Sosyal Medya

İbrahim Tenekeci'nin arşivinden: Güven ve saygı

İlla bir şey diyeceksek, şunu söyleyelim: Mütedeyyin camiada her şey iç içe girince, saygı da sessiz sedasız ortalıktan çekildi. Görünen o ki, bu yakınlıktan yahut karmaşadan, itimat bahsi de fazlasıyla payını aldı.



Selam, selamet demektir. Gecenin bir yarısında, sokakta yürürken, tanımadığınız bir insanın size selam vermesi yahut selamınızı alması, güvende olduÄŸunuzun iÅŸaretidir. Hemen rahatlar, kendinizi emniyette hissedersiniz.
 
Gece için bu böyledir. Fakat gündelik hayatta, iÅŸ ortamlarında vs, selamı veren de, alan da, ilginçtir, birbirine itimat etmiyor, edemiyor. Galiba ortak bir "güven bunalımı" yaşıyoruz.
 
Ä°ki insan karşılıklı olarak konuÅŸabilir, dertleÅŸebilir, iÅŸ yapabilir, kavga edebilir; fakat namaz kılamaz. Namazın kılınması için, birinin diÄŸerine sırtını dönmesi icap eder. Böyle bir ÅŸeyin birinci ÅŸartı ise itimattır.
 
Tekrar ve tekrar hatırlatalım: Ä°timat, itikattan önce gelir. Sıralama, güvenmek ve inanmak ÅŸeklindedir.
 
Benden mi kaynaklanıyor, bilmiyorum. BildiÄŸim, son yıllarda, itimat ettiÄŸim insan sayısında ciddi bir azalma olduÄŸudur. Oysa "mümin güven yurdudur" ve her mümine itimat etmemiz gerekir. Fakat edemiyoruz.
 
İtimat etmediğimiz veya ettiğimize pişman olduğumuz bir kimseye saygı da duyamayız. Tersi de doğrudur: İnsan, saygı duymadığına itimat da edemez.
 
Mehmet Kaplan, "Saygı, insanlar arasında maddi ve manevi bir uzaklığı gerektirir" diyor. Kaplan"a göre, iç içe yaÅŸayan insanlardan, özellikle ÅŸehirlilerden, saygı adına pek bir ÅŸey beklenemez.
 
DoÄŸru söze ne denir? Ä°lla bir ÅŸey diyeceksek, ÅŸunu söyleyelim: Mütedeyyin camiada her ÅŸey iç içe girince, saygı da sessiz sedasız ortalıktan çekildi.
 
Görünen o ki, bu yakınlıktan yahut karmaÅŸadan, itimat bahsi de fazlasıyla payını aldı.
 
Dünyevî konularda birbirimize o kadar yaklaÅŸtık ki, karşılıklı olarak, kusurlarımızı, zaaflarımızı, hırslarımızı falan görmeye baÅŸladık. Gördükçe de, en yakın arkadaÅŸlarımıza bile itimat edemez hale geldik. Bu arada, safları sıklaÅŸtırmak uyarısının konumuzla bir ilgisinin olmadığını da belirtelim. Çünkü burada, omuz vermekten deÄŸil, omuz atmaktan bahsediyoruz.
 
Bu, meselenin yalnızca bir yönü. Bir de ÅŸu var: Özellikle son yıllarda, herkes kendisine dikkat kesilmiÅŸ görünüyor. Sosyal medyaya, siyaset sahnesine yahut edebiyat dünyasına biraz dikkatli bakarsak, gidiÅŸatı rahatlıkla görebiliriz. ÖnceliÄŸi kendimize verirsek eÄŸer, diÄŸer insanlar pek umrumuzda olmaz. Böylece, itimat telkin etmeyen biri olup çıkarız.
 
Konuyu açmak adına baÅŸka örnekler de verebiliriz. Vermeyelim.
 
Sonuç olarak; itimat ve saygı duvarı yıkılınca, insana mahsus birçok incelik de o duvarın altında kalıyor.
 
Bana kalırsa, bu inceliklerden biri, hatta birincisi, itimatla neredeyse aynı anlama gelen emanet bahsidir. Emanet dairesi, canımızdan baÅŸlar ve tabiatın son dalına kadar devam eder. Özetle; hepimiz, hak ve hukukumuzla beraber, birbirimize emanetiz.
 
Peki, bize emanet edilen sözleri, mahrem ÅŸeyleri, dahası kardeÅŸlerimizi ve onların haklarını, doÄŸru ve dürüst bir ÅŸekilde koruyabiliyor muyuz?
 
Bir soru daha: Neden kimse kimseyle dertleÅŸemiyor?
 
Peygamber Efendimiz, "emaneti, sana güvenen kimseye teslim et" buyurmuÅŸlardır.
 
Farkındaysanız, bir anda iÅŸin rengi deÄŸiÅŸti. Åžimdi biraz düÅŸünelim: Çevremizde, tam manasıyla bize itimat eden, edebilecek olan kaç insan var? Bu duyguyu yahut teminatı onlara verebilmiÅŸ miyiz? Belki de veremediÄŸimiz için, emaneti, yani sözümüzü, derdimizi, mahremimizi, hatta yetkimizi teslim edecek birilerini bulmakta zorlanıyoruz. Özetin özeti: Esas sorun, baÅŸkalarından deÄŸil, bizden kaynaklanıyor.
 
Toparlayalım: Asıl mesele, itimat edecek bir insan bulmaktan ziyade, itimat edilecek bir insan olmaya çalışmaktır.
 
Kısaca, budur.
 
 
YeniÅŸafak / ArÅŸiv (14 Nisan 2014)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.