İstanbul Sözleşmesi Müslüman toplum genetiğine uymuyor
Follow @dusuncemektebi2
Başakşehir’de Siyer Vakfı’nca düzenlenen ‘Aile Konuşuluyor‘ konulu bir toplantıdan aktardıklarım yarıda kalmış ve Bülend Yavuz Bakiler ve Prof . Yûsuf Ziyâ Kavakçı’nın görüşlerine ayrı bir yazıda değineceğimi belirtmiştim.
Bu konuyla iliÅŸkili olduÄŸu için, önce ÅŸu hususu tekrar hatırlatayım.
Avrupa BirliÄŸi (AB)’nin çabalarıyla ve, ‘Kadına baskı ve ayrımcılığa son vermeyi saÄŸlamak’ iddiasıyla 2012 yılında ‘Ä°stanbul SözleÅŸmesi’ adıyla imzalanan ve ona baÄŸlı olarak çıkarılan 6284 sayılı Kanunun getirdiÄŸi uygulamalara ancak 6-7 yıl sonra 2018-19’larda itiraz etmek gereÄŸinin hissedilmesini izah edebilenler var mıdır, bilmiyorum.
Bu biraz, eski Gen. Kur. BaÅŸkanları’ndan ve zaman-ı saltanatında rüzgârıyla bile bazılarını korkutan bir em. General’in, ‘Askerlerin de askerî mahkemelerde deÄŸil, sivil mahkemelerde yargılanması’na dair, 2009’da kabul edilen bir kanunun ardında ‘F. G’ ve Cemaati’nin olduÄŸu iddiasını, aradan bunca zaman, 11 yıl geçtikten sonra keÅŸfetmesine benzemiyor mu? Bu em. General, eski ‘jakobenist, tepeden inmeci ve militarist devrimci’ ayarlara dönmek hayaliyle, yeni bir siyasî tartışma zemininin açılmasına çalışması, mes’elelerin künhüne geç bir intikal mi, yoksa bir siyasî oyun kurmak çabası mıdır? Herkes bunun cevabını kendi bakış açısına göre versin.
***
Evet, 2012’de imzalanan ‘Ä°stanbul SözleÅŸmesi’nin bunca zaman sonra keÅŸfedilmesi ilginçtir. Sonradan da olsa, yanlış farkedilmiÅŸse, yine de onu hafife almak gerekmez ve ÅŸahsen, bu ‘SözleÅŸme’nin ve o SözleÅŸme gereÄŸince hazırlanan ‘6284 sayılı Kanun’un Müslüman bir toplumun bünyesine asla uygun olmayan maddeler taşıdığına kaniim.
Niçin mi?
Ä°sterseniz, önce, Prof. Nevzad Tarhan’ın geçen haftaki konuÅŸmasından aktaramadığım bir bölüme aid bazı rakamları burada tekrarlıyayım. Prof. Tarhan, sözkonusu sözleÅŸmenin üyesi olan AB ülkelerinde (Kilise nikâhı veya resmî evlilik iÅŸlemleri olmaksızın) meydana gelen ‘evlilik dışı doÄŸumlar’ın yüzde 35-40’a ulaÅŸtığını söylüyordu. Hattâ, (Ä°slanda gibi) yüzde 60 olan bir ülke bile vardı.. Bu rakamlar Türkiye’ye gelince birden yüzde 2,5’a düÅŸüyordu. (Bu rakamları Prof. Tarhan gibi birisi açıklamasaydı, belki de biraz ÅŸüphe ile karşılanabilirdi.)
Bu bile, bu SözleÅŸme’nin, Müslüman bir ülkenin bünyesine asla uymayacağını; ve de, Müslüman bir toplumun temel sosyal mes’eleleriyle AB ülkelerinin sosyal mes’elelerinin aynı kefeye konulamıyacağını gösteriyordu.
