Evlilik bireysel sorunlardan kaçış yolu mudur?
Follow @dusuncemektebi2
Bana göre bugün aile ile ilgili büyük krizin nedenlerinden biri bu mutsuz insan profilidir. Gençler de evliliği bir kaçış olarak görmekten uzak durmalı. Gençler kendi zihinsel, duygusal ve ekonomik bağımsızlıklarını kazanacak şekilde eğitilmeli ve ancak ondan sonra evliliğe adım atmalı. Çünkü sağlam bir aile için en az iki, sağlıklı, olgun, mantıklı ve kendi kendine yeten insana ihtiyaç var.
Ülkece en çok ne konuÅŸuyoruz?
Evlilik, aÅŸk konuÅŸuyoruz…
Erkek ve kadın arasındaki o tuhaf ve kaçınılmaz iliÅŸkiyi konuÅŸuyoruz.
Diziler de, kitaplar da, dergiler de, ÅŸarkılar da baÅŸka ÅŸeylerin etrafında dönmüyor aslında .
Ne konuÅŸuyorsak altında, üstünde, arkasında muhakkak bu var.
BeÅŸ çaylarında, altın günlerinde, kahvehanelerde, dost sohbetlerinde, sokaklarda, tavla masasında, okul sıralarında gündem bu.
Neden baÅŸka ülkelerin yaptıkları dizilerde; siyaset, bilim, felsefe, tarih özne olarak var olabiliyor ama bizim yaptıklarımız siyaset, bilim, din, tarih ile ilgili görünüyor olsa da alttan alta hep aÅŸk ve evlilik ile ilgili oluyor…
Neden anneler kız ya da erkek çocuklarının kendileri için en verimli, en üretken olabilecek zamanlarını,evlilikle ilgili baskı yaparak zehir etmeyi bir görev ediniyorlar?
Neden hayatının kalitesini artırmaya çalışan, hayallerinin peÅŸinden koÅŸan gençlere toplum öcü gözüyle bakarak, onları illa evlilik yükümlülüÄŸünün altına sokmaya çalışıyor?
Yirmili yaÅŸlarda bir genç kız ya da delikanlı -bir saÄŸlık sorunları yoksa- evlilikle iligili yoÄŸun bir aile baskısı altındadırlar muhtemelen.
“Senin kız hala evlenmedi mi?” sorusuyla tanınan elalem çetesi, gördükleri her yerde annenin başının etini yedikleri için, anne de kızına dünyayı dar eder. Erkek için durum pek farklı deÄŸildir. Anneler, ablalar her daim, savaÅŸta ya da barışta, markette veya pazarda kız arar dururlar. ErkeÄŸin baba evinde fazlaca kalışı, uzatılmış ve bitmesi beklenen bir misafirlik gibi algılanır.
Evli olanlar çok huzurlu da, bekarlar da aynı huzurdan tatsın mı istenir acaba?
EvliliÄŸin, “aÅŸk”ın bunca önemsenmesinin, herkeslere ısrarla tavsiye edilmesinin; her dizide baÅŸrol, her ÅŸarkıda nakarat olmasının belirgin bir nedeni var bence.
O da, ÅŸu galiba…
Evlilik ya da aÅŸk, ataletten canı sıkılan insanlar için bireysel sorunlarından bir kaçış yolu olarak görülüyor. Veya kendini geliÅŸtirmeye kapalı bizimkisi gibi bir toplum için tek eÄŸlence biçimi olarak… Ama evlilik meselesinde tek belirleyici çevre baskısı deÄŸil.
****
Genel olarak Türk gencinin hobileri yoktur.
O, boÅŸ zamanının büyük kısmını sosyal medyada, televizyon başında, müzik dinleyerek, oyun oynayarak, alış veriÅŸ yaparak veya arkadaÅŸlarıyla kafelerde boÅŸ muhabbetler çevirerek geçirir. Okumak, düÅŸünmek, kendini geliÅŸtirmek, kafasını ve ruhunu zenginleÅŸtirmek gibi eÄŸilimleri çok sınırlı olduÄŸu için de, hep bir ruhsal boÅŸluk/açlık içindedir. O boÅŸluÄŸu popüler kültür ürünleri ile doldurmaya çalışsa da olmaz.
Bu ergence boÅŸluÄŸun diÄŸer adı: Anlamsızlıktır…
Anlamsızlık sarmalında kıvranan kız ya da erkek de aile ve çevre baskısı olmadan bir iliÅŸki ihtiyacı içine girebilir, evlenmek isteyebilir. Hatta istekten öte buna muhtaç olduÄŸunu düÅŸünebilir. Çünkü genç, kendi başına mutsuzdur. Çünkü ne sosyal medyada öldürülen, ne de televizyon başında geçirilen yahut arkadaÅŸlarla tüketilen zaman, kiÅŸisel anlam ihtiyacını karşılayabilecek doyuruculuktadır. Dolayısıyla genç içinde bulunduÄŸu mutsuzluktan ancak bir baÅŸka mutsuzla hayatını birleÅŸtirerek kaçabileceÄŸini düÅŸünür.
Bu yüzden kiÅŸiler anlamsızlık ihtiyacından kurtulmak için de evliliÄŸe yahut bir iliÅŸkiye sarılırlar.
