Güncel
Sezai Karakoç'un Diriliş Dergisi'ni çıkarma yolculuğu
Follow @dusuncemektebi2
1960 Ocak, Şubat ve Mart ayları, Karakoç'un Diriliş'i, aylık bir dergi olarak çıkartmayı düşünme, karar verme ve hazırlıklarımı yapma aylarımdır. Denizciler Caddesinde, Yeğenbey Vergi Dairesinde gece saat 12'ye kadar oturup çalışma imkânı bunu gerçekleştirmesinde etken olmuştur.
Sezai Karakoç’un eserleriyle ilk tanışmam 1977 yılında baÅŸlar. Allah’a ÅŸükürler olsun ki, Üstad bugüne kadar bizi fikirleriyle, duruÅŸuyla ve yaÅŸantısıyla mahcup etmemiÅŸtir. Kendisine hayırlı ve saÄŸlıklı daha nice yıllar dilerim.
DiriliÅŸ’i benzerlerinden ve diÄŸerlerinden ayıran en önemli farklardan biri de onun bütüncül bir hareket ve akım olmasıdır. Yani DiriliÅŸ; hem düÅŸünce, hem sanat ve edebiyat hem de aksiyon ve siyaset yönü olan bir öÄŸreti, bir doktrin ve bir harekettir.
Sezai Karakoç, 1988-1992 yılları arasında çıkan haftalık DiriliÅŸ dergisinde hatıralarının 1974’e kadar olan bölümünü yazdı. Henüz kitap halinde yayımlanmayan hatıralar aynı zamanda bir yakın çaÄŸ tarihi niteliÄŸi taşımaktadır. DiriliÅŸ’in öncesini ve ilk çıkışını hatıralar ışığında ortaya koymakta yarar var.
Sezai Karakoç, 1953-1954 kış aylarında bir dergi çıkarma düÅŸüncesi içine giriyor. Bunun için yeterli maddi imkanı yok; hem de Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öÄŸrenimi devam ediyor. Niçin dergi çıkarmaya yoÄŸunlaÅŸtığını ÅŸöyle açıklıyor: “Bütün Ä°slâm amaçlı dergiler kapalıydı. Sanat ve edebiyat dergileri de taşıdıkları ruh bakımından ruhuma yabancı. Bir yandan sanat dürtüsü, bir yandan da görev duygusu, idealimi dile getirme düÅŸüncesi, beni kaçınılmaz bir ÅŸekilde bir dergi çıkarma fikrine itiyor. Ama asgari mânada maddî bir imkân yok. Böyle olduÄŸu halde yine de arkadaÅŸlar arasında. hep dergi çıkarma üzerinde duruyorum.”
Bu ÅŸekilde dergi çıkarma üzerine konuÅŸulurken Ä°stanbul’un tanınmış tüccarlarından birinden bir mektup alır. Mektupta o kiÅŸi, dergi çıkarma düÅŸüncesi olduÄŸunu öÄŸrendiÄŸini, bunun için gerekli maddi desteÄŸi saÄŸlayacağını belirtir ve mektuba cevabını da eski yazıyla yazmasını söyler. Sezai Karakoç da kendi yazımızla okunaklı bir ÅŸekilde yazamayacağını belirterek, dergi çıkarma fikrinden vazgeçtiÄŸini söyler ve teÅŸekkür eder. Tüccarın desteÄŸini kabul etmeyiÅŸini de ÅŸöyle açıklar: “ Böyle bir parayı kabul etmem halinde dergiyi çıkarmakta hür olamayacağımı düÅŸündüm. Belki dergiyi fazla atak bulacak, hele hele ÅŸiirleri, serbest yazıldıkları için hiç anlayamayacak ve beÄŸenmeyecekti diye düÅŸündüm. Çünkü: henüz, ÅŸiirde M. Akif'ten bu yana geçilememiÅŸti o çevrelerde. Åžair olarak N. Fazıl'ı bile izler görünmüyorlardı. Kısacası, parayı kabul edersem, huzursuz olacağım, bağımsız olamayacağım, adamcağızın da dergiyi gördükten sonra yeniyi kavraması mümkün olmadığından piÅŸman olabileceÄŸi, beklediÄŸinden bambaÅŸka bir dergiyle karşılaÅŸacağı için sukut-u hayale uÄŸrayacağı kanaatine vardım.”
