Balkanlarda zulüm ve sürgünlerle bir anavatan kaybettik
Follow @dusuncemektebi2
Osmanlı’yı, Rumeli ve Anadolu üzerinde iki ayağı üstünde duran bir insana benzetirsek, 1913’te Rumeli anavatanının kaybıyla devlet daha fazla yaşayamamış ve 1922’de yıkılmıştı. Rumeli’de yitirilenler asla bir toprak kaybı değil, bir anavatan kaybı olarak nitelendirilmelidir.
Osmanlı Devleti, Sofya, Selanik, Manastır, Üsküp, Ä°ÅŸkodra, PriÅŸtine vb. birçok Rumeli ÅŸehrini; Erzurum, Trabzon, Diyarbakır, Adana gibi Anadolu ÅŸehirlerimizden önce fethetmiÅŸti. Osmanlı öncelikle Rumeli'deki fetihleriyle kuvvetlenmiÅŸ ve beÅŸ asırlık bir çınara dönüÅŸmüÅŸtü. Osmanlı'yı, Rumeli ve Anadolu üzerinde iki ayağı üzerinde duran bir insana benzetirsek, 1913'te Rumeli anavatanının kaybıyla devlet daha fazla yaÅŸayamamış ve 1922'de yıkılmıştı. Rumeli'de yitirilenler asla bir toprak kaybı deÄŸil, bir anavatan kaybı olarak nitelendirilmelidir.
1352'de Gelibolu'nun alınıp Rumeli'ye adım atılmasından sonra 17'nci asra kadar, Osmanlı Devleti sürekli fetihlerle büyümüÅŸtü. Bu büyüme esnasında Anadolu'daki Türk nüfusun önemli bir kısmı da Balkanlara yerleÅŸtirilmiÅŸti. Fakat bu büyüme ilk defa 1689'da Üsküp gibi Türk ve Müslüman nüfusun yoÄŸunlukta bulunduÄŸu bir ÅŸehrin yakılıp halkının göçmen durumuna düÅŸmesiyle durmuÅŸ ve Balkanlar'dan Anadolu'ya doÄŸru bir göç süreci baÅŸlamıştı.
Türk ve Müslüman unsurlara karşı yöneltilen akla hayale gelmeyecek mezalimler, dinî baskı ve zulümler ve bölge Hristiyanlarının göç edecek muhacirlerin mal, mülk, çiftlik, tarla, hayvan kısaca her ÅŸeylerine sahip çıkma isteÄŸi, üç yüz yıldır yaÅŸadığımız göçün en önemli sebepleridir.
Balkanlarda Türklere uygulanan mezalim 1821 Yunan ayaklanmasıyla baÅŸlamıştır. Yunan ayaklanmasının kendine özgü niteliÄŸi, Müslümanların etnik temizliÄŸe tabi tutulması ve sürülmesi olaylarının ilki olmasıdır. Böylece bu ayaklanma Osmanlı'ya karşı giriÅŸilen ulusal ayaklanmalarda bir model oluÅŸturmuÅŸtu.
"Arındırma" politikası
Ortodoks din adamlarının başını çektiÄŸi Yunan ayaklanmasını anlatan Amerikalı tarihçi J. McCarthy: "Yunan ayaklanması Balkanlarda daha sonraki ayaklanmalar için bir model ortaya koymuÅŸtu. Millî bağımsızlığı saÄŸlamak uÄŸruna bölgeleri Türk nüfusundan arındırma politikası; 1877-78, 1912-13 ve 1919- 23 savaÅŸlarında yeniden kendini gösterdi. Oysa Osmanlılar böyle yapmayıp, Hristiyanların eskiden yaÅŸadıkları yerlerde kalmasına katlandı. Hristiyanlara çoÄŸu zaman iyi, bazen kötü davrandılar ama onların varlıklarını sürdürmelerine ve dillerini, geleneklerini ve dinlerini korumalarına izin verdiler... Mora ayaklanması neticesinde kesin bilinen bir sayı olmamakla birlikte isyancılar tarafından öldürülen Müslümanların sayısı 25 bini geçmektedir."