Tıpkı uçurumdan düÅŸen bir insanın bulduÄŸu ilk dala tutunması gibi…
****
Evlilik kararı alındığında aileler mutlu olurlar. Nihayet o kutsal “evlilik” hedefine onların evlatları da eriÅŸecektir. Artık kutlu bir sorumluluk yüklenileceÄŸi için de bekarlığın somurtkan zamanları geride kalacaktır. Genç çift kaçınılmaz olarak mutlu olacaktır. Çevre, evlilikte keramet olduÄŸuna inandığı için, müstakbel karı-koca da her ÅŸeyin harika geliÅŸeceÄŸinden, evlilik sihirli deÄŸneÄŸinin onların saçma hayatlarını anlamlandıracağından kuÅŸku duymazlar. Böylece kendilerini bekleyen acı sona doÄŸru, konvoy halinde, davul zurna eÅŸliÄŸinde, halaylar çekerek, yılan dansları yaparak ilerlerler…
Fakat filmin sonu umdukları gibi gelişmez.
Cicim ayları geçip, sohbetler azalıp, diziler sıkıcı hale gelip, sinemada eÄŸlenceli film kalmadığında… Sadece vakit öldürmek için yapılan ÅŸeyler de tat vermez olunca veya sosyal medyada yaprak kımıldamağında sisler dağılır ve ufukta mutsuzluk adasının silüeti görülmeye baÅŸlanır. Taraflar tuhaf bir yanlışın içinde olduklarını hisseder ama ne olduÄŸunu tam olarak dile dökemezler.
Her şey nedense bir anda sıkıcılaşmaya başlamıştır!
Mutsuzluktan kaçabilmek için birlikte gerçekleÅŸtirilen planlar da bir süre sonra yararsızlaşır. Bu sefer herkes kendi odasında, kendi telefonu veya kendi televizyonuyla bir başına mücadele etmek durumunda kalacaktır mutsuzlukla. Bu iÅŸleri daha da kötü hale getirecek ve çiftin arasına duvarlar örecektir.
EÄŸer talih yaver gitmez ve bir bebek kopacak kıyameti sadece kısa bir süreliÄŸine ertelemezse, mutsuzluk aileyi esir alacaktır.
Herkes mutsuzluÄŸa baÅŸka bir bahane üretecektir. O tatile gidilmediÄŸi, o araba alınmadığı, o eve taşınılmadığı, o özel gün hatırlanmadığı, o iltifat edilmediÄŸi veya bitmeyen iletiÅŸim kazaları nedeniyle mutlu olunamamış olacaktır.
****
O iliÅŸki veya evlilik yürümemiÅŸtir, taraflar mutsuz olmuÅŸlardır çünkü onlar zaten geçmiÅŸte de mutlu deÄŸillerdir. ilk yanlış, evlilik esnasında deÄŸil, o gençlerin eÄŸitimlerinin ta en başında, aile ocağında, anne baba eliyle, kültürün telkiniyle yapılmıştır. O gençler maalesef, baÅŸkasına muhtaç ve bağımlı yetiÅŸtirilmiÅŸlerdir. Mutlu olmamış, edilmiÅŸlerdir. Hayatta haz namına ne varsa hepsi önlerine hazır gelmiÅŸtir.
Onları mutlu etmenin baÅŸkalarının görevi olduÄŸuna inanmışlardır.
Bu yüzden eÅŸlerinden de kendilerini mutlu etmeyi bekleyerek geçer hayatları. Onlar eÅŸlerinden, eÅŸleri onlardan…
Bu kiÅŸiler kendi kendilerine ürettikleri, onlara coÅŸku veren bir uÄŸraÅŸa, anlama sahip deÄŸillerdir.
Daha doÄŸrusu böyle bir anlamı nasıl meydana getirecekleri konusunda en küçük bir fikirleri dahi yoktur.
Kafaları da ruhları da, bir futbol topunun içi kadar boÅŸtur.
Fakat evlilik veya iliÅŸki, kendisinde bir keramet olmadığını, onlara, hem de kafalarına vura vura anlatacaktır. Mutsuzluk uçurumundan düÅŸmemek için birine tutunmanın yanlışlığını, o tutunmanın, tutunan kiÅŸiyi de aÅŸağı çekeceÄŸini gösterecektir onlara. Çünkü iki boÅŸ kafa ve hayatın yaptığı evlilikten mutluluk çıkması için, keramete deÄŸil mucizeye ihtiyaç olacaktır ve mucizeler de geçmiÅŸte kalmıştır.
Kendi kendine mutlu olamayan, hayatının kendi başına bir kalitesi, zenginliÄŸi, doyuruculuÄŸu olmayan bir kimsenin, mutlu olması ya da bir baÅŸkasını mutlu etmesi asla mümkün deÄŸildir. Mutlu olmak için baÅŸkasına ihtiyaç duyan, asla mutlu olamaz. Kimse kimseyi sonsuza dek mutlu edemez. Birey olmayı becerememiÅŸ insanların ailelerinden, toplum baskısından veya kendi yalnızlıklarından kaçmak için yuva kurmalarının sonu kaçınılmaz olarak hüsrandır.
Bana göre bugün aile ile ilgili büyük krizin nedenlerinden biri bu mutsuz insan profilidir.
Aileler mutsuz çocuklarına evlilik telkininde bulunurken bu olguyu dikkate almalı.
Gençler de evliliÄŸi bir kaçış olarak görmekten uzak durmalı. Gençler kendi zihinsel, duygusal ve ekonomik bağımsızlıklarını kazanacak ÅŸekilde eÄŸitilmeli ve ancak ondan sonra evliliÄŸe adım atmalı. Çünkü saÄŸlam bir aile için en az iki, saÄŸlıklı, olgun, mantıklı ve kendi kendine yeten insana ihtiyaç var.
Müellif: Ali Osman Aydın / Kaynak: Yeniakit
Henüz yorum yapılmamış.