DosdoÄŸru olabilmenin zorluÄŸu
Follow @dusuncemektebi2
“Acı, üzüntü, hayal kırıklığı ve başarısızlık yoksa bir hayatın içinde, o hayattan bir hikaye çıkmaz. Bunlar genellikle, patron çocuklarının özellikleridir. İnsan değeri bilmezler, kızarak yönetirler ve her şeye hakları olduğunu düşünürler.
“Acı, üzüntü, hayal kırıklığı ve baÅŸarısızlık yoksa bir hayatın içinde, o hayattan bir hikaye çıkmaz. Bunlar genellikle, patron çocuklarının özellikleridir.
Ä°nsan deÄŸeri bilmezler, kızarak yönetirler ve her ÅŸeye hakları olduÄŸunu düÅŸünürler.
Åžimdi orta gelir düzeyindeki ve bir üst gelir düzeyindeki aileler de bunlara özenerek çocuk yetiÅŸtirmeye baÅŸladılar…”
Yukarıdaki uyarı cümleleri Psikolog Prof. Dr. Acar BaltaÅŸ’a ait.
Türk usulü baÅŸarı yollarını anlatırken söylediÄŸi gibi bir hayatın anlamlı olabilmesi için acı, üzüntü, hayal kırıklıklarının olması gerekir.
Ä°nsanın ne kadar olgunlaÅŸtığı bu duyguların miktarına göre deÄŸiÅŸir.
**
“Çocuklarınızı ailedeki refaha ortak etmeyin” diye uyaran BaltaÅŸ, bunun nasıl olacağını da ÅŸöyle anlatıyor;
Çocuklarınızı ailedeki sorumluluklara ve hayata ortak edin.
Yaz tatili okulu tatil eder.
Çocuklarınızı mutlaka 13 yaşından itibaren yaz tatillerinde iÅŸe gönderin.
**
BaltaÅŸ, “En tehlikeli yalan, içine doÄŸru karışmış yalandır” derken de aslında doÄŸrunun, doÄŸruluÄŸun, doÄŸru olmanın zorluÄŸuna da dikkat çekiyor.
O yüzden her zaman doÄŸru olmak yetmiyor.
YetmediÄŸini “EmrolunduÄŸun gibi dosdoÄŸru olun” ilahi emirden anlıyoruz.
**
DosdoÄŸru olmak sosyal medyadaki kopya yapıştır uygulaması gibi kolay olsaydı Yunus Emre Taptuk Emre’nin dergahına (üniversitesine) 40 yıl odun taşımazdı. Sadece doÄŸru olmak yetseydi 40 yıl ormandan bulduÄŸu odunları getirirdi.
Ama o odunun bile düz olanlarını aradı.
“Bu dergaha eÄŸri odun yakışmaz” dedi.
Doğru olmakla dosdoğru olmak arasındaki fark bu olsa gerek.
**
Bir yıl deÄŸil, beÅŸ yıl deÄŸil, yoksul Yunus tam kırk yıl hergün daÄŸdan odun taşıdı.
Durumundan kimseye yakınmadı, yazıklanmadı.
Kırk yıl geride kalmıştı.
Bir akşam Taptuk ocağında kalabalık bir topluluk yer almıştı.
Ä°lahiler okunacak, ÅŸiirler söylenecekti.
Yunus da dağdan yorgun argın gelmiş, kapı ardında bir yere ilişmişti.
Ak sakallı Taptuk Koca, topluluğa bakındı.
En arkada kapı dibinde Yunus’u gördü.
“Haydi oduncu Yunus, sen söyle!”
O gece dinleyenler kendilerinden geçtiler.
Ertesi gün hocası Taptuk Emre Yunus’u çağırdı:
“Artık,” dedi, “aradığını buldun. Çilen doldu, tamam oldu. Bundan böyle bu kapıya odun getirmen gerekmez.”
**
Üniversiteyi 40 yılda bitirdikten sonra diplomayı alan Yunus pirinin elini öptü.
Sırtında aba, ayaklarında çarık, omzunda çıkını, elinde sopası yollara düÅŸtü.
DaÄŸlara taÅŸlara, uçan kuÅŸlara, tarlalarda çalışan insanlara, atlarının üstünde kurumlu kurumlu giden eli kanlı beylere ÅŸiirler söyleyerek yıllarca dolaÅŸtı.
Hikaye edilir ki yolu bir gün Konya’ya düÅŸer.
Büyük ÅŸair ve bilgin Mevlana’nın yanına varır, elini öper.
Mevlana kendisine yeni yazdığı altı ciltlik Mesnevi adlı kitabını gösterir ve sorar.
Yunus bakar, karıştırır:
“Uzun yazmışsın,” der, “Ben olsam, EtekemiÄŸe büründüm Yunus diye göründüm derdim, olur biterdi.”
Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır.
**
Ne kadar doÄŸru bilinmez ama ÅŸöyle ders alınacak bir hikaye daha anlatılır Yunus Emre hakkında;
Derler ki, Yunus üç bin tane ÅŸiir yazdı. Åžiirlerinin yazılı bulunduÄŸu defter, Yunus öldükten yüz yıl sonra Molla Kasım adında piÅŸmemiÅŸ ama piÅŸtiÄŸini zanneden yobaz bir sofunun eline geçti.
Defteri yanına aldı. Irmak kıyısına vardı.
Sağ yanında bir ırmak akıyordu sol yanında da bir ateş yaktı.
Başladı şiirleri okumaya.
Dar kafalı Molla, ÅŸiirleri okuyor hiç birisini beÄŸenmiyordu.
Bunları (Anladığı) dine aykırı buluyordu.
Okuduğu sayfayı koparıyor kimini yanı başında sessiz sessiz akıp giden ırmağa atıyor, kimini de oylum oylum yanan ateşte yakıyordu.
Tam iki bin ÅŸiiri yok etmiÅŸti.
Birden eline iki bin birinci ÅŸiir geçti.
O ÅŸiirin sonunda ÅŸöyle deniliyordu:
“DerviÅŸ Yunus bu sözü eÄŸri büÄŸrü söyleme
Seni sorguya çeken bir Molla Kasım gelir.”
Molla Kasım böÄŸründen kurÅŸun yemiÅŸe döndü.
Dili diÅŸi kitlendi.
Ben ne yaptım da iki bin ÅŸiiri yaramaz diye yok ettim,” diye dövünmeye baÅŸladı.”
Ama bize Yunus’un bugüne kadar ulaÅŸan diÄŸer ÅŸiirleri yetti.
**
Dedelerimiz ninelerimiz babalarımız ve annelerimiz Yunus Emre’yi öÄŸrenselerdi, bugün onların çocukları ve torunları batının psikopat, bunalımlı filozoflarının taklitçisi olmazlardı.
Herkes konuÅŸmadan, yargılamadan önce aynaya bakmalı.
Ve kendi karnesine.
Müellif: YaÅŸar Süngü / Kaynak: YeniÅŸafak
Henüz yorum yapılmamış.