Sosyal Medya

Rejim ve aidiyet meselesi olarak Kadın modası

Moda kavramı çarçabuk özetlenmek istense değişimin adı olur. Bu değişimin kime ve neye göre olduğu bahsine bağlı olarak da moda aslında bir aidiyettir. Kendini ait olmak istediğin yere yakınlaştırma aracıdır; kişisel tercihler kadar siyasetin tercihlerinin de bunu belirlemesi kaçınılmaz.



Moda kavramı çarçabuk özetlenmek istense deÄŸiÅŸimin adı olur. Bu deÄŸiÅŸimin kime ve neye göre olduÄŸu bahsine baÄŸlı olarak da moda aslında bir aidiyettir, üstünleÅŸme, aynileÅŸme, zaman zaman da farklılaÅŸma veya ayrıksılaÅŸma. Bir rüzgârdır, desek yeridir aslında, peÅŸinde savrula savrula sürüklenen insan yığınlarıyla.
 
Dünya tarihine bakıldığında başı sonu olmayan bu macera, zihnimize yaptığı çaÄŸrışımın karşılığı olan kıyafetle baÄŸlantısına elbette 19. yüzyıl ile birlikte kavuÅŸur. Endüstri Devrimi’nin devasa girdabıyla da yepyeni bir boyuta ulaşır. KentleÅŸmenin patlaması, üretimin mekanikleÅŸmesi ve hızlanması elbette kadının kamusal alana çıkışı ile birlikte birçok farklı ihtiyacın karşılanma hızını deÄŸiÅŸtirdi ve modaya uygun giyim-kuÅŸam her tabakadan birey için mümkün, ulaşılmazlar ulaşılabilir, satın alınamazlar karşılanabilir oldu.
 
Vazgeçilmez kurtuluÅŸ reçetesi “modernleÅŸme”
 
Batı, medeniyet yelpazesinde tam merkeze yerleÅŸeceÄŸi bir tarih yazıcılığı hamlesini de tamamlamışken Batılı normlar, hızla “modernleÅŸme” denen büyülü kavram sayesinde Batı dışı ülkeleri ve toplumları merkez medeniyete uyum saÄŸlayacak kıvama getirme hedefi için iyiden iyiye kullanıldı. Hedeflenen bu homojenleÅŸme dünya için alternatifi olmayan bir kurtuluÅŸ reçetesi olarak hızla basıldı ve ellerimize tutuÅŸturuldu.
 
Modanın temelde ele alınan ekonomik yanı baskın olarak görünse de meselenin ideolojik yönü de etkisi bakımından üzerinde durmaya deÄŸer. Zira Ä°ngiltere’de Arts & Crafts Hareketi’ni de etkileyen Estetik Akım, Viktoryan Dönemi reddederek modaya yön verecek, rahat, insan anatomisine uyumlu tasarımlarla bir nevi baskı altındaki kadını özgürlüğüne kavuÅŸturarak modaya alışılagelmiÅŸ anlamının dışında bir rol biçecekti. Bahsi geçen özgürlük nasıl Batı’da toplumsal baskı zincirlerini kırma ve dinin hegemonyasına itiraz anlamına geliyorsa, DoÄŸu’da ve özellikle de dönem Osmanlı coÄŸrafyasında da benzer bir durumu temsil etti.
 
Ä°ngiltere’nin ilk devlet tasarım okulu olan Glasgow Sanat Okulu’nun 1845 yılında baÅŸlayan faaliyetleri ile modaya getirdiÄŸi köklü deÄŸiÅŸiklikler ve giysi formlarına gelen yeni bakış açısı, tüm dünyayı olduÄŸu gibi paralel olarak Batı ile yoÄŸun iliÅŸkilere giren Osmanlı’yı da derinden etkiledi. Giyim-kuÅŸam, kadını normların ve dinin iddia edilen baskısından kurtaracak sihirli bir deÄŸneÄŸe dönüşmeye baÅŸladı. Fakat elbette Osmanlı toplum ve aydınları arasında yerleÅŸmiÅŸ olan geleneksel tutum, Batı tarzı modayı olduÄŸu ÅŸekliyle bünyesine almakta büyük tereddüt geçirecekti. Dolayısıyla modernleÅŸenin önemli bir temsili olan kıyafet tektipleÅŸmesinin yerleÅŸmesi uzun zaman aldı.
 
