Uydurma Rivayetlerde Peygamber Tasavvuru
Follow @dusuncemektebi2
Sünnet ve hadislerin doğru anlaşılması, büyük oranda peygamber anlayışının doğruluğuna bağlıdır. Peygamber anlayışındaki herhangi bir yanlışlık veya sapma, hadis ve sünnetleri değerlendirmede de hataya yol açacaktır. Sağlam verilere dayalı, sağlıklı bir peygamber telakkisi yoksa bunun tabii bir sonucu olarak hadis ve sünnetleri yanlış anlamak ve yorumlamak mukadder olacaktır.
Kur’ân-ı Kerim’de, Rasûl-i Ekrem (sav) hakkında ana hatlarıyla bilgi verildiÄŸi, aynı ÅŸekilde bizzat Hz. Peygamber’den ve sahabe-i kiramdan bu hususta yeterli sayılabilecek sahih hadisler geldiÄŸi halde Hz. Peygamber hakkında da pek çok hadis uydurulduÄŸu bir gerçektir. Sadece uydurma haberleri derleyen müstakil çalışmalara bakıldığında dahi Hz. Peygamber’in hayatı ve fazileti ile ilgili birçok rivayetin kaydedildiÄŸi görülmektedir. Bu kitaplara girmeyen veya daha sonra ortaya atılan pek çok uydurma rivayetin varlığı da göz önünde bulundurulursa iÅŸin vahametini kavramak hiç de zor olmayacaktır. Kur’ân ve sahih hadislere raÄŸmen –muhtemelen ilginçliÄŸi sebebiyle– bu tür uydurma haberlerin çeÅŸitli vesilelerle halkın bilgi daÄŸarcığına girdiÄŸi, hatta Kur’ân ve sahih hadislerdeki bilgilerin bile önüne geçtiÄŸi maalesef bir baÅŸka gerçeÄŸimizdir. Zira öÄŸrenme çağındaki birçok çocuk; ailesinden, okuldan, camideki vaaz ve hutbelerden tutun da popüler nitelikli yayınlara varıncaya kadar çevresinde ilk önce bu tür rivayetlerle karşılaÅŸmaktadır. Dolayısıyla nesillerimiz, Kur’ân ve sahih hadislere dayalı bir peygamber tasavvuru yerine, sahih ile uydurma rivayetlerin birbirine karıştığı bir peygamber tasavvuru ile yetiÅŸmekte, çoÄŸu zaman da doÄŸru ile yanlış bilgileri birbirinden ayıramamaktadır.
Ä°ÅŸbu tebliÄŸde, “eÅŸya zıddıyla bilinir” deyiÅŸinden hareketle, uydurma rivayetlerdeki peygamber tasavvuru ele alınacak, böylece onların peygamber anlayışımızdaki etkisi ve katkısı araÅŸtırılacaktır. Ä°lk bakışta bu baÅŸlık altında böyle bir konunun ele alınması yadırganacaksa da az sonra nakledeceÄŸimiz rivayetlerden sonra, bu uydurma haberlere hiç de yabancı olmadığımız görülecektir. Bu tür rivayetlerin çıkış sebeplerine ve Ä°slam düÅŸüncesi ve kültüründeki etkilerine de iÅŸaret etmeyi amaçlayan bu tebliÄŸde yalnızca Hz. Peygamber hakkındaki tasavvurlar ele alınacak; -farklı deÄŸerlendirmeler olsa bile- geçmiÅŸ âlimlerimizden en az birisinin “uydurma” hükmünü verdiÄŸi ve bu hususta yazılan kitaplarda zikrettiÄŸi bazı rivayetler kullanılacaktır. Konu ile ilgili rivayetlere geçmeden önce özellikle Hz. Peygamber hakkında bu tür haberlerin niçin üretildiÄŸini, hangi sebep ve saiklerle uydurulduÄŸunu tespit etmemiz faydalı olacaktır.
Hadis uydurma faaliyetinin ortaya çıkışı ile uydurma rivayetlerin yayılmasının farklı sebepleri var ise de konumuzla ilgili rivayetlerden hareketle burada dört temel sebepten söz edebiliriz:
1. Hz. Peygamber’i yüceltme arzusu,
2. Hz. Peygamber’e karşı sevgi ve saygı,
3. Hz. Peygamber’i istismar, O’nun adını kullanarak çıkar saÄŸlama,
4. Ä°slam düÅŸmanlarının saptırma gayreti.
1. Hz. Peygamber’i yüceltme arzusu
Bu baÅŸlık altında, Hz. Peygamber’in üstünlüÄŸünü, yüceliÄŸini ispat etmek üzere ortaya atılan; O’nun, kâinatın yaratılış sebebi oluÅŸu, nur-i Muhammedî fikri, Hz. Âdem (as)’den itibaren sulbün intikali ve diÄŸer peygamberlerle mukayese edilmesi ele alınacaktır.
a. Kainatın yaratılış sebebi olarak takdim edilmesi
Kur’ân’da açıkça ifade edildiÄŸi üzere Hz. Âdem, yaratılan beÅŸerin ilki, [1] Rasûl-i Ekrem (sav) ise “Hatemu’n-Nebiyyin”, yani peygamberlerin sonuncusudur. [2] Bu Kur’ânî gerçeklere raÄŸmen maalesef pek de geç sayılamayacak bir dönemde uydurulduÄŸunu sandığımız çeÅŸitli rivayetlerde Hz. Peygamber hem ilk önce yaratılan insan hem de âlemlerin yaratılış sebebi olarak takdim edilmiÅŸtir:
“Allah Ä°sa (as)’ya ÅŸöyle vahyetti: “Ey Ä°sa! Muhammed’e kendin iman et, ümmetinden de O’na yetiÅŸenlere iman etmelerini emret! Zira eÄŸer Muhammed olmasaydı, Âdem’i yaratmazdım. EÄŸer Muhammed olmasaydı, cenneti de cehennemi de yaratmazdım. Arşı su üzerinde yarattığımda sallanmıştı da üzerine ‘La ilahe illallah, Muhammedu’r-Rasûlullah’ yazdım, öyle sakinledi.” [3]
Ä°slam kültür ve edebiyatında da çok sık kullanılan ve hemen herkesin Arapça metniyle bildiÄŸi, kudsi hadis formunda bizzat Allah’a söylettirilmiÅŸ bir rivayet daha vardır:
“(Ya Muhammed!) Sen olmasaydın, sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım.” [4]
Erken veya geç dönem herhangi bir hadis kitabında yer almayan bu rivayet, SaÄŸani (ö. 650) baÅŸta olmak üzere birçok âlime göre uydurmadır. [5]
Hz. Peygamber’in Hz. Âdem’den daha önce yaratıldığı, mahlûkatın yaratılış sebebi olduÄŸu fikri ile de yetinilmemiÅŸ, henüz Hz. Âdem tam olarak yaratılmamışken Rasûl-i Ekrem (sav)’in peygamber olduÄŸu kanaati de rivayetlere yansıtılmıştır:
“Âdem su ile çamur arasındayken ben peygamberdim.” [6]
“Hz. Âdem, su ve çamur dahi yokken ben peygamberdim.” [7]
Bu mealdeki rivayetlerde dile getirilen, Hz. Peygamber’in ilk yaratılan zat oluÅŸu fikri, Yeni Eflatuncu ve gnostik düÅŸüncelerin etkisiyle “Allah’ın ilk yarattığı ÅŸeyler” arasında yer alan “akıl, kalem vb.” unsurlara alternatif olarak zikredilmiÅŸ olabileceÄŸi gibi; [8] O’nun Hz. Âdem’den önce yaratıldığı ifade edilerek hem yaratılış hem de peygamberlik cihetiyle ondan daha üstün olduÄŸu vurgulanmış olabilir. Nitekim Pavlus’un Ä°sa Mesih öÄŸretisinde de buna paralel bir yaklaşım görmek mümkündür. Romalılar 8:29’da Pavlus, OÄŸul Ä°sa Mesih’i “kardeÅŸleri arasında ilk doÄŸan”, Koloseliler 1:15’te ise “bütün yaratılışın ilk doÄŸanı” ÅŸeklinde nitelemektedir. Pavlus’a göre Kurtarıcı Ä°sa Mesih varlık öncesi ilahî âlemde var olan (pre-existant) bir “ilk doÄŸan”dır. [9]
b. Nur-i Muhammedî fikri
