Sosyal Medya

İnsanlık Tarihini Değiştiren Keşif, Tarihin Sıfır Noktası: Göbeklitepe

Göbeklitepe, Şanlıurfa il merkezinin yaklaşık olarak 22 km kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarında yer alan dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğudur.



Göbeklitepe ilk olarak 1963 yılında Ä°stanbul Üniversitesi ve Chicago Üniversitesi’nin ortaklaÅŸa yürüttüÄŸü “GüneydoÄŸu Anadolu Tarih Öncesi AraÅŸtırmaları Projesi” kapsamında gerçekleÅŸtirilen yüzey araÅŸtırmaları sırasında tespit edilmiÅŸtir. Buranın Paleolitik veya Neolitik döneme ait önemli yerleÅŸim yerlerinden biri olabileceÄŸi düÅŸünülmüÅŸ ancak yine de bu dönemde bölgeyle ilgili bir çalışma yapılmamıştır. Kazı çalışmalarına 1995 yılında Åžanlıurfa Müzesi ve Alman arkeolog Klaus Schmidt’in bilimsel danışmanlığında baÅŸlanmıştır. 2007 yılında da Klaus Schmidt kazı baÅŸkanlığına getirilmiÅŸtir.
 
Dünyanın bilinen en eski anıtsal yapısı olan Göbeklitepe, 21. yüzyılın ve modern dönemim en önemli arkeolojik keÅŸfi olarak gösteriliyordu. Arkeologlar “Burası insan aklının anlamakta zorlanacağı kadar olaÄŸanüstü” diyor. 4-6 metre yüksekliÄŸinde insan ve hayvan figürlerinin iÅŸlendiÄŸi büyük monolitlerin bulunduÄŸu bir alan. Peki, burası neydi? Tapınak mı? Höyük mü? Toplanma Alanı mı? Kimse kesin olarak bilmiyordu. Ancak kesin olan bir ÅŸey vardı: Göbeklitepe bir gün herkes tarafından bilinecek ve Mısır Piramitleri, Persepolis ve Stonehenge gibi yerlerle birlikte dünya tarihinde önemli bir yere sahip olacaktı.
Hazreti Ä°brahim’in Tapınağı olduÄŸunu, Sirius’a tapmak için inÅŸa edildiÄŸini, henüz bütün sırları aydınlatılamayan Stonehenge ile paralel ve benzer bir inanç olduÄŸunu söyleyen arkeolog ve tarihçiler de var.
 
 
Göbeklitepe’den önce Türkiye’de neolitik çaÄŸdan kalma en çok ismi duyulan yer Çatalhöyük’tü. Ancak Göbeklitepe her ÅŸeyi deÄŸiÅŸtirdi. Göbeklitepe özenle yapılmış, kompleks bir yerdi ve tarımdan bile daha eskiydi. Burası çok uzun zamandır ortaya çıkan en önemli arkeolojik keÅŸifti ve çalışmayı yürüten Alman arkeolog Klaus Schmidt’e göre burası tam bir süpernovaydı, burayı gördüÄŸünde Schmidt önünde iki seçenek olduÄŸunu söylüyordu: Uzaklaşıp gitmek ve kimseye bir ÅŸey söylememek ya da hayatının geri kalanını burada çalışma yaparak geçirmek. Schmidt ikinci seçeneÄŸi seçti ve ölene kadar Göbeklitepe’de çalışmalarına devam etti.
 
Kazıları yöneten Alman Arkeolog Klaus Schmidt, “Tüm kanıtlar gösteriyor ki burası insanlığın doÄŸduÄŸu yer. Göbekli Tepe, Âdem ile Havva’nın yaÅŸadığı Cennet Bahçesi’ndeki bir tapınaktı” diyor. Schmidt, kutsal kitaplarda yer alan Âdem ile Havva’nın kovulduÄŸu Cennet Bahçesi olarak tasvir edilen yerin Göbeklitepe olduÄŸunu iddia ediyor. Kutsal kitaplardan da alıntı yaparak iddiasını savunuyor: “Ä°ncil’in Yaradılış bölümünde cennet bahçesinin Asur’un batısında olduÄŸu yazıyor. Göbekli Tepe de burada. Cennet Bahçesinin dört nehirle çevrelendiÄŸi, bunlardan ikisinin de Fırat ile Dicle olduÄŸu biliniyor” diyor.
Asur tabletlerinde ise Eden adlı bir medeniyetten bahsediliyor. Bu medeniyetin yeri olarak Göbeklitepe’nin bulunduÄŸu yer tarif ediliyor. Eden kelimesi Sümerce’de ova anlamına geliyor ve Göbeklitepe de Harran Ovası’nın bulunduÄŸu bölgede yer alıyor. Tevrat’ta da bu cennet bahçesinin Suriye’nin kuzeyinde olduÄŸu belirtiliyor.
 