Modayı bir toplum mühendisliÄŸi aletine dönüştüren zaman, onu bir estetik heves, Batı’ya aidiyetin izlerini taşıma ayrıcalığı, zenginlik iÅŸareti olmak özellikleri ile topluma sundu. Süreç her ne kadar kadın üzerinden okunuyor olsa da Osmanlı realitesinde II. Mahmud devri ıslahat hareketlerinin, özellikle orduda gerçekleÅŸen köklü deÄŸiÅŸim ve askerlerin kıyafetlerinin Batılı anlamda yeniden ÅŸekilleniÅŸi ile yani erkeklerle baÅŸladığını hatırlamak gerekir. Daha sonra sırasıyla sivil erkek kıyafetleri ve nihayet kadın kıyafetlerinin, Batılı moda etkileriyle karşı karşı kalışıyla dönüşümü devam eder.
 
19. yüzyılın Osmanlı erkek kıyafetlerinin geleneksel yapıdan uzaklaÅŸarak, özellikle devlet erkânı, memurlar ve Ä°stanbul ahalisinin üst tabakası için setre pantolonla Avrupai bir kılıf hâline geliÅŸi, kadının kıyafet deÄŸiÅŸiminden öncedir. Yine “Ä°stanbulin” denilen uzun ceketler, pantolon ve fes, Osmanlı elitinin erkek modasının en belirgin parçalarıydı. Bu yeni kıyafet tarzının ve kalıplarının ancak yabancı terzilerce dikiliyor oluÅŸu ve Avrupa meÅŸeli kumaÅŸlarla kiÅŸiye özel sipariÅŸ ediliÅŸi elbette ayrı bir sosyal deÄŸiÅŸimin habercisi oldu. Ä°stiklal Caddesi’nde konumlanan Levanten terzileri harıl harıl iÅŸ yapar hâle getiren bu durum saraya yansımakta gecikmedi ve II. Abdülhamid’in tahta çıkışı ile birlikte hanedan, Parma Atölyesi’nin nadide Avrupai kıyafetleri ile arz-ı endam eder oldu.
 
ErkeÄŸin moda ile olan tanışıklığını takiple Tanzimat sonrası girilen süreçte kadınların kamusal alana çıkışları ve Mecelle’de kadınların yalnız baÅŸlarına bulunmasında sakınca görülmeyen yerleri ifade eden “makarr-ı nisvan” dışında da görünür olmaları ile giyim kuÅŸam meselesinde gelenekselden uzaklaşılmaya baÅŸlandı. Zira 16. yüzyıl ile 20. yüzyıl arasındaki süreçte kadın giyimi, Batı’da yaÅŸanan örneklere paralel olarak dönem dönem devlet ve yerel yönetimlerce, çeÅŸitli yönetmelikler aracılığıyla düzenlenmekteydi. Bu muhafazakâr tutum, özellikle kadın giyimi ile alakalı süregelmiÅŸken modern olmanın dayanılmaz cazibesine kapılan Ä°stanbul kadınlarının Avrupa modasını takibiyle bir bakıma kırılmış oldu.
 
BaÅŸlangıçta üst tabakaya mensup kadınların, “modistra” denen Ermeni ve Rum kökenli terzilere yüksek maliyetlerle diktirdikleri Avrupai kıyafetlerle tanışmaları ile baÅŸlayan süreç, zamanla Osmanlı basınında yer alan biçki-dikiÅŸ köÅŸeleri sayesinde alt tabakaya kadar ulaÅŸtı. Özellikle dönemin Paris modası Osmanlı kadınına sunuldu, dergilerle dağıtılan ve “patron” adı verilen giysi kalıpları sayesinde dikiÅŸ bilen herkesin gardırobuna girebilir hâle geldi. Böylece modaya uygunluÄŸun bir seçkinlik alameti oluÅŸu, statü sembolü hâline geliÅŸi de gecikmedi, toplumsal anlamda zihniyet deÄŸiÅŸimi net olarak baÅŸladı. Zamanla moda, modern ve Batılı görünme amacına hizmet eden ideolojik bir aygıt hâline gelecekti.
 
 
Sosyal inkılabın peÅŸinde “yeni hayat”
 
Tam da bu dönemi takip eden yıllarda II. MeÅŸrutiyet’in ilanı, siyasi inkılap olması hasebiyle bir milat olmakla tabiri caizse Osmanlı entelijansiyasını etkileyerek, kadın ile alakalı tartışmaları da baÅŸlattı ve basın aracılığı ile aydınların önemli meseleleri arasında sayılmaya baÅŸlandı. Siyasal inkılabı tamamlanmış Osmanlı’nın, toplumsal inkılabı için tesis edilmesi gereken “yeni hayat”, toplumun dönüşümü kapsamında kadını vitrine yerleÅŸtirildi. Kadının kamusal alandaki görevleri, çalışması, eÄŸitimi tartışıldığı gibi, kılık kıyafeti de sembolik önemi sebebiyle masaya yatırıldı.
 