Hz. Peygamber’in, Allah’ın nurundan yaratıldığı fikrini iÅŸleyen Nur-i Muhammedî veya Hakikat-i Muhammediyye nazariyesi ilk defa Sehl b. Abdillah et-Tusteri’ye (ö. 283) atfedilmiÅŸ, onun izinden gidenler tarafından da geliÅŸtirildiÄŸi belirtilmiÅŸtir. [10] Bu tasavvurun kaynağını ise çeÅŸitli araÅŸtırmacılar, Hıristiyan ve Yahudi tesiri, Yunan Felsefesi, Yeni Eflatuncu, Gnostik-Manikeist fikirler vb. farklı yabancı kültürlerin etkisine baÄŸlamaktadırlar. Ancak onlar bu anlayışın Hicrî 3. asırda ortaya çıktığı ve daha sonra özellikle mutasavvıflar arasında kabul gördüÄŸü hususunda birleÅŸmektedirler. [11]
Cabir b. Abdillah’dan gelen bir rivayete göre o, bir gün Hz. Peygamber’e, Allah’ın ilk önce yarattığı ÅŸeyin ne olduÄŸunu sormuÅŸ, Rasûlullah (sav) da ÅŸu cevabı vermiÅŸtir: “Ey Cabir! Allah, her ÅŸeyden önce kendi nurundan senin peygamberinin nurunu yarattı. Sonra bu nuru, kudretiyle dilediÄŸi gibi devretti. O vakit henüz levh, kalem, cennet, cehennem, melek, sema, arz, güneÅŸ, ay, cin ve insan dahi yoktu...” [12]
“Allah beni nurundan yarattı, Ebu Bekr’i de benim nurumdan yarattı...” [13]
c. Hz. Âdem’in sulbünden intikali
Yukarıdaki tasavvurların yanısıra bazı rivayetlerde ise Hz. Âdem’in sulbünden baÅŸlayarak babasının sulbüne varıncaya kadar en temiz evlilikler vasıtasıyla nesilden nesile Hz. Peygamber’in sulbünün intikal ettiÄŸi görüÅŸü de rivayetlerde yer almaktadır. [14]
Ä°bn Abbas (ra) aktarıyor: “‘Ey Allah’ın Rasûlü! Âdem cennette iken sen nerdeydin?’ dedim, o ÅŸöyle buyurdu: ‘Onun sulbünde idim. Sulbünde olduÄŸum halde o yeryüzüne indirildi. Babam Nuh’un sulbünde gemiye bindim. Babam Ä°brahim’in sulbünde ateÅŸe atıldım. Atalarımdan hiçbir anne-baba zina üzere bir araya gelmedi. Sürekli olarak temiz sulplerden, tertemiz rahimlere intikal ettim. Birbirinden ayrılan iki koldan ben daima en hayırlısı içinde oldum. Sonunda Allah benden peygamberlik misakını aldı, Tevrat’ta beni müjdeledi, Ä°ncil’de ismimi meÅŸhur etti. Yüzümle yeryüzünü, görünüÅŸümle semayı aydınlandı ve beni semasına yükseltti. Ä°simlerinden bir isim türetti: Arşın sahibi Mahmud, ben ise Muhammed oldum.’” [15]
d. DiÄŸer peygamberlerle mukayese ve onlardan üstün görme-gösterme düÅŸüncesi
Hz. Peygamber, hakkında uydurulan bazı rivayetlerde ise çeÅŸitli açılardan diÄŸer peygamberlerle mukayese edilmiÅŸtir. BaÅŸta bazı mucizeler olmak üzere önceki peygamberlere verilmiÅŸ olan bazı özelliklerin benzerinin hatta daha da üstününün O’na da verildiÄŸi ispatlanmaya çalışılmıştır. [16] Bu mukayesede ele alınan konulara bakılırsa Hz. Peygamber, adeta önceki bazı peygamberlerle müsabakaya sokulmuÅŸ ve sonuç itibariyle O’nun her bir maddede diÄŸerlerinden daha efdâl olduÄŸu vurgulanmıştır. Kudsi hadis formundaki ÅŸu uydurma rivayetler bunun en güzel örneÄŸini teÅŸkil eder:
“Ben Ä°brahim’i dost edinmiÅŸsem daha önce seni sevgili edindim. Musa ile yerde konuÅŸmuÅŸsam seninle gökte benim yanımdayken konuÅŸtum ki sema yerden daha hayırlıdır. Ä°sa’yı Ruhu’l-Kudüs’ten yaratmışsam senin ismini mahlûkatı yaratmazdan iki bin sene evvel yarattım... Peygamber olarak ilk önce Âdem’i seçmiÅŸsem seni de peygamberlerin sonuncusu yaptım. 124 bin peygamber yarattım, senden daha mükerrem kimseyi yaratmadım. Benim nezdimde senden daha üstün kim olacak?!...”
“Habibim, ben Yusuf’un güzelliÄŸini Kürsü’nün nurundan giydirdim. Senin yüzünün güzelliÄŸini ise ArÅŸ’ın nurundan giydirdim. Ey Muhammed! Senden daha güzel bir mahlûk görmedim.” [17]
“Benim Allah ile öyle bir zamanım vardır ki hiçbir mukarreb meleÄŸe, gönderilmiÅŸ hiçbir peygambere izin verilmez.” [18]
2. Hz. Peygamber’e karşı sevgi ve saygı
Burada ise Hz. Peygamber’e duyulan aÅŸk, sevgi ve saygı sonucu uydurulmuÅŸ, O’na salavat getirme, kabrini ziyaret etme, ebeveyninin dirilmeleri ve onun gül ile temsil edilmesine dair bazı rivayetler ele alınacaktır.
a. Salavat getirmeye, kabrini ziyarete teÅŸvik
Gerek Kur’ân’da gerekse bazı sahih hadislerde müminlerin Rasûl-i Ekrem (sav)’e salavat getirmeleri istenmiÅŸtir. [19] Müslümanlar en azından namazlarında okudukları “salli-barik” duaları ile bu talebi zaten yerine getirmektedirler. Ancak bu konu çok zayıf ve uydurma birçok rivayetle o kadar abartılmıştır ki -Ä°slam’ın ilk asırlarının aksine- Hz. Peygamber’in isminin geçtiÄŸi her defasında ona salavat getirme, ÅŸayet yazılıyorsa kısaltma dahi kullanmaksızın açık ve uzun bir ÅŸekilde “sallallahu aleyhi ve sellem” ifadesini kullanma adeta vazgeçilmez bir hal almıştır. Öyle ki Rabbimiz’in ismi anıldığında “teala, azze ve celle vb.” tazim ifadeleri ihmal edilse bile salavat getirme asla ihmal edilmemiÅŸtir. Neticede elimizdeki kitapların neredeyse üç-beÅŸ satırından birini salavat oluÅŸturmuÅŸtur. Bu hususta rivayet edilen uydurma hadislerin fevkalade etkili olduÄŸu bir gerçektir.
“...an Ebi Vail, an Abdillah, ani’n-Nebiyy, an Cibril, an Mikail, an Ä°srafil, ani’r-Rafi’, ani’l-Levhi’l-Mahfuz, an’illah azze ve celle” ÅŸeklinde son derece ilginç bir isnadla gelen bir rivayet ÅŸöyledir: “Sana kim bir gün ve gecede yüz defa salavat getirirse ona ben bin defa salat (rahmet) eder, bin ihtiyacını gideririm ki en kolayı cehennemden azad olmaktır.” [20]
“Kim bana kabrimin başında salavat getirirse onu iÅŸitirim. Kim de bana uzaktan salavat getirirse Allah onu bana ulaÅŸtırmak üzere bir melek görevlendirir. Onun hem dünya iÅŸi hem de ahireti yeterli olur. Ben de onun için ÅŸahit ve ÅŸefaatçi olurum.” [21]
“Kim bana salavat getirirse bir kerre, kalmaz onun günahlarından bir zerre.” [22]
Hac menasikinin yanısıra, Hz. Peygamber’in kabr-i ÅŸerifinin ziyaret edilmesi de bazı uydurma rivayetlerle teÅŸvik edilmiÅŸtir.
“Beyit’i haccedip de beni ziyaret etmeyen bana cefa etmiÅŸtir.” [23]
b. Ebeveyni ile bazı yakınlarının akıbetleri
Hz. Peygamber ile ilgili uydurma haberlerden bir kısmında da henüz ana rahmindeyken vefat eden babası Abdullah, çocukluk yaÅŸlarındayken kaybettiÄŸi annesi Amine ile dedesi Abdulmuttalib’in ve diÄŸer bazı yakınlarının akıbetlerinin ne olacağı konusu ele alınmıştır. Muhtemelen Hz. Peygamber’in doÄŸumuna ve yetiÅŸmesine vesile oldukları halde O’nun risaletine yetiÅŸemedikleri için yakınlarının da bir ÅŸekilde kurtarılmaları arzusu bu tür rivayetlerin ortaya çıkmasını saÄŸlamıştır.
