Sosyal Medya

Sözde barış, realite de Filistin'i İsrail'e sunma planı

Trump'ın açıkladığı sözde barış planı, ABD yönetiminde bulunan Yahudi siyasetçi ve bürokratların İsrail’in talepleri doğrultusunda hazırlamış oldukları bir dayatmadan ibaret.



28 Ocak 2020 tarihinde Türkiye saatiyle 20.00’den itibaren bütün dünyanın gözü kulağı, yaklaşık iki yılı aÅŸkın bir süredir üzerinde çalışılan sözde "yüzyılın planının" mahiyetini öÄŸrenmek için Beyaz Saray’a çevrilmiÅŸti. ABD BaÅŸkanı Donald Trump’ın yanına Ä°srail BaÅŸbakanı Netanyahu’yu da alarak açıkladığı planda, tahmin edildiÄŸi gibi daha önce sızdırılan metinden farklı ve yeni bir ÅŸey olmadığı görüldü. Oysa geçen yıl Ä°srail Hayom gazetesi tarafından yayımlanan anlaÅŸma metnine Filistin yönetiminin yaptığı itirazların dikkate alınarak planda bir güncelleme yapılacağı ve bu sayede Filistin tarafının da kabul edebileceÄŸi makul bir teklifin sunulabileceÄŸi ileri sürülmekteydi. Fakat ABD yönetimi, beklentileri boÅŸa çıkardı; öyle ki bazı konularda Filistinlilerin aleyhine daha da cüretkâr bir metin ortaya koymuÅŸ bulunuyor.Açıklamanın yöntemi ve muhatapları

Yapılan açıklama Orta DoÄŸu’nun yeniden dizaynına kadar gidebilecek bir sürecin baÅŸlangıcı olmasına ve Filistin halkı gibi 70 yıldır iÅŸgal altında yaÅŸayan bir ulusun muhtemel kaderini belirleyecek kadar önemli olmasına raÄŸmen, hiçbir Filistin temsilcisinin podyumda olmaması bu sürecin zaten ölü doÄŸduÄŸunu gösteriyordu. Ama bu önemli ayrıntıya raÄŸmen Trump, Kasım 2020’deki baÅŸkanlık seçimleri öncesinde ABD’deki Yahudi lobisinin desteÄŸini almak için bunu bir ÅŸova çevirmekte hiçbir beis görmeyerek Kudüs ve Golan kararlarında olduÄŸu gibi kendisinin ve ABD’nin söz hakkı olmadığı konularda ahkam kesti. Hakkında azil yargılaması devam eden Trump’a podyumda eÅŸlik eden kiÅŸi ise hakkındaki üç yolsuzluk dosyası nedeniyle yargılaması devam eden ve 2019’daki iki seçimde de hükümeti kuramamış Ä°srail’in geçici BaÅŸbakanı Netanyahu’dan baÅŸkası deÄŸildi.
 
Haklarında yürütülen yolsuzluk soruÅŸturmaları nedeniyle zor günler geçiren Trump ve Netanyahu’nun baÅŸrolünde olduÄŸu bu ÅŸovda eksik kalan ise sözde bir barış anlaÅŸmasında karşı tarafı temsilen bulunması gereken Filistin yönetiminin temsilcileriydi. Zira ABD eliyle kotarılan daha önceki barış görüÅŸmelerinde tarafsız arabulucu rolüne soyunan ABD liderlerinin yanında Ä°srail ile birlikte Filistin liderleri de bulunmuÅŸtu. Ancak gelinen noktada ABD’nin tarafsızlığı ÅŸüphe götürmez bir biçimde ortadan kalktığı ve mevcut plan sadece Ä°srail perspektifiyle hazırlandığı için Filistin temsilcisinin orada olma imkânı kalmamıştır.
 
Planın içeriÄŸinde neler var?
 
