İran'ın stratejisindeki 3 temel yanlıgı
Follow @dusuncemektebi2
“İran yaşasın diye öldü!” Dini yas geleneklerine göre İran, ölümünün 40’ıncı gününde General Kasım Süleymani’yi anmaya hazırlanırken halihazırda Tahran'da dağıtılan poster ve gömleklerin çoğunun üzerinde “İran yaşasın diye öldü” ifadesi yer alıyor.
Bu garip sloganı formüle etmeye çalışan kişinin Fars dilindeki edebi araçların yeterince farkında olmadığı görünüyor. İham (kelimenin birçok anlamını kastetme, iki anlamlılık) ve çift amaçlılık gibi söz sanatları, bir şairin ya da yazarın söylemiş olduğu sözle birçok anlamı kast etmesini mümkün kılıyor.
Belki de ilgili Tahran sloganının yazarı, İran vatandaşlarını General Süleymani’nin İran'ın varlığını ve hayatta kalmasını sağlamak için kendisini feda ettiği konusunda ikna etmeyi umuyordu. Bununla birlikte slogan, İran'ın hayatta kalabilmesi için Kasım Süleymani’nin ölmesi gerektiğine dair niyetin bir ifadesi olarak da okunabilir.
Bu slogan söz konusu ikinci okumaya göre makul ve mantıklı. Bununla birlikte her ne kadar sadece Süleymani’nin şahsını dikkate alarak bu okumayı yapmak büyük bir hata olsa da durum böyle. Kasım Süleymani, siyasi ve genel ilişkilerin idaresinde ön plana çıkan isimlerden biri olmasına rağmen stratejik açıdan en önemli karar vericilerden biri değildi. Nitekim bu strateji, İran'ın hem içeride hem de dışarıda uçurumun eşiğine gelmesine sebep oldu. Bu sebeple İran’ın varlığını sürdürmesi ve belki de hayal ettiği gibi bir refah seviyesine ulaşması için Kasım Süleymani’nin tartışmasız fetvayı veren ilk kişi olduğu, bu stratejinin son bulması için umut ve dua edilmesi gerekir.
Bu strateji üç büyük yanılsama üzerine inşa edilmiştir.
Bunlardan ilki, İran’ın birleşik bir devlet olarak bütünüyle Humeynist mücadelenin arkasında olmasıdır. Fakat son birkaç yıldır bu hayal, İslam Cumhuriyeti'nin her katmanında devam eden protestolar, grevler ve sosyal, politik ve güvenlik bozuklukları nedeniyle ciddi şekilde tehlikeye düştü. İran'ın uzun tarihinde ilk kez toplumun her kesiminden ve çeşitli sosyal ve ideolojik geçmişlerden gelen vatandaşları içeren 100'den fazla şehir ve kasabada eşzamanlı ayaklanmalar yaşanıyor.
Humeyni rejiminin İran'da hâlâ sahip olduğu destek düzeyini tam olarak bilmiyoruz ve seçimler özgürlük ve çoğulculuk ortamında yapılmadıkça bunu tespit etmek de mümkün olmayacak. Özgürlük ve çoğulculuk ortamında seçimler yapmak, İran'da 40 yıldır kayıp olan bir şeydir. İktidar rejiminin savunucuları bile şimdi ülkedeki Humeynist destek üssünün çözülmeye başladığını itiraf ediyor.
İktidar elitlerinin Tahran'da dayandığı ikinci yanılsama, Müslüman dünyasının ve belki de tüm dünyanın liderlik ve rehberliğe susamış olduğu iddiasıdır ki bu yanılsama Kasım Süleymani tarafından çokça dile getirildi. Bu yanılsama içerisinde Devrim Rehberi Ali Hamaney, insanlığı karanlıktan ve sapkınlıktan çıkaracak olan tek kurtarıcı olarak görülmektedir. Geçtiğimiz yıllarda bu naif yanılsama yabancı liderleri ve dış grupları besledi. İslam Cumhuriyeti'ndeki çeşitli medya kuruluşları, Hizbullah’ın Lübnan şubesi lideri Hasan Nasrallah, Hamas hareketinden İsmail Haniye ve Yemen’deki Abdülmelik Husi’nin de yer aldığı bir dizi figür hakkında tumturaklı açıklamalar yaptılar. Bu kimseler Humeyni için öyle övgüler dizdiler ki Harun er-Reşid kendi meclisinde bu övgülerle karşı karşıya kalsa utanç duyardı.
İran merkezli basın organları, İran canavarını besleyen felaket grubuna katılmaları için İslam dünyasının dışında ikna edebilecekleri kimseleri arayama devam ediyorlar. Bu, Hamaney’in tartışmasız kendi şahsi ibadetinden başka bir şey değildir. Diğer yandan bu yanılsamanın en uzak sınırlarına ulaştığına inanıyoruz. Çünkü bilgi kaynaklarına erişim kolaylığı birçok bireyin neredeyse her konuda kendi kararını vermesini sağlamaktadır. Hâlâ Hamaney’in hayal gücünde yuvalanan fikirlerden biri de ‘Lübnanlılar, Iraklılar, Yemenliler ve Suriyelilerin büyük çoğunluğunun İslam Cumhuriyeti'nin ve rehberinin sevgisine dalmış’ olduklarıdır. Ancak birçok İran vatandaşı Ali Hamaney'in ve İslam Cumhuriyeti'nin bu yanılsamayı kendilerine ve çevresindeki herkese sattığını fark ediyor.
