Dücane Cündioğlu: İslâm kültüründe neden hiç deha çıkmamıştır?
Follow @dusuncemektebi2
Dehâ''nın ve dâhi''nin bizim geleneğimizde, ilimle, irfanla, sanatla hiçbir alâkası bulunmuyor. Seküler teolojinin ikamelerinden biridir. Yeni dinimizdir. İthaldir. Vergisi bile ödenmiştir.
Keskin gözler uzaklara bakmayı sever. Uzaklara, yani göÄŸe... göÄŸün derinliklerine... Gerçek''ten çok gerçeküstü''ne ihtiyaçları olduÄŸu için. OlaÄŸana deÄŸil, olaÄŸanüstü''ne. Sıradışına. Farklı olana. Görün(e)meyene. Kısaca ''kutsal''a. KutsallaÅŸtırmaya. Yüceltmeye.
Ayakları çamura saplandıkça insanın bakışları yükseklere yönelir. Yükseklere ve ötelere...
"Tanrı yoksa herÅŸey mübahtır" der Dostoyevski. Tanrı, yani ötelerin ötesi.
Bir tek Tanrı kutsal olamaz, çünkü o zâten kutsalın kaynağı. Kut''un kendisi.
O hâlde kutsal demek, tanrısal demektir.
Zaman kutsanır. Mekan kutsanır. Ä°nsan kutsanır. Ä°nsanlar. Hepsi deÄŸil ama, bazıları. Bazı zamanlar. Bazı mekânlar. Bazı insanlar.
Kutlamaya, kutsamaya, kutsallaÅŸtırmaya ihtiyacı vardır insanın. Yani tanrısallaÅŸtırmaya. Su gibi, hava gibi. Çünkü insanın özgürlüÄŸe ihtiyacı vardır; özgürleÅŸmeye.
Ä°nsan kutsallık aracılığıyla özgürlük eÅŸiÄŸine adımını atar. GerçeÄŸi arkasında bırakıp gerçekliÄŸi gönlünce inÅŸâ eder.
Yeryüzü hapishanesinin kapısına attığı her tekme takdis ve tebrik edildiÄŸi içindir ki insanı özgürlüÄŸe götüren her hamle mukaddes ve mübarektir.
* * *
Modern sanatın ikonolojik analizi tam da bu noktada baÅŸlamalı. Çünkü üçyüz yıldır sanat ve sanatsal olan, kutsal''ın, kutsal olanın sahasına dahil olmuÅŸ, kısa sürede de kutsalın yerini almıştır.
Müzeler ve galeriler birer mabed, sanat eserleri birer âbide, sanatçılar ise bu seküler dinin azizleri hâline gelmiÅŸ ve/veya getirilmiÅŸtir; kendilerinden mucize ve keramet beklenen azizler, velîler ve peygamberler olarak...
Modern sanatın felsefesiyle uÄŸraÅŸanların kaçınılmaz bir biçimde kendilerini seküler teoloji yaparken bulmaları, yani sanatı ve sanatçıyı kutsamaları/kutsallaÅŸtırmaları nedensiz deÄŸildir. Sanat eseri bir mucize, sanatçı da bu mucizenin sahibidir.
Modern insan, dinî terimler kullanmaksızın sanat, sanat eseri ve sanatçı üzerine konuÅŸmayı baÅŸaramaz. Dileyen denesin, ve meselâ "OlaÄŸanüstü! Harikulâde! Fevkalâde! Mucize!" gibi kelimeleri telâffuz etmeksizin bir sanat eserini yorumlasın! Kutsalın alanına girmeden... ayağını yerden kesmeden... kanatlanmaya ihtiyaç duymadan...
* * *
Sorunu biraz basitleÅŸtirmeye çalışayım, ve bu sefer hepinizi ''sanatçı''nın tanımında kullanılan dehâ ve dahî kelimelerinin ikamet ettiÄŸi bir çıkmaz sokaÄŸa davet edeyim:
Kolayca tahmin edileceÄŸi üzere dâhi/dehâ Arapça kökenli kelimeler.