Mehmet Åževket Eygi, bu mektuplaÅŸmalardan haberdar olur ve Sezai Karakoç’a o tüccarla kendisini tanıştırmasını söyler. S. Karakoç da bir mektup daha yazarak Eygi’yi takdim ve tavsiye eder. Åževket Eygi ile o tüccar mektuplaşırlar.
Yeni Ay dergisi
Sezai Karakoç ve Åževket Eygi “Yeni Ay” isimli bir dergi çıkarma kararını verirler. Derginin sahibi Åževket Eygi olacaktır. O sıralar Tunus ve Cezayir’in bağımsızlık savaşı vardır. Bu sebeple dergide Karakoç’un “Ötesini SöylemeyeceÄŸim” ÅŸiiri ile “Bir Milletin Ba’sübadelmevti” baÅŸlıklı yazıları yer alır. Bu baÅŸlık ölümden sonra diriliÅŸ anlamına gelmektedir. Bu konuyla ilgili olarak hatıralarında ÅŸunları söyler: “ Ä°ÅŸte diriliÅŸ fikri bende o yıllardan itibaren oluÅŸmaya baÅŸladı. Bir yanda, ülkemizde Ä°slâm’ı özleyen aydınlar üzerinde büyük bir baskının bulunmasından doÄŸan umutsuzluk, öte taraftan Tunus ve Cezayir'in bağımsızlık savaÅŸlarında Fransızların yaptığı zulüm ve katliamlar, halkın çektiÄŸi çile, bende, ancak metafizikten politikaya kadar geniÅŸ kapsamlı diriliÅŸ atılımının bir çıkış, bir kurtuluÅŸ yolu bulmaya imkân vereceÄŸi düÅŸüncesini doÄŸurmuÅŸtu.”
Yeni Ay isimli dergi bastırılır ancak, dağıtıma verilmeden, ideolojik ve ateÅŸli bir dergi olması sebebiyle kapatılıp toplatılmasından ve bazı kiÅŸilerin hapse düÅŸmesinden endiÅŸe edilir. Åžöyle bir formül düÅŸünülür: “Bugün bana çocuksu gibi gelen bir çare düÅŸündüm. Åževket'e dergiyi savcıya götürmesini; ‘bu dergiyi bastık, ama yayınlamadık. Bakınız, bize yayınlamakta mahzur olup olmadığını söyleyiniz demesini, eÄŸer savcı mahzur görmezse yayınlamayı, yoksa yayınlamamayı önerdim. Åževket, anlattığına göre, savcılığa bir nüsha götürmüÅŸ Savcı, ‘Deli misiniz?’ demiÅŸ. ‘Yayınlarsanız derhal derginiz toplatılır ve siz de içeri girersiniz. Sana memur vereyim, onun nezaretinde imha ediniz’ iki polis Åževket'le beraber gitmiÅŸ. Dergi'nin basılan nüshaları imha edilmiÅŸ. Åževket'e, ‘Hiçbir nüshası kalmadı mı?’ dedim. Åževket önce, ‘kalmadı’ dedi. Fakat, sıkıştırınca iki nüsha aldığını söyledi. Birisini de bana verdi. (O tek nüshayı uzun süre sakladım, sonra kayboldu.) Böylece, dergimiz çıkmadan batmış oldu. Daha sonra Åževket, Komünizme Hücum adlı bir dergi çıkarmaya karar verdi, ilk bir iki sayısına ben de birçok yazı yazdım. Tabii birçoÄŸu müstear adla. Ama, bu türlü sansasyon dergisi deÄŸil de, fikir ve sanat ağırlıklı bir dergiyi yeÄŸliyordum. Bu yüzden, Åževket'in bu dergisine sonra yazı yazmadım. Küçük bir dergiydi. Sadece saldırış vardı. Zaten Åževket de devam ettiremedi. 4-5 sayıdan sonra kapandı.”
Sezai Karakoç 1955 yılında “Åžiir Sanatı” adıyla bir dergi çıkarır. Bu dergide farklı düÅŸüncede olan ÅŸair ve yazarların sadece ÅŸiirleri ve ÅŸiirle ilgili yazıları yer alır. Dergi Ocak ve Åžubat aylarında iki sayı olarak çıkar.
