Sosyal Medya

Tanrı Uludur: Fatih Camisi'nde ilk Türkçe Ezan

31 Ocak 1932 tarihli Kadir Gecesi’nde İslam dininin ibadet çağrısı olan ezan, Türkçe okutuldu



1932 yılındaki Ramazan ayı, ‘Ä°slamiyet’in Türklerin milli dini olduÄŸu’ tezini ispat çalışmalarıyla geçiyordu.
 
30 Ocak’ı 31 Ocak’a baÄŸlayan gecede ise Fatih Camisi’nin minare hoparlörlerinden semaya yayılan ses, yeni bir dönemin çaÄŸrısıydı aynı zamanda.
 
31 Ocak 1932 tarihli Kadir Gecesi’nde Ä°slam dininin ibadet çaÄŸrısı olan ezan, Türkçe okutuldu.
 
Bursalı Hafız Rıfat Efendi’nin sesinden okunan Türkçe ezan ÅŸu ÅŸekilde çevrilmiÅŸti;
 
Allah büyüktür (dört defa)
Tanrıdan başka tapacak yoktur.
Ben ÅŸahidim ki Tanrım büyüktür.
Nebi Muhammet Allah rasulü.
Ben ÅŸahidim ki O haktan geldi.
Ey dinleyenler geliniz namaza (iki kez )
Ey iÅŸitenler koÅŸunuz felaha (iki kez)
Allah büyüktür ( iki kez)
Tanrıdan başka tapacak yoktur.
 
Bu çeviri de ise ilginç olan nokta “felah” kelimesinin tercümesinin yapılmamış olmasıydı.
 
‘KurtuluÅŸ’ anlamına gelen ifade, kimilerine göre gayrimüslimlerin yaÅŸadığı semt olması münasebetiyle yanlış anlamalardan kaçınmak için, kimilerine göre ise politik nedenlerle tercümesi yapılmamıştı.
 
Öte yandan bu çeviri bazı müezzinlerce beÄŸenilmemiÅŸti. Ä°zmit’te Babülzade Faruk Bey tarafından yapılan ve okunan baÅŸka bir tercüme ÅŸöyle olmuÅŸtu;
Allah büyüktür.
Allah’tan baÅŸka mabut yoktur.
Ben ÅŸahidim ki Allah büyüktür.
Nebi Muhammet Allah Resulü
Ben ÅŸahidim ki Hakkın Resulü
Ey dinleyenler gelin namaza.
Ey iÅŸitenler koÅŸun felaha
Allah büyüktür, Allah büyüktür.
Allah’tan baÅŸka mabût yoktur.
Babülzade Bey’in çevirisinde de dikkati ilk çeken nokta ‘felah’ kelimesinin çevrilmemiÅŸ olmasıydı.
 
Ülkenin dört bir yanından yüzlerce müezzinin kendi ezan çevirilerini minarelerde okumaya baÅŸlaması hem halkta hem de hükümette rahatsızlığa sebep olmuÅŸtu; bu nedenle bir düzenleme yapılarak resmi bir tercümenin kabul edilmesine karar verildi.
 
“Allah mı olsun Tanrı mı?” tartışması
 
Ä°slamiyet inancında ezan bir muhtıra, ilan veya çaÄŸrı anlamına gelmektedir. Muhtevası itibariyle inancın temel esaslarını yansıtır;
Allahu Ekber
Allahu Ekber
Allahu Ekber 
Allahu Ekber 
Dört kez arka arkaya gelen “Allah büyüktür” ibaresi insanı yaratan Allah’ın yüceliÄŸine atıftır.
EÅŸhedu en la ilahe illallah 
EÅŸhedu en la ilahe illallah 
Ä°ki defa arka arkaya tekrarlanan bu ifade, Ä°slamiyet’teki tevhit anlayışının kabulü anlamına gelmektedir.
 
Hatta denilebilir ki inancın en önemli cümlesi budur; çünkü yaratıcı dışındaki bütün otoritelerin Allah’tan üstünlüÄŸünün reddedilmesi anlamını taşır.
Hayye ale‟s-Saleh
Hayye ale‟s-Saleh
Bu ifadelerde çaÄŸrısı yapılan namazın, dinin en önemli unsuru, baÅŸka bir ifadeyle direÄŸi olduÄŸu kabul edilir.
Hayye ale‟l-Felah
Hayye ale‟l-Felah
Åžeklinde gelen bu iki ifade de bu çaÄŸrının bir kurtuluÅŸ vesilesi olduÄŸu deklare edilir. 
Allahu Ekber
Allahu Ekber
La ilahe illallah
Ä°fadeleriyle tamamlanır; fakat sabah namazlarında uykunun namazdan daha deÄŸerli olduÄŸunu belirtmek için “es-Salatu hayrun mine‟n-Nevm” ifadeleri de eklenir.
 
