Kapitalist çürümeye karşı milliyetçi-sosyal yeni bir doktrin ihtiyacı
Follow @dusuncemektebi2
Türk milliyetçiliğinin yeni yüzyıla uygun bir ekonomi-politiği hangi ilkeler üzerine bina edebileceğini ve Türkiye’de üretim ilişkilerini hem topyekûn milletin hem de devletin yararına olacak şekilde ileri sürülecek ilkeler manzumesinin ışığında nasıl yeniden tasarlayabileceğini yazımla tartışmaya çalışacağım.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin varlığını ve sürekliliÄŸini ilgilendiren meselelerde kamuoyu evvela Türk milliyetçilerine döner. Bu ÅŸimdiye kadar hep böyle olmuÅŸtur, bundan sonra da hep böyle olacaktır.
Bu anlamda Türk milliyetçiliÄŸi, millet için daima millî refleksin merkezi olagelmiÅŸtir.
Hâl böyle olunca, Türk milliyetçilerinin duruÅŸu ve bakışı, güvenlik ve dış politika gibi hassas levhalarda diÄŸer toplumsal baÅŸlıklara nispetle çok daha baskın seyretmiÅŸtir.
Söz konusu manzara olumlu olduÄŸu kadar olumsuzdur da.
Olumludur zira Türk milliyetçileri bu vesileyle ülkede bir “sinir ucu” iÅŸlevi görmekte ve Türkiye’ye içten ve hariçten yöneltilen hücumlara karşı cüsseli bir koruma kalkanı ete kemiÄŸe büründürmektedirler.
Öte yandan olumsuzdur zira Türk milliyetçiliÄŸinin salt bu eksene hapsedilmesi potansiyelini de beraberinde getirmektedir.
21'nci yüzyılda Türkiye’mizin karşı karşıya bırakıldığı iç ve dış tehditler – ki bu gidiÅŸat 1970’lerden bu yana aynıdır – Türk milliyetçiliÄŸini terör, güvenlik ve kimlik üçgeni etrafında sürdürülen tartışmalara mecburen sıkıştırmış ve milliyetçiliÄŸin diÄŸer (ve hatta “kurucu”) vasıflarının zamanla üstünün örtülmesine sebep olmuÅŸtur.
Åžüphesiz ki, ülkenin mücadele etmesi icap eden türlü iç-dış fesatlar Türk milliyetçiliÄŸinin öncelediÄŸi maddeleri de birinci elden ÅŸekillendirmiÅŸtir.
Dolayısıyla ÅŸayet bugün Türk milliyetçiliÄŸi “güvenlik” maddesini “olmazsa olmaz” ve “birinci” gündem maddesi olarak telakki ediyorsa, bu her ÅŸeyden önce ülke gerçekliklerinden ve dahi ülkenin içinde bulunduÄŸu kritik durumlardan mülhemdir.
BaÅŸka bir deyiÅŸle, mevzubahis durum Türk milliyetçiliÄŸinin bir “tercihi” deÄŸil, bir “zarureti”dir.
Alparslan TürkeÅŸ ve “Dokuz Işık” doktrininin önemi
Bu talihsiz döngüye raÄŸmen Türk milliyetçiliÄŸi hiçbir zaman – daha doÄŸrusu sivil planda merhum Alparslan TürkeÅŸ’in liderliÄŸinde siyasallaÅŸtığı 1960’lı yıllardan bu yana – asla yalnızca “güvenlik” endeksli bir fikriyat olmadı.
Merhum TürkeÅŸ’in 1965 yılında verdiÄŸi “Dokuz Işık” doktrininin muhteviyatı bu baÄŸlamda fevkalade belirleyicidir.
Tarım-kentler, korporatizm vb. Türk milliyetçiliÄŸinin ekonomi-politiÄŸinin omurgasını teÅŸkil eden kavram, proje ve eÄŸilimler Dokuz Işık eserinde karşılığını bulmuÅŸ, uzunca bir süreliÄŸine bir fikrî pusula görevi ifa etmiÅŸtir.
Dahası, Dokuz Işık’ta zikredilen ilkelerin önemli bir kısmı ve hatta çoÄŸunluÄŸu ekonomi ve bilimsel üretim bahsiyle ilintilidir (Bkz: Ä°limcilik, Toplumculuk, Köycülük, GeliÅŸmecilik ve Halkçılık, Endüstricilik ve Teknikçilik).
Sadece bu açıdan ele alındığında bile, Türk milliyetçiliÄŸinin salt askerî-polisiye güvenlik meÅŸguliyetinden çok daha fazlasını istediÄŸi ve teklif ettiÄŸi rahatlıkla anlaşılabilecektir.