1960 yılına gelindiÄŸinde DiriliÅŸ dergisinin yayın hayatı baÅŸlar. DiriliÅŸ, 1960-1992 yılları arasında, farklı aralıklarla 7 dönem olarak aylık, haftalık, haftada 2 kez ve günlük olarak seviyeli bir yayın çizgisiyle önemli bir hizmeti yerine getirir. DiriliÅŸ dergisinin ilk çıkışıyla ilgili hatıralarda ÅŸunları söyler:
“Bu 1960 Ocak, Åžubat ve Mart ayları, benim DiriliÅŸ'i, aylık bir dergi olarak çıkartmayı düÅŸünme, karar verme ve hazırlıklarımı yapma aylarımdır. Denizciler Caddesinde, YeÄŸenbey Vergi Dairesinde gece saat 12'ye kadar oturup çalışma imkânı bunu gerçekleÅŸtirmemde etken olmuÅŸtur.
Yeni bir dil ve üslûp gerekliydi
Siyasî havanın bulanması, kavgaya dönüÅŸmesi ve kavganın kızışması, artık Türkiye'nin nereye doÄŸru gittiÄŸini belli etmiÅŸti. Basın, Demokrat Parti'yi, Menderes'i yıkmaya karar vermiÅŸcesine her gün hücum halindeydi. Ä°nönü'nün önderliÄŸinde muhalefet ve gençlik de harekete geçmiÅŸti. Ä°nönü, Meclisteki konuÅŸmalarıyla ortamı daha da sertleÅŸtiriyor, basınsa onun sözlerini bir ihtilâl çaÄŸrısı gibi deÄŸerlendiriyordu. Ä°ÅŸte bu havada, ben kısa vadeli çalışmaların, muhalefete ve komünistlere çatmakla yetinmenin fazla bir fayda vermeyeceÄŸini düÅŸünerek bir düÅŸünce ve edebiyat dergisiyle yeni bir hareketin baÅŸlatılması gerektiÄŸi fikrine vardım. Yeni bir nesil gelmiÅŸti. Ortam otuz yıl öncesine göre çok deÄŸiÅŸmiÅŸti. DüÅŸünüÅŸte bir tazelenme ve yenilenmeye ihtiyaç vardı. Yeni bir dil ve üslûp gerekliydi. Bir süredir daldığım metafizik düÅŸünceler de kendini ifade için beni zorluyordu. Bu fevkalâde ÅŸartlar içinde doÄŸdu DiriliÅŸ. Ä°lk anda ismi yadırgandı. Hortlama gibi dehÅŸet duyanlar oluyordu ismi duyunca. Ya da sanki yalnız amentüde bir unsur olarak düÅŸünülebilir gibi geliyordu onlara. Mecazi anlamda, tarihî anlamda diriliÅŸi düÅŸünemiyorlardı. ‘Ba’subadelmevt’in karşılığı olarak ‘diriliÅŸ’i bulmuÅŸtum, ‘ölümden sonra dirilme anlamına. Tabii ki, sadece metafizik anlamda deÄŸil, tarihî-sosyolojik anlamda da kullanıyordum.”
Sezai Karakoç, eserlerinde DiriliÅŸ kavramının içeriÄŸiyle ilgili birçok açıklamada bulunur. O açıklamalardan biri de ÅŸöyledir: “DiriliÅŸ, manevi pencerelerin örtüsünü kaldırmak demektir. KiÅŸi ve toplum, materyalist bir havada bunalıp kalmasın diye, ruh âleminin tüm gizli definelerinin yeniden gündeme getirilip devreye sokulması amaç ve metotlarının bütününe DiriliÅŸ diyebiliriz. Kapitalizmin veya sosyalizmin hiçbir fizikötesi ümide yer vermeyen katı, dar ve karanlık dünyalarından, insanoÄŸlunu, diriliÅŸçi bir gençlik kurtaracaktır. O gençlik peygamberlerin ve en büyük Peygamberin yolunda olarak, Allah’ın BirliÄŸini varoluÅŸunun asıl amacı ve hikmeti olarak görecektir.”
