist grupların birbirinden ayrıştırılması amacıyla, jeostratejik öneme sahip bölgenin Ä°dlib olduÄŸu kabul edilmiÅŸti.
 
Bu baÄŸlamda Türkiye’nin öne sürdüÄŸü çözüm önerileri ÅŸunlardı;
 
- İnsani yardımların koordinasyonu.
 
- Göç dalgalarının gözlemlenmesi.
 
- Sivillerin can güvenliÄŸinin saÄŸlanması.
 
- UzlaÅŸmaya açık, ılımlı muhaliflerin korunması.
 
- Bölgenin silahlı gruplardan tamamen arındırılması.
 
Åžeffaf perspektif
 
GeçtiÄŸimiz ay Moskova’da gerçekleÅŸen, Türkiye ve Suriye rejiminin istihbarat teÅŸkilatlarının baÅŸkan ve yetkililerinin katılımlarıyla gerçekleÅŸen görüÅŸmelerde, Türkiye çok açık ve ÅŸeffaf bir perspektif ortaya koymuÅŸtur. Bu perspektifte verilen mesaj nettir; Ä°dlib’den Türkiye sınırına yönelebilecek kitlesel göç dalgası bir milli güvenlik sorunudur. Türkiye kendisine yönelik tasarlanan stratejik göç mühendisliÄŸi tehdidinin farkındadır ve bu tehdidin büyümesine izin vermeyecektir. Ülkemizin bu konudaki reaksiyon seviyesi, Rusya’nın El Bab’a düzenlediÄŸi hava saldırısı ile en üst orana ulaÅŸmıştır. KuÅŸkusuz bugün stratejik ortağımız olarak kabul ettiÄŸimiz Rusya, Türkiye’nin, ABD ve AB iliÅŸkilerindeki olumsuzlukları göz önünde bulundurmak ve Türkiye’nin milli güvenlik refleksine raÄŸmen, Ä°dlib’te Türkiye’nin kaygı ve hassasiyetlerini görmezden gelirse, Suriye’de ne bizim ne de Rusya’nın kazançlı çıkmayacağı, ABD ve müttefiklerinin tekrar bölgeye hakim olacağı yeni bir süreç baÅŸlayabilecektir.
 
Artık Türkiye’nin yeni bir göç dalgası kabul etme imkanı kalmadı. Çünkü bunu kabul etmek demek, ülkemize karşı saldırgan tutumundan vazgeçmeyen ve ateÅŸkesi sürekli ihlal eden Esad’ın elini güçlendirmek anlamına gelmektedir. Esad yönetiminin ihlal ettiÄŸi Astana sürecinin en somut baÅŸarısı Ä°dlib’te ateÅŸkesin saÄŸlanabilmesiydi. Bu saatten sonra, ateÅŸkesin yara alan zemininin yeniden saÄŸlamlaÅŸması için, Rusya’nın Esad güçlerini dizginlemesi gereklidir.
 
CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan ve Rusya lideri Putin bugüne dek süren tüm sıkıntılara ve Esad rejiminin provakasyonlarına raÄŸmen, bu ateÅŸkesi korumayı baÅŸarmıştır. Zira Putin, Rusya’nın Suriye’deki kazanımlarını tehlikeye atacak risklere girmedi. Bugün, Türkiye haklı olarak Putin’in yaklaşık iki yıldır sürdürdüÄŸü akılcı tutumuna devam etmesini ve Esad’ı ikaz etmesini bekliyor.
 
Konumuz Ä°dlib olunca, bu bölgenin jeostratejik önemini ele almadan evvel, biraz tarih okumaları yapmak da gerekiyor. Bu nedenle, Suriye’de Türk hakimiyetinin nasıl baÅŸladığına kısaca deÄŸinmek istiyorum.
 
