Wilsonizm: Neo-klasik Amerikan emperyalizmi
Follow @dusuncemektebi2
Amerikan idealizminin dünyaya vaat ettikleri ile sundukları arasındaki uçurumu anlamak için tarihi dikkatlice okumak yeterli.
Amerikan siyasi tarihinin en önemli baÅŸkanlarından biri olarak gösterilen Woodrow Wilson, görüÅŸleriyle sadece Amerika’nın deÄŸil dünyanın ‘siyasal’ olana bakışını kökten deÄŸiÅŸtirmiÅŸtir. Sistematik açıdan Wilsonizm yahut Türkiye’de kalıplaÅŸmış biçimiyle ‘Wilson Ä°lkeleri’ demokrasi ve özgürlüÄŸü temel alır. Wilson ilkeleri adı altında karşımıza çıkan bu idealist bakış açısı, bilhassa, Türkiye’de KurtuluÅŸ Mücadelesi döneminin önemli bir ayrıntısını oluÅŸturmaktadır. On Dört Ä°lke olarak da kalıplaÅŸan Wilson’un ‘özgür dünya, demokrasi inancı ve umudu’ Amerika’nın dünyaya sunduÄŸu deÄŸerler sistemi ÅŸeklinde lanse edildi. Amerika’nın gücünü ve prestijini konsolide eden Wilsonizm kısa zamanda Washington’a tahminlerinin çok ötesinde bir kılavuz ve pusula oldu. Öyle ki Amerikan dış politikasının en temel amacı demokrasi ile liberal deÄŸerlerin tüm dünyaya yayılması ve enjekte edilmesiydi.
Wilson dünyada demokrasi ve özgürlük havarisi sıfatıyla tanınırken ABD, havarisinin izinde bu deÄŸerleri tüm dünyaya yayma misyonunu üstlendi. Misyoner bir dış politika ile Washington’un dünyaya empoze etmeye çalıştığı bu deÄŸerler, tek doÄŸru yönetim biçimi ve örnek alınacak tek model olarak yansıtıldı. Demokrasi tüm halklar adına evrenselleÅŸtirilirken Wilson bu idealin yolunu açmıştır. Wilson idealizmi ABD’nin küresel hakimiyetine bir taraftan altyapı kazandırırken diÄŸer taraftan meÅŸruiyetini arttırmıştır. Bu baÄŸlamda Wilson ilkeleri, Amerikan hegemonyasının ve süper gücünün tüm dünyaya dayatılmasının fikri altyapısını kurmuÅŸtur.
Wilson Avrupa’da ve dünyanın pek çok ülkesinde (Türkiye dahil) olumlu bir prestije sahiptir. Ancak dünyanın pek çok bölgesini istikrarsızlığa ve problemler yumağına bürüyen Wilsonizm’i militanca uygulayan Amerikan dış politika yapıcılarıdır. Wilson her ne kadar demokrasi havarisi ve uluslararası iliÅŸkilere ahlak ilkesini getiren lider olarak tanınsa da daha baÅŸkanlığı dönemindeki uygulamaları büyük bir ikilemi gözler önüne sermektedir. Bu noktada sorgulayıcı ve Amerika’nın emperyalist politikalarına muhalif görüÅŸleriyle tanınan Noam Chomsky’ye kulak vermek gerekiyor. Zira Chomsky “Dünya Düzeni: Eskisi Yenisi” adlı çalışmasında Wilson politikalarının emperyal bir amaç için nasıl ÅŸekillendirildiÄŸini aktarmaktadır: “Britanya yepyeni bir açık sözlülükle, geçmiÅŸten gelen emperyal bir geleneÄŸe atıfta bulunur; ABD ise yoluna çıkan herkesi ezip geçerken bu iÅŸi bir aziz kisvesine bürünerek yapmayı tercih eder. [Bu] Åžiddetli askeri müdahalenin ve emperyal baskının en büyük en büyük taraftarlarından biri olan Wilson’un ÅŸerefine Wilson idealizmi olarak adlandırılmıştır.”