Dolayısıyla “ezan” üzerinde yapılacak deÄŸiÅŸiklikler yalnızca dilin millileÅŸtirilmesi ile deÄŸil; dinin itikadi boyutunu da ilgilendiren konuları içeriyordu.
 
Ä°slamiyet’in milli düÅŸünüÅŸ ve yaÅŸayışa entegre edilmesi ile yakından ilgilenen Mustafa Kemal Atatürk, ezanın tek bir tercümesinin olması gerektiÄŸini düÅŸünerek bu görevi genç Milli EÄŸitim Bakanı ReÅŸit Galib’e verdi. 
 
Mustafa Kemal Atatürk ile ReÅŸit Galip 
 
ReÅŸit Galip, Türk Tarih Tetkik Cemiyeti’ne Dolmabahçe Sarayı’nda bir oda ayarlayarak konunun ivedilikle ele alınması için musikiye ve ilahiyata hâkim bir ekip kurdu.
 
Bu isimlerin arasında BeÅŸiktaÅŸlı Rıza, Süleymaniye Camii Müezzini Hafız Kemal, Hafız Saadettin Kaynak, Hafız Burhan, Hafız Fahri, Hafız Nuri, Hafız YaÅŸar Okur, Hafız Zeki ve Sultanselimli Hafız Ali Rıza bulunmaktaydı. 
 
Çalışmalar baÅŸladıktan kısa bir süre sonra tercüme ortaya çıkmıştı; fakat uzlaşılamayan konu “Allah uludur” mu denilmeliydi, yoksa “Tanrı uludur” mu daha uygun olacaktı.
 
Heyet bu konuda bir sonuca varamayınca sorunu çözmesi için Mustafa Kemal PaÅŸa’ya gidilmesine karar verildi.
 
Atatürk; önce “Allah uludur” tercümesini dinledi, daha sonra “Tanrı uludur” tercümesini. Ä°lk dinlediÄŸi için “Evvelki unutulsun” diyen Mustafa Kemal PaÅŸa, tercihini “Tanrı uludur” tercümesinden yana kullandı. 
 
Fakat resmi heyet de “felah” kelimesine bir çözüm bulamadı ve aslına uygun olarak kullanılmaya devam edilen tek kelime olarak TürkçeleÅŸtirilmiÅŸ ezanda kullanılmaya devam edildi.
 
 
Türkçe ezan Atatürk hayattayken kanunlaÅŸmadı
 
Sanıldığının aksine Türkçe ezan kanunu olarak bilinen TCK 526'ncı maddesi Atatürk hayatta iken deÄŸil, o öldükten yaklaşık 6 ay kadar sonra Refik Saydam Hükümetinin kanun teklifiyle yasalaÅŸtırılmıştı.
 
Atatürk’ün hayatta bulunduÄŸu yıllarda bu uygulama Diyanet Ä°ÅŸleri BaÅŸkanlığı’nın yayınladığı bir genelge ile hayata geçirilmiÅŸti.
 
Yani aslında Diyanet Ä°ÅŸleri yetkilisi olmayan birinin önünde Arapça ezan okumanın önünde yasal bir engel bulunmamasına raÄŸmen bu karara uymayan kiÅŸiler çok ağır yaptırımlara maruz kalmıştı. 
 
 
Özetle söylemek gerekirse Arapça ezan okuyan sivil vatandaÅŸlara verilen cezalar yasadışı bir hüviyete sahipti.
 
Bu durum 526'ncı maddenin kanun teklifinde de açık bir biçimde itiraf ediliyordu aslında;
Diyanet Ä°ÅŸleri ReisliÄŸi, teÅŸkilatına yaptığı bir tamimle ezan ve kametin Arapça okunmasını menetmiÅŸtir. Bu emre muhalif hareket ederek Arapça kamet ve ezan okuyan imam ve hatip gibi memurlar Ceza kanununun 526’ncı maddesi mucibince takip ve tecziye edilmektedirler...
 
