Sosyal Medya

Kemal Sayar: Hatırlamak

‘Tüm yaşamımızı şekillendirenin bu bellek olduğunu fark edebilmemiz için, çok az da olsa belleğimizi yitirmeye başlamamız gerekir’ diye yazar Luis Bunuel, ‘Kendini ortaya koyamayan bir akıl nasıl tam anlamıyla akıl sayılamazsa, belleksiz bir yaşam da yaşam sayılamaz.



BelleÄŸimiz bizim uyumumuz, varlık nedenimiz, davranışlarımız ve duygularımızdır. Biz onsuz hiçiz…’ Bellek, beklentiler, ihtiyaçlar ve inançlar tarafından ÅŸekillendirilen, duyguların renk verdiÄŸi ve insanların içsel öykü oluÅŸturma kapasitelerinin zenginleÅŸtirdiÄŸi dinamik bir yaÅŸantı ortamı. Anılar birer inÅŸadır veya belki daha doÄŸru deyiÅŸle, geçmiÅŸ olayların bugünde yeniden kurulmasıdır. BelleÄŸin yeniden inÅŸa edilebilir olduÄŸunu söylemek, insanın bellek sisteminin deÄŸerini düÅŸürmez. Bellek aynı zamanda hayat boyu geçirdiÄŸimiz deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸümlere duyarlıdır.
 
Duygularımız ve yaÅŸam durumları, deÄŸiÅŸik sosyal ortamlarla olan etkileÅŸimlerimiz, belleÄŸe bir kıvam verir. BelleÄŸin yeniden inÅŸa edilebilir olması bir dizi soru uyandırır: Anılar hangi ÅŸartlar altında ve nereye kadar doÄŸrudurlar? Çok erken anılar gibi bazı anılar diÄŸerlerinden daha mı doÄŸrudur? Hayat döngümüz boyunca edindiÄŸimiz anıların doÄŸruluÄŸu, niteliÄŸi ve niceliÄŸi açısından önemli farklar var mıdır? Söz gelimi travmatik anılar, uzun süre bastırılmış ve unutulmuÅŸ olarak kalıp daha sonra psikoterapi veya baÅŸka bir kuvvetle gün yüzüne çıkarlar mı?  Dahası, Italo Svevo’nun dediÄŸi gibi, ‘Bugün, geçmiÅŸi, orkestra ÅŸefinin müzisyenleri yönettiÄŸi gibi yönetir’ mi? GeçmiÅŸi anlatmak ve hatırlamak bugünün damgasını taşır mı? Yoksa bellek bugünü mü ortaya çıkarır? Neyi nasıl hatırladığımız, belki de bugün hakkında bize bir ÅŸeyler söylemektedir. Sözgelimi Paris’te siz ve ben ayrı ayrı Eyfel Kulesi’ni görmüÅŸ olalım. Eyfel Kulesi’ne dair sizin hatıranız benimkinden farklı olacaktır. Paris ziyaretiniz sırasında bir köpek tarafından ısırıldıysanız kuleyi aklınıza getirdiÄŸinizde bir korku veya acı hissi sizi saracaktır. EÄŸer ilk ziyaretinizde Fransa’yı sevdiyseniz, sevmemeniz durumunda olacağından çok daha farklı duyusal temsilleriniz olacaktır.
 
Ä°nsan hikâye eden bir varlık. Kendimizi, dünyayı, diÄŸer insan ve olayları hikâyeler üzerinden anlıyoruz. Ancak insan hayatı için tekil bir anlatıdan, biricik bir öyküden söz edemeyiz zira belleÄŸimiz ve benliklerimizin doÄŸası sürekli deÄŸiÅŸiyor. Bugünkü zihin halimiz bir ölçüde anlatının dile getirildiÄŸi sosyal baÄŸlamı yansıtıyor. Hikâye ederken sosyal baÄŸlamı dikkate alırız. Dinleyicilerin beklentileri hikâyenin tonunu da belirler. Anlatının sosyal doÄŸasından söz etmekle aslında hatırlayan benliÄŸin yeni sosyal baÄŸlamlarda sürekli kendisini yenileme sürecinde olduÄŸunu söyleriz. Bireyler olarak zaman içinde biz deÄŸiÅŸtikçe, anlatılarımız da hayatın ve insan iliÅŸkilerinin dinamik doÄŸası gereÄŸi deÄŸiÅŸir. Verili her dakikada yaÅŸantıyı yeni bir biçimde algılar ve yorumlarız. Zaman içinde, yaÅŸanmış anlarımızın birikmesiyle sadece tek bir benliÄŸimiz deÄŸil, geçmiÅŸte yaÅŸamış pek çok benliÄŸimiz olduÄŸunu fark ederiz. Anlatıya/öyküye dönük hatırlama bize hayatlarımızı derleyip toparlama ÅŸansı verir. Farklı hallerimizi birleÅŸtirerek bugün tutarlı ve bütüncül bir hikâye kurabilir miyiz? Hikâyelerini paylaÅŸmakladır ki insan hayatı bir tutarlık ve bütünlük kazanır. Zihinlerimiz hikâyeler üzerinden birbirine baÄŸlanır. Hikâyeler bir nesilden diÄŸerine aktarılır ve insan ruhunu canlı tutar. GeliÅŸim hikâyemizin mahrem bir parçası olmuÅŸ insanların psiÅŸeleri, hayatımızın süregiden öyküsünün ayrıntılarında ve yapısında yaÅŸamaya devam eder.
 