 
Yapımı M.Ö 10000 yılına dayanan Göbeklitepe’nin, tarihin bilinen ilk ve en büyük tapınağı ve ilk inanış yeri olduÄŸu düÅŸünülmektedir. Bölgede yaklaşık olarak 20 tapınak olduÄŸu ama bunların yalnızca 6’sının ortaya çıkarıldığı söylenmektedir. Buraya tarihin en eski tapınağı, “dinin doÄŸduÄŸu yer” diyen arkeologlar da var. Ünlü Stonehenge Anıtları, Göbeklitepe ile kıyaslandığında; Stonehenge, Göbeklitepe’nin yanında mütevazı bir çalışma olarak kalıyordu. Stonehenge’den 7000 yıl, Mısır Piramitleri’nden 7500 yıl daha eski bir tapınak kompleksi olan Göbeklitepe, yerleÅŸik tarih anlayışını ve bilgilerini deÄŸiÅŸtiren, insanlık tarihine dair tüm ezberleri bozan bir keÅŸif olmuÅŸtur.
 
YerleÅŸik hayata geçiÅŸi temsil eden kültür bitkisi buÄŸdayın atasına da Göbeklitepe eteklerinde rastlanmıştır. Göbeklitepe’nin keÅŸfi, insanların tarım ile yerleÅŸik hayata geçtiÄŸi ve uygarlığın geliÅŸtiÄŸi fikrini alt üst ediyor. Avcı ve toplayıcı toplulukların Göbeklitepe’de törenler için sürekli olarak bir araya gelmelerinin sonucunda yerleÅŸik hayata geçildiÄŸi düÅŸünülüyor. Bilinenin aksine tarım yerleÅŸik hayatı getirmemiÅŸ, dini mabedlerin etrafında kalma arzusu sonucunda yerleÅŸik hayat tarımı getirmiÅŸtir.
 
Bilim dünyası avcı-toplayıcı grupların küçük birimler olduÄŸunu, her gün besin saÄŸlamak için uÄŸraÅŸmak zorunda kaldıklarını ve sadece o günü kurtarabildiklerini kabul etmekteydi. Bu gibi kült yapılarını inÅŸa etmek ve bu merkezleri amaçları yönünde kullanmak, muhakkak kalabalık bir grup insanın avcılıktan ve toplayıcılıktan bir süre için de olsa uzaklaÅŸmasını gerektirmektedir. Kazı baÅŸkanı Klaus Schmidt ve ekibi, tonlarca ağırlıktaki dikilitaÅŸları kayalardan kesip çıkarmak, iÅŸlemek, yarım kilometreye yakın bir mesafeyi kat ederek Göbeklitepe'ye getirmek ve yapıları inÅŸa etmek için en az 500 kiÅŸinin çalışmış olması gerektiÄŸini düÅŸünüyor. 
 
Bölgedeki T ÅŸekilli ve boyları 3 ile 6 metre arasında deÄŸiÅŸen sütunların stilize edilmiÅŸ insan figürleri oldukları düÅŸünülüyor. Ayrıca taÅŸlara oyulmuÅŸ akbaba, ayı, tilki, yılan, aslan, kuÅŸ, yaban ördeÄŸi, domuz ve akrep gibi hayvan figürleri bulunuyor. Bazı arkeologlara göre bu hayvan figürleri tapınağı ziyaret eden farklı kabilelerin sembolü olarak nitelendiriliyor. Ayrıca sütunların birinde diÄŸerlerinden farklı olarak 3 boyutlu bir aslan kabartması bulunuyor. Bu aslan kabartmasının Neolitik dönemde Anadolu’da aslanların yaÅŸamış olduÄŸunu gösterdiÄŸi düÅŸünülüyor.
 