“Bana Cebrail geldi ve: ‘Ey Muhammed! Allah sana selam söylüyor ve buyuruyor ki ‘Ben seni indiren sulbe, seni taşıyan rahme ve sana kefil olan kayaya cehennemi haram kıldım.’ Ben ‘Ey Cebrail! Bunları bana açıkla!’ deyince o: “Sulb, (baban) Abdullah; rahim, (annen) Amine bint Vehb, kaya ise (deden) Abdulmuttalip ile (amcanın hanımı) Fatıma bint Esed’dir’ dedi.” [24]
Bazı rivayetlerde ise ebeveyninin dirilip kendisine iman etmelerinden söz edilmiÅŸ hatta sırf bu konuda müstakil bir risale dahi uydurulduÄŸu belirtilmiÅŸtir. [25]
Hz. AiÅŸe (r.anha)’ye isnad edilen bir rivayete göre Hz. Peygamber veda haccı esnasında Hacun dağında Hz. AiÅŸe (r.anha)’nin yanına uÄŸradığında oldukça hüzünlü ve aÄŸlar bir vaziyetteyken sonra gayet neÅŸeli ve güler yüzlü bir ÅŸekilde tekrar gelmiÅŸ, bunun sebebini soran eÅŸine: “Annem Âmine’nin kabrine gittim ve Allah’tan ona hayat vermesini diledim. Allah da hayat verdi, annem bana iman etti ve Allah tekrar onu geri aldı” diye cevap vermiÅŸtir. [26]
Rivayeti nakleden Ä°bnu’l-Cevzi bu rivayetin ÅŸüphesiz uydurma olduÄŸunu belirttikten sonra ÅŸu açıklamayı yapmaktadır: “Bunu uyduran; anlayışı kıt, bilgisiz biridir. Zira onun bilgisi olsaydı, kâfir olarak ölen bir kimseye, (ölüp) döndükten sonra, hatta can verirken iman etmesi halinde bile inanmasının kendisine bir fayda vermeyeceÄŸini bilirdi.” Daha sonra o, kâfir olarak ölenlerle ilgili ayeti [27] ve “Babam için istiÄŸfar dilemek üzere Rabbim’den izin istedim fakat bana izin vermedi” [28] ÅŸeklindeki sahih hadisi zikretmekte, ardından da hocası Ebu’l-Fadl b. Nasr’ın “Bu hadis uydurmadır, zira Rasûlullah (sav)’ın annesi Hacun’da deÄŸil, Mekke ile Medine arasındaki Ebva denilen yerde vefat edip orada defnedilmiÅŸtir” dediÄŸini hatırlatmaktadır. [29]
c. Hz. Peygamber’in teri ve gül
Öteden beri, Hz. Peygamber’e sevgi ve aÅŸk ile dolu gönüller, o Sevgili Rasûl (sav)’den söz ederken ÅŸiirlerinde, naatlerine, kasidelerinde, hatta bazı sanatçılar hilyelerinde veya resimlerinde onu genellikle kırmızı gül ile ifade ve temsil etmiÅŸlerdir. [30] Nitekim yıllardır kutlanmakta olan Kutlu DoÄŸum programlarının amblemi de Rasûl-i Ekrem (sav)’i sembolize eden kırmızı güldür. Bunlar sadece Rasûl sevgisiyle yanıp tutuÅŸan gönlün sesi midir yoksa aynı aÅŸkla kaleme sarılan edebî zevk ve estetiÄŸin neticesi midir bilinmez. Fakat bilinen bir gerçek varsa o da bu konuda uydurulan bazı rivayetlerin mevcudiyeti ve de etkisidir.
“Kırmızı gül, Hz. Peygamber’in terinden yaratılmıştır.” [31]
“Kırmızı gülü koklayıp da bana salavat getirmeyen bana cefa etmiÅŸtir.” [32]
“Ä°sra gecesi semaya çıkarıldığımda, yeryüzüne benim terim düÅŸtü ve gül ondan yetiÅŸti. Benim kokumu koklamak isteyen, gülü koklasın.” [33]
Hatta, kırmızı gülün kendisinden yaratıldığı mübarek terin, ÅŸiÅŸeye doldurulup parfüm olarak kullanıldığına dair uydurma rivayetlere de sahibiz.
“Bir adam gelip ‘Ey Allah’ın Rasûlü! Kızımı evlendirdim ve bana yardım etmeni istiyorum’ dedi. Hz. Peygamber: ‘Yanımda bir ÅŸey yok, yarın bana gel ve beraberinde aÄŸzı geniÅŸ bir ÅŸiÅŸe ve bir aÄŸaç dalı getir’ dedi. Ertesi gün adam geldi. Hz. Peygamber’in dirseklerinden ter akmaya baÅŸladı ve ÅŸiÅŸe doldu. Sonra Hz. Peygamber: ‘Bunu al ve ailene emret, koku sürmek istediÄŸinde aÄŸaç dalını daldırsın ve onunla sürünsün’ buyurdu. Ravî der ki ‘O kız bu kokudan sürdüÄŸü zaman Medine halkı güzel bir koku kokladı ve o ev, ‘güzel kokulananların evi’ diye isimlendirildi. [34]
3. Hz. Peygamber’i istismar, O’nun adını kullanarak çıkar saÄŸlama
Hulefa-i RaÅŸidîn devrinin sonlarına doÄŸru ortaya çıkan ve “kussas” (hikaye anlatanlar) denilen bazı kimseler, camii ve mescitlerde oturmayı ve çevrelerinde halka teÅŸkil eden cemaata va’z ve nasihatte bulunmayı âdet haline getirmiÅŸlerdir. Ancak bunların bir kısmını, vaaz ve nasihatten ziyade halkın nazarında kazanacakları yüksek mertebe ve ÅŸöhret ilgilendiriyor ve vaazlarını, kendilerini bu gayeye ulaÅŸtıracak ÅŸekilde hazırlıyorlardı. Bunlar ÅŸöhrete giden yolun, halkın dinî hislerini galeyana getirmek suretiyle tutulabileceÄŸini bildikleri için onları coÅŸturacak ÅŸekilde vaaz ediyorlar, bazen de hazin konuÅŸmalarla onları uzun uzun aÄŸlatıyorlardı. Ä°ÅŸte camii ve mescitlere musallat olan bu kussas eliyle ve sırf ÅŸöhret hırsı ile pek çok hadis uydurulmuÅŸ ve Hz. Peygamber’in adıyla halk arasında yayılmıştır. [35]
GeçmiÅŸte uydurulan ve bir ÅŸekilde bazı kitaplara girmeyi baÅŸaran oldukça dramatik sahneler, kussasların günümüzdeki meslektaÅŸları tarafından sadece camii kürsülerinde deÄŸil, “Asr-ı Saadet” veya “Gözyaşı Geceleri” gibi isimlerle hem tiyatro ve sinema sahnelerinde hem de çeÅŸitli radyo ve televizyon programlarında son derece cazip ses düzeni ve efekt eÅŸliÄŸinde çok daha etkili bir ÅŸekilde hayatiyetini sürdürmektedir. Netice; Reyting için ÅŸöhret, ÅŸöhret için gözyaşı, gözyaşı için de uydurma haberler hâlâ en vazgeçilmez istismar malzemeleri olmaya devam etmektedir.
Vaizlerimizin çok anlattığı ve herkes tarafından “UkkaÅŸe kıssası” olarak çok iyi bilinen uydurma haber bunun en güzel misalidir ve özetle ÅŸöyledir:
Hz. Peygamber Nasr suresi inince, ecelinin geldiÄŸini anlamış, sahabeyi mescide toplayarak onlara bir hutbe irâd etmiÅŸ ve Allah adı vererek kendilerine herhangi bir haksızlık yapmış ise derhal kısas yapmalarını istemiÅŸti. Kimse kalkmamış, O bunu üç defa tekrar talep etmiÅŸ, üçüncüsünde Müslümanlar arasından UkkaÅŸe adlı yaÅŸlı biri onun huzuruna gelerek bir gazve dönüÅŸü, devesinden inip onun uyluÄŸundan öpmek üzere yanına yaklaşırken elindeki ince uzun çubukla açık olan boÅŸ böÄŸrüne vurduÄŸunu söylemiÅŸ, kısas uygulamak üzere Hz. Peygamber’e karnını açtırmış, olayı dehÅŸet içinde aÄŸlaÅŸarak seyreden ashabın gözleri önünde, Rasûl-i Ekrem (sav)’in mübarek karnını öpmüÅŸ ve “Anam-babam sana feda olsun, sana kim kısas yapabilir ki?!” demiÅŸ, Hz.Peygamber ise “Ya vurmasını, yahut affetmesini” rica etmiÅŸ, o da “Kıyamet günü Allah’ın da beni affetmesini umarak seni affettim” demiÅŸtir. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Cennette benim arkadaşımı görmek isteyenler bu ihtiyara baksınlar” buyurmuÅŸ, sahabe de gözleri arasından öperek UkkaÅŸe’yi tebrik etmiÅŸler...” Devamında, Hz. Peygamber’in hastalanışı, Hz. Ebû Bekir’in namaz kıldırışı, Azrail’in geliÅŸi, Cebrail ile görüÅŸmeler, konuÅŸmalar, kendisini kimlerin yıkayacağı, nasıl kefenleyeceÄŸi, cenaze namazını nasıl kılacakları, kabre nasıl koyacakları, kızı Fatıma ile konuÅŸmalar, Rasûl-i Ekrem (sav)’in naşının, vasiyet ettiÄŸi gibi yıkanıp kefenlendikten sonra, mescide konulması yer almaktadır. Rivayetin sonunda ise, “Ä°lk önce onun cenaze namazını, arşının üzerinden Rab Teala ve tekaddes, sonra sırasıyla Cebrail, Mikail, Ä°srafil ve grup grup diÄŸer melekler kıldı” denilmekte, ardından da sahabenin kıldığı, sonra da kabre konulduÄŸu anlatılmaktadır. [36]
Hz. Peygamber’in bayılması, hastalanması ve vefatını anlatan uzunca baÅŸka bir haberde ise ölüm konusu iÅŸlenmekte ve ilgili birçok ayet zikredilmektedir. [37] Burada da büyük bir ihtimalle, halka ölüm gerçeÄŸini anlatmaya çalışan bazı kıssacıların, vaazlarını daha etkili ve duygusal yapabilmek için Hz. Peygamber’in vefatını kullandıkları anlaşılmaktadır.