“Müsavat-ı tamme” denen kadın hakları meselesi, Osmanlı feminist hareketi öncülüğünde gün yüzüne çıkmakla birlikte, kadının modern bir toplumun en önemli iÅŸareti hâline geliÅŸi de böylece kabul gördü. Bu arada moda sektörünü yabancı terzi tekelinden kurtarmak amaçlı, yine feminist hareketin yayımladığı dergiler bünyesinde kurulan terzihaneler aracılığıyla yerli moda sektörünün yaygınlaÅŸmasını hedefleyen çalışmaları da unutmamak gerekir. Fakat 1895’de Hanımlara Mahsus Gazete’nin Terzihane’si, 1901’de ÅžiÅŸli’de Kız Sokağı’nda 18 Numerolu Hane, 1913’de Kadınlar Dünyası Dergisi’nin Terzi Evi ve sonrasında kurulan bireysel terzihaneler beklenen ilgiyi görememeleri sebebiyle atıl kalacaklardı.
 
Kadınlık inkılabının makyaj, giyim-kuÅŸam ve moda ile gerçekleÅŸmesini ahlaken uygun bulmayan, ÅŸeklî deÄŸiÅŸimden ziyade ilmî ve ruhi deÄŸiÅŸimi destekleyen görüşün yanında “tesettür-ü nisvan”ı tartışma konusu haline getiren ve muhakkak modern ve Batılı bir görünüm sayesinde kadınlığın hak ettiÄŸi özgür ortama kavuÅŸacağını iddia eden görüş karşı karşıya geldi. Dönem yayınlarından Sebilü’r-ReÅŸad ve Tasvir-i Efkâr “tesettür” savunuculuÄŸu yaparken Sertellerin Büyük Mecmua’sı tesettür karşıtı tutumu temsil eden “telebbüs” taraftarlığına giriÅŸmiÅŸti. Karşılıklı atışmalar gazete ve dergi sayfalarına taşındı. Dönem aydınlarının devletin devamlılığı ve kurtuluÅŸu projesi kapsamında takip ettikleri siyasi ve felsefi akımlar, kadın konusu ve moda karşısında duruÅŸlarını da keskin çizgilerle belirledi.
 
Bir zamanlar II. Abdülhamid karşıtlığının simgesi olan çarÅŸaf yerini feraceye, ampir manto ve yeldirmeye, dar etekli MeÅŸrutiyet çarÅŸafına bırakmış, Birinci Dünya Savaşı ile birlikte giyim alışkanlıkları iyiden iyiye deÄŸiÅŸmiÅŸ, Mütareke yıllarında Ä°stanbul’a kaçan Rus hanedan ve üst tabakasının fakirlik sebebiyle ÅŸapka yerine baÅŸlarına sardıkları tül, “Rus başı” modası olarak kadınlar arasında yaygınlaÅŸmıştı. Bu arada rahatlıkla söylenebilir ki Mütareke dönemi Ä°stanbul üst tabaka kadınları, Cumhuriyet kılık kıyafet devrimine hazır bir durumda geleceÄŸin modasını belirledi. Takip edilen moda, modernleÅŸme temsili olan Batılı moda idi, geleneksel ve terk edilmeye mahkûm kabul edilen tesettür ise âdeta gericiliÄŸin sembolü hâline geldi.
 
