Sosyal Medya

Mustafa Kutlu: Hakikatin peşinde olmak için yaratılmıştır insan

Ya tahammül ya sefer diyerek, yazdıkları ile hakikate, aşka, inanca, iyiliğe, hayra, yaratılmış tüm güzelliklere davet eden Usta’nın ömrüne bereket, gönlüne bereket diyorum. Ve okurlar için tarihi bir söyleşiyi takdim ediyorum efendim…



Duru aydınlık yüzüyle, adeta kendi hikâyesini anlatan, Anadolu’nun türküler tadında gümrah ırmaklar gibi coÅŸkulu, sıcak, samimi hikâye pınarı aktı 29 Ocak ÇarÅŸamba günü, gençliÄŸin yüreÄŸine…
 
Kalpten kalbe bir yol vardır” diyerek, o yolları hikâyeleri, denemeleri ile elli yıldır inÅŸa etmiÅŸ Usta’yı dinledik. “Hakikatin, hayrın ve güzelliÄŸin peÅŸinde olmak için yaratılmıştır insan” diyen hocası Nurettin Topçu gibi hikâye evrenini hayatın damarlarından devÅŸirip bu izlek üzere yazan, yaÅŸayan Mustafa Kutlu’yu dinledik.
 
Ya tahammül ya sefer diyerek, yazdıkları ile hakikate, aÅŸka, inanca, iyiliÄŸe, hayra, yaratılmış tüm güzelliklere davet eden Usta’nın ömrüne bereket, gönlüne bereket diyorum. Ve okurlar için tarihi bir söyleÅŸiyi takdim ediyorum efendim…
 
 
29 Ocak ÇarÅŸamba günü Vefa’da, Bilim Sanat Vakfı Mustafa Kutlu’ya adeta büyük bir vefa gösterir gibi gençlerle dolup taÅŸtı. Üstat kalabalıklara pek konuÅŸmaz. Ä°lk defa deÄŸerli Ä°ktisatçı yazar Mustafa Özel hocamızın moderatörlüÄŸünde gençlerle okurlarla buluÅŸması tarihi bir konuÅŸmadır diye düÅŸünmekteyim.
 
Programda gençlerden gelen soruları cevaplayan Kutlu’ya ilk soru roman üzerine soruldu. O bu soruyu Mustafa Özel’in cevaplamasını istese de ,“kendi toplumumuzun dramını yakalayanlar,  iyi bir roman çıkaracaklardır” diye cevapladı soruyu. Hikâyelerinin sonun neden belirsiz bıraktığını soran gence, “BelirsizliÄŸi bilerek yapıyorum. Okuyucunun da esere katılarak kendi kendine yorumlayan aktif okuyucu olsun iÅŸitiyorum. Her ÅŸeyi bilen yazardan ziyade, kahramanlarla iletiÅŸim halında olan aktif bir okuyucu olsun istiyorum karşımda.  “Sevincini Bulmak”  kitabımda, yazar, okuyucu, kahramanlar bir araya gelip konuÅŸurlar. Bu ÅŸu demektir, bunun sonu ne olacak beraber bakalım. Siz de bu iÅŸe katılın size birebir dikte etmiyoruz sonucuna beraber bakalım demektir.” ÅŸeklinde karşılık verdi.
 
“EÄŸer romancı, yazdığı romandaki kahramanlardan daha akıllı olduÄŸunu düÅŸünüyorsa kendine baÅŸka meslek arasın. Hiçbir romancı kendi kahramanını geçmemeli” diyen Milan Kundera’dan anlamlı bir alıntıyı aktaran Mustafa Özel, Halide Edip’in roman kahramanı Rabia’yı aÅŸmasının doÄŸru olmadığını ifade etti ve anlamlı bir katkı sundu.
 
