Sosyal Medya

Akif Emre'nin arÅŸivinden: Kar neden beyaz deÄŸil?

Yaşanan hayatta dinin ve dini düşüncenin yerinin sarsılması, hem Müslüman kalarak hem de çoğu kez farkında bile olmadan seküler düşünceye evrilen düşünce yapımız, algılarımızı da altüst ediyor.



Neden beyazlıktan korkuyoruz?
 
Neden rahmetten kaçıyoruz?
 
Rahmetten kaçılmazdı kadim kültürlerde... YaÄŸmur bereketti, kar yeryüzünün beyaz örtüsü...
 
İnsanın tabiatla, yaratıcısıyla kurduğu ilişkinin ifadesiydi yağmura, kara verdiği anlam. Tabiat Allah'ın ayetleriydi okumasını bilene.
 
Rasyonel aklın tabiatla bakışı Tanrı'yla kopardığı iliÅŸkiden ayrı ele alınamaz... Tabiatı alt etmeye çalışan Aydınlanma aklı daha sonra Tanrı'yı öldürmeye kalkışacaktır. Bir ayet olmaktan çıkartılan tabiatın emanet gibi korunması, hele hele onunla uyum içinde, birlikte yaÅŸanması imkansızdı artık. Modern insan kendince kutsalı yıkmıştı bir kere. Artık tabiata hükmedebilirdi.
 
Modern dönemlerde doÄŸup büyümemize raÄŸmen çocukluÄŸumuzda bile rahmet algısı hayli yüksekti Müslüman Anadolu'nun tasavvurunda.
 
YaÄŸmur dört gözle beklenen bir nimetin habercisi, hepsinden önemlisi adeta ilahi bir armaÄŸandı; rahmetti çünkü o.
 
Çetin kış ÅŸartlarına raÄŸmen Müslüman tasavvurunun tabiatla kurduÄŸu iliÅŸkide “kar felaketinden” bahsedilemezdi.
 
YaÄŸmurun, rüzgarın, karın insanın içindeki estetik algısını, ÅŸairane duyguları çaÄŸrıştırdığı söylenemez elbette. Hele bizim coÄŸrafyamızın çetin tabiat ÅŸartlarında hayat mücadelesi hiç de romantik deÄŸildi. Topraktan ekmeÄŸini kazanan, ÅŸehirlerin varoÅŸlarında, zor kış ÅŸartlarında ısınma, barınma koÅŸullarında hayat mücadelesi veren insanların önemli bir yekûn tuttuÄŸu memlekette bu tür ÅŸehir nostaljilerine, kırsal romantizmine yer vermeyecek kadar ÅŸert idi.
 
Tüm bu hayat ÅŸartlarına raÄŸmen neden ruh ikliminde bu insanlar tabiatla barışık bir anlamlandırmanın, ötelerle baÄŸlantının bir yolu olarak gördü yaÄŸmuru, mesela?
 
YaÅŸadığımız modern hayatta çevreyle, tabiatla kurduÄŸumuz iliÅŸki, dini bakış açısının hayatla irtibatlandırma problemi olarak, her alanda karşımıza çıkıyor.
 
Dini düÅŸüncenin hayattan çekilmesi, sadece siyasetle iliÅŸkiyi belirleyen laiklikle sınırlandırılamayacak kadar kapsamlı. Daha çok sekülerizmle iliÅŸkilendirilebilecek, hayata dair dini düÅŸüncenin geri çekilmesi, Batılı modern toplumların sorunu deÄŸil sadece. Batılılara göre hayli dindar, hatta fundamentalist bulunan Müslüman toplumlarda, hayatın farklı alanlarında farklı dini tezahürlerin serdedilmesine raÄŸmen, dini yaÅŸayışın departmanlara ayrılması gittikçe parçalanan bir dünya tasavvuruna dönüÅŸüyor.
 
YaÅŸanan hayatta dinin ve dini düÅŸüncenin yerinin sarsılması, hem Müslüman kalarak hem de çoÄŸu kez farkında bile olmadan seküler düÅŸünceye evrilen düÅŸünce yapımız, algılarımızı da altüst ediyor.
 
Romanda, edebiyatta okuduklarımız, büyüklerden iÅŸitilen, kulaklarımızda kalan bir kaç söz zihnimizin, algılarımızın katmanları arasında yavaÅŸ yavaÅŸ kayboluyor. Geleneksel hayatın terkedilmesi gibi hayat tasavvurumuz, dünyayla iliÅŸkilerimize anlam katan algılarımız da kül altında kalıyor, anlam kaybediyor. Hatta zaman zaman akıl dışı olduÄŸunu, komik kaçtığını bile düÅŸünmeye baÅŸlıyoruz.
 
Sadece hayatın ve zamanın belli dilimlerinde yer bulan dindarlıkla ya da departmanlara ayrılmış parçalanmış zihnimizdeki parçalı kalan dini düÅŸünceyle hayata manevi bir anlam yükleyemez oluyoruz.
 
En önemlisi gönül dünyamız, güzellik algımız, sonsuzluÄŸa, ölüme, varlığa dair oluÅŸan ürpertiler de gittikçe katılaşıyor. Gönül telini titreten metafizik ürperti yerine metalik desteklere ihtiyaç hissediyor maddi medeniyetin insanı.
 
YaÄŸmura neden felaket diyoruz? Kar yaÄŸdığında neden eskilerin en cüretkar ifadesi olarak “kara kış” yerine felaketi, çileyi çaÄŸrıştıran cümleler kuruyoruz?
Çocuklar eskisi gibi neden sevinemiyor kara? Yahut büyükler neden çocuksu bir sevinç gösteriyorlar?
 
Algılarımızı büyük oranda popüler kültür, aldığımız eÄŸitim, medyatik dil belirliyor. Neyin felaket, neyin sevimli olduÄŸuna gazete manÅŸetleri, ekranlara yansıyan felaket görüntüleri belirliyor.
 
Tüm bunların oluÅŸmasında seküler aklın ötelerle bağımızı koparan evren tasavvurunun etkili olduÄŸu muhakkak.
 
Ancak seküler dünya görüÅŸüyle malül modern insanın tabiata, eÅŸyaya müdahalesinin somut neticeleri de karşımızda. Her gün küresel felaketlerle sarsılıyoruz! YaÄŸmurlar birden boÅŸalıyor! Toprakla irtibatı kesilen ÅŸehirlerde, rant ekonomisinin kurduÄŸu çarpık ÅŸehirleÅŸmelerde tabiatla saÄŸlıklı iliÅŸki kurmak imkansızlaÅŸtı. Kar eskisi gibi beyaz deÄŸil! ÇocukluÄŸumuzu süsleyen müthiÅŸ bir muÅŸtu gibi gelmiyor.
 
YaÄŸmur sele, baskına; kar kirli çamura dönüÅŸüyor. Neden? Tabiatı, ÅŸehri, havayı, suyu kirlettik; evrendeki kozmik dengeyi bozduk. Büyüme, kalkınma, daha çok üretme, bıkmadan tüketme aÅŸkına.
 
Bu kadar acımasız dünyada ne kalp gözüyle, hikmetle tabiata bakacak rikkat kalır, ne de yaÄŸmuru rahmet gören tevekkül sahibi ermiÅŸ ruhlu insanlık.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.