Ä°ttihat ve Terakki yönetiminin, Cumhuriyet arefesinde millîleÅŸme politikasına baÄŸlı olarak özellikle kadın kıyafetinde takip edilmesi amacıyla “millî moda”yı geliÅŸtirmeye çalıştıkları doÄŸrudur. Bahsi geçen bu moda ile “millî” olmakla, modern fakat gösteriÅŸsiz, her alanda olduÄŸu gibi giyimde de geçmiÅŸle baÄŸları koparmayı hedefleyen bir devrimin görsel ayağının sunulması hedeflenir. Her ne kadar bu tutum ithalata karşı çıkarak Türk endüstri ve zanaatını korumayı öncelemiÅŸ olsa da Amerikan kültürünün hızla dünyaya yayıldığı 1920’li yıllarda, Süs ve Ä°nci dergileri öncülüğünde, “flapper” tipi kısa saçlı, özgür, erkeksi Amerikan kadınının Osmanlı toplumuna tanıtılışı ile tüketim toplumuna evriliÅŸ sürecin in baÅŸlamasına engel olunamadı. Dönem itibariyle özgün moda dergileri henüz boy göstermediyse de Müsahipzade Celal’in Süs dergisi için çizdiÄŸi illüstrasyonlar aracılığıyla Batı modası izleri taşıyan giysi modelleri topluma aktarıldı, bu sade ve erkeksi çizgi taşıyan kadının idealleÅŸtirilmesi de peÅŸinden geldi. Alafrangalık ile alaturkalık arasındaki çizgilerin gittikçe keskinleÅŸtiÄŸi bu süreç alaturkayı sıradanlığın ve zevksizliÄŸin kodu olarak iÅŸlemeye de devam etti. Zira alaturka olan her ÅŸey eskiye aitti, Osmanlı’nın derin izlerini taşıyor, moda olandan fersah fersah uzaklaşıyordu.
 
Ülke siyasetinin ve bir bakıma yeni hayatı ÅŸekillendirme görevi üstlenen ülke aydınlarının da etkisiyle zihnî deÄŸiÅŸim hızla gerçekleÅŸmeye, yepyeni bir sayfa açma çabaları yoÄŸunlaÅŸmaya baÅŸlayacaktı. Ä°ÅŸte tam da bu noktada inorganik modernleÅŸme kavramları ile tanımlanabilecek olan Cumhuriyet rejimine geçiÅŸ süreci, kılık-kıyafet düzenlemelerini moda tanımı içinde yumuÅŸatmaktan ve eskiyle olan her türlü bağını kopartma hedefine sadık kalarak tabiri caizse dünyada trend olana, modern olana, aslında “moda” olana meyli aÅŸikarane ifade etmekten çekinmeyecekti.
 
 
İdeali modalaştırarak sunma aygıtı olarak siyaset
 
Kıyafet konusundaki deÄŸiÅŸim ile alakalı tutumdaki ‘‘titizliÄŸin’’ bir örneÄŸi olarak Cumhuriyet’in ilanının hemen akabinde, 1924 başında okullara gönderilen bir genelge ile kadın öÄŸretmenlerin peçe ile derse girmelerinin yasaklanması, erkeklere mahsus 1925 “Åžapka Kanunu”, 1926 itibariyle valiliklerin takip ve denetiminde ÅŸehir merkezlerinde kadınlar için peçe ve çarÅŸafın yasaklanışı, 1934 “Bazı Kisvelerin Giyilmemesi Kanunu”, özellikle öÄŸretmen okulları önderliÄŸinde eÄŸitim kurumlarınca yürütülen modern bir giyim tarzı kullanımı kampanyası, basının yönelimi ve teÅŸviki ile moda kavramının, giyim-kuÅŸam aracılığı ile bir zihniyete, bir ideolojiye ait olmakla baÄŸlantılandırılması birbirini izler. Daha doÄŸrusu biri diÄŸerine el olur, aracı olur hatta araçlaşır.
 
Belki de iddialı görülebilecek bu tanımlama ve yaklaÅŸtırmayı, hakkaniyetsiz bir itham deÄŸil bilakis dönem koÅŸullarına dışarıdan bakıldığında yapılabilecek tabii bir yorum olarak kabul etmek gerekir. Zira köklü deÄŸiÅŸimleri hedefleyen baskın ve kuvvetleri elinde tutan siyasal yönetimler, devletin birçok alanını olduÄŸu gibi sosyal hayatın her noktasını da ideoloji ve zihinsel yatkınlıklarına baÄŸlı olarak yeniden dizayn edegelmiÅŸlerdir. Hele ki sathî modernleÅŸmeyi öncelemiÅŸ bir geçiÅŸ sürecinin, kadına biçtiÄŸi ideal görünümü “modalaÅŸtırarak” topluma sunmasında da ÅŸaşılacak bir durum olmadığı aÅŸikâr. Nihayetinde yinelersek, moda bir aidiyettir, kendini ait olmak istediÄŸin yere yakınlaÅŸtırma aracıdır; kiÅŸisel tercihler kadar siyasetin tercihlerinin de bunu belirlemesi kaçınılmaz.
 
 
Müellif: BüÅŸra Tosun DurmuÅŸ, ("Bir Aidiyet Serüveni Olarak Cumhuriyet Modası") / Kaynak: Bilimevi Kadın dergisi, Temmuz-AÄŸustos-Eylül 2018, sayı 6.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.