Sosyal Medya

Aslında kim kime “Cevab Veremedi”?

Vaktiyle bir kitapçıda gezerken “Kimse Bu 33 Süale Cevab Veremedi” adlı bir romana denk geldim. Kitap son derece titiz bir şekilde hazırlanmış olup, Hristiyan din adamlarının iddialarını ustalıkla çürütmekte, mevcut 4 incildeki tenakuzları göz önüne sermekte ve okuyucularına derin bir mukakeme ile mantık kabiliyeti kazandırmaktadır.



Önsözünde yazar, “Cevab Veremedi” adıyla basılan Harputlu İshak Efendi’nin kitabına verilen ismin fenomenleşmesinden ilhamla bu ismi romanına koyduğunu söylüyordu. Asıl adı Dıyâ’ul-Kulûb (Kalplerin Ziyası) olan kitaba birkaç defa tesadüf etmiş, incelemiş ama ciddi şekilde okumamıştım. İnternette fenomen haline geldiğini ilk defa burada gördüm. Romanı incelediğimde ise mezkur kitapla alakası olmadığını gördüm.
 
Eksisözlük başta olmak üzere forumlarda yazılan pek çok yorumu okumaya başladım. Pek çok kimse kitabın ismine ve telaffuzuna odaklanmış, alay malzemesi yapmışlardı. Kitabı temin edip okuyanlar ise kısa cevaplar vererek tavsiye etmişlerdi. Kitabı temin edip ciddi şekilde okumaya başladım ve İslamiyet karşısında başta Hristiyanlık olmak üzere diğer dinlere dair pek çok bilginin toplandığını gördüm. Kitapta bilgiden de ziyade yapılan kıyaslar, kaziyeler (önermeler) ve cevaplar sağlam bir muhakeme ve mantıkla kitabın yazıldığını gösteriyordu. Münazara metotlarına dair pek çok usul bilgisi, dinler tarihine dair bilgilerle harmanlanıp sağlamlaştırılmıştı.
 
Kitabı okurken başta “Cevab Veremedi” ifadesinin sanki yayıncıların bir düşüncesiymiş zannına kapıldım. Kitabı okuduktan sonra ise meselenin öyle olmadığı anlaşıldı. Çünkü Harputlu İshak Efendi tarafından papazlarla yapılan münazaralar aktarılırken pek çok yerde “cevab veremedi” ifadesi geçiyor. İşte bunu farkedince okumadığı kitap hakkında okumuş gibi yorum yapıp bir de dalga geçenlere cevap olması için kitaptan seçtiğim bazı kısımları iktibas etmek istedim.
 
Cevap Veremeyen kim?
 
Hristiyanlar, İsa aleyhisselama uluhiyet isnat etmek için, her peygambere bir günah isnat ederler.[Halbuki kendi aralarından seçtikleri papaların masum olduklarına inanırlar.] Hristiyanlarla yapılan bir münazara toplantısında, İsa aleyhisselamın uluhiyetini iddia eden bir papaza, bir islam alimi tarafından delilinin ne olduğu sorulunca, cevabında dört delilim vardır diyerek, bunları saymaya başlamıştır:
 
(1. delilim, Babasız yaratıldı) deyince, İslam alimi, (Adem aleyhisselam hem annesiz, hem de babasız yaratıldı. Melekler de baba ve annesiz olarak yaratıldılar. [Meleklerde erkeklik ve dişilik yoktur.] O halde, Adem aleyhisselamın ve meleklerin de, İsa aleyhisselam gibi [haşa] ilah olmaları icap ederdi) diye cevap verdi. Papaz buna (cevab veremedi). 
 
(2. delilim, İsa aleyhisselamın ölüleri diriltmesidir) deyince, İslam alimi ona, (Tevratta yazıldığına göre, Beni İsrail Peygamberlerinden birkaç Peygamber de, ölüleri diriltmiştir. Bilhassa Musa aleyhisselam, canlı olmayan asayı, diriltti. Bunların da haşa Allahü tealanın oğlu olmaları lazım gelir) diye cevap verdi. Papaz, buna da (cevab veremedi). 
 
(3. delilim, İsa aleyhisselamın semaya kaldırılmasıdır) deyince, İslam alimi, (İsa aleyhisselam çeşitli hakaretlerle katlolunduktan sonra, semaya kaldırıldı diyorsunuz. İdris aleyhisselamın da, hayatta iken izzet ve rıfat ile semaya kaldırıldığı Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında ittifaklıdır. Bunun için, İdris aleyhisselamın, Allahü tealaya oğul olmaya daha layık olması lazım gelir) diye cevap verdi. Papaz buna da (cevab veremedi). 
 