“Hikâye kahramanlarınızdan kendinizi özdeÅŸleÅŸtirdiÄŸiniz biri var mı?” sorusuna binaen Mustafa Kutlu ÅŸunları söyledi: “Rahmetli Nurettin Topçu’nun mektebinde yetiÅŸmiÅŸ birisiyim. Kendisini rahmetle minnetle anıyorum, biz Hareket dergisi çevresinde yetiÅŸen arkadaÅŸlar hep memleket meselelerini önemsedik. 50 senedir yazı hayatımda, yazdıklarımda memleket meseleleri vardır. Ben memleket meseleleri ile ilgiliyim, insanımızın dertleriyle dertlenen bir yolda olduk, böyle bir edebiyat yaptık. Sanatlı bir anlatıdan ziyade, insanlara ne söylememiz gerekir bu noktada yoÄŸunlaÅŸtık. Gençlerle beraber oldum yıllarca, onlarla beraber dergi çıkardım. ”Hayat Güzeldir” adlı kitabımı da onlara ilaç olsun diye yazmışımdır. Hayat Güzeldir kitabımı dertli arkadaÅŸlara verirken, bir sayfayı açın onu yırtın ve bir bardak suya koyup ÅŸifa niyetine için derim. Memleket meselelerine pencere açalım diye gayret gösterdik.”
 
 
Ya Tahammül Ya Sefer bir kuÅŸağın dramını anlatır
 
Yine gençlerden birisinin Mustafa Kutlu’nun önemli eserlerinden, Ya Tahammül Ya Sefer kitabına dair sorduÄŸu soruya, “Ya Tahammül ya sefer, bizim kuÅŸağın ıstırabını derdini,  dramını, istikbalini anlatan bir kitaptır. Ama bu kitap bizden önceki kuÅŸakların yaÅŸadıklarını anlattığı gibi bizden sonraki kuÅŸakların dertlerini, dramlarını da kapsar” diyerek cevap verdi. “Anadolu deyince aklınıza ne geliyor” sorusuna ise; “Anadolu deyince her ÅŸeyimiz olan analarımız aklımıza geliyor. Ama ben Anadolu’yu sınırlandırmıyorum. Bizim atalarımızın bir taraftan mesnevi okuyarak, bir taraftan pilav yiyerek gittikleri topraklar, Balkanlar, Halep, Åžam, buralar da aklımıza geliyor, yani Anadolu dediÄŸimiz zaman sadece bu coÄŸrafyayı kastetmiÅŸ olmuyoruz.”
 
Sabahattin Ali üzerine yazdığın kitabın neden tekrar basılmadığı sorusuna karşılık Kutlu, bu kitabı öÄŸrencilik yıllarında bir ödev olarak hazırladığını söyledi ve ÅŸöyle devam etti: “Gençken insan bir an önce kitabı olsun istiyor. Çevremdeki arkadaÅŸlar çok iyi yazıyorsun dediler ve böylece ilk yazdıklarım kitap oldu. Tabii ben bir süre sonra hanyayı konyayı anlayınca bu yazdıklarımın vasat olduÄŸunu görmüÅŸ oldum. Hikâyeye yedi sekiz sene ara verdim. Ä°lk iki kitabımı, basmıyorum artık. Onlar talebe ödevi idi öyle kalsınlar.”
 
‘Kalbin Sesi’ derken neyi anlatmayı murad ediyorsunuz sorusunu, “Ben lise fen kolu mezunuyum. Ama çocukluÄŸumdan bu yana her bulduÄŸunu okuyan birisiyim. Resim yapmayı çok severdim ve futbolla ilgilendim. Edebiyat daha sonra geldi. Önce resim vardı. TaÅŸra gibi bir yerde önünde bir hoca, bir yol gösterici, akademi olmadan bir yere varamayacağımı anladım. Edebiyata yöneldim. Daha sonra sinema ile de ilgilendim. Orhan Okay’ın tavsiyesi ile edebiyatçıları okudum.” ÅŸeklinde cevapladı ve ÅŸöyle devam etti.
 