Åžüphesiz Balkan kavimleri içinde, hem 1877-78 hem de 1912'de yaptıkları mezalim açısından Bulgarları kimse geçemez. 1877-78 Harbi ile Ruslar, Tuna nehrini geçip Bulgaristan'a girmiÅŸler ve iÅŸgal ettikleri bölgelerde katliamlar yapmışlardı. Bu zamanda gerçekleÅŸen ve tarihlere Harmanlı Katliamı olarak geçen olay, bir anda öldürülen insan sayısı bakımından en büyük ve korkunç olanıdır. Rus ve Don Kazak askerlerinden oluÅŸan birlikler Ocak 1878'de Harmanlı'da 20 bin arabadaki çoÄŸu kadın ve çocuk olmak üzere en az 40 bin kiÅŸilik muhacir kafilesine saldırarak katletmiÅŸti.
Balkan Harbi'ni yakından izleyen gazeteci Leon Troçki, savaşın en başında Rodop mıntıkasındaki Bulgar kuvvetlerinin tamamen sivil halktan oluÅŸan bir Pomak köyünü top ateÅŸiyle tamamen yok ettiÄŸini, Dimetoka'da bir süvari bölüÄŸünün silahsız sivil halkı nehir içine sürükleyip, yaban ördeÄŸi avlar gibi öldürdüklerini yazmaktadır. Tırnova ve Kırcaali yörelerinde Bulgarların, karşılaÅŸtıkları Türklerin yollarda elleri arkadan baÄŸlayarak, boyun kemiklerine kadar boÄŸazlarını kestiÄŸi, çocuk, yaÅŸlı kadın ve erkek Türklerin kafalarına aldıkları darbelerle evlerinin yanında öldürüldükleri, yine bu yazıda belirtilmektedir.
Ä°ngiliz konsolosluk raporlarında, Bulgarların güvence verip, Serez'e sığınmış bulunan muhacirlerin, memleketlerine geri dönebileceklerini ilan ettikleri yazar. Menlikli Türklerden kalabalık bir kitle, Petriç yakınlarına geldiklerinde köylerinin yakılıp yıkıldığını öÄŸrenmiÅŸti. Onları konaklama esnasında basan Bulgarlar, bu muhacirlerden 200 kadarını öldürmüÅŸlerdi. Ayrıca Struma/Karasu ırmağı kıyısındaki Ormançiftlik'te bin 200 kiÅŸi daha kıyımdan geçirilmiÅŸ, 150 Türk Gyurgyevo köyünde öldürülmüÅŸ, Petriç'te kaymakam yardımcısının ilanı ile toplanmaya zorlanan Türklerden 160'ı süngülerle hemen oracıkta katledilmiÅŸti. Selanik'teki konsoloslardan alınan bilgiye göre ise toplamda 20 bin Müslüman acımasızca katledilmiÅŸtir.
Rumeli nüfusu yüzde 62 eksildi
1 AÄŸustos 1913 tarihli bir askerî raporda zorla din deÄŸiÅŸtirme ve sürdürülen baskılar dile getirilmekteydi. Kırcaali ve Gümülcine taraflarında bulunan Bulgar eÅŸkıyaları, Müslümanları kiliseye dönüÅŸtürülen camilerde her pazar Hristiyan ayini için zorluyor, gitmezlerse her seferde 15 altın lira para cezasına çarptırıyor veya gizlice idam ediyorlardı.
Cami, tekke gibi yapıların yıkılması ya da baÅŸka maksatlarla kullanılması Bulgarların dinî zulümlerinin en belirginlerindendir. Trakya'nın geri alınmasından sonra 12 AÄŸustos 1913'te tanzim edilen bir askerî raporda, Bulgar iÅŸgali sırasında Karamehmed Köyü'ndeki caminin tahrip edildiÄŸi, Lüleburgaz'daki caminin minaresi yıkılarak çan kulesi eklenip kiliseye çevrildiÄŸi, Hasköy'deki caminin ise ahır yapıldığı belirtilmektedir. KeÅŸan'da 14 cami, Usturumca'da 3 cami, Çatalca da 1 cami yıkılmıştır. Demirhisar'daki Sultan Camii tiyatroya çevrilmiÅŸtir.
