Söyleşi: Doğu Türkistan'ın kaderi Endülüs'e dönüştürülüyor
Follow @dusuncemektebi2
Doğu Türkistan ikinci Endülüs olma yolunda. Müslümanlara yönelik zulümler işkenceler artarak devam ediyor. Dünya sağır ve dilsiz. Doğu Türkistan üzerine önemli çalışmalara imza atan İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Ensitüsü Öğretim üyesi Doç Dr Ömer Kul ile Doğu Türkistan’daki sıcak gelişmeleri ve neler yapılabileceğini konuştuk.
Ä°slam alemi kukla yöneticiler tarafından ümmeti ilgilendiren meselelere uzak tutuluyor. DoÄŸu Türkistan Ümmetin yetim evladı durumunda. Sahip çıkanı yok. Çin bu sahipsizlikten güç alarak soykırıma devam ediyor. DoÄŸu Türkistan ümmetin esaslı imtihanı durumunda.
DoÄŸu Türkistan üzerine önemli çalışmalara imza atan Ä°stanbul Üniversitesi Türkiyat AraÅŸtırmaları Ensitüsü ÖÄŸretim üyesi Doç Dr Ömer Kul ile DoÄŸu Türkistan’daki sıcak geliÅŸmeleri ve neler yapılabileceÄŸini konuÅŸtuk.
DoÄŸu Türkistan’daki son durum hakkında bilgi verir misiniz?
DoÄŸu Türkistan 1879 tarihinde Çinli komutan Zou Zong-tang tarafından iÅŸgal edilmiÅŸ, kadim Türk-Ä°slam yurdu 18 Kasım 1884 tarihinde Çin Meclisi’nin aldığı bir kararla adı Xin-jiang/yeni elde edilmiÅŸ torak olarak deÄŸiÅŸtirilerek Merkezi Çin’e baÄŸlanmıştır.
Her ikisi de 12 Kasım olmak üzere 1933’te KaÅŸgar’da ve 1944 ‘te Gulca’da bağımsız iki devlet kurulmasına raÄŸmen, Çin ve Rus iÅŸbirliÄŸi ile bu devletler kısa sürede ABD ve Ä°ngiliz desteÄŸi veya göz yumması neticesinde yıkılmıştır.
1949 yılında bütün Çin’e olduÄŸu gibi DoÄŸu Türkistan’a da Komünist Mao önderliÄŸindeki Kızıl birlikler hakim olmuÅŸ, DoÄŸu Türkistanlılar “vatan için vatandan ayrılmak” ÅŸiarıyla tarihin en dramatik göç hadisesine baÅŸlamışlardır. Onbinlerce kiÅŸinin çıkmış oldu bu hicret, 1952 yılı Mart ayında Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu kararıyla sadece 1850 DoÄŸu Türkistanlının ülkemize iskanlı göçmen olarak yerleÅŸtirilmesiyle yeni bir döneme girmiÅŸtir.
DoÄŸu Türkistan, 1955 yılında Komünist idare tarafından “Xin-jang Uygur Özerk Bölgesi” ilan edilerek başına kukla bir Uygur’un atandığı fakat bütün yetkinin Çin Komünist Partisi Xin-jiang (DoÄŸu Türkistan) Bölge Genel Sekreterinin elinde olduÄŸu yeni idari statüsüne kavuÅŸturulmuÅŸtur.
Denilebilir ki, Çin zulmü son dönemlerde deÄŸil, iÅŸgal edildiÄŸi 1877 tarihinden beri Mançu Hanedanlığı (1911’e kadar), Guo-Min-Dang/Milliyetçi Çin (1911-1949) ve Komünist Çin (1949’dan günümüze) dönemlerinden beri var olmakla beraber 2016 yılından beri akıl almaz bir ÅŸekilde devlet eliyle yürütülen dini, milli ve kültürel bir asimilasyon ve soykırıma evrilmiÅŸtir.
Bugün doÄŸu Türkistan’da BM2ye göre 1 milyonun üzerinde, bizim aldığımız haberlere göre 3 ila 5 milyon arasında insan “aşırılıkla, ayrıcılıkla mücadele ve komünist partiye koÅŸulsuz sadakat” prensipleri doÄŸrultusunda tecrit kamplarına tıkılmış, zikredilen bu kamplardaki uygulamalar Hitlerin nazi kamplarına rahmet okutacak duruma gelmiÅŸtir.