181 sayfalık planın içeriÄŸine bakıldığında anlaşılacağı üzere metin, her iki tarafın da menfaatlerini gözeten bir anlaÅŸmadan ziyade, ABD yönetiminde bulunan Yahudi siyasetçi ve bürokratların Ä°srail’in talepleri doÄŸrultusunda hazırlamış oldukları bir dayatmadan ibaret. Genel olarak üç bölümden oluÅŸan planın ilk bölümü 50 sayfa ve 22 bölümden müteÅŸekkil olan politik çerçeveye, ikinci bölümü 30 sayfa ve 3 bölümden oluÅŸan ekonomik çerçeveye ve son bölümü ise 90 sayfa ve 3 bölümden oluÅŸan ekonomik teÅŸvikler ve hedeflere ayrılmış.
 
Trump yaptığı açıklamada, Filistinliler için hiçbir kazanım içermeyen siyasi çerçeveye fazla girmeden sadece bu planın Filistinliler için son fırsat olduÄŸunu ve bunun da kabul edilmemesi halinde bunun sonuçlarının olacağını söyleyerek aba altından sopa gösterdi. Plan dahilinde Kudüs’ün statüsü, sınırlar, Filistinli mültecilerin geri dönüÅŸ hakkı ve Yahudi yerleÅŸimciler konularında hem ABD’nin geleneksel politikasına hem de BirleÅŸmiÅŸ Milletlerin mevcut kararlarına aykırı hususlar, bu planın en azından tarafların ortak rızasıyla uygulanma ÅŸansının olmayacağını gösteriyor.
 
Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın statüsü
 
 
Kaldı ki Trump’ın konuÅŸmasında, Kudüs’ün birleÅŸik (bölünmemiÅŸ) olarak Ä°srail’in baÅŸkenti olarak kalacağının söylenmesinin ardından Filistin tarafının müzakerelere katılarak gerekli ÅŸartları (!) yerine getirmesi halinde baÅŸkenti DoÄŸu Kudüs olan bir devlete kavuÅŸabilecekleri ve ABD’nin burada elçilik açacağı taahhüdü de kendi içinde çeliÅŸkiler barındırıyor. Trump’ın DoÄŸu Kudüs’ten kastının Mescid-i Aksa’yı da içine alan Filistin yönetiminin kontrolündeki mevcut DoÄŸu Kudüs olmadığı anlaşılıyor. Zira daha önce sızdırılan metinde muhtemel bir Filistin devletinin baÅŸkentinin adı, DoÄŸu Kudüs’ün dış mahallerinden olan “Ebu Dis” olarak zikredilmiÅŸti. Dolayısıyla Filistin tarafının tüm bu koÅŸulları yerine getirse bile iÄŸdiÅŸ edilmiÅŸ topraklarda kurulacak devletin baÅŸkentinin DoÄŸu Kudüs olmayacağı, bunun yerine dış banliyölerde kurulacak yeni yerleÅŸim yerlerinin bu ÅŸekilde isimlendirileceÄŸi anlaşılıyor.
 
Bu tahmini kuvvetlendiren husus ise Trump’ın Mescid-i Aksa’ya dair sözleri oldu. Anlaşılan o ki planda Mescid-i Aksa’ya 1947 tarihli taksim planındaki gibi bir statü öngörülmüÅŸ olup, buranın Ä°srail kontrolünde turistik bir merkez olması planlanıyor. Mevcut durumda Ürdün Krallığına baÄŸlı Vakıf idaresi tarafından yönetilmekte olan Mescid-i Aksa da bu sayede Müslümanların kontrolünden çıkarak, ilk aÅŸamada uluslararası bir statüye kavuÅŸturularak herkesin ziyaretine açılacak, sonraki süreçte de Yahudilerin tapınaklarını tekrar inÅŸa edebilmeleri için uygun hale getirilecektir.
 