Åžu rivayette de yine O’nun adı kullanılarak, hanımlardan el çekip tamamen ibadetle geçirilen münzevi bir hayata teÅŸvik etme amaçlanmış olmalıdır:
“Hz. Peygamber, vefatından iki ay önce kendisini tamamen ibadete verdi ve hanımlarından uzaklaÅŸtı da neticede erimiÅŸ kireç gibi oldu.” [38]
Hz. Peygamber hakkında uydurulan hadislerden bazısı da üretilen mahsullere karşı insanların ilgisini çekmek, ürünleri pazarlamak ve bunu yaparken de Hz. Peygamber’in adını kullanmak üzere uydurulmuÅŸtur:
“Muaz b. Cebel, Hz. Peygamber’e cennetten her hangi bir yemek verilip verilmediÄŸini sorunca O: ‘Evet, bana herise=helva/keÅŸkek verildi. Onu yedim ve cinsel gücüm de nikâhım da kırk kat arttı’ demiÅŸtir.” [39]
Ebu Hafs Ömer el-Hanefi (ö. 623) bu haberi helvacılık yapan Muhammed b. El-Haccac’ın uydurduÄŸunu, bu konudaki rivayetlerin çoÄŸunun ona dayandığını, sonra da baÅŸka yalancıların ondan çaldıklarını, konu ile ilgili bir cüzün tasnif edildiÄŸini ancak bu hususta Hz. Peygamber’den sahih bir ÅŸey gelmediÄŸini belirtmiÅŸtir. [40]
Pirincin deÄŸerini vurgulayan çeÅŸitli rivayetlerde de benzer bir ÅŸekilde Hz. Peygamber’in adı bazı çıkarcılar tarafından kullanılmıştır. [41]
4. Ä°slam düÅŸmanlarının saptırma gayreti
Kaynaklar; zındıkların, Ä°slam akidesini ve ahlakını bozmak, Ä°slam birliÄŸini parçalamak, Ä°slam’ı gülünç durumlara düÅŸürerek alay etmek ve Müslümanların inançlarında ÅŸüphe ve tereddütler meydana getirmek gibi hedefleri olduÄŸunda birleÅŸmektedirler. Onlardan bazılarının itiraflarına bakılırsa “zındık” veya “mülhid” adı verilen Ä°slam düÅŸmanları binlerce hadis uydurmuÅŸ ve onları yaymaya çalışmışlardır. [42] Her ne kadar bu tür uydurma rivayetlerin birçoÄŸu, münekkit âlimler tarafından tespit edilmiÅŸse de bazı rivayetlerin kimi kaynaklara girmeyi baÅŸardığı bir gerçektir. Ä°slam düÅŸmanlarının uydurduÄŸu rivayetlerin bir kısmında Hz. Peygamber de konu edilmiÅŸtir. Bu iÅŸin ne kadar kolay yapıldığını gösteren ÅŸu misal, Ä°slam düÅŸmanlarının öncelikle inançları hedeflediÄŸini gözler önüne sermektedir:
“Ben peygamberlerin sonuncusuyum, benden sonra hiçbir peygamber yoktur. Ancak Allah dilerse o baÅŸka!” [43]
Rivayeti nakleden Cuzekani (ö. 543) ve Ä°bnu’l-Cevzi (ö. 597), Muhammed b. Said eÅŸ-Åžami [44] adlı yalancının insanların kalbine ÅŸüphe sokmak için son cümleyi uydurduÄŸunu ve zındıklık yaptığı için de Halife el-Mansur (136-158) tarafından asıldığını belirtmekte, ilk kısmın ise sahih olarak geldiÄŸini nakletmektedir. [45] GörüldüÄŸü gibi, yapılan tahrif, sahih bir hadis metninin sonuna, sadece “illa ma ÅŸaallah”= “Ancak Allah dilerse o baÅŸka” ifadesini idrac etmek olmuÅŸtur. Böylece onlar Hz. Peygamber’in aÄŸzından, Allah’ın dilemesine baÄŸlı olarak, Hatemu’l-Enbiya’nın son peygamber oluÅŸunu adeta tartışmaya açmak istemiÅŸlerdir.
“Ölen her peygamber kabrinde ancak kırk sabah kalır, sonra ruhu kendisine iade edilir.” [46]
“Ben kıyamet günü Allah nezdinde, toprak altında bin yıl bırakılmayacak kadar sevimliyim.” [47]
Bazen zındıkların amaçları, Ä°slam ile dalga geçmek, Müslümanlarla alay etmektir:
Hz. Peygamber, Hayber’in fethedildiÄŸi zaman, ganimetlerden hissesine düÅŸmüÅŸ olan siyah bir merkebe ismini sormuÅŸ, o da isminin “Yezid b. Åžihab” olduÄŸunu, ecdadından atmış merkep geldiÄŸini ve her birine bir peygamber bindiÄŸini, bu soydan kendisinin, peygamberlerden de sadece Hz. Peygamber’in kaldığını söylemiÅŸtir... [48]
Ä°bnu’l-Cevzi bu çirkin rivayeti naklettikten sonra, “Bu uydurma bir hadistir. Allah onu uydurana lanet etsin, bununla sadece Ä°slam’ı yaralamak ve onunla alay etmek istemiÅŸtir” demektedir. Yine onların bu amaçla uydurdukları bir baÅŸka ilginç rivayete göre:
“Rasûlullah (sav) bir defasında fakirlerin meclisine katılmış, [49] bir musiki dinlemiÅŸ [50] ve gömleÄŸi yırtılıncaya kadar raksetmiÅŸtir.” [51]
Muhtelif konularda uydurulan rivayetler
Hadis uydurmacılığının baÅŸlangıcından itibaren asırlardır çeÅŸitli konularda pek çok sayıda hadis uydurulunca, genelleme yaparak hangi konulardaki rivayetlerin uydurma olduÄŸunu ele alan müstakil eserler telif edilmiÅŸtir. [52] Åžimdi bu tür eserlerden yararlanarak, konumuzla ilgili birkaç maddeyi kaydedelim:
Muhammed veya Ahmed isimlerini koymanın faziletine dair bütün rivayetler, [53]
Hz. Peygamber’in bazı Farsça kelimeler konuÅŸtuÄŸuna dair rivayetler, [54]
Hz. Peygamber’in dünyadan ayrılıncaya kadar sabah namazlarında kunut okuduÄŸunu bildiren rivayetler, [55]
Hz. Peygamber’in doÄŸumuyla ilgili harikuladelikleri anlatan rivayetler, [56]
Miraç’ta Rabbi’ni gördüÄŸüne dair rivayetler, [57]
Hz. Peygamber’in vecde gelip ÅŸiir okuduÄŸuna dair rivayetler uydurmadır. [58]
Hz. Peygamber’in Üveys el-Karani’ye hırkasını vasiyet etmesi ve Hz. Ömer ile Ali’nin hırkayı ona teslim etmeleri asla sabit deÄŸildir. [59]
Ä°rtihalden önce irâd ettikleri –yirmi yapraktan– uzun hutbenin aslı yoktur. [60]
Hz. Peygamber’in Cuhfe’de hamama girdiÄŸine, [61] hamamları övdüÄŸüne dair rivayetlerin aslı yoktur. [62]
“Hz. Peygamber’in def-i hacetinden sonra girdim, hiçbir ÅŸey göremedim” sözünün aslı yoktur. [63]
Ä°sra gecesinde enbiyaya namaz kıldırması hakkında hiçbir hadis sahih olarak varid deÄŸildir. [64]
Hz. Peygamber’in duasıyla Cabir’in ölen iki oÄŸlunun hayat bulduÄŸuna dair anlatılan kıssanın aslı yoktur. [65]
“Åžu üç ÅŸeyden dolayı Arabı seviniz: Ben Arab’ım, Kur’ân Arapça, Cennet ehlinin dili de Arapça’dır” [66] rivayeti de uydurmadır. [67]
Bu hususta daha birçok rivayete sahip isek de sözü fazla uzatmamak için sadece bu misallerle ve ilgili çalışmalara iÅŸaret etmekle yetiniyoruz. [68]
Sonuç
GiriÅŸte belirtildiÄŸi gibi bu tebliÄŸde, sadece “uydurma” olduÄŸu belirtilen birçok rivayetten bir kısmı örnek olarak seçilmiÅŸtir. Ä°lginçtir ki konu ile ilgili kaynaklarda nakledilen bu uydurma rivayetlerin genellikle isnad tenkidiyle tespit edildiÄŸi görülmektedir. Dolayısıyla saÄŸlam bir isnadla uydurulmuÅŸ bazı rivayetler, sırf senedi itibarıyla uydurma olmaktan çıkmış ve en azından bazı mütesahil musanniflerin derlediÄŸi çeÅŸitli hadis kaynaklarına girebilmiÅŸtir. Nitekim, Hakim, Beyhaki, Kadi Iyaz, Suyuti gibi müelliflerin çeÅŸitli eserlerinde bu kabilden birçok habere rastlanmaktadır. Hatta Suyuti, uydurma haberleri derlediÄŸi eserinde zikrettiÄŸi birçok mevzu haberi, el-Hasais adlı eserinde Hz. Peygamber’in ayrıcalıklı yönlerini göstermek üzere delil olarak kullanmakta bir beis görmemiÅŸtir.