Birinci Dünya Savaşı’nın akabinde sunduÄŸu ilkelerle uluslararası hukuka saygı, Milletler Cemiyeti hamlesi, gizli antlaÅŸmaların kabul edilmemesi ve savaÅŸ sonrası toprak kazanmamayı esas alan bir dizi yeniliÄŸi uluslararası iliÅŸkiler literatürüne Wilson kazandırmıştı. Ancak ne var ki bu ilkelerin Wilson tarafından tüm dünyaya bir yol gösterme ve öncülük etme olarak planlanarak anayasal sisteme baÄŸlılık ve liberal demokrasinin yaygınlaÅŸması güdüsü oportünist bir anlayışla uygulanmıştır. 1918 yılında Woodrow Wilson’ın emriyle Amerikan Deniz Piyadeleri Haiti’ye çıkarma yaparak Ulusal Meclisi dağıtmıştır. Nedeni de, iÅŸgalcilerin empoze ettiÄŸi ve ABD ÅŸirketlerine Haiti topraklarını satın alma hakkı veren bir anayasayı onaylamayı reddetmesiydi. Bir samimiyet ve gerçeklik testine tabi tutulduÄŸunda Wilson’u diÄŸer Amerikan baÅŸkanlarından ayıran önemli bir özelliÄŸinin olmadığı görülür. Deniz Piyadelerinin süngülerinin gölgesi altında ABD’nin Haiti için hazırlamış olduÄŸu anayasa, yüzde 99 ile kabul edilirken katılımın sadece yüzde 5’te kaldığını hatırlatalım. Amerikan yönetimi askeri müdahale ile Haiti’nin iç iÅŸlerine karışmış, Ulusal Meclisi’ni laÄŸvetmiÅŸ ve akabinde kendi ticaret sistemini ülkede yaygınlaÅŸtıracak ve Amerikalıların iÅŸlerini kolaylaÅŸtıracak bir anayasayı silahların gölgesi altında yürürlüÄŸe girmesini saÄŸlamıştır. Tüm bunlara raÄŸmen Woodrow Wilson tarihte adı demokrasi ve insan haklarıyla anılan ilk insanların başında gelmektedir.
Bu noktada tekrar Chomsky’nin sözleriyle ifade edecek olursak: “Ulusal Meclis’in zorla feshedilmesi ve ABD’nin dikte ettirdiÄŸi bir anayasanın zorla kabul ettirilmesiyle birlikte, köleliÄŸin tekrar kurulması, Deniz Piyadelerinin katliamları ve terörü, halkı görülmedik ölçüde demir pençelerine alan devlete baÄŸlı bir terörist gücün (Ulusal Muhafızlar) kurulması ve Wilson’un istilacı ordularının biraz daha az yıkıcı davrandıkları Dominik Cumhuriyeti’nde olduÄŸu gibi Haiti’nin ABD ÅŸirketlerinin eline geçmesi olguları da ‘tarih’ten sökülüp atıldı. Bu nedenle Wilson büyük bir ahlak hocası, kendi kaderini tayin hakkı ve özgürlük havarisi olarak saygı görmektedir.”
Amerikan idealizminin dünyaya vaat ettikleri ile sundukları arasındaki uçurumu anlamak için tarihi dikkatlice okumak yeterlidir. Wilson Birinci Dünya Savaşı’na evrensel özgürlüklerin savaÅŸçısı rolünde ve tüm insanlık adına girdiÄŸini ilan ettiÄŸi günden bu yana Amerika’nın düzenlediÄŸi tüm askeri operasyonlar ve iÅŸgal giriÅŸimleri bu ÅŸemsiyenin altında toplanarak hayat bulmuÅŸtur. Bu durum Amerika’nın eline dünya iÅŸlerine karışmak için sınırsız bir izin ve meÅŸruiyet verdi. Kissinger’a göre Woodrow Wilson politik açıdan Amerika için bir mesih-papaz rolündeydi. Amerika BirleÅŸik Devletleri’nin güvenliÄŸini dünyanın neresinde olursa olsun her bölgenin güvenliÄŸine endeksleyen Wilson, iyi niyetli polis rolünü ülkesine biçti. Böylelikle Amerikan deÄŸer yargılarının tüm dünyaya endoktrine edilmesi için gereken küresel müdahale kapısı ardına kadar açılmış oldu. Wilson Amerikan dış politikasına öylesine bir canlılık ve dinamizm kazandırdı ki kendisinden sonra gelen pek çok Amerikan BaÅŸkanı örneÄŸin Nixon, Reagan, George W. Bush ve Obama, Wilsonizm’in çizdiÄŸi yola sadık kalarak neo-klasik emperyal politikaların uygulayıcılığına soyundular. Wilson’un erternasyonalizmi Amerikan liderlerinin baÅŸları ne zaman sıkışsa hep yardımcı olurken uluslararası müdahaleciliÄŸin ve neoklasik emperyalizmin ruhsat belgesi olarak haline dönüÅŸmüÅŸtür. Sonuçta kisveler ve sahte ilkeler üzerine inÅŸa edilen bir emperyal imparatorluk olan Amerika’nın neo-klasik sömürgecilik anlayışını yaygın hale getirmesinde demokrasi, barış ve insan hakları baÄŸlamında sürekli bir biçimde Wilson’u ve Wilsonizm’i kullanarak onu tüm dünyada bu denli yüceltmesine ve kutsallaÅŸtırmasına ÅŸaşırılmamalıdır.
Müellif: Abdulkadir Aksöz (Hindistan Amity Üniversitesi) / Kaynak: Karar- GörüÅŸ
Henüz yorum yapılmamış.