Gerçekten de Türk milliyetçiliÄŸinin her türlü sınıf, zümre yahut topluluk diktasına karşı bir baÅŸkaldırıyı simgelediÄŸi, üstelik söz konusu baÅŸkaldırıyı da ekonomi-politik düzleminde programatik bir mantığa oturttuÄŸu – sistemleÅŸtirdiÄŸi yadsınamaz bir gerçektir.
En çalkantılı yıllarda dahi, TürkeÅŸ liderliÄŸindeki monoblok Türk milliyetçiliÄŸi düÅŸüncenin sosyal boyutunu pas geçmemiÅŸ, hasıraltı etmemiÅŸtir.
Bu yönüyle Türk milliyetçiliÄŸinin propaganda faaliyetlerinde ve seçim kampanyalarında ekonomi baÅŸlığı öteden beri kayda deÄŸer bir ağırlık ifade etmiÅŸtir.
Ne var ki bugün Türk milliyetçiliÄŸinin sosyal boyutunun, özgün ekonomik kalkınma perspektifleriyle birlikte topyekûn boÄŸulmaya yüz tuttuÄŸunu müÅŸahede ediyoruz.
21. yüzyılda Türk milliyetçiliÄŸinin sosyal boyutundan geriye ne kaldı?
1970’li yılların aksine bugün Türk milliyetçiliÄŸinin parçalı bir yapısı mevcut. MilliyetçiliÄŸi referans alan birçok irili-ufaklı siyasî parti ve ÅŸahsiyet var.
Ancak buna raÄŸmen, Türk milliyetçiliÄŸinin sosyal paradigması her geçen gün biraz daha buharlaşıyor ve kayboluyor.
Pasif, statik ve ekonomi gündeminin yakıcı meselelerine dair diyecek sözü neredeyse kalmayan bir büyük ama kümeli yapıdan bahsedebiliriz sanırım.
Bugün Türkiye çeÅŸitli iktidarlar tarafından çok uzun yıllardır tatbik edilen yanlış ekonomi politikalarının esiri pozisyonundadır.
Artık öyle bir safhadayız ki, palyatif ve günlük tedbirler yığınının yahut kimi rötuÅŸların tahribatı onarmaya yetmediÄŸi, yetmeyeceÄŸi günlerden geçiyoruz.
Türkiye ekonomisi, “dünyayla bütünleÅŸmek” adına dâhil olduÄŸu liberal oyunda bir figüran dahi olamayacak kadar geriledi ve çürüdü. Dahası, bu çürüme hâli artık kronikleÅŸmeye baÅŸladı.
Dünyanın geri kalanında olduÄŸu gibi, Türkiye’de de “refah dönemi” kapanıyor. Küresel ölçekli “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışı bütün kol ve ÅŸubeleriyle çatırdıyor.
Her yeni krizde, liberallerin ilâhlaÅŸtırdıkları o meÅŸhur “görünmez el”, avucunu açıp devletlerden biraz daha fazla para ve kaynak dileniyor.
Oysa devletlerin kasasını ilk aÅŸamada boÅŸaltan piyasanın o meÅŸhur ve hırsız “görünmez eli” idi!
DediÄŸim gibi, Türkiye de dünya piyasalarıyla entegrasyonu nispetinde bu sistemik çöküÅŸün yansımalarını çok sert bir ÅŸekilde yaşıyor ve görüyor.
Türkiye’de spekülasyon aldı başını yürüdü. Borsa simsarları, bankerler diledikleri gibi at koÅŸturuyorlar.
Vergi kaçakçılığı kitleselleÅŸti, üstüne üstlük cezasız bırakıldı. Nüfusun yüzde 60’lık bir kısmı yoksulluk sınırı altında hayatta kalmaya çalışıyor.
Yine 16 milyon insanımız açlık sınırının altında bir kuru ekmeÄŸin peÅŸinden gitmek durumunda. Asgarî ücret deseniz, kimseye yetmiyor.
Güvencesiz ve sigortasız çalışmaya mahkûm edilen insanların sayıları her geçen gün biraz daha artıyor. Çalışma saatleri ise insafsızlığın, gayri-insaniliÄŸin sınırlarını çoktan aÅŸmış bulunuyor.
Bitti mi? Hayır.
Diplomalı genç iÅŸsizliÄŸi dört nala gidiyor. Gençlerin gelecek ümitleri tükenme aÅŸamasında. Ä°ÅŸ yok, terfi olasılığı yok, biriktirme fırsatı yok. Yeni nesil prekaryanın içine doÄŸuyor gibi adeta.
Ailelerin alım gücü erime noktasına geldi. Emekliler geçim derdiyle 2-3 farklı iÅŸte çalışmaya zorlanıyorlar. Tasarruf imkânları ne mavi yakalar için var ne de beyaz yakalar için.
Döviz kurları her gün yeni bir dalgalanmayla karşılaşıyor. Enflasyon rakamları cepleri ateÅŸe veriyor. Zamlar ise herkesin belini bükmüÅŸ durumda.