“Suyuti’nin el-Hasais adlı eserinin giriÅŸinde zayıf ve mevzu rivayetlerin ayıklandığını belirtmesine raÄŸmen, el-Lealiu’l-Masnua fi’l-Ehadisi’l-Mevzua adlı kitabında bizzat kendisinin mevzu olduÄŸunu söylediÄŸi rivayetlerle ilk dönem muhaddislerinin zayıf veya mevzu kabul ettiÄŸi rivayetlere yer vermesi ÅŸaşılacak bir tutumdur. Eserde, Hz. Peygamber’in ana rahmine düÅŸtüÄŸü gece Mekke’deki bütün hayvanların dile gelip nübüvvetini haber verdiÄŸi, sünnetli olarak doÄŸduÄŸu, ilk önce nur-i Muhammedî’nin yaratıldığı ve bunun alnında parladığı, gölgesinin bulunmadığı, terinin gül koktuÄŸu, idrarının hastalara ÅŸifa verdiÄŸi, dışkısını toprağın daima örttüÄŸü, aÄŸaçların nübüvvetini ifade ettiÄŸi, ölüleri dirilttiÄŸi, elinin ve asasının nur saçtığı, ölülerle konuÅŸtuÄŸu, geçmiÅŸ peygamberlere verilen bütün mucizelerin kendisine de verildiÄŸi, savaÅŸlarda zafer kazanmak için kendi adının anılmasını telkin ettiÄŸi, kâinatın onun hürmetine yaratıldığı, gökten inen bir levha üzerinde bütün peygamberlerle birlikte onun da resminin bulunduÄŸu ve bu levhanın Bizanslılarca saklandığı gibi pek çok mevzu rivayet nakledilmiÅŸtir.” [69]
Oysa, asılsız olan bu rivayetler öncelikle metin tenkidine tâbi tutularak deÄŸerlendirilmeliydi. Kur’ân’a, sünnete, sahih hadislere, sirete, akl-ı selime, tarihî vakıalara aykırı olan bu haberlerin, isnadı ne olursa olsun, metni itibarıyla elekten geçirilmesi gerekirdi.
Ne yazık ki isnadı itibarıyla zayıf, hasen veya sahih gibi deÄŸerlendirmelerle hadis kaynaklarına giren, ama metni itibarıyla uydurma olması muhtemel birçok rivayet mevcuttur. Bazı âlimlerin bu tür rivayetleri kabullerinde ÅŸu hususların etkili olduÄŸunu düÅŸünmekteyiz:
1. DiÄŸer peygamberler için mümkün olan harikuladeliklerin, Hz. Peygamber’e de verilmesinin imkan dâhilinde görülmesi,
2. Hadis uydurma olsa bile manasının sahih olduğu kanaati,
3. Benzer muhtevanın sahih/hasen veya zayıf rivayetlerde de bulunması,
4. Amellere teÅŸvik konusunda zayıf hadislerin zikredilmesinin caiz görülmesi,
5. Selef ulemadan bazılarının bu tür rivayetleri kitaplarında zikretmiÅŸ olmaları.
Menakıb, Delail, Åžemail, Hasais, Hılye, Tarih ve Siyer gibi çeÅŸitli konularda ele alınan bu tür kaynaklarda, uydurma pek çok rivayet bulunmaktadır. Edebiyatçılar, tasavvufçular, çeÅŸitli sanatçılar ve hatta ilmî ehliyeti olmaksızın kitaplar telif etmeye kalkışanlar tarafından en çok baÅŸvurulan rivayetler maalesef uydurmalar olmuÅŸtur. Bu uydurma haberler, vaizler ve kimi yazarlar tarafından öteden beri, doÄŸru bilgilermiÅŸçesine devamlı aktarılagelmiÅŸ, nesilden nesle ÅŸöhret, hatta tevatür kazanmıştır.
Hz. Peygamber’in irtihalinden bir-iki asır sonra ortaya çıkmaya baÅŸlayan bu rivayetler sayesinde Kur’ân’ın ÅŸiddetle reddettiÄŸi “cahilî peygamber tasavvuru” neredeyse yeniden hayat bulmuÅŸ, kısaca “beÅŸer-Rasûl” diye ifade edilen Kur’ân’a dayalı peygamber tasavvuru adeta bu uydurma rivayetlerin gölgesinde kalmıştır. Artık ilerleyen asırlarda, Kur’ân’a ve Hz. Peygamber’in aksi yöndeki uyarılarına raÄŸmen, ister yüceltme isterse saptırma gayesiyle ortaya atılsın, Hz. Peygamber’in, ilk yaratılan ve kâinatın yaratılış sebebi olan nurdan bir varlık olduÄŸu ÅŸeklinde bazı kozmolojik tasavvurlar geliÅŸtirilebilmiÅŸtir. Söz konusu tasavvurlar günümüze kadar Ä°slam âleminin dört bir tarafında yüzlerce esere konu olmuÅŸ, hatta asırlardır gittikçe çoÄŸalarak daha teferruatlı nice yeni hadislerin uydurulmasını, oldukça ilginç tasavvurların ortaya çıkmasını beraberinde getirmiÅŸtir. [70]
BaÅŸlangıçta hasret ve muhabbetin verdiÄŸi bir dürtüyle ortaya çıkan, daha sonra Müslümanlarla gayrimüslimler arasında yapılan peygamberlik hakkındaki tartışmalara dayalı dış etkenlerle beslenen bu telakkiler, Hz. Peygamber’in nübüvvetini vahyin indirildiÄŸi tarih ile baÅŸlatmak yerine, O’nun doÄŸumundan itibaren baÅŸlatmayı, risalet öncesinde de yüzlerce alametin (beÅŸair) görüldüÄŸünü ispatlamayı amaçlamıştır. Siret kitaplarının ilk sayfalarını dolduran rivayetlere göre sadece doÄŸumu esnasında, hem gökte hem de yerde olaÄŸanüstü hareketler olmuÅŸ, yıldızlar doÄŸmuÅŸ, yıldızlar kaymış, Kisra’nın sarayının ÅŸerefeleri yıkılmış, Ä°ranlıların bin yıllık ateÅŸgedeleri sönmüÅŸ, Save Gölü’nün suyu çekilmiÅŸ, Semave Vadisi’ni su basmıştır... [71] Asırlardır tarih geleneÄŸimiz, doÄŸruluklarını hiç tartışmadan bunları en sahih bilgilermiÅŸ gibi sıralamış ve çocuklarımızın Rasûl-i Ekrem (sav) hakkında öÄŸrendiÄŸi ilk bilgiler bunlar olmuÅŸtur. Yine benzer rivayetlerde Hz. Peygamber, canlı-cansız her ÅŸey ve herkesle konuÅŸan, -kendisi hariç- yerli yabancı birçokları tarafından peygamber olduÄŸu/olacağı anlaşılan, olaÄŸanüstü birçok haliyle diÄŸer insanlardan ayrıcalıkları bulunan bir ÅŸahsiyet olarak takdim edilmiÅŸtir.