DiriliÅŸ ancak iki sayı çıkabildi ilk dönemde
DiriliÅŸ’in ilk çıkış süreciyle ilgili yine hatıralarda ÅŸunları anlatır: “DiriliÅŸ'in masrafını maaşımdan karşıladım. Çünkü: 45 abonesi vardı, onun bir kısmını da tahsil edememiÅŸtik. DiriliÅŸ'i, yine Denizciler Caddesinde bulunan, Özden Toker'in (Ä°smet Ä°nönü’nün kızı) sahibi ve Metin Toker'in kardeÅŸi Mübîn Toker'in de müdürü olduÄŸu KardeÅŸler Matbaasında bastırdım. Hatta Mübin Toker'e bu derginin kendilerinden farklı bir görüÅŸte dergi olabileceÄŸini söyledim. ‘Olabilir’ dedi. Ben de onun üzerine : ‘Ä°nönü'yü tenkit eden yazılar da bulunursa?’ diye sorunca: ‘Burası bir ticarethanedir. Muhtevası bizi ilgilendirmez’ demiÅŸti. Gerçekten de iki sayı orda basıldı. Ä°nönü'yü eleÅŸtiren deÄŸiniler de oldu.
Ramazan boyunca DiriliÅŸ'i, kutlu ayın manevi bereketi içinde geceleri çalışarak çıkarmaya muvaffak olduk. DiriliÅŸ'i ancak iki sayı çıkarabildim. Ortam giderek kötüleÅŸti. Öyle ki, biz DiriliÅŸ'i bayilere dağıtırken sıkıyönetim ilân edilmiÅŸ olduÄŸundan, bir takım kimselerin mahiyeti meçhul bildiriler dağıttığı sırada onlarla karıştırılma endiÅŸesi içinde idik. Gerçi dergi tam kanunî gerekler yerine getirilerek çıkarılmıştı. Mesela ben derginin sahibi olamadığım için akrabam olan bir öÄŸrenciyi sahip göstermiÅŸtim. Ama yine de o hengâmede legal olanla illegal olanın ayrılması güçtü. Bu yüzden, zarar görmek ihtimali vardı. Hele yazdığım yazıların da, o zaman için hiç alışılmamış yazılar olmasını göz önünde tutarsak. Bizde bir yazı yeniyse, alışılmamışsa, o yazı peÅŸin suçlu kabul edilir, yadırganır, ona ÅŸüpheyle bakılır. Uzun süre bu psikolojinin hedefi olmuÅŸumdur tüm yazım ve eserlerimle. Hatırat'ım boyunca anlatacağım gibi.
DiriliÅŸ'te yazı yazabileceÄŸine inandığım tüm arkadaÅŸlarımı ‘yazı ailesi’nden gösterdim. Oysa, bu arkadaÅŸların çoÄŸu daha tek satır yazmamışlardı o zamana deÄŸin. Gerçekten, tahminimde yanılmadım. BirçoÄŸu o sıra, bir kısmı da sonraları yazı yazdı, dergi çıkardı. Diyebilirim ki, 1980'e kadar manevi cephede yazan çizenlerin çoÄŸu bizim ‘ailesi’ndeydi. Sait Mutlu'nun tercümeleri, Erol Güngör'ün ve Åževket Eygi'nin yazı ve tercümeleri vardı Dergi'de.
DiriliÅŸ'i iki sayı çıkardıktan sonra turneye çıkmak zorunda kaldım. Turnede üçüncü sayıyı da hazırladım. Ancak o arada ihtilâl oldu. Ä°htilâl'den sonra kontrolörlükten ayrılan ve Ä°stanbul'da serbest çalışmaya baÅŸlayan arkadaşım Ä°hsan'a mektup yazıp Dergi'nin ve parasının hazır olduÄŸunu belirtip "göndereyim mi?" dedim. Ancak gelen cevapta, ÅŸimdi dergiyi çıkartmaya devam etmenin doÄŸru olmayacağı belirtiliyordu. Böylece Dergi kapandı. Ä°lk çıkışında iki sayıdan ibaret kaldı.” (Sezai Karakoç, Hatıralar, DiriliÅŸ dergisi, 1990, sayı: 84)
DiriliÅŸ’in ikinci dönemi için 1966 yılını beklemek gerekecektir. Sezai Karakoç, hatıralarında bu yıllar arasında yaÅŸananlarla ilgili de bilgiler verir ve deÄŸerlendirmeler yapar. DiriliÅŸ’in çıkmadığı zamanlarda da baÅŸta Büyük DoÄŸu olmak üzere çeÅŸitli gazete ve dergilerde yazmaya devam eder.
Müellif: Nizamettin Yıldız / Kaynak: Dünya Bizim
Henüz yorum yapılmamış.