 
Sınırlar ve toprak paylaşımı
 
Trump’ın ifadesine göre, Filistinlilerin planı kabul etmeleri halinde ve taraflar arasında yapılacak dört yıllık bir müzakerenin sonunda kurulabilecek Filistin devletinin toprakları iki misli artacak. Bunun nasıl olacağını anlamak için hazırlanan taslak haritaya bakıldığında ise bunun Negev çölünde ihdas edilecek iki ayrı toprak parçasında hayata geçirilecek teknoloji bölgesine ilave olarak daha güneyde oluÅŸturulacak yerleÅŸim ve tarım alanlarının kast edildiÄŸi görülüyor. Batı Åžeria’dan kopartılacak Ürdün Vadisi gibi verimli toprakların yerini çölde kurulması planlanan yerleÅŸim, tarım ve teknoloji alanlarının alacak olması, planın ne kadar ütopik olduÄŸunun da somut bir göstergesi. Zira Ä°srail muhtemel bir anlaÅŸma için bir karış bile toprak tavizi vermeyeceÄŸini savunma bakanının aÄŸzından ilan ederken, Filistinlilerden gasp edilecek yerlere karşılık olarak ise susuz ve verimsiz çöl reva görülmektedir.
 
Ayrıca ABD’li ve Ä°srailli yetkililer tarafından oluÅŸturulacak bir komisyonun Batı Åžeria’da yapacağı detaylı inceleme sonucunda buradaki Yahudi yerleÅŸimcilere de dokunmayacak ÅŸekilde sınırların yeniden belirlenmesi öngörülüyor. Bu toprakların asıl sahibi olan Filistin tarafının hiçbir dahlinin olmayacağı bu sürecin sonunda muhtemelen kurulacak olan Filistin devletine ne kadar toprak bırakılacağı da Amerikan ve Ä°srailli yetkililerinin tasarrufunda olacaktır. Bu sınırlar belirlenirken mevcut Yahudi yerleÅŸimlerine dokunulmayacağını ifade eden Trump, dört yıllık müzakere süresince yeni yerleÅŸimlerin açılmayacağını, fakat bu süreçten sonra yerleÅŸim yerlerine tekrar devam edilebileceÄŸini söyleyerek kendi söyledikleriyle çeliÅŸmiÅŸtir. Buradan anlaşıldığı kadarıyla, Yahudi yerleÅŸimleri önümüzdeki dönemde de aksi yöndeki pek çok uluslararası karara raÄŸmen Ä°srail’in iÅŸgalini geniÅŸletmek için bir araç olarak kullanılmaya devam edecektir.
 
Plana yönelik ilk tepkiler
 
Ä°srail-Filistin meselesi gibi çetrefilli ve çok katmanlı bir sorunun siyasi çözümden ziyade ekonomik bazı illüzyonlarla halledilmeye çalışıldığı izlenimi veren planın bu haliyle Filistin tarafından kabul edilmeyeceÄŸi muhakkak. Bu planı görüÅŸmek için toplanan Filistin yönetimi de doÄŸal olarak, hiçbir talebinin karşılanmadığı, buna mukabil neredeyse tamamı Ä°srail’in istekleri doÄŸrultusunda hazırlanan planı reddettiÄŸini açıkladı. Bu karara Gazze’deki Filistinlileri temsilen Hamas’ın katılması da son derece önemlidir. Hem de Trump’ın yaptığı açıklamada, bu planın kabul edilmemesinin sonuçlarının olacağı ÅŸeklindeki tehditlere raÄŸmen bu duruÅŸun gösterilmesi, Filistin halkının iradesinin tecellisi bakımından önemlidir.
 