Diyanet Ä°ÅŸlerinin teÅŸkilatı mensupları haricinde bu emre aykırı hareket edenler hakkında ceza verilmesine imkân hâsıl olamamaktadır. Temyiz mahkemesi 526’ncı maddenin tatbik edilebilmesi için salahiyettar merciin verdiÄŸi emrin kanun ve nizamlara aykırı olmaması icap ettiÄŸini nazara alarak Diyanet Ä°ÅŸlerine olan merbutiyetleri nihayet bir emri vicdaniyeden ibaret olan efrada mezkûr müessesenin bu yolda bir emir veremeyeceÄŸi ve verdiÄŸi emre riayet edilmemesinin de bu esaslı unsurun mefkudiyeti hasebiyle suç teÅŸkil etmeyeceÄŸi kanaatine varmıştır.
 
Bunun için Arapça kamet ve ezan okumanın kanunda sureti mahsusada cezalandırılmasına lüzum hasıl olmuÅŸtur. Arapça lisanın eski zihniyete eski ananelere baÄŸlayan tesirinden halkı kurtarmak için 526 ncı maddeye bir fıkrai mahsusa ilave edilerek Arapça ezan ve kamet okuyanlar hakkında yedi günden üç aya kadar hafif hapisle birlikte 25 liradan 200 liraya kadar hafif para cezası vazedilmiÅŸtir.
Türkçe ezana duyulan tepkiler ve Bursa Nutku
 
Türkçe ezan, 31 Ocak’ta ilk defa Türkçe okunduÄŸunda dönemin gazeteleri vatandaÅŸların bu uygulamayı coÅŸkuyla karşıladığını yazmıştı; fakat Fatih Camisi’ni dolduran fötr ÅŸapkalı ve kravatlı memur güruhu dışarıda tutulduÄŸunda, bu düzenleme halkın büyük kesimi tarafından tepkiyle karşılandı.
 
Özellikle Anadolu’da yaÅŸaya mütedeyyin kesim bu uygulamadan büyük bir rahatsızlık duymuÅŸtu. 
 
Bu rahatsızlık bir tepki olarak ilk defa 1932 yılında Bursa’da kitlesel bir harekete dönüÅŸtü.  
 
Bursa Ulu Camisi müezzini o gün camiye gelmemiÅŸti. Topal Halil isimli ÅŸahıs bunun üzerine ezanı Türkçe deÄŸil, Arapça okudu. Bundan cesaret alan Tatar Ä°brahim Ä°simli ÅŸahıs da Kameti de Arapça okudu. 
 
O sırada camide bulunan sivil polis Hamdi Efendi; Topal Halil ve Tatar Ä°brahim’i jurnallemiÅŸti.
 
Öte yandan olay bununla da sınırlı deÄŸildi, namaz kılındıktan sonra Topal Halil cami cemaatine dönerek ÅŸöyle demiÅŸti;  
Bu nedir yahu, Yahudiler havralarında, Hıristiyanlar kiliselerinde serbestçe ayin yaparlarken neden bizi böyle kanunsuz tazyik ediyorlar, gidip derdimizi anlatalım.
Cami cemaati namaz sonrası oldukça iyi niyetli bir ÅŸekilde Evkaf müdüriyetine gitti. Evkaf Müdürü durumun kendilerini aÅŸtığını dertlerini Valiye gidip anlatmaları gerektiÄŸini söyledi.
 
Kalabalık, Valilik binasına doÄŸru yürürken meraklı kiÅŸiler de kendilerine katılmıştı. 
 
Kalabalık, Evkaftan ayrıldıktan sonra müdür de hızlıca emniyeti ve belediyeyi arayarak halkın Türkçe ezan uygulamasına karşı isyana kalkıştığını ihbar etti.
 
Oysa safiyane bir tutum içinde olan cemaatin tek amacı resmi bir kuruma bu uygulamanın yanlış olduÄŸunu bildirmekti. 
 
Hükümet Konağına giden kalabalığa asker tarafından müdahalede bulunarak asilerin başı olduÄŸu tespit edilen ÅŸahıslar derhal tutuklanmıştı.  
 
Bu isimler ÅŸöyleydi; Hacı Yahya oÄŸlu Tatar Ä°brahim, Mehmet oÄŸlu kuyumcu Arnavut Åžahin, Mühürcü Tatar Abdülhakim, köy imamı Gürcü Hafız Mustafa, Aziz oÄŸlu Gürcü Ali, Mehmet oÄŸlu kasap Mustafa, Ahmet oÄŸlu Çilingir Salih, Kayapa Köylü Ömer oÄŸlu Kaya Ali, Hasan oÄŸlu Mustafa Hilmi, elektrikçi Ä°slam oÄŸlu Arnavut Seyfettin.
 