“Kalbin Sesi’ni yazarken talebeliÄŸimde okuyup da anlayamadığım, sonradan otuz sene beraber yüz yüze baktığımız Ä°smail Kara’nın yol göstermesi ile tefsirde Elmalılı Hamdi Efendi’yi esas aldım. Efendi hazretleri ben düÅŸünceye, ÅŸuura, akla, gerçeÄŸe, hakikate aklınıza ne gelirse kalpten giderim diyor… Kalp konusu çok önemli. Bizim anlayışımız, kavrayışımız hep kalpten geçer. Dolayısıyla kalbi öne çıkarmayı, akıldan ziyade kalbi önemsemeyi bir yol olarak gördüm ve kalbimiz ne diyor diyerek bu konuya odaklandım. Kalp aynı zamanda vicdanın da sesidir. Rahmetli Nurettin Topçu; ‘Vicdan Cenab-ı Hakkın kalbimizdeki sesidir’ diyor. Kalbimizde iki ses vardır. Birisi hakka götüren ses,  birisi de yoldan çıkaran ses. Kalbin sesini dinlersek eÄŸer, yollar açılır, hidayeti buluruz. Ben hikâyelerde, denemelerde,  bunu anlatmışımdır ama artık bunu çok net anlatmam gerektiÄŸini düÅŸünüyorum. Bu beni çok heyecanlandırıyor. Ä°slam âleminin başındaki bela kapitalizmdir. Yani doÄŸrudan doÄŸruya isterseniz küresel sermaye deyin, üstün akıl, komplo teorisi deyin, isterseniz küresel güç deyin,  bütün dünyanın kanını emiyor. Bundan kurtulmadıkça, bunun tasallutundan kendimizi kurtarmadıkça yol alamayız. Bunun gölgesindeki her ÅŸeyde iktisatta, siyasette, sanatta onun kanunları geçerlidir. Bu kanunların gölgesi altında biz ne mahalle, ne insan, ne aile, ne ahlak konuÅŸabiliriz. Hiçbir ÅŸey konuÅŸamayız. Size bir reçete sunamam. Bu bana düÅŸen bir ÅŸey deÄŸil.  Ben ne felsefeciyim, ne filozofum. Ben hikâyeciyim, sezgilerim var bunları yazıyorum. Bunları yazarken de baÅŸta Ä°smail Kara olmak üzere Mustafa Özel, Süleyman Seyfi ÖÄŸün ve diÄŸer hocalardan beni uçurumdan atmalarını istiyorum.  Bir iÅŸaret fiÅŸeÄŸi olmak istiyorum, bir kıvılcım çakmak istiyorum. Buna ömrüm oldukça devam edeceÄŸim. Artık hikâye yazmak istemiyorum. Birileri yeter artık hikâye anlattığın, diyebilir.”
 
“DüÅŸünce edebiyatın neresinde yer alır?” diye soran genç bir öÄŸretmenin sorusunu Mustafa Özel ÅŸu ÅŸekilde cevapladı: “Edebiyat bütün bilimlerden üstündür. Kanaatim budur: Sosyoloji, iktisat, tarih okuyan edebiyatçımız çok az. Tanpınar’ı Tanpınar yapan iktisatçı kadar iktisada vakıf olmasıdır. Modern insana seslenen ÅŸiiri, hikâyeyi yazmak için diÄŸer ilmi alanları da bilmek gerekir. “
 
 
40 yıllık ahlak davası
 
“Åžiir ve hikâyede gösterdiÄŸimiz baÅŸarıyı neden romanda yakalayamıyoruz” sorusuna karşılık ÅŸunları dinledik Kutlu’dan: “Roman çıkmaza düÅŸmüÅŸ insanın dramını anlatır. Yani çeÅŸitli meselelerin getirdiÄŸi çıkmazlar vardır. Ä°nsani çıkmazlar, ailevi çıkmazlar... Ä°nsanı da çıkmaza düÅŸüren nefsidir. Bizim anlayışımız bu. Bizim dramımız nefis mücadelesidir. Nefis mücadelesi de çok geniÅŸ bir kavramdır, dolayısıyla Ä°slami noktadan bakan birisi olarak söylüyorum. Nefis mücadelesini hakkıyla anlatabilen, sorunlu taraflarını gösterebilen ve bundan nasıl bir zaaf doÄŸuyor bunu dile getirmek durumunda olabilen kiÅŸiler ancak bu yolda olabilirler. Bu kolay deÄŸil. Ä°yi çalışmak gerekir. Müslümanlıkla ilgili temel bilgi seviyesi ve birikimi olması gerekiyor ayrıca.”
 