Hz. Peygamber’i yüceltme arzusu, sadece onun fizyonomisi ve dış çevresi ile de sınırlı kalmamıştır. GeliÅŸen bu tasavvurlar neticesinde Hz. Peygamber’e, hem öncekilerin hem de sonrakilerin ilminin tafsilî bir ÅŸekilde verildiÄŸi, geçmiÅŸ ve gelecek her ÅŸeyin külli ve cüzi ilminin ona lutfedildiÄŸi bile iddia edilmiÅŸtir. Buna göre ihatâ bakımından onun ilmi ile Rabbi’nin ilmi arasındaki tek fark, Allah’ın ilminin baÅŸkasının öÄŸretmesi olmaksızın, zatıyla ezeli oluÅŸu; Hz. Peygamber’in ilminin ise Rabbi’nin talimiyle gerçekleÅŸmesidir. [72] Bu aşırı iddialar, tenkitçi âlimler tarafından oldukça baÅŸarılı bir ÅŸekilde eleÅŸtirilmiÅŸse de [73] günümüze kadar hemen her asırda bu düÅŸünceyi paylaÅŸanlar, O’nun geçmiÅŸte ve gelecekte vuku bulan/bulacak her ÅŸeyi bildiÄŸine inanlar da eksik olmamıştır. [74]
BaÅŸta, O’nun “rahmeten li’l-alemin”, “hatemu’n-nebiyyin”, “usve-i hasene” olması, ve “huluk-i azim” sahibi oluÅŸu, kendisine Kur’ân gibi eÅŸsiz bir mucizeye veriliÅŸi olmak üzere; yirmi üç yıl gibi kısa bir sürede tamamen tabii ÅŸartlar dahilinde yürüttüÄŸü mücadeleyle elde ettiÄŸi dinî, içtimai ve siyasi baÅŸarılar, içinde yaÅŸadığı Cahiliye toplumundan medeni bir toplum gerçekleÅŸtirebilmesi, Yesrib’i Medine’ye, Ä°slam’ı muazzam bir medeniyete dönüÅŸtürebilmesi, Hz. Peygamber’in üstünlüÄŸünü veya ayrıcalığını göstermek için yeterli deÄŸil midir? Rasûl-i Ekrem (sav)’in bu yönünü, sözünü ettiÄŸimiz ve kısaca “Sünnet” dediÄŸimiz “medeni bir toplum gerçekleÅŸtirme projesi”nde aramak yerine; asılsız rivayetlere dayanarak onu ilk varlık olarak takdim etme, diÄŸer peygamberlerle mucize yarışına sokma, O’na karşı gösterilmesi gereken sevgi ve saygıyı, çeÅŸitli ritüellere indirgeme; ayrıcalığını, saç ve sakalının telinde, teninde, terinde vb. arama hem onun gönderiliÅŸ sebebine hem de Kur’ân’ın teklif ettiÄŸi “beÅŸer-Rasûl” anlayışına aykırıdır.
Netice olarak, hedef kitlesi kim olursa olsun, alan ve branÅŸ ne olursa olsun, Hz. Peygamber hakkında yapılan bütün çalışmalarda, konuÅŸmalarda uydurma haberlerden kesinlikle sakınılmalıdır. Zira Hz. Peygamber’i daha doÄŸru bir ÅŸekilde tanıyıp yeni nesillere tanıtmak istiyorsak öncelikle ve ivedilikle asırlardır nakledilen bu asılsız, uydurma haberlerin terk edilmesi ÅŸarttır. “Âlemlere rahmet olarak gönderilen” Rasûl-i Ekrem (sav) hakkında uydurulan bu tür uydurma haberler O’nun ÅŸan ve ÅŸerefine hiçbir katkıda bulunmadığı ve bulunmayacağı gibi onların tamamen terk edilmesi halinde de herhangi bir eksiklik olmayacaktır. Kanaatimizce Rasûl-i Ekrem (sav)’i tanıma ve tanıtmada, Yüce Kur’ân’ın ve bizzat Hz. Peygamber’in sahih hadislerinde verdiÄŸi bilgiler yeterlidir ve onlarla yetinilmelidir.
DiÄŸer taraftan uydurma rivayetlerin bizim için tek bir faydası ise ortaya çıktıkları bölge ve dönemlerin telakkilerini, tasavvurlarını göstermeleridir. Dolayısıyla bu tür rivayetlerden hareketle, uydurma haberler üzerine yapılacak derinlemesine çalışmalar sonucu, mesela konumuz olan peygamber tasavvurundaki deÄŸiÅŸim, bu tür fikirlerin gün yüzüne çıktığı zaman ve mekânlar tespit edilebilir, her bir fikrin ardındaki asıl saikler daha net bir biçimde ortaya konulabilir. Hangi tasavvurların nerede ve ne zaman ortaya çıktığı ve daha çok hangi kesimlerde raÄŸbet görüp yayıldığı, asırlar ilerledikçe bu tasavvurlardaki deÄŸiÅŸim ve geliÅŸim gibi konular, uydurma hadisler konusunun çeÅŸitli açılardan yeniden çalışılmasını gerektirmekte ve bu sahada gayretli araÅŸtırmacıları beklemektedir.
Rahmetle yoÄŸrulmuÅŸ rehberliÄŸine olan ihtiyacımızın çok daha arttığı ÅŸu günlerde, Sevgili Peygamberimiz’i milenyum nesillerine kısa zamanda en doÄŸru ve kendilerine en yakın bir ÅŸekilde tanıtabilmemiz temennilerimle...
Müellif: Prof. Dr. Bünyamin Erul / Kaynak: Son Peygamber. info web sitesi
________
Dipnotlar
1. Bakara, 30.
2. Ahzab, 40.
3. Hakim, Mustedrek, II. 615. Hakim, isnadın sahih olduÄŸunu, ama Buhari ve Muslim’in onu rivayet etmediklerini söylemekteyse de Zehebi, Telhis’inde “Mevzu olduÄŸunu sanıyorum” demektedir. “Âdem o bilinen hatayı yapınca: ‘Ya Rabbi! Muhammed hakkı için senden beni bağışlamanı istiyorum’ deyince Allah: ‘Ey Âdem! Sen Muhammed’i nasıl tanıdın? Ben onu henüz yaratmadım ki!’ diye sordu. Bunun üzerine Âdem: ‘Ya Rabbi! Sen beni elinle yaratıp bana ruhundan üfürdüÄŸünde başımı kaldırıp baktığım zaman arşın sütunları üzerinde La ilahe illallah, Muhammedu’r-Rasûlullah yazıldığını gördüm. Anladım ki sen kendi isminin yanına ancak yaratıkların en sevimlisini eklemiÅŸsindir’ dedi. Allah da: ‘DoÄŸru söyledin ey Âdem! O bana yaratıkların en sevimlisidir, bana onun hakkı için dua et! Åžüphesiz seni bağışladım. EÄŸer Muhammed olmasaydı, seni de yaratmazdım’ buyurdu.” Hakim, age, II. 615. Hakim, bu haberin de isnadının sahih olduÄŸunu belirtmekteyse de Zehebi “Bilakis o uydurmadır” demektedir. Benzer bir-iki haberi Kadi Ä°yaz isnadsız bir ÅŸekilde verir ve Hz. Âdem’in “Ebû Muhammed” diye künyelendiÄŸi bilgisini de aktarmaktan geri kalmaz. Bkz: eÅŸ-Åžifa bita’rifi Hukuki’l-Mustafa, I. 227-8. tah. Ali Muhammed el-Becavi, Kahire-1977. “Bana Cebrail geldi ve: ‘Ya Muhammed! Sen olmasaydın cennet yaratılmazdı. Yine Sen olmasaydın cehennem de yaratılmazdı” -Ä°bn Asakir’in rivayetinde ise- “Sen olmasaydın dünya yaratılmazdı” dedi. Aliyyu’l-Kari, el-Esraru’l-Merfua, s. 288, no: 385, tah. M. b. Lutfi es-SabbaÄŸ, Beyrut-1986, II. Baskı.
4. SaÄŸani, el-Mevduat, s. 14, no: 78, Beyrut-1985; Aliyyu’l-Kari, age, s. 288, no: 385; Acluni, KeÅŸfu’l-Hafa, II. 214, no: 2123. Ahmed KalaÅŸ neÅŸri, Beyrut-1985, IV. Baskı.
5. Adı geçen eserler.
6. SaÄŸani, ed-Durru’l-Multekat fi Tebyini’l-Äžalat, s. 43, no: 73. (Önceki eseriyle birlikte)
7. Ä°bn Arrak, Tenzihu’ÅŸ-Åžeriati’l-Merfua, I. 341. tah. A. Abdullatif, A. M. Es-Sadik, Beyrut-1981, II. baskı. Ä°bn Teymiyye bunu mülhidlerin uydurduÄŸunu, aslının olmadığını söylemektedir. Mecmuu’l-Fetava, II. 147, 237.