Bursa Belediye BaÅŸkanı Ali Muhittin Dinçsoy olayı Atatürk’e "Bursa'da irticai ayaklanma oldu!" ÅŸeklinde yansıtması üzerine büyük bir öfkeye kapılan Mustafa Kemal PaÅŸa, asilere haddini bildirmek üzere Bursa’ya baskın yapmaya karar verdi.
 
Yaveri Cevdet Tolgay, olayı ÅŸöyle aktaracaktı;
3 Åžubat 1933 akÅŸamı, Ä°zmir'de kordondaki köÅŸkte akÅŸam yemeÄŸi sırasında Bursa'daki ezan olayı intikal etti. Ä°lk gelen haber Gazi'yi bir hayli asabileÅŸtirdi. Alakadar etti. Devrimlerine karşı olan her hareket Gazi'yi ÅŸiddetle mukabeleye sevk ediyordu. O zaman devrimler daha yeni idi. Atatürk'ün olaya ilk tepkisi Bursa'ya baskın yapacağız ÅŸeklinde oldu ve hemen hazırlık emrini verdi. O gece Ä°zmir'de verilen baloya da gitmediÄŸini hatırlıyorum. Hareket tarihimiz 4 Åžubat 1933 oluyordu. Saat 03:30'da Afyon'a hareket etti. Celal Bayar heyeti Ä°zmir'de kaldı. Afyon'da Antalya gezisinde olan BaÅŸvekil Ä°smet PaÅŸa ile buluÅŸtuk. Afyon'da Ä°smet PaÅŸa da trene bindi. Gazi ile Ä°smet PaÅŸa aynı trende EskiÅŸehir'e kadar özel olarak konuÅŸtular. Tahmin ederim ki bu meseleyi konuÅŸtular. EskiÅŸehir'den sonra Ä°smet PaÅŸa Ankara'ya, biz Bilecik istikametine hareket ettik... Bilecik'ten hareketle saat 9:30'da Bursa'ya geldik. Gazi, gider gitmez iÅŸe el koydu. MeÅŸgul oldu. Hadise sanıldığı kadar büyük deÄŸildi. Fakat ilgililer hadisenin takibinde gevÅŸek davranmışlardı. Atatürk olayı kendi inkılabına karşı bir hareket olarak ele aldı.
(Milliyet – 1 Aralık 1966)
 
Mustafa Kemal: Meselenin hamiyeti din deÄŸil, dildir
 
Bursa olaylarından sonra bölgeye hızlı bir baskın yapan Mustafa Kemal PaÅŸa ise Anadolu Ajansı’na ÅŸunları söyleyecekti;
Bursa'ya geldim. Hadise hakkında alakadarlardan malumat aldım. Hadise haddi zatında fazla ehemmiyeti haiz deÄŸildir. Her halde cahil mürteciler cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklardır. Hadiseye bilhassa dikkatimizi çevirmemizin sebebi, dini siyaset ve herhangi bir tahrikle vesile etmeye asla müsamaha etmeyeceÄŸimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin hamiyeti esasen din deÄŸil, dildir. Kat'î olarak bilinmelidir ki Türk milletinin milli dili ve milli benliÄŸi bütün hayatında hâkim ve esas kalacaktır.
 
Ayrıca Mustafa Kemal’e ait olduÄŸu iddia edilen meÅŸhur Bursa Nutku’da bu olaydan sonra söylenmiÅŸti. O nutukta ÅŸu ifadeler kullanılıyordu;
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereÄŸine, doÄŸruluÄŸuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiÅŸtir. Bunları güçsüz düÅŸürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir. Elle, taÅŸla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır. Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi deÄŸildir’ diye düÅŸünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düÅŸünecek, ‘demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek’ Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, baÅŸbakana ve meclise telgraflar yaÄŸdırıp, haksız ve suçsuz olduÄŸu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, “ben inanç ve kanaatimin gereÄŸini yaptım. Araya giriÅŸimde ve eylemimde haklıyım. EÄŸer buraya haksız olarak gelmiÅŸsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.
Fevzi Çakmak PaÅŸa’nın cenazesi ve Ticani Tarikati’nin faaliyetleri
 
Halk Türkçe ezan yasağını delebilmek amacıyla namaz vakitlerinde ezanı çocuklara veya delilere okutmak zorunda kalıyordu.
 