Türk devletinin, Suriye’deki hakimiyeti bin yıla yakın bir zaman dilimine dayanmaktadır. Büyük Selçuklu Devleti’nin en büyük komutanlarından AfÅŸin bey Antakya, Halep, Ä°dlib ve Hama’da bulunan Tapınak ÅŸövalyelerine ait kaleleri bir bir ele geçirdi(1066-1069). Bu büyük komutan sayesinde Suriye’de Türk hakimiyetinin temeli atılmış oluyordu. Sonrasında, Selçuklu hanedanının önemli üyeleri olan TutuÅŸ ve Süleyman Åžah arasında Suriye’ye hakim olmak için büyük çatışmalar çıktı. Sonunda Süleyman Åžah yenildi ve hayatını kaybetti. TutuÅŸ döneminde, Suriye Selçuklu Devleti kurularak, Halep MelikliÄŸi ve Åžam MelikliÄŸi olmak üzere iki kola ayrıldı. Halep MelikliÄŸi’nin en önemli harekat üssü ise Ä°dlib kentinin merkezinde yer alan Marat El-Numan kasabasıydı. Bu kasaba Ä°dlib’in merkezi, Ä°dlib ise Halep MelikliÄŸi’nin kalbiydi. Unutmamak lazım; Haçlı seferleri sırasında, haçlı ordularının en çok kayıp verdikleri ve sert direniÅŸle karşılaÅŸtıkları bölge de yine burasıdır. Bu jeostratejik gerçek bugün de deÄŸiÅŸmeyen bir realite olarak karşımızda durmaktadır. Büyük güçlerin Suriye planının kilidi de Ä°dlib’tir. Peki bugün Ä°dlip’te ne yapmak gerekiyor? Her gün, hatta her saatte bir yeni geliÅŸmeler yaÅŸanırken, Türkiye’nin yapabileceÄŸi manevralar da sürekli olarak deÄŸiÅŸiyor.
 
Bugünkü ÅŸartlar gereÄŸi, bölgede kalıcı ve saÄŸlam askeri tahkimatlar oluÅŸturmak, TSK açısından simetrik bir harekat üstünlüÄŸü saÄŸlayacaktır. Zira, konvansiyonel savaÅŸ riski varken bu kaçınılmaz bir askeri tedbirdir.
 
Hatay’ın hemen yanı başında yer alan Ä°dlib’de süren güç mücadelesi, Suriye iç savaşının demografisini de ciddi oranda deÄŸiÅŸtirmeyi baÅŸarmıştır. Ä°dlib’te, 2011’de iç savaÅŸ baÅŸladığında yaklaşık 1.5 milyona yakın insan yaÅŸamaktaydı. 2020 yılı itibariyle ise Ä°dlib’in nüfusu BM’nin resmi rakamlarına göre 3 milyonu aÅŸmaktadır.
 
Demografi deÄŸiÅŸiyor
 
 
Marat El-Numan’ın rejim güçlerince kontrol altına alınmasıyla, TSK’nın, Marat El-Numan’ın güneyinde yer alan Maar Hitat’ta geçen aÄŸustos ayında oluÅŸturduÄŸu mevzi bölgesi, an itibariyle Suriye Rejim güçleri ordusu tarafından çevrilmiÅŸtir. Artık net biçimde ÅŸu gerçeÄŸin farkına varmamız lazım; Rejim güçleri, Rusya’nın askeri desteÄŸiyle geçtiÄŸimiz yazdan bugüne dek, Ä°dlib’in güney bölgesinde hem batıya hem de kuzeye doÄŸru hakimiyet alanını büyütmüÅŸtür. YaÅŸanılan bu süreci, Suriye ile Rusya’nın birlikte planlayıp eÅŸgüdüm ve koordinasyonla yürüttükleri ve ortak bir askeri strateji ürettikleri artık tartışılmaz bir gerçektir. Ä°lerleyen süreçte ise Rusya-Esad ittifakının yeni muhtemel hedefi Serakib’tir. Buranın önemi Halep’i otoyoluyla Akdeniz’deki Lazkiye’ye baÄŸlayan M-4 ve güneyde Åžam’a uzanan M-5 arterlerinin kavÅŸak noktasında yer almasıdır. Dolayısıyla, rejim güçleri bu sayede M-4 ve M-5 otoyollarının kontrolünü saÄŸlayarak, Halep’in Akdeniz’e çıkışını saÄŸlanacak ve baÅŸkent Åžam’a baÄŸlamış olacaktır. Zira bu hattın saÄŸlıklı ve güvenli iÅŸleyiÅŸi, 2020 yılında Suriye’deki en hayati sorunlarından biridir. (3 Åžubat 2020 günü ise, Ä°dlib’in DoÄŸusundaki Serakib’in batısındaki Neyrab köyü tekrar SMO güçlerinin kontrolüne geçti. Ordumuza baÄŸlı tanklar da Serakib’te hareketlendi.) Bu sorunun çözümü için öne sürülecek stratejilerin belirlenmesi, Esad güçleri ve dolayısıyla Baas rejimi kuzeye doÄŸru geniÅŸledikçe, hızla artan göç dalgasını bütün ÅŸiddetiyle hisseden ülkemizin milli güvenliÄŸiyle doÄŸru orantılıdır.
 