(Her Peygamber günah işledi. Fakat, İsa aleyhisselam günah işlemedi. İşte bu uluhiyet sıfatıdır) deyince, İslam alimi (Hangi Peygamber günah işledi) diye sorunca papaz, (Davud aleyhisselam) dedi. İslam alimi (Ey papaz! Bu sözünle sen Yahudilerden daha kötü, daha aşağı oldun. Çünkü, dört İncilde de, İsa aleyhisselamın daima, Davud oğlu İsa diye, kendinden bahsettiği yazılıdır. Sizin inancınıza göre, [haşa] Davud aleyhisselam zani olunca, İsa aleyhisselamın kendisi için Davud oğlu demesinin [haşa] veled-i zinayım demek olduğunda şüphe var mıdır? Ey papaz! İsa aleyhisselamın kudretini, önce uluhiyete, ilahlığa çıkarıp, sonra da veled-i zina derecesine indiriyorsun. Bu ikisi arasındaki tezat ne kadar çoktur) deyince, papaz yine (cevab veremedi). Gayet utanarak, hayret içinde, oradan ayrıldı gitti.
 
Harputlu İshak efendinin (Diyâ-ül-kulûb) kitabında şöyle bir hadise geçer. Vaktiyle 2 cizvit papazı, Çinlileri Hristiyan yapmak için, Kanton şehrine gelmişti. Kanton valisinden Hristiyanlık hakkında vaaz vermek için müsaade istediler. Vali bunlara (Ben bu mesele için Çin Fagfurundan izin almağa mecbûrum. Kendisine haber vereyim) dedi ve meseleyi Çin Fagfuruna bildirdi. Fagfur bunları Pekin’e çağırdı ve (Yaymak istediğiniz dinin esasları nedir, anlatın) dedi. Bunun üzerine, cizvitler şöyle dediler: (Semayı ve Arzı yaratan Allah birdir. Fakat, aynı zamanda üçtür. Allah’ın biricik oğlu ve Rûhul-kuds de birer Allah’dır ……………. )
 
Bu sözleri uzun uzun dinleyen Çin Fagfuru, papazlara (Ben sizden bazı şeyleri sual edeceğim. Bunlara cevap verin) dedi ve sormaya başladı: (Siz, Allah, hem bir, hem de üçtür diyorsunuz. Bu, iki iki daha beş eder gibi, manasız bir lafdır. Bu işin aslını bana izah edin!) Papazlar cevab veremedi. (Bu, Allah’ın bir sırrıdır. İnsanların aklı buna ermez) dediler. Fagfur, (2. sualim şudur: Yeri, göğü ve bütün alemi yaratan çok kudretli Allah, kullarından birinin işlediği günah için Onun, bu işten haberi bile olmayan bütün sülalesini nasıl günahkar sayar? Bunların affı için nasıl olur da, kendi öz oğlunu kurban etmekten başka çare bulamaz? Bu, Onun büyüklüğüne yakışır mı?) dedi. Papazlar yine cevab veremedi. (Bu da, Allah’ın bir sırrıdır) dediler. Fagfur, (3. sualim de şudur: İsa, bir incir ağacından mevsimsiz meyve istemiş, ağaç vermeyince onu kurutmuş. Mevsimi olmadan meyve vermek, bir ağacın yapamayacağı bir şeydir. Böyle olduğu halde, buna kızıp ağacı kurutması, zulüm değil midir? dedi. Papazlar, buna da cevab veremedi. (Bu işler manevi işlerdir. Allah’ın sırlarıdır. İnsanların akılları buna ermez) dediler. Bunun üzerine, Çin Fagfuru, (Ben size izin ve müsaade veriyorum. Gidiniz, Çin’in istediğiniz yerinde vaaz veriniz) dedi. Onlar çıktıktan sonra, mecliste bulunanlara dönüp, (Ben Çin’de böyle saçmalıklara inanacak bir ahmak bulunacağını zannetmiyorum. Onun için bu adamların, bu hurafeleri vaaz etmelerinde, hiçbir mahzur görmedim. Ben eminim ki, bunları dinleyen vatandaşlarımız, dünyada ne ahmak kavimler bulunduğunu görerek, kendi dinlerinin kıymetini daha iyi anlayacaklardır) dedi.
 