Ä°nsanların avcılık ve bitki toplayarak geçindikleri ilkel bir dönemde ağırlıkları 40-60 tonu bulan T sütunlarının buraya nasıl getirildiÄŸi ise hala merak konusudur. Göbeklitepe’deki en dikkat çekici bulgulardan birini de tapınak zeminin su geçirmez ÅŸekilde yapılması ve tapınaklardaki 150 litreden fazla sıvı alabilen taÅŸ kaplar oluÅŸturuyor. Bu yüzden arkeologlar tapınaklarda gerçekleÅŸtirilen törenlerin bir sıvı eÅŸliÄŸinde (kan, su, alkol vb.) yapıldığını düÅŸünüyor.
 
Arkeologların üzerinde durduÄŸu diÄŸer bir konu da bu yapıların inÅŸa edilmesinin gerektirdiÄŸi son derece karmaşık bir yapının avcı-toplayıcı topluluklarca nasıl saÄŸlanabildiÄŸi konusudur. Alman Arkeoloji Enstitüsü'nden Harald Hauptmann, bu organizasyona "dini" liderlerin önderlik ettiÄŸini ileri sürmektedir. Bu durumda "seçkin" bir tabakalaÅŸmanın bu toplumlarda ortaya çıkmış olduÄŸu düÅŸünülmektedir. Gerçekten de bu denli anıtsal yapıları ortaya çıkaracak iÅŸgücünü, çevredeki avcı-toplayıcı gruplardan alarak çalıştırmak, ancak köklü bir inanç sistemi sayesinde mümkün olabilirdi.
 
 
National Geographic’den bir araÅŸtırmacı, konuyla ilgili meseleyi özetleyerek ÅŸöyle söylüyor: “Bu dönemde yaÅŸayan insanların bu tapınakları yapabilmesi, üç yaşında bir çocuÄŸun elindeki oyuncak tuÄŸlalarla Empire States’i inÅŸa etmesine benziyor!”
 
Göbeklitepe’yi diÄŸer Neolitik alanlardan ayıran farklı bir nokta ise, yaÅŸam alanlarında bulunan veya bulunması gereken objelere rastlanmamasıdır. Bugüne kadar Neolitik alanların tamamında yaÅŸam alanları tespit edilmiÅŸtir. Bu durum da Göbeklitepe’de yaÅŸam alanlarına rastlanmaması buranın Neolitik toplumlar tarafından hac yeri, ritüel alanı veya tapınma alanı olarak kullanıldığı fikrini güçlü bir ÅŸekilde akla getirmektedir. Göbeklitepe’deki sembol ve figüratif unsurlar, hem kendilerinden önce var olan güçlü bir anlam ve sembol dünyasına kapı aralamakta hem de kendilerinden sonraki dini gelenekleri etkileyebilecek bir güce sahip olduÄŸunu göstermektedir.
 
Göbeklitepe’de yapılan kazı çalışmalarında ayrıca derileri yüzülüp daha sonra çakmak taşıyla oyuklar açılan kafatası parçaları ve binlerce insan kemiÄŸi de bulundu. Ortaya çıkarılan kafatası parçalarının Neolitik Dönem “Kafatası Kültü’ne” ait olduÄŸu ve bu kafataslarının insanların burada ölülerin kafaları etrafında törenler yaptıklarını kanıtladığı düÅŸünülüyor. Kafataslarında bilinçli ÅŸekilde oyulmuÅŸ oluklar ve delikler de bulunuyordu. Bulunan kafataslarından birindeki delikler ve oyuklar kafatasının rahatça asılmasını saÄŸlayacak yerlerde bulunuyor. Bu yüzden araÅŸtırmacılar kafataslarındaki izlerin ip baÄŸlanarak asılmasına yardımcı olması için yapıldığını düÅŸünüyor. 
 
Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsünden Julia Gresky, kafataslarındaki derin çizgilerin ve deliklerin kesinlikle bilinçli olarak yapıldığını düÅŸünüyor ve bu kafataslarının dünyadaki oyulmuÅŸ en eski kafatasları olduÄŸunu söylüyor. Ayrıca Gresky, “Ä°nsanların atalarını anmak için kafataslarını astıklarını söylüyor. Bunu, ölülerin güçlerinin canlılara geçtiÄŸini düÅŸünüyorlardı” ÅŸeklinde yorumluyor. “Kafataslarına delikler açılması ve bunun hasar vermeden yapılması bir kafatası kültürünün ve dini ayinlerin olduÄŸunu gösteriyordu. Özenli ve sistemli ÅŸekilde üzerine delikler açılıyor ya da figürler çiziliyor. Bulunan kalıntılar ‘Ata’ya tapınma âdetini ispatlar niteliktedir” diyor.
 
 
"Göbeklitepe'deki kazılarda elde ettiÄŸimiz bulgularla, dünyanın bilinen en eski tapınma merkezlerinden birinin bu bölgede olduÄŸunu ortaya çıkarmıştık. Ancak, son kazı çalışmalarıyla tapınma merkezinin dünyanın en büyük tapınma merkezi olduÄŸunu tespit ettik. Yaptığımız araÅŸtırmalarda, Cilalı TaÅŸ Devrinde yaÅŸamış insanların; yabani sığır, akrep, tilki, yılan, aslan, yaban eÅŸeÄŸi, yaban ördeÄŸi ve yabani bitki kabartmalarını incelediÄŸimizde hayvanlarını evcilleÅŸtiremedikleri sonucuna ulaÅŸtık. Ayrıca, dikili taÅŸların (Stel) üzerindeki resimler ve kabartmalar o dönemde yaÅŸamış olan insanların sanatları hakkında bizlere fikir veriyor. Buradaki tapınak, dünyanın bilinen en büyük tapınağı olma özelliÄŸini taşıyor"
 
Göbeklitepe'nin gerçekten “zamanın sıfır noktası” olduÄŸunu, bugün modern medeniyet olarak bildiklerimizin baÅŸlangıcı olduÄŸunu gösteriyor.
 
Göbeklitepe’deki 20 tapınak, inÅŸa edilmelerinden tam 1000 yıl sonra tonlarca toprak taşınarak gömülüyor ve üzerleri tamamen kapatılıyor. Yapımı için büyük çaba harcanan bu tapınakların neden daha sonra yine çok büyük bir emek harcanarak gömüldüÄŸü henüz bilinmiyor. Yapılan tüm araÅŸtırmalara raÄŸmen tapınakları kimin, neden, hangi olanaklarla inÅŸa ettiÄŸi ve neden gömmeye karar verdiÄŸi hâlâ çözülememiÅŸ bir sır olarak duruyor.
 
Son dönemlerin en önemli arkeolojik keÅŸfi sayılan, insanlık tarihinin yeniden yazılmasına yol açan Göbeklitepe, 2011 yılında Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmıştı. Bahreyn’de düzenlenen 42. Dünya Mirası Komite toplantısında “Unesco Dünya Mirası Kalıcı Listesi” ne girmeyi baÅŸardı. Göbeklitepe, Türkiye’den bu prestijli listeyi girmeyi baÅŸaran 18. Kültür varlığı oldu. Ayrıca 2019 yılı ülkemizde “Göbeklitepe Yılı” olarak ilan edilmiÅŸtir.
 
 
Göbeklitepe, dünyaca ünlü National Geographic Traveler Dergisi'nin 2020 yılında "Mutlaka Görülmesi Gereken Seyahat Noktaları" listesine alındı. 
 
Kültür listesinde "tarihin sıfır noktası" olarak nitelenen Göbeklitepe'nin keÅŸfinin, insanlık tarihini deÄŸiÅŸtirecek bulgulara sahip olduÄŸu belirtildi.
 
Dünyanın dört bir yanından tarihi ve kültürel mirasların yer aldığı listede, "Yaklaşık 11 bin 600 yıl önce oluÅŸturulan anıtsal kireçtaşı sütunları, ilk medeniyetlerin beÅŸiÄŸi olan 'Bereketli Hilal'in kuzey ucunda ve Türkiye'nin güneydoÄŸusunda yer alıyor." ifadelerine yer verildi.
 
 
Müellif: Muaz Vural / DüÅŸünce Mektebi
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.