Sosyal Medya

Kemalizm sayesinde mi, Kemalizme rağmen mi?

Ciddi” bir televizyon kanalı, tanınmış bir “sunucu”, iki konuktan biri de “profesör”, konu da “Kemalizm” olunca, ilgilendim… “Belki bu kez biraz gerçekçi yaklaşırlar” diye düşünüp umutlandım hattâ…



Yazık ki, daha ilk cümlelerde umudum tökezledi, baktım ekranı övgü götürüyor: Baştan sona tamamen “duygusal”…
 
Eleştirel yaklaşımlar adına söylenen birkaç cümle bütünüyle “soyut” ve “muğlak”: Her zamanki gibi, “Canım elbette Atatürk döneminde de bazı hatalar olmuştur” seviyesinde kalıyor, ama kimse ne gibi hatalar yapıldığını söylemeye yanaşmıyor.
 
Dakikalar ilerledikçe övgünün dozajı artıyor, bir ara profesör konuk, “Profesörlüğümü cumhuriyete borçluyum” deyince, dona kalıyorum.
 
Niye ki hocam, cumhuriyetten önce bu ülkede müderris (profesör) yok muydu?..
 
Moda deyiştir bu: “Erdoğan cumhurbaşkanı olmasını cumhuriyete borçludur” diye başlar, “Ezanın özgürce okunmasını Atatürk’e borçluyuz” demeye kadar gider!
 
Peki, milletin en aç ve bîilâç günlerinde, ezanın Türkçeleştirilmesi ne olacak?..
 
“Emr-i bülendsin ey Ezan-ı Muhammedî/ Kâfi değil sadâna Cihân-ı Muhammedî” mısralarında “eski ezan”a övgüler düzdüğü, böylece “inkılâplara karşı çıktığı” gerekçesiyle şair Yahya Kemal’e soruşturma açılıp diplomat pasaportuna el konması nasıl izah edilecek?
 
Sorular, ah cevapsız sorular!..
 
“Kemalist” kesim Erdoğan’ın başbakanlığını ve cumhurbaşkanlığını “Atatürkçülük ve cumhuriyet” adına engellemeye çalışmamışlar mıydı?..
 
Bir şiir okudu diye haksız ve hukuksuz bir şekilde zindana atmamışlar mıydı?..
 
Yine “Kemalizm” adına partisini kapatmaya çalışmamışlar mıydı?
 
“28 Şubat süreci”ni “Kemalizm” temeline oturtmamışlar mıydı?.. “Bin yıl sürecek” diye aba altından sopa göstermemişler, millete ve milletin seçtiklerine defalarca gözdağı vermemişler miydi?..
 
27 Nisan’da AK Parti iktidarını alaşağı etmeye çalışmamışlar mıydı?
 
“Yurtta sulh”çular, 15 Temmuz’da Meclis’i bombalamamışlar mıydı?
 
Gerçek şu ki, Türkiye’de olumlu mânâda ne yapıldıysa “Kemalist” kesime rağmen yapıldı. Bu kesimin görevi her büyük yatırıma itiraz etmek ve engellemeye çalışmak oldu. Şimdi de aynı mantıkla “Kanal İstanbul”u engellemeye çalışıyorlar.
 
Bundan elbette Atatürk ya da cumhuriyet değil, Atatürk’ü ve cumhuriyeti bir parti ideolojisine dönüştürenler sorumludur!
 
Ben bunları düşünürken, konuklardan biri, “Harf inkılâbı başarıya ulaşmıştır” demez mi, “ört ki ölem” oldum!
 
Kâğıt üzerinde okur-yazarlığı esas alırsanız, böyle okuyabilirsiniz. Ama kültür meseleleri hayata yansımalarıyla birlikte değerlendirilir.
 
Diyelim ki, okur-yazar oranımız kâğıt üzerinde yüzde doksan dokuz, peki gazete, kitap, dergi satışlarımız ne durumda? Afrika ortalamalarında dolaşıyoruz. Gençliğimizin kitapla kültürle ilişkisi yok. Selçuklu-Osmanlı terkibinden miras kalan kültür hazinemiz, sadece uzmanların okuyabildiği kitaplarda mezar taşı gibi duruyor. Yüz sene içinde bu muazzam hazinenin yalnızca yüzde onu lâtinceye aktarılabilmiş. Gerisi, harf inkılâbıyla oluşmaya başlayan koca bir boşluk: Nesiller bu boşluğa düşüp yok oluyor! “Başarı” dediğiniz bu mudur?
 
Elmalılı Hamdi Yazır’la Mehmed Âkif’e ısmarlanan Kur’an meali hakkındaki iddialara gelince…
 
İddia edildiği gibi bunun parası Gazi Paşa’nın cebinden değil, Diyanet bütçesinden çıktı…
 
Bu tefsir ve tercüme işinde iddia edilenden farklı bir amaç güdüldüğü şeklinde kayıtlar var…
 
Karabekir Paşa’nın anlatımına göre, Gazi Paşa kendisine şöyle demiş:
 
“Karabekir, Arap oğlunun (haşa Peygamberimizin) yavelerini (saçmalıklarını/ yalanlarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur’ân’ı Türkçeye tercüme ettireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler…” (Kâzım Karabekir Anlatıyor, Yayına Hazırlayan: Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, Ankara 1993, sayfa 93, 94). 
 
Bunu 1932-1933 yıllarında Ankara’da görev yapan ABD Büyükelçisi Charles H. Sherrill’in hazırladığı ve Atatürk’ün kendi ağzından dinle ilgili görüşlerini içeren rapor da doğruluyor (bu rapor ilk kez Toplumsal Tarih dergisinde Rıfat N. Bali’nin kaleme aldığı bir araştırma yazısında yayınlandı)… 
 
“Türk halkının uzun zamandan beri ezberden okuduğu bazı Arapça duaların gerçek manasını anladığı zaman tiksineceğini söylüyor. Kur’an’dan alınan bir Arapça bölüm okudu (Tebbet suresini okumuş). Bu duada (surede) Hz. Muhammed amcası ile amcakızının yaptıkları bir şeyden ötürü cehenneme gitmeleri için beddua eder. ‘Düşünen bir Türk’ün böylesi bir duayı okumaktan elde edeceği dini ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin?’ dedi. Bu fikrini geliştirdikçe ben de gitgide Kur’an’ın Türkçe okunmasını teşvik etmesinin sebebinin Kur’an’ın Türkler arasında gözden düşmesi olduğu neticesine varıyorum.” (Radikal, 06/09/2006). 
 
 
Müellif: Yauz Bahadıroğlu / Yeni Akit

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.