Ülke siyasetinin çok partili hayata geçiÅŸ evresinde ise muhalefetin üstünde durduÄŸu meselelerin başında Türkçe Ezan Kanunun Müslüman Anadolu halkında yarattığı rahatsızlığın hükümet nezdinde dikkate alınmaması geliyordu.
 
Aslında CHP bu tepkiyi görmüyor deÄŸildi, üzerindeki din düÅŸmanı yaftasını kaldırmak için Darülfünun (Ä°stanbul Üniversitesi) Ä°lahiyat eski dekanı Åžemsettin Günaltay’ı BaÅŸbakanlığa getirmiÅŸti.
 
Fakat Türkçe ezan gibi Müslümanların izzet-i nefsini yaralayan bir uygulamanın hali hazırda sürdürülmesi bu çabaların akim kalmasına neden oluyordu. 
 
Bu süreçte Türkçe Ezan Kanuna muhalefet iyiden iyiye artmıştı; bunların içinde en meÅŸhur olanı kendisine Ticani Tarikatı adını veren bir grubun ezan eylemleriydi.
 
Ticani mensupları resmi törenlerde, önemli günlerde veya kalabalık noktalarda kimsenin beklemediÄŸi bir anda Arapça ezan okumaya baÅŸlayan kiÅŸilerdi.
 
Bu hareket Demokrat Parti döneminde de Mustafa Kemal ve Ä°smet Ä°nönü heykellerine zarar vermesiyle ünlenecekti.
 
Ticani Hareketinin en sıra dışı eylemlerinden birisi TBMM’de Bütçe GörüÅŸmeleri sırasında birdenbire Arapça Ezan okumalarıydı.  
 
 
TBMM Vekili Raif Karadeniz’in yönettiÄŸi oturum sırasında seyirci locasında “Allahu Ekber, Allahu Ekber” sesleri biranda ortalığı karıştırdı.
 
Ezanı okuyan Muhittin ErtuÄŸrul isimli ÅŸahıs karga tulumba Meclis Genel Kurulu’ndan çıkarılırken bu kez baÅŸka bir yönden “Allahu Ekber, Allahu Ekber” sesleri duyuldu.
 
Sesin sahibi baÅŸka bir sivil olan Osman Yaz isimli bir Ticani Tarikatı üyesiydi. Bu olay hem mecliste hem de ülkede bomba etkisi yaratmıştı. 
 
Bu kiÅŸilerin içeriye nasıl alındığı araÅŸtırıldığında ise kendilerine giriÅŸ kartını Demokrat Parti Milletvekili Ä°hsan Åžerif Özgen olduÄŸu tespit edilmiÅŸti.
 