Arnavutluk'u istila eden KaradaÄŸlı askerler, yolları üzerindeki her ÅŸeyi yakıp yıktılar. Selanik'teki Ä°ngiliz konsolosu Lamb'in amirlerine verdiÄŸi raporlara göre sırf Arnavutluk'taki Müslümanlara ait 700 bin koyun Sırplarca gasp edilmiÅŸ ve burada kalan insanlar açlık çekmeye mahkûm edilmiÅŸti.
1877-78 Osmanlı-Rus Harbi neticesinde yarım milyondan fazla Müslüman, Rus ve Bulgarlar tarafından katledilmiÅŸtir. 1 milyon 250 bin kadar muhacir ise yerinden yurdundan olup göç etmek zorunda kaldı. 1911'de Osmanlı'nın elinde bulunan Rumeli'nin Müslüman nüfusu 2 milyon 315 bin 293 kiÅŸidir. Yunan, Bulgar ve Yugoslavya kaynaklarında, 1913 sonrasında Balkan Harbi'nde Osmanlı'dan aldıkları topraklardaki Müslüman nüfusa bakıldığında 870 bin 114 kiÅŸi kaldığı görülmektedir. Fark 1 milyon 445 milyon 179 kiÅŸidir ki böylece toplam nüfusun yüzde 62'si eksilmiÅŸti.
Balkan Harbi'nde 632 bin Müslüman katledildi
Bunun ne kadarı göç ne kadarı katliam sonucu öldürüldüÄŸünü kesin sayılarla bilmek imkânsızdır. Ancak, 1 milyon 445 milyon 179 kiÅŸiden Türkiye'ye göç edenlerin sayısı olan 812 bin 771 kiÅŸi çıkarılınca Balkan Harbi esnasında Balkanlarda kalan ve katliam sonucu öldürülen Müslümanların sayısı 632 bin 408 kiÅŸi olarak çıkmaktadır. Bu sayı Osmanlı'dan zapt edilmiÅŸ Rumeli nüfusunun yüzde 27'sine tekabül etmektedir. Bu veriler etnik mezalimin en önemli delilleridir.
Kemal Karpat ise 1854-1908 arasında yaklaşık 5 milyon göçmenin Osmanlı'ya geldiÄŸini ifade etmektedir. 19'uncu yüzyılın ilk yarısında Balkan nüfusunun yüzde 35'ini Müslümanlar oluÅŸtururken, Kırım ve Kafkas göçleri neticesinde bu oran yüzde 43'e çıktı. Söz konusu göçmenlerin sayısı 700-800 bin arasında deÄŸiÅŸmektedir. McCarthy'e göre ise 1800-1912 göçleri neticesi Anadolu'da Müslüman nüfusun oranı yüzde 70'den yüzde 80'e çıktı.
Rumeli'den göç meselesinde, devlet bir ikilem yaÅŸamaktaydı. Göçü kabul etse, bu Rumeli'deki Türk ve Müslüman varlığının sona ermesi demekti. Kabul etmese mezalimle karşılaÅŸan Rumeli Müslümanları yok olacaklardı. Sonuçta askerî ve ekonomik açıdan güçsüz olan Osmanlı Devleti dindaÅŸ ve ırkdaÅŸlarını yerinde sabitleyemedi ve böylece Rumeli büyük oranda boÅŸaldı.
24 Mart 1918 tarihli Meclis-i Ayan toplantısında Balkan SavaÅŸları'ndan sonra Türkiye'ye 640.000 kiÅŸinin göç ettiÄŸinden söz edilmektedir. Dönemin AÅŸair ve Muhacirin Müdürü Hamdi bey, MeÅŸrutiyet'ten ve Balkan Harbi'nden sonra gelenleri 450 bin kiÅŸi olarak tespit ettiklerini belirtiyordu.
Türk üst kimliÄŸindeki Rumeli mayası
Bu muhacirler, Anadolu'nun Türk nüfus oranını daha da arttırdı ve Ä°stiklal Harbi'ne giden süreçte millî bir Türk devletinin temellerinin atılmasına katkıda bulundu.
Yeni oluÅŸan millî Türk devletinin mimarları, Avrupa'nın 1897'den 1923'e kadar süren kesintisiz saldırılarına karşı koyan gücü bu nüfustan saÄŸladı.
