Taha Kılınç'ın kaleminden: Müslümanlar neyle meşguller?
Follow @dusuncemektebi2
Problemin kaynağı, İslâm dünyasının içinde ve kendisinde. Dolayısıyla, meseleyi konuşurken odaklanacağımız yer de, Müslüman dünyadaki siyaset adamları, hükümetler, devletler, ulema sınıfı, akademik yapılanmalar ve diğer kamuoyu oluşturucu çevreler olmalı.
Uzun ve tempolu yolculuklara çıkacağım zaman, -eÄŸer seyahat sırasında yazamayacağımı düÅŸünürsem- gazete yazılarımı önceden hazırlıyorum. Tabii bu durumda, ani ve önemli bir hadiseyi ıskalamak veya yazıların içeriÄŸini boÅŸa düÅŸürecek bir geliÅŸmenin yaÅŸanması gibi riskleri de peÅŸinen üstlenmiÅŸ oluyorum. Bu yönteme nadiren baÅŸvurduÄŸum için, ÅŸimdiye kadar önemli bir sıkıntı yaÅŸamadım hamd olsun.
Geçen hafta yine böyle bir yolculuk zuhur ettiÄŸinden, yazılarımı yola çıkmadan birkaç gün önce yazdım. 29 Ocak ÇarÅŸamba günü bu köÅŸede okuduÄŸunuz yazı, BangladeÅŸ’teki “4 milyonluk Müslüman toplantısı” Bishwa Ä°çtima’ya ayrılmıştı. 1 Åžubat Cumartesi günü de, Mekke-i Mükerreme’de gerçekleÅŸtirilen Râbıta zirvesine ve oradan çıkan Türkiye’yi kınama kararına deÄŸinmiÅŸtim. Her iki yazı da, ÅŸahsen takip ettiÄŸim gündemi yansıtıyordu: Müslümanlar neyle meÅŸguller? Dünyada bunca ÅŸey olurken, umutlar ve enerjiler nereye sarf ediliyor? Milyonluk toplantılardan ne sonuçlar alınıyor? Ä°slâm âlimleri ve dinî kurumlar hangi istikamete ilerliyor?
Ä°lginç bir tevafuk eseri, geçtiÄŸimiz cuma günü, Kâbe’de hutbenin konusu Râbıta zirvesi ve orada -Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın emriyle- açıklanan “Mekke Vesîkası” adlı belgeydi. Suudi yönetimine yakınlığıyla bilinen Åžeyh Abdurrahman es-Sudeys’in okuduÄŸu hutbede ana vurgu, “din dilinin yenilenmesi”neydi. Ä°slâm’ı dünyaya yeniden sunmak, aşırılıktan ve katı üsluptan uzak durmak, sevgi ve hoÅŸgörüyü yaygınlaÅŸtırmak, mezhepçilik ve meÅŸrepçilik yapmamak gibi kavramların havada uçuÅŸtuÄŸu hutbe sırasında, hapse atılan onlarca Suudi aktivist ve ilim adamını, mevcut Suudi yönetiminin OrtadoÄŸu’da sergilediÄŸi “Türkiye karşıtı” yeni politik üslubu, Mısır’daki askerî darbeye sunulan sınırsız desteÄŸi, Müslüman KardeÅŸler’e uygulanan baskıya alkış tutulmasını, Hamas’ın “terörist” ilân edilmesini, Ä°srail’le kurulan yakın ve sıcak ittifakı, Cemal Kaşıkçı cinayetini, Yemen’deki insanlık dramını, BirleÅŸik Arap Emirlikleri’yle girilen derin angajman sonucunda bölgenin çeÅŸitli noktalarında ortaya çıkan türlü problemleri vs. akla getirmemek imkânsızdı. Sözü edilen hoÅŸgörü ve sevginin kime gösterildiÄŸi ve gösterileceÄŸi, çoktandır ortaya konuluyordu zira.
Tüm bunları, ABD BaÅŸkanı Donald Trump’ın hafta içi açıkladığı “Yüzyılın AnlaÅŸması”yla birlikte düÅŸününce, aslında manzara net:
Siyasî kazanımlar açısından, Ä°srail BaÅŸbakanı Benyamin Netanyahu’nun rüyasında bile göremeyeceÄŸi müjdeler içeren sözde “barış planı”, tamamen OrtadoÄŸu ve Ä°slâm dünyası içindeki karmaÅŸa, kaos ve kavgadan neÅŸet ediyor. ABD, Batı veya Ä°srail’i suçlamak anlamsız. Onlar kendi menfaatleri doÄŸrultusunda, kendi siyasetlerini tatbik ediyor. Vurduklarında, güçlü ve tek bir yumrukla mukabele görmeyeceklerinden gayet emin olarak, hepimizle dalga geçercesine darbelerinin ÅŸiddetini artırıyorlar.
Problemin kaynağı, Ä°slâm dünyasının içinde ve kendisinde. Dolayısıyla, meseleyi konuÅŸurken odaklanacağımız yer de, Müslüman dünyadaki siyaset adamları, hükümetler, devletler, ulema sınıfı, akademik yapılanmalar ve diÄŸer kamuoyu oluÅŸturucu çevreler olmalı, öncelikle. Öbür türlüsü, “malumun ilâmı”ndan öte bir anlam taşımayacaktır. Dünya sisteminin kötülüÄŸü ve acımasızlığı, izahtan vâreste bir durum.
Müslüman dünyanın elinde tuttuÄŸu bunca imkâna, üzerinde oturduÄŸu stratejik servetlere, coÄŸrafî açıdan sahip olduÄŸu üstünlüklere, nüfusunun çokluÄŸuna, yeterli düzeyde olmasa da yetiÅŸmiÅŸ insan kaynağına, yaÅŸadığı onca siyasî ve tarihî tercübeye, düzenlenen milyonluk buluÅŸma ve toplantılara, sürekli tekrarlanan konferans, seminer, miting ve öte beriye, yazılan kitaplara, çekilen film ve belgesellere, gündem oluÅŸturmak için gösterilen gayretlere vb. raÄŸmen, coÄŸrafyadaki kan kaybının bir türlü durdurulamaması, bünyenin kendi içindeki arıza ve aksaklıklara odaklanmayı mecburi hale getiriyor.
YaÅŸadığımız sürecin, Müslüman dünyanın genç nesilleri üzerinde meydana getirdiÄŸi büyük bir savrulma ve dönüÅŸüm de var: “Ä°slâm coÄŸrafyası”nı gözünün önüne getirdiÄŸinde sadece acı, gözyaşı, katliam, iÅŸgal, fakirlik, cehalet ve kavga gören birine (ki genç ve tecrübesiz bir Müslümana, bütün bu coÄŸrafyayı her ÅŸeyiyle sevmesi ve benimsemesi gerektiÄŸini anlatabilmek de her zaman kolay deÄŸildir), tüm bunların kaynağı bizatihi Ä°slâm’ın kendisi olarak görünmeye baÅŸlıyor. Devamında ise, yabancılar tarafından rahatlıkla devÅŸirilen ve kendi deÄŸerlerine düÅŸmanca bir bakış geliÅŸtiren ÅŸahsiyetler ortaya çıkıyor. Bu durumun, uzun vadede başımıza açacağı belaları da düÅŸünmenin vaktidir.
Henüz yorum yapılmamış.