Sosyal Medya

Erfah Afyoncu: Libya'daki Kuloğlu Türkleri

Osmanlı Devleti’nin 400 yıllık Kuzey Afrika hâkimiyetinden geriye kalan en büyük miras Kuloğulları denilen Türkler’dir. Kuloğulları her ne kadar bugün Türkçe konuşamasalar da Türk soylu olarak tanınırlar ve bölgedeki Türk varlığının en önemli temsilcileridir.



1492'de Endülüs'ün son kalıntısı olan Gırnata'nın düÅŸmesinden sonra Ä°spanyollar ve Portekizliler Kuzey Afrika'yı iÅŸgale baÅŸladılar. Cezayir, Tunus ve Trablusgarb (Libya) Haçlılar'ın eline geçti. Kuzey Afrika, Endülüs'ün durumuna düÅŸmek üzereyken Barbaros kardeÅŸlerin bölgeye gelmeleriyle durum deÄŸiÅŸti. Barbaros Hayreddin PaÅŸa'nın aÄŸabeyi Oruç Reis, 1512'de Cerbe Adası'nı fethedip, gazaya baÅŸladı. Haçlılar'ın yoÄŸun saldırıları karşısında destek almak için Osmanlı hükümdarı Yavuz Sultan Selim'le irtibata geçti. Barbaros kardeÅŸlerin Osmanlılar'la birlikte hareket etmeleri bölgenin kaderini deÄŸiÅŸtirdi. Kısa sürede Osmanlı hâkimiyetine giren Cezayir, Libya ve Tunus," Garb Ocakları" diye anıldılar. Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun Kuzey Afrika eyaletleri, Türk denizciliÄŸinin en önemli merkezleri oldular. Garb Ocakları'nın askeri gücü de Batı Anadolu Türkleri'nden saÄŸlandı. Bölgedeki Türkler hem mahalli idarecilerle hem de Haçlılar'la mücadele ettiler. Türkiye'nin önemli Afrika tarihi uzmanlarından Ahmet Kavas ve Atilla Çetin bölgedeki Türk varlığını araÅŸtırmalarında teferruatlı olarak anlatırlar.
 
 
ANADOLU'DAN ASKER TOPLANIYOR
 
1510'lu yıllarda Akdeniz'de kendi baÅŸlarında dolaÅŸan Türk denizcileri Güney ve Batı Anadolu'daki Türk gençlerini saflarına katıyorlardı. Kuzey Afrika'da hâkimiyet kurulduktan sonra batı ve güney Anadolu'dan denizci temini 20. yüzyıla kadar devam etti. Garb Ocakları'nın bölgeden denizci temin faaliyetleri aynı zamanda Osmanlı yönetiminin Kuzey Afrika eyaletlerini kontrolünün en önemli aracıydı. Trablusgarb, Tunus ve Cezayir eyaletlerinin baÅŸta Ä°zmir olmak üzere Antalya ve Ä°stanbul'da vekilleri vardı. Temsilciler dönemin hükümdarından ferman aldıktan sonra Ä°zmir, Manisa, Aydın, MuÄŸla ve Antalya kadılarına ve diÄŸer idarecilerine yazdırdıkları hükümler doÄŸrultusunda çevrede ilanlar yaptırarak gaza yapacak yiÄŸitleri toplarlardı. ÇaÄŸrı "Yorulmadan akçe kazanmak, terlemeden ölmek isteyenler bayrağımız altına gelsin" diye yapılırdı. Kendi iradeleriyle denizci olan yiÄŸitler, gemilerle Afrika'daki eyaletlere götürülürlerdi. Asker yazımı ihtiyaca göre bazen her yıl, bazen de birkaç yıl arayla bin-2 bin kiÅŸi olarak yapılmaktaydı. Yeni yoldaÅŸ olan ve üç yıllık eÄŸitim dönemini bitiren gençler, eski yoldaÅŸ olurlardı. Garb Ocakları'nda kendileri için yapılan kışlalarda kalan Türkler, ellerindeki ateÅŸli silah ve toplar sayesinde mahalli aÅŸiretlere karşı üstünlük kurmuÅŸlardı. Bu büyük kışlalar Cezayir, Tunus ve Trablusgarb'ı süsleyen önemli Osmanlı yapılarıydı. Garb Ocakları'ndaki Anadolulu yiÄŸitlerin maaÅŸ defterlerinde ve kışla odalarının kapılarındaki isim kayıtlarında "Bayındırlı, Bergamalı, Akhisarlı, KazdaÄŸlı, Üsküdarlı, MenteÅŸeli, Sinoplu, Ä°zmirli, Karslı, Denizlili, Rodoslu, Karamanlı, Tokatlı, Bursalı, Ä°zmitli, AkÅŸehirli, Manisalı" gibi geldikleri yerlerin isimleri yazılırdı. Yönetici konumuna gelenlerin bir kısmının isminin yanında da "Ä°brahim Rodoslu, Salih Bergamalı" gibi memleketleri zikredilirdi.
 