Çocuk, iki yaşından sonra öykülemeye baÅŸlar. Ä°ster uyku öncesi masallar ÅŸeklinde olsun; isterse de mitler, rüyalar, filmler, romanlar veya psikoterapi görüÅŸmeleri ÅŸeklinde, hikâyeler hayatlarımız boyunca vardır. Ä°nsan etkileÅŸiminin pek çok biçimi bireyler arasındaki bellek konuÅŸmasının karşılıklı söylenen bir öykü olarak ete kemiÄŸe bürünmesidir. Hayatlarımız adeta anlatılarak yeniden yapılır. Bir hikâye etme süreci olarak psikoterapide de sinemada da bu böyledir. ‘Hayatın, sayfalarını çevirmekte olduÄŸumuz dramı gerçek olayların aktarılmasındansa hikâyeler anlatarak daha iyi ortaya konur’ der DanMcAdams, ‘Hikâyeler gerçeklerden ziyade anlamlarla ilgilidir. GeçmiÅŸin öznel ve süslü anlatımıyla, geçmiÅŸ inÅŸa edilir-tarih yapılır’. Hayat hikâyelerimizi de bugünü daha iyi anlamak için eÄŸip bükeriz. Otobiyografik hatıralarımız esas itibariyle tutarlı olsalar da, kendimizi hatırlarken geçmiÅŸi bir bakıma yeniden inÅŸa ederiz.
 
Psikanalist Donald Spence, “GeçmiÅŸ bizim farkına vardığımızdan çok daha yoÄŸun olarak çözümleme sürecinde yeniden inÅŸa edilmektedir” iddiasında bulunur. Analistin kullandığı kelimeler ve deyimler uyumakta olan bir anıyı sadece uyandırmakla ya da etkinleÅŸtirmekle kalmaz; analist, geçmiÅŸin bugünü anlamayla en çok ilgili olan parçalarını ortaya çıkarmaya çalışırken hastanın anımsadıklarını biçimlendirebilir ve öznel hatırlama deneyimini etkileyebilir.
Hatıralarımızı hikâyelere dönüÅŸtürür, böylece bölük pörçük parçalardan tutarlı bir anlam çıkarırız. Bu hikâyenin olabilirliÄŸi ona hakikat payesini bahÅŸeder. Bu durumda analist ve analiz edilen kiÅŸi, hastanın dertli geçmiÅŸi için onu iyileÅŸtirecek bir anlatı gerçekliÄŸi geliÅŸtirebilir ise, bu tarihsel gerçeklikten daha deÄŸerli olacaktır. Çünkü anılar belleÄŸin sabit izleri deÄŸildir artık, anılar, geçmiÅŸ izlenimlerin bugünün ÅŸartları içinde yorumlanmasıdır. Yani bellek hep ÅŸimdiki zamanda yaÅŸar. GeçmiÅŸ, ÅŸimdi ve buradayı bilgilendirmek için geri gelir, ÅŸimdiyi ve buradayı ÅŸenlendirmek için yardıma çağırılır. GeçmiÅŸe yönelik peÅŸin hükümler de belleÄŸi deÄŸiÅŸtirebilir. Bir deneyde, diÅŸ fırçalamanın faydalarını anlatan bir mesajı dinleyen kiÅŸilerin önceki iki haftada diÅŸlerini kaç kez fırçalamış olduklarına dair hatırladıkları rakam, diÅŸ fırçalamayı karalayan bir mesajı dinleyenlerin  hatırladıklarından çok daha fazla bulunmuÅŸtur.
Bütün bunların güncel anlamı ne? Türkiye’nin bellek politikaları deÄŸiÅŸiyor. Unutmak ve bastırmaktan hatırlamaya geçiyoruz. GeçmiÅŸin anılarını bugün yeniden kuruyoruz. Güncel politik söylem neyin ne kadar ve nasıl hatırlanması gerektiÄŸine dair bir öneride bulunuyor. Hatırlamanın bizi güçsüz bırakacağını düÅŸündüÄŸümüz bir paradigmadan hatırlamanın bizi güçlü kıldığını düÅŸündüÄŸümüz bir paradigmaya geçiyoruz. Bugünün ihtiyaçlarına göre maziyi yeniden inÅŸa ediyoruz. Kendimizi, on yıllarca yaptığımız gibi, artık geçmiÅŸimizi yok sayarak tarif edemeyeceÄŸimizi fark ediyoruz. Mazi kımıldıyor, kendini dayatıyor. ‘Görkemli unutuÅŸ’ yerini hatırlama arzusuna bırakıyor. Tarih, kimliklerimizin aslî bir unsuru olarak,  hayatlarımızı ÅŸekillendiriyor.
GeçmiÅŸ geçmiyor.
 
 
Kaynak: Gerçek Hayat / AÄŸustos 2016

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.