On yıl önce yarım milyondan fazla İranlı Seyyide Zeynep türbesini ziyaret etmek için Şam'a gitti. Bugün her şeye rağmen İranlı yetkililer Şam'a gitmek isteyen vatandaşlardan, mümkün olduğunca Suriye'den ayrılmalarını ve uzaklaşmalarını talep ediyorlar. Oysa daha önce Suriyelilerin çoğunluğunun İranlılara karşı sevgiyle dolu oldukları farz ediliyordu.
Benzer bir durum komşu Irak için de geçerli. Nitekim Irak'taki kardeşlerini Saddam Hüseyin'den ve DEAŞ’tan kurtarmak için kendini feda eden İran halkı için tüm Iraklıların onlara büyük sevgi besledikleri yönünde yalanlar sarf ediliyordu. Ancak İranlı yetkililer, İranlı şirketlere ve çeşitli Irak şehirlerinde faaliyet gösteren hükümet ofislerine yönelik sıkı güvenlik önlemleri alarak Irak'a yapılacak tüm gezileri askıya aldı.
Aynı şekilde Yemen’deki yaklaşık 600 kişilik bir İranlı topluluk, güvenlik kaynaklı bazı durumlar dolayısıyla Sana'dan Maskat’a taşındılar. Oysa Yemenlerin İran’a ve rehberine yönelik sevgi ve aşırı sadakat gibi hisleri sık sık dile getiriliyordu. İran vatandaşlarının vizesiz seyahatini kabul eden ülkeler grubu, kendilerine gelen İranlılara tek tek vize vermeye başladı. Diğer bir deyişle ülkeye milyarlarca dolara mal olan -ki bu paranın çoğu General Kasım Süleymani’nin gözetiminde harcandı- İran imparatorluğu inşa etme projesi, dünyanın çeşitli ülkeleri tarafından nefretle karşılandı ve bu proje İran vatandaşlarının ise sadece şüphelerini artırdı.
Üçüncü yanılsama ise İslam Cumhuriyeti’nin “devrimi ihraç etme” stratejisi etrafında dönüyor. Bu gerçekte çılgınlık ve tam bir kaos anlamına geliyor. Bu yanılsama, ABD’nin eski Başkanı Barack Obama ve Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini gibi önde gelen uluslararası figürler tarafından -tüm iyi niyetlerle- cömertçe beslendi. Bu iki isim İslam Cumhuriyeti'ne şiddetli davranışları yumuşatılabilecek ve kabul edilebilir davranışlara dönüşebilecek asi genç bir çocuk gibi davrandı.
Hükümetin sahip olduğu İran basını, çürük iddialarını destekleyebilecek her şeyi aramaya devam ediyor. İran Rehberi’ne yakınlığıyla bilinen Kayhan gazetesi, bu ayın başlarında ABD’li bir gazeteci ve dış politika uzmanı olan Barbara Slavin hakkında yayımladığı bir haberde General Kasım Süleymani’nin öldürülmesini protesto etmek için Slavin’in ABD Başkanı’nın Twitter hesabını takip etmeyi bıraktığını yazdı. İran medyası bunun “ABD’nin entelektüel ve kültürel elitlerinin, İslam Cumhuriyeti'ne yönelik takip edilen sert politikalara karşı muhalif pozisyonlar almaya başladıklarının” bir işareti olduğu yönünde lanse ettiler. Bununla birlikte çok az İran vatandaşı söz konusu ABD’li kadını ve onun ülkenin entelektüel ve kültürel eliti içerisinde yer alıp almadığını biliyor. Ayrıca onun Donald Trump'ın Twitter hesabını takip etmeyi bırakmasının ABD Başkanı’nın paniğe kapılmasına yol açıp açmadığı da ayrı mesele!
İran basını çoğunlukla sürgünde olan bir Filistinli gazeteciye atıfta bulunuyor ve onu Arap dünyasındaki entelektüel seçkinlerin öncüsü olarak nitelendiriyor. Filistinli gazeteci ise İslam Cumhuriyeti'ni övmeye ve devrim rehberini ‘modern İslam tarihinin en büyük lideri’ olarak nitelendirmeye devam ediyor.
Kasım Süleymani’nin ölümünün 40’ıncı gününde onu anmaya yönelik yapılan hazırlıklar, bu fantezileri ve yanılsamaları yüceltmek ve vurgulamak amacıyla tasarlanmıştır. Elimize ulaşan haberlere göre İran rejimi, Kasım Süleymani anısına yapılacak tören için kaynaklarını maksimum düzeyde seferber ediyor. Diğer bir deyişle Hamaney'e yakın olan zümre, bu hayal dünyasını geride bırakmayı reddetmeyi sürdürüyor.
İslam Cumhuriyeti'nden bize gelen haberler Tahran'daki gerçek seçkinlerin düşündüğü kadar kötü değil. Bilakis çok daha kötü!
Müellif: Emir Tahiri (İranlı gazeteci-yazar) / Kaynak: Şarku'l Avsat
Henüz yorum yapılmamış.