8. GeniÅŸ bilgi için bkz: Goldziher Ignaz, Hadiste Yeni Eflatuncu ve Gnostik Unsurlar, çev. Ömer Özsoy, AÜÄ°FD, XXXVI. 405-420.
9. Bkz: Gündüz Åžinasi, Pavlus, Hristiyanlığın Mimarı, s. 107-108, Ankara-2001.
10. GeniÅŸ bilgi için: Yıldırım Ahmet, Tasavvufun Temel ÖÄŸretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, s. 114, Ankara-2000; Demirci Mehmet, “Hakikat-i Muhammediyye”, DÄ°A, XV. 179-180.
11. Yıldırım Ahmet, age. s. 114-121.
12. Leknevi, el-Asaru’l-Merfua, s. 42-3, tah. M. Said b. Besyuni ZeÄŸlul, Beyrut-1984
13. Ä°bn Arrak, age, I. 337. Onun naklettiÄŸi diÄŸer bir rivayet ise ÅŸöyledir: “Hz. Peygamber’in omuzları arasında, üst satırda ‘La ilahe illallah’, alt satırda da ‘Muhammedun Rasûlullah’ ÅŸeklinde tıpkı ayın ondördü gecesinin aydınlığı gibi nurdan yazı yazılıydı.” Bkz: age, I. 336.
14. GeniÅŸ bilgi için bkz: Goldziher, agm, 412-419.
15. Ä°bnu’l-Cevzi, el-Mevduat, I. 281, Kahire-1987. Ä°bn Arrak, age, I. 321. Bir gün Cebrail Hz. Peygamber’e gelmiÅŸ, Yüce Allah’ın selamını söyledikten sonra ona Allah’ın ÅŸu buyruÄŸunu iletmiÅŸtir: “Sen Hz. Âdem’in sulbünde iken Allah peygamberlerden senin misakını aldığında, seni peygamberlerin efendisi, vasini de vasilerin efendisi Ali b. Ebi Talib kıldı.” Ä°bn Arrak, age, I. 340.
16. Bkz: Kadi Iyaz, Åžifa, I. 523-533.
17. Bkz: Ä°bnu’l-Cevzi, Mevduat, I. 288-291. Medine’den kırk Yahudi, yüzüne karşı kötülemek ve tekzip etmek üzere Hz. Peygamber’e varırlar. Sırasıyla Hz. Âdem, Nuh, Musa, Ä°sa, Süleyman peygamberlerin çeÅŸitli özellikleriyle ondan daha hayırlı olduklarını söylerler. Hz. Peygamber: “Yalan söylüyorsunuz! Aksine ben onların hepsinden daha hayırlı ve daha efdalim” dedikten sonra bu peygamberlerle kendisini karşılaÅŸtırınca Yahudiler, bütün bunların Tevrat’ta yazılı ve daha üstün olduÄŸunu söyleyerek onu tasdik ederler, ardından da kelime-i ÅŸehadet getirirler. Bkz: Ä°bnu’l-Cevzi, age, I. 285-288. Ä°bnu’l-Cevzi, “bu hadisin uydurma olduÄŸunda ÅŸüphe etmeyiz” der.
18. Aliyyu’l-Kari, age, s. 291-2, no: 392. Sufilerin sıkça kullandığı bir rivayettir. GeniÅŸ bilgi için bkz: Yıldırım Ahmet, age, s. 79-80.
19. Ahzab, 56. Konu ile ilgili birçok hadis için bkz: Ä°bn Kesir, Muhtasaru Tefsir-i Ä°bn Kesir, III. 110-112, tah. M. Ali es-Sabuni, Beyrut-1401.
20. Ä°bnu’l-Cevzi, age, I. 302. KarşılaÅŸtır: Ä°bn Arrak, age, I. 331. “Allah, gönderilen (Peygamberler)i, (meleklerden Allah’a) yakınlaÅŸmışlara üstün kılmıştır. Yedinci semaya çıktığımda, beni nurdan bir sedirin üzerinde nurdan bir melek karşıladı. Ona selam verdim ve selamımı aldı. Bunun üzerine Allah ona ÅŸöyle vahyetti: “Benim seçtiÄŸim peygamberim sana selam veriyor ve sen onun için ayaÄŸa kalkmıyorsun?! Ä°zzetim ve celalim hakkı için kalkacaksın ve kıyamete kadar oturmayacaksın!” Ä°bnu’l-Cevzi, age, I. 292.
21. Ä°bnu’l-Cevzi, age. I. 303; Bu meyanda diÄŸer uydurmalar için bkz: Suyuti, el-Lealiu’l-Masnua fi’l-Ehadisi’l-Mevdûa, I. 282-4. Beyrut-1983. “Hz. Peygamber’e salevat getirme, köle azad etmekten daha faziletlidir.” Aliyyu’l-Kari, s. 237, no: 268. “Kulağı çınlayan, bana salevat getirsin.” Ukayli, Duafa, IV. 261; Ä°bnu’l-Kayyim, el-Menaru’l-Munif, s. 65, no: 119, tah. A. Ebu Gudde, Kahire-t.y.
22. SaÄŸani, el-Mevdûât, s. 11, no: 46.
23. SaÄŸani, ed-Durru’l-Multekat s. 39, no: 58. BaÅŸka misaller ve deÄŸerlendirmeler için bkz: Elbani, M. Nasıruddin, Silsiletu’l-Ehadisi’d-Daife ve’l-Mevdua, I. 61-64, no: 45-47. Beyrut-1985, V. Baskı.
24. Ä°bnu’l-Cevzi, Mevduat, I. 283. Ä°bnu’l-Cevzi, Abdulmuttalib’in, Hz. Peygamber sekiz yaşındayken kâfir olarak öldüÄŸünü, Abdullah’ın ise henüz o ana rahmindeyken yine kâfir olarak öldüÄŸünü, aynı ÅŸekilde Amine’nin de henüz o altı yaşındayken öldüÄŸünü belirttikten sonra, Fatıma bint Esed’in ise Müslüman olduÄŸunu, bey’at ettiÄŸini ve diÄŸerleriyle karıştırılmaması gerektiÄŸini hatırlatmaktadır. (Bkz: Ä°bnu’l-Esir, Usdu’l-Gabe, VII. 217, no: 7168) “Åžu kimselere diriliÅŸten sonra toz-toprak olmaları için ÅŸefaat ettim: Anneme, babama, amcam Ebu Talib’e ve süt kardeÅŸim Ä°bnu’s-Sa’diyye’ye.” Ä°bnu’l-Cevzi, a.y.
25. Aliyyu’l-Kari, age, s. 108, no: 16.
26. Ä°bnu’l-Cevzi, age. I. 284. Yine Hz. AiÅŸe’ye isnad edilen baÅŸka bir rivayete göre: “Rasulullah (sav) Rabbi’nden ebeveynine hayat vermesini istemiÅŸ, Allah da onlara hayat vermiÅŸ, kendisine iman ettikten sonra da onların tekrar canlarını almıştır.” Suyuti, Leali, I. 267. Daha sonra Suyuti, Suheyli’nin ÅŸöyle dediÄŸini de nakletmektedir: “Allah her ÅŸeye kadirdir. Onun rahmeti ve kudreti hiçbir ÅŸeyden aciz deÄŸildir. Peygamberi ise O’nun fadl u kereminden dilediÄŸi ayrıcalığa fazlasıyla ehildir.”
27. Bakara, 217.
28. Bkz: Muslim, Cenaiz 105, 108, I. 671; Ahmed b. Hanbel, Musned, II. 441. Ä°bnu’l-Cevzi’nin naklettiÄŸi haberde “babam için” denilirken, her iki kaynakta da “annem için” denilmektedir.
29. Ä°bnu’l-Cevzi, age, I. 284. Suyuti gibi bazı âlimler ise, Hz. Peygamber’in ebeveyninin canlanıp, iman etmeleri ile ilgili rivayetlerin uydurma deÄŸil, zayıf olduÄŸunu savunmuÅŸlardır. Hatta Suyuti’nin bu konuda “Mesaliku’l-Hunefa fi Valideyi’l-Mustafa” adlı müstakil bir risale telif etmiÅŸ, 1334’te Hindistan’da basılmıştır. GörüÅŸü için bkz: el-Lealiu’l-Masnua, I. 266-268.
30. Örnekler ve bilgi için bkz: Zülfikar Güngör, Türk Edebiyatında Türkçe Manzum Hilye-i Nebeviler ve Nesimi Mehmed’in Gülistan-ı Åžemail’i, s. 119-124. AÜSBE, Ankara-2000,basılmamış doktora tezi.