***
Elbette, bizim sosyal dokumuzu ve bünyemizi bu gibi kanunlar deÄŸil, halkımızın aslî inanç deÄŸerleri ve dünya görüÅŸü ÅŸekillendirir. Ama, ev saÄŸlam olsa bile, evin duvarlarında açılan bir takım ‘fare delikleri’ni zamanında tıkamazsanız, fareler evi istilâ edebilir.
Nitekim, 3 sene kadar önce Van’da bir kardeÅŸ anlatmıştı. Sosyal meselelerde çalışan sivil toplum kuruluÅŸlarıyla irtibata geçen ilgili AB kurumları, Ä°slâmî hassasiyeti olan bir grubun yönettiÄŸi bir STK’yı ziyaret ederler ve kendilerinin çalışmaları için AB fonundan malî destek saÄŸlamak istediklerini söylerler. Önerilen mâlî yardım bayağı da büyüktür. Ama, bir ÅŸartları vardır, iÅŸbirliÄŸi yapılacak konularda AB ölçülerinin aynen kabul edilmesi!.
ArkadaÅŸlar bakarlar, ‘Tamam’ derler, ‘Ama, ÅŸu madde olmaması ÅŸartiyle..’
O madde, ‘cinsî sapıklıkların yolunu açmayı’ ve o tiplere yapılan sosyal baskılara karşı direnmeyi öngörmektedir. (Hani ÅŸu, LBGTO filan gibi harflerle ifade olunan bir müptezel cereyan var ya, iÅŸte o!) Ve tabiatiyle, bizim Van’lı arkadaÅŸlar onu kesinlikle reddedince, o ‘iÅŸbirliÄŸi’ önerileri de çökmüÅŸ.
***
Ä°ÅŸbu Ä°stanbul SözleÅŸmesi ve ona göre çıkarılmış kanun gereÄŸince ortaya çıkan durum da öyle.. Zâhiren fazla bir ÅŸey yok.. Fincancı katırlarını ürkütmeyecek diplomatik bir dil kullanılmış.. Ayrıca, 6284 sayılı kanun da öyle.. Hattâ, kadın cinayetlerinin yüksek olması hasebiyle, pozitif ayrımcılık yapılmak istenmiÅŸ ve ‘kadın’ın beyanının esas alınması’ öngörülmüÅŸ.. Yani, bir ailede veya aile dışında, bir kadın, bir erkek hakkında bir iddiada bulunursa, onun doÄŸruluÄŸu esas alınır, onun yanlış olduÄŸunu belgelemek karşı tarafa düÅŸüyor. Onun için bazı arkadaÅŸlar, ‘Yahu arkadaÅŸ, kadınlarla aynı asansöre binmeye bile korkuyoruz, kötü niyetli veya hasta ruhlu, feminist tavırlı bir kadın asansörden indikten sonra feryad’u figan ile bir takım iddialar ileri sürse, ben kendimin mâsum olduÄŸumu ispatlamak durumunda kalacağım, olacak ÅŸey mi bu?’ diye dile getirmekteler ÅŸikayetlerini..
Ya da, her evde olabilecek ufak-tefek bir lafzî gerilim üzerine, kadın, karakol ve mahkemeye baÅŸvurup, kocasının evden uzaklaÅŸtırılmasını isteyince, mahkeme, hemen kadın’ın beyanını esas alarak , kocayı, kendi evine gitmekten, 1, 2 ve hattâ 6 ay gibi uzaklaÅŸtırmak ve kendi evine sözgelimi 500 metreden daha yakına yaklaÅŸmaması’ yönünde karar verebiliyor. Hele bir de kadın tehdit edildiÄŸinden dolayı, kendisine bir de ‘koruma’ verilmesini isterse, o, daha bir felaket.. Bir kadını, kocasına karşı güvenlik güçleri koruyacak.. Bununla ‘afîf / iffetli bir aile kurumu’ korunur mu, yoksa daha bir çabuk mu yıkılır? Nitekim, yaralama ve öldürmeler asıl bu uygulama sakatlığından sonra daha bir artmış..