AnlaÅŸmanın tüm Ä°srail tarafından kabul görüp desteklendiÄŸini söylemek de mümkün deÄŸil. Nitekim Trump’ın bu minvaldeki açıklamasına raÄŸmen Ä°srail’deki muhalefet partileri tarafından bu planın Filistinlilerin üçüncü intifadasına yol açabileceÄŸi endiÅŸesiyle karşı çıkılıyor. Hatta Trump tarafından bu planının görüÅŸülmesi için Washington’a davet edilen Mavi Beyaz ittifakının lideri Benny Gantz’ın açıklamayı beklemeden Ä°srail’e dönmesi de Ä°srail tarafındaki kafa karışıklığının emaresi olarak yorumlanıyor. Fakat Gantz’ın Trump’la görüÅŸüp planın muhtevasını gördükten sonra, bunun iyi bir plan olduÄŸunu ve bunu uygulamak için elinden geleni yapacağını, fakat bu açıklamanın 3 Mart’taki seçimden sonraya bırakılmasının daha uygun olacağını söylemesi, planın sonuçlarından ziyade bunun seçimi nasıl etkileyeceÄŸini hesap ettiÄŸini gösteriyor. 2019 yılında icra edilen iki seçim öncesinde de Trump’ın yapmış olduÄŸu jestlerle Ä°srail siyasetine Netanyahu lehine müdahale ettiÄŸini ileri sürenler bu sefer de benzer bir durumun olduÄŸunu düÅŸünerek, bunun seçim yarışını olumsuz etkileyeceÄŸini ifade ediyorlar. Dolayısıyla planın en büyük kazananı gibi görünen Ä°srail tarafının dahi kendi iradeleri dışında kotarılan ve mevcut güvenlik risklerini arttırma potansiyeli olan bu planı tam olarak kabul ettiklerini söylemek mümkün deÄŸildir.
 
Plan konusunda kafa karışıklığı yaÅŸayan bir diÄŸer taraf ise ABD. Zira ABD’nin bir planı olmaktan ziyade Trump ve çevresindeki dar bir çevrenin hazırladığı bu planın, ABD’nin mevcut arabulucu rolüne zarar verdiÄŸini ve ÅŸimdiye kadarki politikalarıyla da çeliÅŸtiÄŸini düÅŸünen özellikle Demokrat Partili kesimler de anlaÅŸmaya mesafeli yaklaşıyorlar. Ayrıca kendisine yönelik azil yargılamasının yapıldığı bir dönemde Trump’ın gündemi deÄŸiÅŸtiren ve dikkatleri baÅŸka yöne çeviren bu hamlesinden rahatsız olan bu kesimler planın açıklanmasının zamanlamasını da eleÅŸtirmekteler.
 
Bundan sonra ne olacak?
 
Filistin yönetiminin kendi yok oluÅŸ vesikasını kabul etmeyeceÄŸini açıklamasından sonra ABD ve Ä°srail tarafının süreci Filistin yönetimi olmadan devam ettirmesi bekleniyor. Sözde barış planını reddeden taraf olan Filistin yönetime yapılacak her türlü baskı da bu sayede meÅŸrulaÅŸtırılmış olacaktır. Filistin yönetiminin Arap BirliÄŸi ve Ä°slam Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilatı marifetiyle kendisine yönelik imha planına karşı koymaya çalışması da ihtimal dahilinde olup, bu kurumların daha önce aldığı kararlara raÄŸmen bu kararların arkasında durmamaları hasebiyle yeni durumda da Filistin yönetiminin yanında olmalarını beklemek pek rasyonel görünmüyor.
 
Türkiye ve Katar gibi ülkelerin itirazına raÄŸmen bu planı destekleyen veya sessiz kalan diÄŸer Müslüman ülkelerin ikircikli tutumları nedeniyle bu meselenin Ä°srail lehine dönmekte olduÄŸu aÅŸikardır. Ä°slam âleminin bir bütün olmadan bu sorunun Filistinliler lehine çözülmesini saÄŸlama imkânı olmadığından, Avrupa BirliÄŸi’nin yanı sıra Rusya ve Çin gibi küresel aktörlerin de ikna edilmesi ABD’nin ortaya koymuÅŸ olduÄŸu pozisyonu dengeleme konusunda elzem görünmektedir. Aksi takdirde yakın bir gelecekte ortada ne Filistinliler, ne de bir Filistin meselesi kalacaktır. 
 
 
Müellif: Haydar Oruç (OrtadoÄŸu AraÅŸtırmaları Merkezi (ORSAM)’da Levant Çalışmaları uzmanı)

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.