Kütüphanenizde bulunması gereken en iyi Türkçe sözlükte, Kubbealtı SözlüÄŸü''nde dehâ ÅŸöyle açıklanıyor: "Ä°nsan zekâsının, insan kiÅŸiliÄŸinin eriÅŸebileceÄŸi en yüksek düzey."
Dahî''nin anlamı da: "OlaÄŸanüstü yeteneÄŸi ve yaratıcı gücü olan kimse."
Birazcık geriye gidelim ve bilgiçleri de tatmin edici bir kaynak olarak TDK SözlüÄŸü''ne bakalım ve dehâ için ne denmiÅŸ görelim: "Harikulâde üstün zekâ, olaÄŸanüstü yetenek."
Dâhi ise: "OlaÄŸanüstü zekî ve harikulâde iÅŸler baÅŸaracak yetenekte olan kimse."
H. Taner''den aktarılan bir de örnek cümle: "Atatürk bilmek için öÄŸrenmiÅŸ olmaya ihtiyacı olmayan dâhiler soyundandı."
Bu cümledeki dil ve mantık yanlışlarını, dikkatli bir lise öÄŸrencisi bile tesbit edebilir.
Åžu kadarını söyleyeyim: "ÖÄŸrenmeye ihtiyacı olmamak" ÅŸeklindeki mystification, her yönüyle bir seküler kutsama örneÄŸidir. Dinî niteliklidir çünkü. (Bu tanım, "Åžeyh uçmaz mürid uçurur" deyiÅŸine güzel bir misâldir.)
* * *
Ondokuzuncu yüzyıla gidelim. Önce başına, sonra sonuna.
Mütercim Asım Efendi (öl. 1820), o muhteÅŸem eserinde, Okyanus''unda, dehâ''yı bakınız hangi kelimelerle TürkçeleÅŸtiriyor: "gayet''ul-gaye zeyreklik, cevdet-i rey, hüsn-i fikr, dikkat-i tedbir."
Peki bu büyük dil ustasına göre dâhi kimdir: "cin fikirli adam".
Åžimdi de ilk modern sözlüÄŸümüze, Åžemseddin Sami''nin (öl. 1904) Kamus-ı Türkî''sine baÅŸvuralım: Dehâ, kısaca "harikulâde zekâ ve fetanet. Fransızca: Génie" kelimeleriyle açıklanıyor, dahî hakkında da ÅŸu tanım veriliyor: "Harikulâde zihin ve zekâ ve fetanet sahibi, ferid-i asr, nadire-i zaman."
Kelimenin anlam tarihini yakından takip edebilmek açısından ÅŸu uyarı notu dikkatle okunmalıdır:
— "Fransızların Génie lugatıyla ifade ettikleri mânâyı ifham için zaruriyyu''l-istimal ve tamimi elzem bir lugattir." (Yani Génie kelimesiyle ifade edilen anlamı tam olarak karşılayabilmek için kullanılması zorunlu, yaygınlaÅŸtırılması çok gerekli bir kelimedir dehâ.)
* * *
Ä°lim-irfan geleneÄŸimizce dehâ-dâhi kelimelerinin hiçbir terim deÄŸeri yoktur. Olumlu bir sıfat olarak da kullanılmaz. Kelime, siyaseten uyanık, kurnaz, becerikli, zeki, cin fikirli kimseler hakkında kullanılır. Kökeninde nimet deÄŸil, musibet anlamı vardır. (Muaviye Arab''ın dört dâhisinden biri olarak zikredilir.)
Dehâ''nın ve dâhi''nin bizim geleneÄŸimizde, ilimle, irfanla, sanatla hiçbir alâkası bulunmuyor. Seküler teolojinin ikamelerinden biridir. Yeni dinimizdir. Ä°thaldir. Vergisi bile ödenmiÅŸtir.
Lâkin yine de bir âlime, bir ârife hiçbir zaman dâhi denilmemiÅŸtir. Denilemezdi de. O zamanlar böyle demek hakaret sayılırdı çünkü.
Henüz yorum yapılmamış.