Ä°dlib’teki askeri hareketlilik Türkiye’nin sinir uçlarına ulaÅŸmıştır. Ayrıca bir milyona yakın sığınmacının tekrar sınırımıza doÄŸru hareketlenmesi de, ülkemize karşı bir stratejik göç mühendisliÄŸi kartının oynandığını göstermektedir. Åžu an, Ä°dlib’te hem ülkemizin hem de Suriye’nin ulusal güvenliÄŸi açısından çok kritik bir süreç yaÅŸanıyor. Dolayısıyla ‘Soçi ve Astana mutabakat teorilerini sahada herkesin kabul edeceÄŸi bir pratiÄŸe dönüÅŸtüremeyen Türkiye-Rusya ve Ä°ran karşı karşıya mı gelecek?’ sorusunu haklı olarak soruyoruz. UzlaÅŸmaların saÄŸlıklı biçimde sürmesi ve geliÅŸmesi, tarafların ilkeli ve aklıselim hareket etmelerine baÄŸlıdır. Zira, ABD bu süreçte SMO ile Rus askeri güçlerinin karşı karşıya gelmesini arzu etmektedir. Bu çatışmayı ABD içinde körükleyen odaklara bakıldığında, Trump’ın da azlini isteyen Demokratlar’ın çoÄŸunlukta olduÄŸu görülmektedir.
 
Peki biz ne yapacağız?
 
Türkiye olarak acilen Ä°dlib’de güvenli bir bölge kurmak zorundayız. Mülteci yükünü artık ülkemizin karşılaması mümkün deÄŸildir ve bu sorunun çözümü sadece Suriye topraklarında mümkündür. Ayrıca ordumuz, Suriye’nin kuzey bölgelerinde olduÄŸu gibi Ä°dlib’in kuzeyinde de askeri caydırıcılığını ortaya koyarsa Ä°dlib’teki düÄŸümün çözülmesi yakındır. Esad rejimi, HTÅž gibi grupları bahane ederek gerilimi tırmandırma tavrını sürdürebilir. Bu provakatif tavır, daha kötü sonuçlara yol açabilir. Fakat, Türkiye bölgeye saÄŸlam biçimde konuÅŸlandığında dengeler yeniden kurulacaktır. Rusya ile kurulan müzakere sürecinin saÄŸlıklı biçimde devam etmesi de buna baÄŸlıdır.
 
Ä°kinci olarak, sorduÄŸumuz kilit soru ÅŸu; Ä°dlib’ten vazgeçmemiz karşılığında, Kobani-Tel Abyad’da konuÅŸlanmamız teklifi gelebilir mi? Aslında, Türkiye, Suriye ve Rusya istihbaratları böyle bir çözümü öngörmüÅŸ olabilirler. Bu durumda, yeni çözüm önerileri gündeme gelebilir. Tel Abyad’ın ve Kobani’nin asıl sahiplerinin, bu bölgelerin nüfusunun büyük çoÄŸunluÄŸunu oluÅŸturan Türkmenler olduÄŸu bir realitedir. Hem Türkiye’nin sınır güvenliÄŸi, hem ülkemize karşı sahneye konulan stratejik göç mühendisliÄŸi kurgusu hem de Suriye’nin kuzeyinde yer alan Türk nüfusunun güvenliÄŸi açısından yeni çözümlerin üretilmesi muhtemeldir. Tıpkı bir zamanlar Kıbrıs’taki soydaÅŸlarımız için vakti geldiÄŸinde gereÄŸini yaptığımız gibi, Kuzey Suriye’deki soydaÅŸlarımız için de gereÄŸinin yapılacağı günler yaklaÅŸmaktadır. Dünya kamuoyu Kuzey Suriye Türk realitesini tanımak zorunda kalacak ve yine geçmiÅŸte Kıbrıs’ta olduÄŸu gibi bu realite hukuki olarak meÅŸru hale gelecektir.
 
 
Müellif: Umut Berhan Åžen -(SASAM Uzmanı) Kaynak: Star-Açık GörüÅŸ

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.