Yine bölgeden alınan haberlerde “KardeÅŸ aile projesi” adı altında her DoÄŸu Türkistanlı’nın evine bir Çinli istihbarat elemanı 1 ila 3 ay müddetince yerleÅŸtirilmekte, bu kiÅŸilerin aile hakkındaki raporları ailelerin toptan veya bireylerinin hapse veya tecrit kamplarına tıkılması için yeterli görülmektedir.
Bununla beraber doÄŸu Türkistan’da hayat yüz tanıma sistemleriyle donatılmış kameralarla bir nevi açık hapishaneye çevrilerek hür dünyadan izole edilmiÅŸ vaziyettedir.
DoÄŸu Türkistan’da camilere giriÅŸ kartı ile girilmekte, son dönemlerde kentsel dönüÅŸüm adı altında tarihi camiler yıkılmakta, yıkılmayan birçok cami bar, pavyon veya turistik tesis olarak kullanılmaya baÅŸlanmıştır.Gündüz vakt, bilhassa Ramazan aylarında sokaklarda içki içme yarışmaları düzenlenmekte, katılmayanlar radikal dinci veya aşırıcılıkla suçlanarak tecrit kamplarına tıkılmaktadır.
Tecrit kamplarına benzer adına “melek evleri” dedikleri ve 3-13 yaÅŸ arasındaki çocukların tam bir Çinli olarak (giyim kuÅŸam, yeme içme, oturma kalkma, dünyevi ve uhrevi hayata dair ne varsa) yetiÅŸtirildikleri kreÅŸlere alınmaktadır. Genç kızlar rızaları dışında, aşırıcı veya ayrılıkçı olmadıkların ispat için Çinli erkeklerle evlendirilmekte, direnenler kamplara aileleriyle birlikte, Çinli devlet adamlarının ifadesiyle hastalıklı düÅŸünceleri dolayısıyla tedavi edilmek üzere gönderilmektedirler.
Daha birçok aşırı insan hakları ihlallerinin yaÅŸandığı DoÄŸu Türkistan, Çin devletinin resmi siyasetine göre tam bir asimilasyona uÄŸratılmakta, topluma liderlik edebilecek insanlar tecridi olarak kamplarda veya hapishanelerde ölüme sürüklenmekte, ölümü yaklaÅŸanların organları devlet eliyle ticari meta olarak kullanılan bir süreç yaÅŸamaktadır. YaÅŸananlar insanım diyebilenlerin hafsalasının almadığı bir boyuta ulaÅŸmış olup, ÅŸayet tepki konumadığı takdirde tarihin “2. Endülüs vakası” olarak adlandırabileceÄŸi bir sürece sürüklenmektedir.
DoÄŸu Türkistan davasına Ä°slam ülkelerinin ilgisizliÄŸini, kayıtsızlığını nasıl deÄŸerlendiriyorsunuz?
Öncelikle, üzülerek ifade etmeliyim ki, hangi Ä°slam ülkeleri veya Ä°slam ülkesi var mı dye ben size sormak isterim. Ä°slam ülkesinden kasıt Mısır mı, Suudi Arabistan mı, BAE mi, Suriye mi, Ä°ran mı, Pakistan mı? Hallerinin, baÅŸlarında bulunan yöneticilerinin durumlarını anlamak veya ülkemize karşı tutumlarına baktıkça resmi daha net görmek mümkün. Ben ÅŸahsen Ä°slam ülkesi olduÄŸuna inanmıyorum. Onun için de neden ilgisizler veya kayıtsızlar sorusu beni üzmüyor. Yine de sorunuza, sanki varmış gibi cevap verecek olursam; Müslüman halk bir tarafa, yukarıda isimlerini zikretmiÅŸ olduÄŸum devletleri Ä°slam ülkeleri olarak ifade edecek olursak, bunların DoÄŸu Türkistan’da yaÅŸananlara ses çıkarmamasını;
Şuursuzluklarına,
Çin’in sinsi siyaseti ile ele geçirilmiÅŸ olmalarına,
Çin’den menfaat saÄŸlayanların, bu menfaatlerinin kesilmemesini istemelerine,
Çin ile geriye dönüÅŸü mümkün olmayan ekonomik iÅŸbirliÄŸi içine girmelerine,
Ekonomik sıkıntıda olan ülkelerin Çin’den aldıkları kredileri geriye ödeyecek güçlerinin olmamasına
Denge siyaseti adına Çin’i bir koz olarak kullanabiliriz düÅŸüncesiyle yaÅŸananlara ses çıkarılmamasına baÄŸlayabiliriz.
DoÄŸu Türkistan Meselesinin çözümü sizce nedir?
