Neden hep savaÅŸ?
Follow @dusuncemektebi2
5000 yıllık insanlık tarihine baktığımda gördüğüm şey: Kocaman bir kan banyosu. İnsanlık, 3421 yıllık kaydedilmiş tarihin sadece 268 yılı savaşmadan durabilmiş.
Bugün bile dünyada çatışmadan muaf kabul edilen ülke sayısı sadece 11. “Çatışmasız” sayılabilecek ülke ise neredeyse yok. Afganistan, Çin, Kolombiya, Filipinler, Filistin, Ä°srail, Irak, Suriye, Rusya, Somali, Sudan, Uganda... Dünyanın neredeyse her yerinde küçük ya da büyük çaplı onlarca savaÅŸ sürüyor ve bu savaÅŸların bir sonu da yok gibi görünüyor. Peki ama neden savaÅŸ?
“Neden savaÅŸ?” tartışması, Einstein ve Freud arasındaki mektuplaÅŸmalara dahi konu olmuÅŸ önemi haiz bir konudur. Elbette ki Freud ve Einstein, “Neden SavaÅŸ?” sorusunu düÅŸünen ilk kiÅŸiler olmamıştır. Daha önce de belirli savaÅŸları anlamayı, önlemeyi ve durdurmayı, hatta savaÅŸ olgusunun kendisini anlamayı ve sona erdirmeyi amaçlayan uluslararası çapta pek çok giriÅŸim olmuÅŸ; ancak, bu giriÅŸimlerin çoÄŸu yetersiz kalmıştır. Nihayet 1931 yılında Entelektüel Ä°ÅŸbirliÄŸi Enstitüsü [Institute for Intellectual Cooperation], Einstein’ı kendisinin seçtiÄŸi bir düÅŸünürle dünya siyaseti ve barışı hakkında disiplinler arası bir fikir alışveriÅŸine davet etmiÅŸtir. Einstein, Freud’u seçmiÅŸ ve aralarında dünyadaki ÅŸiddeti azaltmaya yönelik potansiyel somut adımları tartışan bir dizi mektuplaÅŸma baÅŸlamıştır. Bu mektuplarda Einstein, Freud’a insanlığı savaşın tehdidinden kurtarmanın bir yolu olup olmadığını sormuÅŸ ve ondan insanın nefret ve yıkım arzusuna karşı bir reçete yazmasını istemiÅŸtir. Freud ise, saldırganlık içgüdüsünün insanda içkin olduÄŸuna ve ortadan kaldırılamayacağına; ancak, yine de dünyadaki ÅŸiddeti ve savaşı azaltmanın yollarının mutlaka bulunabileceÄŸine dair uzun bir cevap kaleme almıştır. Bu yazışmalar, savaşın doÄŸasını anlama, nedenlerini ve önleme yollarını formüle etme bakımından bugün bile büyük bir öneme sahiptir.
SavaÅŸ’ı var eden ÅŸey, salt saldırganlık dürtüsü deÄŸildir
Paraya ve sermayeye ihtiyaç duyan güçler için savaÅŸ bir yaÄŸma aracıdır. Öyle anlaşılıyor ki, bu psikolojinin altında yatan saik “daha fazlasını isteme” dürtüsüdür. Bu dürtüyü, Trump’ın Suriye politikasına iliÅŸkin eleÅŸtiriler karşısında sarf ettiÄŸi ÅŸu sözlerde okumak mümkündür: “Askerlerimizi petrol almak için bıraktım. Orada sadece petrolü alan askerlerimiz var. Onlar petrolü koruyorlar. Ben petrolü ele geçiririm. Petrolü alırım.”. Elbette ki Kant, savaşı ahlâkî bozulmanın kaynağı olarak görmekte haksız deÄŸildir. Ancak görüldüÄŸü üzere savaÅŸ, politikayı mümkün kılan bir realitedir! “SavaÅŸ, siyasetin baÅŸka araçlarla devamıdır.” [Clausewitz]. Ve Mavhiavelli’nin de dediÄŸi gibi, iktidarı koruyabilmek ve baÅŸka bir politik iradeyi kontrol altında tutabilmek için zorunlu bir fenomendir...
Bence “Neden savaÅŸ?” sorusu, insanın neyle ve kimle savaÅŸtığı sorusuyla daha anlamlı bir yanıt bulabilir. Çünkü insan kendi türüyle[1], kendi kendisiyle[2] ve doÄŸayla mücadele içinde olan ve bu mücadele alanlarının her birinde ayrı savaÅŸlar yürüten politik bir varlıktır. Ä°nsan, en çok kendi türüyle savaşır. Ä°bn Haldûn, bunun tahakküm arzusundan kaynaklandığını söyler...
Türü ne olursa olsun ve ne nedenle yapılırsa yapılsın savaÅŸ; insana, insanlığa ve tarihe silinmeyen maddi ve manevi izler bırakan büyük bir trajedidir. SaÄŸ çıkmanız temennisiyle...
Ä°yi pazarlar...
_________________________________________
Müellif: Nilgün DaÄŸ
Dipnotlar:
[1]Ä°stila savaÅŸları, din savaÅŸları, hanedan savaÅŸları, sömürge savaÅŸları, vs.
[2]Ä°nsan olma mücadelesi, psikolojik savaÅŸ, vs.
Henüz yorum yapılmamış.