31. SaÄŸani, age, s. 12. 55; Aliyyu’l-Kari, age, s. 151, no: 103.
32. SaÄŸani, age, s. 12. 54.
33. Aliyyu’l-Kari, age, s. 361, no: 571.
34. Ä°bnu’l-Cevzi, age. I. 292; Suyuti, age, I. 247.
35. KoçyiÄŸit, Talat, Hadis Tarihi, s. 159-160, Ankara-1988.
36. Ä°bnu’l-Cevzi, age, I. 295-301.
37. Ä°bn Arrak, age, I. 340.
38. Ä°bnu’l-Cevzi, age. I. 295.
39. Ukayli, Duafa, IV. 44-5. Aynı yerde, helva yiyerek, Hz. Peygamber’in gece ibadetinde sırtının güçlendiÄŸine dair rivayetler yer almaktadır. Ä°bnu’l-Kayyim, Menar, s. 64, no: 111; Ä°bn Himmat, et-Tenkit ve’l-Ä°fade fi Tahrici Ehadis-i Hatimeti Sifru’s-Saade, tah. Ahmed el-Bezre, s. 137-9. Beyrut-1987. “Cebrail’e cinsel gücümün zayıflığından ÅŸikayet ettim de bana helvayı gösterdi.” Bkz: Aliyyu’l-Kari, s. 131-2, no: 59. Rivayetin kaynakları için bkz: Ä°bn Himmat, age, s. 137-9.
40. Bkz: MuÄŸni, s. 6, 40.
41. “Åžayet pirinç, canlı olsaydı, insan olurdu, insan olsaydı adam olurdu, adam olsaydı, salih olurdu, salih olsaydı peygamber olurdu. Peygamber olsaydı, gönderilirdi. Gönderilseydi o ben olurdum.” “Pirinç, nefsimin geri kalanından yaratılmıştır.” “Pirinç bendendir, ben de pirinçtenim.” SaÄŸani, Mevzuat, s. 17, no: 111, 112, 114. “Cebrail, yemesi için Hz. Peygamber’e Allah tarafından gönderilmiÅŸ bir salkım üzüm getirmiÅŸtir.” Bkz: Ä°bnu’l-Cevzi, age. I. 294-5.
42. Cihan sadık, Uydurma Hadislerin Doğuşu, s. 52-55, Samsun-1996.
43. Cuzekani, el-Ebatil ve’l-Menakir, I. 120-121, tah. A. Abdulcebbar el-Feravai, Hindistan -1983. Son peygamber olduÄŸunu ifade eden sahih haberler için bkz: age. I. 122-127. Ayrıca rivayetin uydurma olduÄŸuna dair bkz: Ä°bnu’l-Cevzi, age., I. 279-280; Ä°bn Arrak, age, I. 321; Suyuti, age, I. 264.
44. Hakkında bilgi için bkz: Zehebi, Mizanu’l-Ä°’tidal, V. 7-9, tah. Ali M. el-Becavi, y.y, t.y.
45. Cuzekani, age, I. 12121; Ä°bnu’l-Cevzi, age, I. 279-280.
46. Ä°bnu’l-Cevzi, age., I. 303.
47. SaÄŸani, Mevzuat, s. 12, no: 56. “Yani, Nebi’nin vefatından itibaren bin seneye varmadan önce kıyamet kopar.” Ä°zmirli, Ä°smail Hakkı, Siyer-i Celile-i Nebeviyye, Mukaddimat, s. 131, Ä°stanbul-1996.
48. Ä°bnu’l-Cevzi, age, I. 294
49. Ä°bnu’l-Kayyim, age, s. 139, no: 318.
50. Aliyyu’l-Kari, age, s. 474.
51. Ä°bnu’l-Kayyim, age, s. 139, no: 318; Aliyyu’l-Kari, age, s. 474. Her ikisi de, “Böylesi bir yalanı uydurmaya cüret eden yalancıya Allah lanet etsin” demektedir.
52. Bu konuda geniÅŸ bilgi için bkz: Yıldırım, Enbiya, Hadis Problemleri, s. 146-7, Ä°stanbul-1996; UÄŸur, Mücteba, Sahih Dışında Kalan Zayıf ve Uydurma Rivayetlere Dair Ä°ki Eser, Diyanet Ä°lmi Dergi, cilt: 32, sayı: 4, s. 3-24.
53. Ebu Hafs, age, s. 21; Ä°bn Himmat, age, s. 21-24; Yıldırım, Enbiya, age, s. 151-2. Ayrıca bkz: Ä°bnu’l-Cevzi, age. I. 157; Ä°bnu’l-Kayyim, age, s. 57, 61, no: 80, 93-5.
54. Ebu Hafs, age, s. 43; Ä°bn Himmat, age, s. 158; Yıldırım Enbiya, age, s. 176. SaÄŸani, ed-Durru’l-Multekat, s. 5, no: 11. Ä°lgili haberler için bkz: Ukayli, age, II. 48;
55. Ebu Hafs, age, s. 31-2; Ä°bn Himmat, age, s. 91-2.
56. Yıldırım Enbiya, age, s. 149-150.
57. Age, s. 151.
58. Age, s. 157-9.
59. Ä°zmirli, age, s. 123.
60. Ä°zmirli, age, s. 125.
61. Aliyyu’l-Kari, age, s. 204, no: 201.
62. Ä°zmirli, age, s. 126. Ä°bn Hacer el-Mekki, Arapların, hamamı ancak Onun vefatından sonra tanıdıklarını kaydeder. Bkz: Aliyyu’l-Kari, age, s. 204.
63. Ä°zmirli, age, s. 128.
64. Ä°zmirli, age, s. 133.
65. Ä°zmirli, age, s. 136.
66. Ukayli, age, III. 348-9. O, “münkerdir, aslı yoktur” demektedir. Ä°bnu’l-Cevzi, age, II. 41; Suyuti, age, I. 442.
67. Ä°zmirli, age, s. 156. Ancak rivayeti, Sehavi, Ä°bn Deyba’ ve Acluni zayıf, Aliyyu’l-Kari ise sahih görmektedirler. Bkz: Sehavi, el-Makasidu’l-Hasene, s. 22-3, no: 30, Kahire-1375; Ä°bn Deyba’, Temyizu’t-Tayyib, s. 25, no: 34, tah. M. Osman el-Hışt, Kahire-1985; Acluni, KeÅŸfu’l-Hafa, I. 55-57; Aliyyu’l-Kari, age, s. 273-4, no: 358.
68. Birçok örnek için bkz: Ä°zmirli, age, s. 115-156; Yıldırım, Enbiya, age, s. 145-214.
69. Yavuz, Yusuf Åževki, DÄ°A, “el-Hasaisu’l-Kubra” maddesi, XVI. 277. Suyuti’nin bu çeliÅŸkisine Ä°bnu’l-Arrak da sık sık deÄŸinmekte ve onu eleÅŸtirmektedir.
70. Nisbeten geç dönemlere ve farklı bölgelere ait ÅŸu çalışmalar, yukarıdaki iddiayı ispat için yeterlidir: ÖzafÅŸar, M. Emin, “Aziz Mahmud Hüdayi ÖrneÄŸinde Sufilerin Varlık ve Tarih Tasavvuru”, Ä°slamiyat, cilt: 2, sayı: 3, yıl: 1999, s. 185- 195; Ünal, Ä°smail Hakkı, “Bir Tasavvuf Åžairi Ahmedi’nin Hadis Kültürü”, Ä°slamiyat, cilt: 2, sayı: 3, yıl: 1999, s. 197-207; ErÅŸahin Seyfettin, “Türklerin Hz. Muhammed Hakkındaki Ä°lk Bilgi Kaynaklarından Kısas-ı Enbiyalar, Kısas-ı Rabguzi ÖrneÄŸi”, Diyanet Ä°lmi Dergi, Peygamberimiz Hz. Muhammed Özel Sayı, s. 197-224. Ankara-2000; Kavas Ahmet, Afrika’da Mevlid Uygulamaları, agd, s. 559-574.
71. Bkz: Köksal, Asım, Ä°slam Tarihi, II. 7-12. Ä°stanbul-1987.
72. Leknevi, age, s. 38.
73. Bkz: Ä°bnu’l-Kayyim, age, 80-84; Aliyyu’l-Kari, age, s. 431-435. Erul, “Bünyamin, Harput’lu Abdulhamit Efendi ve Hz. Peygamber’in Bilgisine Dair Bir Risalesi”, (yayınlanmamış makale.)
74. Harput’lu Abdulhamit Efendi, Safvetu Efkari’l-Ulema fi Ä°sbati Ilmi Nebiyyina bi’l-Esma, Ä°stanbul-1899.
Henüz yorum yapılmamış.