Çözümü zor bir konu lakin benim gördüÄŸüm en iyi senaryo Çin’in aynen 1991’de Sovyetler BirliÄŸinde olduÄŸu gibi bir dağılma süreci yaÅŸaması. Bunu uzak bir ihtimal olarak görmediÄŸimi ifade etmeliyim. Ä°kinci ihtimal ise aynen DoÄŸu Tümor melesinde olduÄŸu gibi, konunun BM gündemine getirilip bir plebisit/halk oylaması yapılabilir. Çıkan kararın her kesim için baÄŸlayıcılığı olabilir. Üçüncü şık ise, ÅŸayet bir Ä°slam dünyasından bahsedebilirsek Ä°slam Ä°ÅŸbirliÄŸi TeÅŸkilatı meselenin hangi ÅŸekilde olursa olsun bölgede sükunetin saÄŸlanmasına katkı yapabilir. Çin devletinin en baÅŸta her ÅŸeyi reddeden siyasetinden vazgeçmesi ve bölgede istikrarın saÄŸlanması dünya için önemli bir husus. Çünkü bölgedeki istikrarsızlık ve yaÅŸananları devam etmesi, huzursuzluÄŸun orayla sınırlı kalmayacağı bir dönemi beraberinde getirebilir. Böyle bir durum baÅŸta Çin olmak üzere, Çin’e komÅŸu devletleri de etkileyecek, yeni bir Orta DoÄŸu sendromunun Çin’de yaÅŸanmasını beraberinde getirecektir.
DoÄŸu Türkistan konusunda Türkiye’de negatif haber yayanlar, DoÄŸu Türkistan mücadelesini gündeme getirenleri suçlayanlar ne yapmak istiyor?
Bu türden ÅŸahıs, kurum veya kuruluÅŸların suçlayıcı dil kullanmalarını Çin ile olan iliÅŸkilerine, bu iliÅŸkilerdeki maddi çıkarlarına ve kör-kütük Batı düÅŸmanlıklarına baÄŸlamaktayım. Bu türden kiÅŸiler Çin’e sıkça davet edilmekte, gayet güzel ağırlanmakta, geriye dönüÅŸlerinde de kollarının altına sıkıştırılan propaganda bilgileri yaymaları istenmektedir. Hatta bölgeye gidip, iyi bir tatil yapıp, henüz ülkeye dönmeden de tezvirat yaptıklarına maalesef ÅŸahit de olmaktayız. Toplumda binde bir bile karşılığı olmayan bu cenahın tezviratlarını ciddiye almamak gerekirse de, etkilemiÅŸ oldukları masum insanların da bu tezviratlara inanıp paylaşımlar yapması bizleri derinden yaralamaktadır. Bu türden insanlar arasında milliyetçi-mukaddesatçı ÅŸahıslar olması ise daha vahim bir durumdur. Meseleyi ABD’nin kayığına binmekle veya Amerikan menfaatine çalışmakla itham edenler, dönüp aynaya baksalar çok net bir ÅŸekilde Kızıl Ejder’in kucağında olduklarını göreceklerdir. Biz meseleye ne Pekin ne Washington ne de Moskova merkezinden deÄŸil, Ankara merkezli bakmamız gerektiÄŸini düÅŸünüyoruz. Ankara merkezli bakış, insan merkezli bakıştır. Aynen 1491’de Ä°spanya’dan sürülen Yahudilere, 19. Asrın ikinci yarısında Polonya ve Macaristan sürülen insanlara, 1991’de Iraktan sürülen PeÅŸmerge’ye ve 2012 sonrasında Suriye’den gelenlere baktığımız gibi. Böyle de bakılması gerekir diye düÅŸünüyoruz.
DoÄŸu Türkistan meselesinde Türkiye Hükümeti neler yapabilir?