(Bu vesileyle belirteyim. Hukukçu dostlarımdan Dr. Muhterem DilbirliÄŸi’nin Almanya üzerine verdiÄŸi bir rakam ilginçti. Almanya ve Türkiye hemen hemen aynı nüfusa sahib.. Almanya’da 2016-17’de 650’den fazla kadın öldürülmüÅŸ, Türkiye’de ise, 450.. Ama, Türkiye’de bu haberler toplumda dehÅŸet uyandıracak ÅŸekilde verilirken, Almanya’da ise, sadece ‘Familien drama.. /Aile dramı’ deniliyor.)
BaÅŸkan ErdoÄŸan, bu konu hatırlatıldığında, ‘Nâss (deÄŸiÅŸmez hüküm ve âyet) deÄŸil ya, gerekirse deÄŸiÅŸtirilir’ demiÅŸti. Åžahsen bunun zamanının geçmekte bile olduÄŸunu düÅŸünüyorum.
***
Bu arada daha önce deÄŸinemediÄŸim bir konuya, Bülent Yazvuz Bakiler bey’in geçen haftaki konuÅŸmasından çarpıcı bir tesbitine iÅŸaret etmek istiyorum. Bülent Yavuz aÄŸabey, 83-84 yaşında..
Annesinin namaz kılışındaki vecd halini, dualarında gözlerinden dökülen yaÅŸları anlatan mısraları okurken duygulandı.. ÇoÄŸumuzun annelerini de anlatıyordu âdetâ.. Ama, Bülent Yavuz beyin, bu konuyu o toplantıda, iki bine yakın insanın huzurunda anlatması, ailelerdeki bir çeliÅŸkiye iÅŸaret etmek içindi. ‘Benim annem, bu kadar samimî bir müslümandı ve bir Müslüman hanım olarak böyle ibadet ederdi..’ dedikten sonra, ‘Ama, o bir ÅŸaman gibi yaÅŸadı..’ demeyi de ihmal etmiyordu. Çünkü, ‘Åžu ulu aÄŸacın dalına bir çul baÄŸlayalım, filanca yere gidip bir mum yakalım da derslerini geçesin, saÄŸlık ve âfiyette olasın..’ diyor ve ÅŸamanlık âdetlerini tekrarlıyordu. ‘Evet, benim annem samimî bir Müslüman olarak ibadet ederdi, ama, bir ÅŸaman gibi yaÅŸadı. Åžamanlığın ne olduÄŸunu bilmezdi. Sorardı, türk halkının müslüman olmadan önceki inançları derdim…. Tövbe- tövbe derdi..
Babama gelince.. Babam ise, Sivas’ta Nüfus Ä°daresi’nde memurdu ve ilçelerde müftülük yapacak kadar Ä°slamî bilgisi vardı. Ama, babamın benimle bütün ömrüm boyunca konuÅŸmaları üst-üste herhalde 5 saati geçmez.
Bu mudur Müslüman aile? KardeÅŸlerim, çocuklarınızn beynine, kalbine, gönlüne, onların duygu ve düÅŸünce dünyasına merhamet, ÅŸefkat ve muhabbetle girin.. ‘ diyordu.
Yanlış mı?
Evet, kanunları- sözleÅŸmeleri düzeltelim, ama, ailemizi içten kendi inanç deÄŸerlerimize göre yeni baÅŸtan düzenlemeli deÄŸil miyiz?
***
Prof. Yûsuf Ziya Kavakçı ise sözkonusu toplantıda, ’ Her 15-20 aileye, aile meselelerini inanç deÄŸerleimize göre çözecek ve yeni nesillerin suallerine cevaplar verecek donanımdaki kimselerden bir ‘aile rehberi’ verilmesi yolunda bir çalışma yapılmalı..’ diyordu.
Evet bu da, üzerinde düÅŸünülmesi gerekli bir konu..
Selahattin E. Çakırgil / Star
Henüz yorum yapılmamış.