Türkiye Cumhuriyeti ise birçok meselede olduÄŸu gibi göç meselesini de Osmanlı'dan devralmak zorunda kalmıştı. Hatta bunu nüfus yoÄŸunluÄŸunu arttırmada bir politik yöntem olarak teÅŸvik dahi etmiÅŸti. Balkanlarda terk edilmek zorunda kalınan yerlerdeki oldukça büyük sayıdaki Türk'ün ülke vatandaÅŸlığına tekrar girmesi için her türlü gayret gösterildi.
Türkiye'nin "Türk" üst kimliÄŸinde buluÅŸan modern milletinin mayasında çok kuvvetli bir Balkanlar (Rumeli) mayası buluruz. Etnik anlamda Türk'ü, BoÅŸnak'ı, Arnavut'u, Tatar ve Pomak'ı buluÅŸturan ve birbirlerine kenetleyerek Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk kimliÄŸinde birleÅŸtiren ortak payda ise Müslümanlıktır.
Türkiye Cumhuriyeti döneminde, Rumeli'den göç hareketlerinde nüfus itibarıyla en fazla göç Bulgaristan'dandır. Daha sonra Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya gelmektedir. Yaptığımız tespitlere göre yaklaşık olarak, Bulgaristan'dan 850 bin, Yunanistan'dan 500 bin, Yugoslavya'dan 300 bin, Romanya'dan ise 140 bin civarında Türk ve Müslüman Türkiye'ye göç etmiÅŸtir. Böylece Cumhuriyet dönemindeki kayıtlara geçen ve tahmini olarak ilave edilen rakamlara göre, Rumeli'den gelen göçmen sayısı 1 milyon 800 bin civarındadır.
Rumeli kökenli göçmen çocuÄŸu ve torunu itibarıyla muhacir nüfusun, Türkiye Cumhuriyeti'ne etkisi ise 3 milyondur. Bu da o zamanki Türkiye nüfusunun yaklaşık beÅŸte birine tekabül etmektedir. Çünkü neredeyse tüm Trakya bölgesi, büyük ölçüde Marmara ve Ege Bölgeleri, kısmen Akdeniz ve Ä°ç Anadolu, DoÄŸu Karadeniz bölgeleri ve çok az da olsa Batı Karadeniz ile DoÄŸu Anadolu bölgelerinde göçmen köyleri vardır.
Göç meselesinde ülkemizde yeterince ilmi çalışmalar yapılmamakta ve devletin bu konuda esaslı politikalar üretemediÄŸi görülmektedir. Devlet tarafından yapılması gereken en önemli iÅŸin, ilmî çalışmalar ışığında göçü durdurarak soydaÅŸ ve dindaÅŸlarımızı, bulundukları ülkelerde rahat etmesini saÄŸlayacak kapsamlı politikalar geliÅŸtirmesi olmalıdır.
Güncel tartışmalarda Suriye'den ülkemize gelmek zorunda bırakılan Suriyeli komÅŸularımızla, Rumeli muhacirlerinin aynı kabul edilip mukayese edilmesi büyük bir hatadır. Suriyeliler ülkemizde geçici sığınmacı statüsünde bulunmaktadır. Rumeli'den 1878, 1912 ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde göç edenlerin çoÄŸu Türk'tür.
Rumeli'den Türkiye'ye gelenler hukuki olarak muhacir/göçmen hakkını almış vatandaÅŸlarımızdır. Bu kiÅŸiler, hayatlarına Türk bayrağı altında baÅŸlayan, nüfus kâğıdı bizimle aynı olan, kaybettikleri anavatanlarından, yeni yaÅŸamlarına devam edecekleri anavatanlarına sürgün edilmiÅŸ kiÅŸiler veya çocuklarıdır.
Günümüzde Balkanlar'dan göç azalmıştır. Balkanlar'daki soydaÅŸ ve akraba Müslümanların çektikleri tüm sıkıntılara raÄŸmen göç etmeyerek direnmeleri bir manada içlerinde yaÅŸadıkları devletlere bir mesajdır. KardeÅŸlerimizin bu fedakârlık ve direniÅŸleri her türlü takdiri hak ediyor. Son söz, onlara selam olsun!
Müellif: H. Yıldırım AÄŸanoÄŸlu / Lacivert Dergi-Sayı: 62
Henüz yorum yapılmamış.