Bizler fikirlerimizi sadece yazılı veya sözlü olarak kamuoyu ile veya uygun zeminde siyasilerle paylaÅŸmaktayız. Bu konuda ülkemizin neler yapabileceÄŸine dair fikirlerimizi gerekli yerlerle bundan önce olduÄŸu gibi bundan sonra da paylaÅŸmaya devam edeceÄŸiz. Buradan ülkeyi yönetenlere akıl vermek bence doÄŸru bir yaklaşım deÄŸil. Yukarıda bir kısmını zaten izah etmeye çalıştık. Meselenin BM gündemine getirilmesi, Ä°Ä°T’de müzakere edilmesi tabiki önemli, lakin bunlar kadar önemli iki husus ise;
Türkiye’ye ulaÅŸabilmiÅŸ DoÄŸu Türkistanlıların hukuki süreçleriyle ilgili ivedilikle adımlar atılması (vatandaÅŸlık, ikamet iÅŸlemleri, çalışma hakkı … vb)
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Komünist devlet anlayışına her daim ÅŸüphe ile bakarak, bugüne kadar ülkemizde Çin lehine geliÅŸen durumların olumluya çevrilmesi adına adımlar yapılması DoÄŸu Türkistanlılar kadar ülkemiz adına da elzem bir durum haline gelmiÅŸtir. Çin’in stratejik limanlarımızı satın alması veya kiralaması, 3. BoÄŸaz köprüsünün ve baÄŸlantı yollarının %51 hissesinin satın alınması, K anal Ä°stanbul ihalesini almak için giriÅŸimler yapmaları, madenlerimize dadanmaları, ticari mallarda Çin’in çöplüÄŸüne dönen bir ülke haline gelmemiz, kibrit fabrikamızın bile kapatılıp Çin’den kibriti ithal eder hale gelmemiz, pirinç, sarımsak veya tırnak makasını bile Çin’den alıyorsak burada ciddi bir problem ar demektir. 2007-2017 yılları arasında Çinle ticaretimizin 250 milyar dolar civarında olması, buna mukabil 200 milyar doların Çin lehine, bizim aleyhimize var olması bizleri düÅŸündürmeli. GidiÅŸat bizi ekonomik anlamda tam bir Çin peyki haline dönüÅŸtürmeden yerli üretimi teÅŸvik etmeli, yerli tüketime dönmeliyiz. Aksi takdirde Çin’in birer uydusu haline gelmiÅŸ olan Pakistan, Bruma veya yeni bir Kırgızistan olabiliriz ve bu riski ÅŸuan itibariyle iliklerimize kadar hissetmeliyiz.
Åžuan Çin zulmü altındaki Müslümanlarla irtibat kurulabiliyor mu?
Kesinlikle böyle bir ÅŸeyden bahsetmek bile mümkün deÄŸildir. 2016 sonrası parçalanmış aileler, burada öksüz yetim ve dul insanlar halen daha aileleriyle irtibat kuramamaktadır. DoÄŸu Türkistan’dan Çin devleti lehine çalışan bir kısım insanların bu süreçte gidip geldiklerine, bir kısmının aileleriyle irtibat kurduÄŸu vaki olsa da bu tip kiÅŸilerin de Çin devleti kolluk kuvvetlerince ciddi takibata maruz kaldığı bilinmektedir. DoÄŸu Türkistan’a buradan yardım getirelim deme ÅŸansınız dahi yoktur. Ä°nsanlar Türkiye’ye seyahat ettikleri bahanesiyle hapse veya tecrit kamplarına tıkılırken, sizin irtibat kurmak gibi gayet normal ve medeni bir davranış telakki ettiÄŸiniz husus, DoÄŸu Türkistanlılar açısından çok büyük bir lüks olmaktadır. Zikredilen bölgede Ülkemizin dahi bir konsolosluÄŸunun veya misyon temsilciliÄŸinin açılmasının teklif dahi edilemediÄŸini söylemek herhalde meselenin anlaşılmasına yeterli olacaktır.
Çin nasıl bir algı yönetimi uyguluyor?
Åžayet Çin üzerine bir araÅŸtırma yaparsanız ve azıcık da olsa Çin devlet felsefesini öÄŸrenirseniz Çin’in nasıl bir yönetim anlayışa sahip olduÄŸunu da anlamanız mümkün olabilir. Åžayet bu hususlarda bir fikriniz yoksa Çin’i ve ne yapmak istediÄŸini anlamanız neredeyse imkansız hale gelir. Çinliye göre dünyada iki çeÅŸit insan vardır. Ä°lki medeni olan Çinliler, ikincisi ise “barbar” olan diÄŸerleri. Barbarları medenileÅŸtirmek için onlara yapılacaklar sadece birer iyilik olur. Bu minvalde DoÄŸu Türkistan’da bu yaÅŸanan ağır insan hakları ihlalleri Çinlilere göre barbarların medenileÅŸtirmesi olup, onlara yapılmış birer iyiliktir. Bir baÅŸka husu ise Çin’in 36 hile dedikleri siyasetleridir ki, “Batı Bölge teorisi”de de ifade edildiÄŸi üzere Çin’in Bat bölgeleri (Türkistan veya Orta Asya toprakları) tanrı tarafından Çinlilere bahÅŸedilmiÅŸ topraklardır ve buraları ele geçirmek onların medeni dünyasının olmazsa olmazıdır. Bu anlamada 2049 yılı Çin Komünist Partisinin dolayısıyla Komünist Çin devletinin 100. KuruluÅŸ yıldönümünde “Tek Çin” dedikleri Tayvan’ı da kendilerine baÄŸladıkları dünyanın hegemon gücü olma siyasetini yürürlüÄŸe koymuÅŸ görünmektedirler. Bunun için daha çok enerjiye ihtiyacı olan Çin, daha çok üretmeli, daha çok satmalı ve 1,5 milyara yaklaÅŸan nüfusunu hem doyurabilmek hem de onları baÅŸka ülkelerde, demografik yapıları da bozabilecek, bir iskan siyaseti gütmektedir. 10 yıl içinde Türkiye’de 1 milyonu Ä°stanbul’da olmak üzere 10 milyon vatandaÅŸ olması hedefini söylemek meselenin vahametini anlamak açısından yeterli olacaktır kanaatindeyim.