 
GAZÄ°LER DÄ°YARI
 
BaÅŸta Cezayir olmak üzere Kuzey Afrika eyaletleri "Mücahidler meskeni, gaziler diyarı" olarak zikredilirdi. Afrika'da faaliyet gösteren deniz gazileri eyalet merkezlerinin asayiÅŸlerini saÄŸladıkları gibi dışarıdan saldırılara karşı da göÄŸüslerini siper ederlerdi. ÇoÄŸunluÄŸu ise Garb Ocakları'nın gemileriyle Akdeniz'e açılarak Avrupa gemilerinin güvenlik içinde dolaÅŸmaları karşılığında haraç alırlar, vermeyi reddeden gemilere ise el koyarlardı. Bu yüzden terlemeden mal kazanma tabiri çıkmıştı. Denizciler sefer dönüÅŸü eyalet merkezlerinde yerli ahali ve yoldaÅŸları tarafından büyük sevinç gösterileriyle karşılanırlardı. Gaziler kendilerini karşılayan yerli ahaliye gaza mallarından verirlerdi. Akdeniz'deki çatışmalarda ele geçirilen Hristiyanlar'ın bir kısmı fidye karşılığı serbest bırakılır, bir kısmı esir olarak hizmet eder, bir kısmı ise gönüllü olarak Müslüman olarak Avrupa gemilerine karşı savaşırlardı. Aynı dönemde Avrupalılar'ın eline geçen ve fidye ödeyemeyecek durumdaki Türk askerleri ise daha ağır muamelelerle maruz kaldıkları gibi zorla Hristiyanlığa sokulmuÅŸlardır. Anadolulu Türk gençleri bölgelerinin gelenek ve görenekleriyle, hayat tarzlarını Kuzey Afrika'ya taşımışlardı. Anadolu'dan Kuzey Afrika'ya giden Türkler'in çoÄŸu bölgenin hayat ÅŸartlarına ayak uydurdukları için bir daha Anadolu'ya dönmeyi düÅŸünmemiÅŸlerdi. Güney Avrupa sahillerinden aldıkları kızlarla evlendikleri gibi bazen bölgedeki soylu Arap ve Berberi ailelerin kızlarıyla da evlenmiÅŸlerdi. Ayrıca Endülüs'ten bu eyalet merkezlerine göçmelerine yardım ettikleri Müslümanların kızlarıyla da izdivaç yapmışlardı. Nadiren de olsa bazı denizciler ise Anadolu'dan gelen kızlarla evlenmiÅŸlerdi.
 
 
KULOÄžULLARI
 
Kuzey Afrika'da faaliyet gösteren denizcilerin Türk hanımlarından veya Avrupalı kızlarla yaptıkları evliliklerinden doÄŸan çocukları babaları gibi Türk kabul edilirdi. Ancak Arap, Berberi veya Endülüslü Müslüman kadınlarla evliliklerinden doÄŸan çocuklarına ise "KuloÄŸlu" denilirdi. Bu yeni melez nesil daha 16. asırda eyalet merkezleri ve çevrelerinde ayrıcalıklı birer sınıf oluÅŸturup genelde sur dışında kendilerine tahsis edilen kasabalarda yaÅŸadılar. Meselâ, Cezayir'de Tlemsan ve Konstantin, Tunus'ta Mehdiye, Libya'da Mısrata birer KuloÄŸlu ÅŸehriydi. Libya, Tunus ve Cezayir idarelerine eyaletlerde asayiÅŸin saÄŸlanması ve vergi toplanmasında yardımcı olan KuloÄŸlu sınıfı Osmanlı idaresi boyunca "ahali-i sâdıka" olarak tanındılar ve vergilerden muaf tutuldular. KuloÄŸulları, merkezî idare ile yerli halk arasında irtibatın ahenkli bir ÅŸekilde yürütülmesinde önemli rol oynamışlardır. Cezayir'de KuloÄŸulları üst düzey yönetimden uzak tutulup, bir hanedan kuramamışlardı. Ancak Tunus ve Libya'da ise KuloÄŸlu asıllı aileler mahalli hanedanlar kurulup, iki eyaleti yönetmiÅŸlerdi.
 
 
TÜRKÇE KONUÅžAMAYAN TÜRKLER
 
Kuzey Afrika'daki Osmanlı hakimiyetinden geriye kalan en büyük miras sayıları yüzbinleri bulan KuloÄŸulları denilen Türkler'dir. Bunlar her ne kadar bugün Türkçe konuÅŸamasalar da Türk soylu olarak tanınırlar. Anadolu'dan giden Türkler'i günümüzde "KuloÄŸlu", "Kulaksız", "BaÅŸaÄŸa", "Türkî", "Manisalı (Mansali-Messali)", "Ä°zmirli", "Karamanlı", "Urlalı", gibi taşıdıkları soyadları da onların bu kimliÄŸini ele vermektedir. Libya'da "KuloÄŸulları"nın yanısıra sayıları 700 bine ulaÅŸan "KoroÄŸlu", yani "ateÅŸ oÄŸlu" denilen Türkler olduÄŸu ve bunların TolunoÄŸulları dönemindeki Türkler'in torunları olduÄŸu iddiaları da ortaya atıldı. Ancak "Korogli" denilen ve günümüzde Mısır'da yaÅŸayan az sayıda Türk kendilerini TolunoÄŸulları'nın torunu kabul ederler. 868-905 yılları arasında Mısır'da çok az sayıda askerle yönetimi ele geçirip, bir hanedan kuran TolunoÄŸulları'nın Libya'da sayıları yüzbinleri bulan torunlarının olması tarihi gerçeklerle pek uyuÅŸmamaktadır.
 
 
Kaynak: Sabah Gazetesi

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.