Programın devamında Kutlu, düÅŸünce ve sanat dünyamız için de anlamlı bir konuÅŸma yaptı: “DüÅŸünen insanlarımız, düÅŸünceyle kendini adayan insanlar, akademisyenler, talebeler, yazarlar kim nereden tutabilirse… Hukukçular hukuktan, sanatçılar sanattan, eÄŸitimciler eÄŸitimden, yöneticiler yönetimden…  Bir bütün içerisinde birbirleriyle irtibatı koparmadan iletiÅŸim içinde kalarak fikren inkiÅŸaf etmek gerekir. Fikir adamlarının ve akademyanın ucuza getirmemesi gerekiyor bu meseleyi. Mehmet Genç aÄŸabeyimiz, “Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’nda Devlet Ve Ekonomi” yazmış olan Türkiye’nin önemli fikir adamlarından birisidir. Bu kitabı 15 senede yazmıştır, bir 15 senede öncesi vardır. ArÅŸivlerde geçmiÅŸtir zamanı. Adanmış, topyekûn bir yürüyüÅŸle olacak bu yürüyüÅŸ. Bu nasıl olacak, vakıflarla mı, üniversitelerle mi? Tabii bu benim üstüme vazife deÄŸil. Sadece bunun böyle yapılması gerektiÄŸini söyleyebilirim. Bu çerçeveyi çizmeyi önemli buluyorum. On sene önce ‘Huzursuz Bacak’ kitabını yazmıştım Özal dönemini anlatıyordum kitapta. Orada kanaat ekonomisinden bahsettim. Bunu Mustafa Özel’le çok konuÅŸtum. Fakat ÅŸimdi geldiÄŸim nokta ÅŸu: Sadece finans, sadece iktisat, sadece kanaat ekonomisi ile bu sorun aşılamaz. Siyaset, hukuk, edebiyat, iktisat hepsi bir bütün içerisinde olmalı. Bu gençlere düÅŸüyor. Ä°nÅŸallah ben ümitvarım. Türkiye’de yaÅŸanan dejenerasyondan, düÅŸüÅŸten çokça bahsediliyor. Ben o fikirde deÄŸilim. Çünkü bu memlekette hemen hemen her kesimden insan, ‘bizden adam olmaz, ahlak çöktü, bu gençlerden adam olmaz’ diyerek memleketten umudunu kesmiÅŸken birden bire 15 Temmuz direniÅŸi oldu. 15 Temmuz direniÅŸi, ruhumuzu kaybetmemiÅŸ olduÄŸumuzun en büyük iÅŸaretidir. Demek ki tüm darbelere her ÅŸeye raÄŸmen bizim bir ruhumuz var. Buna sahip olmak zorundayız. Bu ruh bizi bir yere götürebilir. Ama günün ve aktüalitenin, hengâmesinin dışında bizi bir yere götürecek gayreti göstermek gerekir. Ben çok ümitvarım. YenilmiÅŸlik sendromunu da kabul etmiyorum. Bizim düÅŸüncemiz yenilmez. Bizim düÅŸüncemiz ‘el-muzaffer daima’dır.”
 
“Kaleminiz size neyi ilham ediyor?” sorunu ÅŸöyle cevapladı Mustafa Kutlu: “Eskiden Marmara Kıraathanesi vardı. Orada siyasetten anlayanlar, üniversite hocaları sohbetler ederlerdi. Bilardo, iskambil, tavla oynayanlar da vardı. Sanıyorum 60’lı yıllarda iskambil oynayanların yanına gitmiÅŸ birisi, ‘Eminönü halk evinde Nurettin Topçu konferans veriyor, kalkın gidelim dinlemeye’ demiÅŸ.  Öteki hiç kafasını kaldırmadan, ‘Bırak ya kırk yıllık ahlak davası’ demiÅŸ umursamazca. Bu ahlak davası evet, bizim tek bir meselemiz var ahlak. Bu nasıl olacak? Bir araya gelip bunu halletmemiz gerekiyor.
 
Son olarak Ya Tahammül Ya Sefer, ismini Divan edebiyatımızın bir beytinden aldım. ‘Çaresi aÅŸkın, ya tahammül ya seferdir.’ deniliyordu ÅŸiirde. AÅŸka düÅŸtüÄŸün zaman ya tahammül edeceksin ya da sefere çıkacaksın. Tasavvufta da öyledir.”
 
 
Müellif: Selvigül KandoÄŸmuÅŸ Åžahin / Kaynak: Dünyabizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.