Küresel anlamda Çin’i politik olarak zorlamak mümkün mü?
Global bir köy halin gelmiÅŸ dünyada, kendi başınıza bir devleti hele de 1,5 milyarlık bir ülkeyi idare etmeniz mümkün deÄŸildir. Yıllık ortalama %6 büyümek zorunda olan, bu büyümesini de dışa bağımlı olduÄŸu bilhassa enerji açığı bakımdan zorunluluk olan gören Çin’in dış dünya ile temasını kesmesi mümkün deÄŸildir. ÜrettiÄŸini satmak zorunda olan Çin’in aynı zamanda büyük pazarlara ihtiyaç duyacağı da bir hakikat iken, bununla beraber global dünyanın bir parçası olmadan ayakta duramayacağı kesinken, Çin’in zorlanmaması düÅŸünülebilir mi? Sadece Türkiye’nin bile Çin ile iliÅŸkisini kestiÄŸinde ortaya çıkabilecek kaosun neler olabileceÄŸini Çin’in düÅŸünmediÄŸini zannetmeyin. Muhtemelen bu stratejik konularda Çin’in dünya ile diyaloÄŸunu kesmeyeceÄŸini, dahası kesmek istemeyeceÄŸini söylemek abartı deÄŸildir. Son dönemlerde ABD ile Çin arasında “ticaret savaÅŸları” olarak literatüre giren durumun Çin ekonomisini neredeyse batma noktasına getirdiÄŸini hatırdan çıkarmamak gerekir. Bu baÄŸlamda Çin’in ABD’den ek 200 milyar dolarlık yeni ticari emtia almayı taahhüt etmesi ile barış saÄŸlanmış görünmektedir. Ayrıca insan hakları ihlalleri baÄŸlamında Çin tarihinin pek de temzi olmadığı bütün dünya tarafından bilinirken, uluslar arası iliÅŸkilerin Çin’i her alanda köÅŸeye sıkıştırabileceÄŸini, sıkıştırmaya baÅŸladığını da görmek gerekir. Zor güner yaÅŸamaya baÅŸlayan Çin’i DoÄŸu Türkistan gibi Tibet, Ä°ç MoÄŸolistan, Hong Kong, Demokratik Çinliler, Falungong ruhani hareketi de içeriden ve dışarıdan köÅŸeye sıkıştırmaktadır.
DoÄŸu Türkistan meselesini gündeme getirmek için nasıl bir çalışma yapılmalı?
Ülkemizde STK’lara bu konuda büyük görevler düÅŸmektedir. Ulusal ve yerel basında konu gündemden düÅŸürülmemeli, nümayiÅŸler düzenlenerek ülkeyi yönetenlerin eli kuvvetlendirilme. Ses çıkarmayalımdan ziyade ne kadar çok ses çıkarılırsa Çin’in geri adım atacağı dahası Türkiye’nin meseleyi BM gündemine getirmesi veya Çin ile yapılacak ikili görüÅŸmelerde elini kuvvetlendirmesine katkı yapacaktır. Konferanslar, TV-Radyo programları, gazete mülakatları bu süreçte önemli yere sahip. Sosyal medya olmazsa olmaz gibi durmaktadır. Sadece DoÄŸu Türkistan’da yaÅŸananların deÄŸil, Çin’in Türk-Ä°slam dünyası hatta insanlık için bir tehlike olduÄŸuna dair kamuoyu bilinçlendirilmeli, Yerli üretim-yerli tüketime dair yeni bir dönem devlet eliyle baÅŸlatılmalı. Meselenin BM gündemine taşınması için ayrıca STK’larımıza da büyük sorumluluklar düÅŸmektedir.
Röportaj: Fatma GülÅŸen Koçak / Yeni Akit
Henüz yorum yapılmamış.