Arapça ezan okuyan Muhuttin ErtuÄŸrul yıllar sonra bir gazeteye verdiÄŸi röportajda olayı ve sonrasında yaÅŸananları ÅŸöyle açıklayacaktı;
Efendim sizi bu gayretlerinizden dolayı tebrik ederim. Evet 4 Åžubat 1949 tarihinde Osman Yaz isimli arkadaşımla birlikte TBMM'de Ä°smet PaÅŸa'nın huzurunda Arapça ezan okumuÅŸ ve bunu da 5 Åžubat 1949 tarihli bütün gazeteler yazmıştı. Ancak bizimle bu konuda bugüne kadar mahkemelerin dışında hiç konuÅŸan olmamıştı. Sizin geliÅŸinizle birlikte bu tarihi hadiseyi yeniden bundan sonraki nesle ezan tarihinde önemli bir sayfa olarak aktarabileceÄŸimiz için Allah'a sonsuz ÅŸükürler ediyorum... Bizim üstadımız Abdurrahman Balcı Efendi Hazretleri idi. Din yolunda çekmediÄŸi eza, cefa ve iÅŸkence kalmamış bir zattı. Fakat onu hiçbir ÅŸey yıldıramıyor ve din yolunda cihad etmekten alıkoyamıyordu. 1949 yılı gelmiÅŸti ki bize üstadımız Abdurrahman Balcı: "KardaÅŸlar! Bu zamanda yapılacak en büyük cihad 15 asırdır Arapça olarak ve Allahu Ekber diye okunan ezanların yasaklanması kararının alındığı TBMM'de yeniden Tanrı Uludur yerine Allahu Ekber diyerek Ezan-ı Muhammedi'yi okumaktır. Allah ve Resulu sizlerden böyle bir görev bekliyor!" deyince sohbet halkasında bulunan kalabalık içerisinden hemen ben ve Osman Yaz arkadaşım ayaÄŸa kalkarak: "Bu kutsal görevi biz ifa edelim efendim!" demiÅŸtik. Öyle bir heyecanla ayaÄŸa kalkmıştım ki, bir an gözlerimin önüne Bedir ve Uhud harplerinde mübareze (er dileme) anında, Resulullah Efendimizin ashabına dönerek "var mı içinizden bu müÅŸrikin karşına çıkacak?" dediÄŸinde herkesin birbiriyle yarış edercesine öne fırlaması geldi. Ä°ÅŸte böylesi bir aÅŸk ve vecd içerisinde ayaÄŸa kalkıp "TBMM'de karar alınarak bütün Türkiye'de susturulan ezanı asıl hüviyetiyle ben haykıracağım!" demiÅŸtim.
Osman Yaz'a karakol amiri Kasap Celal diye maruf olan kiÅŸi hunharca dayak atmış ve kafasını gözünü parçalamıştı. Zavallı arkadaşım tahta joptan yediÄŸi darbelerle başı yarılmış ve kafasından kan akmaya baÅŸlamıştı. Kasap Celal bu durumda arkadaşım ölecek diye korktuÄŸu için iÅŸkenceye bir müddet ara verdirdi... Hiç unutmam ve o polislere de beddua etmiÅŸtim, iki polis yanıma gelerek bana iÅŸkence yapmaya baÅŸladılar ve bütün bağırmalarıma ve inlemelerime raÄŸmen, tıpkı Ä°srailli vahÅŸi askerlerin Filistinli mücahitlerin kol ve bacaklarını hunharca taÅŸlarla ve sopalarla kırdıkları gibi, benim de saÄŸ kolumu bağırta bağırta kırdılar. Sonra da bizi hemen 10. günde mahkemeye çıkartıp yargıladılar ve TBMM'de okuduÄŸumuz ezan yüzünden ceza kanununda hiç yeri olmadığı halde 9 ay hapse mahkum ettiler...
 
(Hasan Hüseyin Ceylan, Kemalizm'in Türkçe Ezan Hikayesi)
MareÅŸal Fevzi Çakmak PaÅŸa’nın cenaze töreni
 
Türkçe ezana gösterilen bir diÄŸer tepki, MareÅŸal Fevzi Çakmak PaÅŸa’nın cenaze töreninde ortaya çıkmıştı.
 
Ä°stiklal Savaşı kahramanı Fevzi PaÅŸa’nın cenazesine devlet erkânın lakayt kalması törene katılan üniversitesi öÄŸrencilerini bir hayli rahatsız etmiÅŸti. 
 
Fevzi PaÅŸa’nın cenazesi Harbiye binasına getirildiÄŸinde bayrak direÄŸinin boÅŸ olması öÄŸrencilerin büyük tepkisine neden oldu.
 
Fevzi PaÅŸa’nın tabutu omuzlarda Tekbirlerle taşınması ve ezanın Arapça okunması üzerine çıkan taÅŸkınlıklarda 75 kiÅŸi tutuklanmıştı.
 
Bu tutuklamaların içinde 25 öÄŸrenciye isnat edilen suçlama ÅŸu ÅŸekildeydi; "Arapça ezan okuyarak kamet, salat ve tekbir getirerek dini tören yapmak"  
 
 
Artık yasak on binlerin sokaklarda toplu bir biçimde ihlal ettiÄŸi bir direniÅŸ sembolüne dönüÅŸmüÅŸtü.
 
Arapça ezanın ‘felaha’ ulaÅŸması için CHP’nin 1950 yılında iktidardan devrilmesi gerekecekti.
 
 
Demokrat Parti’nin iktidara geldiÄŸinde yaptığı düzenlemelerin başında ezanı aslı olan Arapça’ya çevirmek olacaktı.
 
Üstelik Ä°smet PaÅŸa bulunmasa da çoÄŸu CHP’li vekil oturuma katılarak ezanın aslına dönmesi lehine oy verecekti.
 
18 yıllık yasağın ardında 17 Haziran 1950 yıllında ezan “binlerce yılın yabancısı sesin” mahkumiyetinden kurtularak aslına rücu etmiÅŸti. 
 
 
 
Müellif: Mehmet Mazlum Çelik / The Independent Türkçe
 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.