Dahası, ülkede sanki üretime paydos edildi; tarımsal üretim, sanayi üretimi, savunma alanı müstesna diÄŸer bütün alanlardaki teknolojik üretim – hepsi durmuÅŸ, sıfırlanmış vaziyette.
Diyorum ya; Kriz hem dünyada hem de Türkiye’de büsbütün sistemin yani – adını koyalım – kapitalizmin krizidir.
Kapitalist çürümeye karşı milliyetçi-sosyal yeni bir doktrin ihtiyacı
Gelinen aÅŸamada her ülke kendi çıkış yolunu arıyor. Her ülke, krizin kanlı pençelerinden sıyrılabilmek için kendi öz kaynaklarına, öz gücüne ve en önemlisi kendi öz modeline dönüÅŸün (veya yönelmenin) yöntemlerini tetkik ediyor. Bugün bütün dünyada iÅŸte böylesi bir arayış hâli hâsıldır.
Batı’da krize karşı farklı cevaplar farklı aktörlerce veriliyor. Milliyetçiler kendi vizyonlarını, sosyalistler kendi reçetelerini serdediyorlar.
Batı özelinde son yıllarda yükseliÅŸe geçen siyasetlerin bu iki cenahtan dökülüyor oluÅŸu kati suretle bir tesadüf deÄŸildir zira “sistem-dışı” radikal ve yapısal çözümleri (iyisiyle-kötüsüyle) getirebilenler iÅŸte bu aktörlerdir.
DiÄŸerleri mustarip oldukları fikirsizlik hastalığından dolayı sistemin dışına çıkabilecek adımları düÅŸünemiyor ve atamıyorlar.
Ya Türkiye’de?
Türkiye’de hâlihazırda maalesef o da yok. Sosyalistlerin ilginç tezleri var, ancak dogmaya baÄŸlılıkları onları anakronik kılıyor.
Sosyal-demokratlar, muhafazakârlar ve liberaller bir üst-paragrafta altını çizdiÄŸim “diÄŸerleri” kategorisinde yer alıyorlar.
Türk milliyetçileri ise haklı ve meÅŸru iç-dış güvenlik endiÅŸelerinde çırpınıyorlar ve yeni bir ekonomik paradigmanın inÅŸasına ayıracak enerji bulamıyorlar.
Oysa benim umudum her ÅŸeye raÄŸmen Türk milliyetçilerindedir. Nedeni ise basit: böylesi bir yükün altından kalkabilecek birikimi, deneyimi ve en önemlisi külliyatı vardır.
Dahası, yazının en başında Türk milliyetçiliÄŸinin Türkiye’de millî refleksin merkezi addedildiÄŸini belirtmiÅŸtim.
DoÄŸrudur. Bugün itibariyle artık ekonomi mevzuu Türkiye için millî refleksin odak noktalarındandır.
Bugün itibariyle içinde yaÅŸadığımız ekonomik düzenin yeniden dizaynı en büyük milliyetçilik davalarından ve Türk milliyetçiliÄŸinin en belirleyici mevzilerindendir.
Merhum TürkeÅŸ, 20'nci yüzyılda cereyan eden kapitalizm-komünizm çeliÅŸkisine karşı Türk milliyetçilerine Dokuz Işık’ı verdi.
21'nci yüzyılda ise bugün idrâk edilen kapitalist çözülüÅŸe karşı Türk milliyetçilerine yeni bir sosyal doktrin verilmelidir.
ÇözülüÅŸ esasen üretim iliÅŸkilerini temel aldığı ve kapsadığı içindir ki, geliÅŸtirilecek yeni sosyal doktrinin de çekirdekte üretim iliÅŸkilerini yeniden tanımlaması lazımdır. Bu sebepten dolayı sistem sınırlarının dışına çıkmak ve hatta taÅŸmak, alternatifin vücuda getirilebilmesi için elzemdir.
Bugün baÅŸlayan yazı dizisi boyunca Türk milliyetçiliÄŸinin yeni yüzyıla uygun bir ekonomi-politiÄŸi hangi ilkeler üzerine bina edebileceÄŸini ve Türkiye’de üretim iliÅŸkilerini hem topyekûn milletin hem de devletin yararına olacak ÅŸekilde ileri sürülecek ilkeler manzumesinin ışığında nasıl yeniden tasarlayabileceÄŸini tartışmaya çalışacağım.
Kendi payıma baÅŸlamakta geciktiÄŸini düÅŸündüÄŸüm milliyetçi-sosyal arayışa mütevazı da olsa bir katkı sunmayı temenni ediyorum.
Okunması, paylaşılması ve hatta (bolca) karşı-tez tetiklemesi dileÄŸiyle…
Müellif: Sinan Baykent (Siyaset Bilimci) / Kaynak: The Independent Türkçe
Henüz yorum yapılmamış.