 
 
İsevi dininin zuhuru
 
Her peygamberin yaşadığı asır, bulunduğu yer ve gönderildiği kavmin halleri, adetleri, başka başkadır. Her peygamber, Allahü tealanın varlığını ve birliğini insanlara öğretirken; insanların dünya ve ahiret saadetlerine vesile olacak bazı ahkam ve ibadetleri de beyan etti. Tarihçilere göre, milattan takriben 1650 sene önce, Allahü teala, Musa aleyhisselamı Peygamber olarak gönderdi. Musa aleyhisselam, kendinden önce gönderilen peygamberler gibi Allahü tealanın varlığı ve birliği akidesini ve iman edilecek diğer şeyleri, İsrailoğullarına öğretti. Musa aleyhisselamdan sonra, İsrailoğulları çeşitli bela ve karışıklıklara uğradı. Çünkü, Musa aleyhisselamın öğretmiş olduğu, iman esaslarını terk ederek, dalalete düştüler. Bunun üzerine Allahü teala, İsa aleyhisselamı, peygamber olarak, İsrailoğullarına gönderdi. İsa aleyhisselam, Allahü tealanın varlığı ve birliği demek olan, tevhidi ve diğer iman esaslarını yayıp, öğreterek, doğru yoldan ayrılanların hidayetine çalıştı ve Musa aleyhisselamın dinini kuvvetlendirdi.
 
İsa aleyhisselamdan sonra, Ona tabi olanlar, daha önce İsrailoğullarının doğru yoldan ayrıldıkları gibi, İsa aleyhisselamın bildirdiği doğru imandan ayrıldılar. Daha sonra, günbegün İncil denilen kitaplar ve Hristiyanlığa ait risaleler yazdılar. Değişik yerlerde çeşitli ruhban cemiyetleri teşekkül ederek, birbirlerine tamamen zıt kararlar aldılar. Böylece birbirinden tamamen farklı 72 fırka ortaya çıktı. Bunlar, tevhid esasını ve İsa aleyhisselamın dinini tamamen terk ettiler. Bu mevzuda Dr. Morton Scott Enslin (Christian Beginnings) kitabında diyor ki, (İsevilik, Yahudilerin yaşadıkları yer olan Filistin’den, putperest milletlerin memleketlerine yayıldı. Bu yayılma birçok değişmelere sebep oldu. İseviler, Musa aleyhisselamın şeriatinden uzaklaştılar. İsa aleyhisselamın tebliğ ettiği din bilgilerini, putperestlerin kabul edebilecekleri hale getirdiler. Böylece tutarsız, akıl ve mantığın kabul edemeyeceği bir din meydana geldi.)
 
Meşhur felsefeci ve tarihçi Winwood Reade de diyor ki, (Hristiyan alemi putperest alemine hakim olunca, putperest alemi de, Hristiyanlığı bozdu. Oziris ve Apollo masalları, İsa aleyhisselama atfedildi. Yahudilerin inandıkları ve İsa aleyhisselamın tebliğ ettiği, tevhidin yerini Mısırlıların ihdas ettikleri ve Eflatun tarafından felsefeye sokulan, teslis (Trinity) yani üç tanrı inancı aldı.)
 
Bunun üzerine Allahü teala, sevgilisi ve Peygamberlerin en üstünü olan Muhammed aleyhisselamı, ahir zaman Peygamberi olarak, yeryüzüne gönderdi.
 
Hristiyan inancının bazı temel esasları
 
İsa aleyhisselam semaya kaldırıldıktan sonra,  İsevilik yavaş yavaş dünyaya intişar etmeye(yayılmaya) başladı. Önceleri bu yeni din putperest olan Romalılar ve Yunanlılar tarafından şiddet göstererek karşılandı. İseviler tutulup katledildi. Vahşi hayvanlara yedirildi. Fakat, hak dini, kendini tanıtmaya ve sevdirmeye devam etti. Ne yazık ki, zamanla hakiki İncil ortadan kalktı. Münafık olan Pavlos’un, (İsa’nın haça gerilmesi, hikmet, adalet ve kurtuluştur. Çünkü Allah, insanların günahlarını affettirmek için, kendi oğlunu kurban etmiştir) diye ortaya attığı manasız bir iddia, bugünkü Hristiyanlığın itikat, inanç esasını tayin etmiştir. İsa aleyhisselam, hiçbir zaman, insanların günahkar olarak doğduğunu söylemediği halde, bugünkü Hristiyanlık, şöyle tarif edilmektedir:
 
– İnsanlar, dünyaya günahkar olarak gelir. Çünkü, ilk insan olan Adem aleyhisselam, Allah’a itaat etmemiş, onun için Cennetten ihrac edilmiştir.
 
– Ademden sonra gelen bütün insanlar bu günahı taşırlar.
 
– İsa aleyhisselam, insanları bu günahdan halas etmek için, dünyaya gelmiş olan Allah’ın oğludur.
 
– Allahü teala, insanların günahını affetmek için, kendi oğlunu haça gerdirmiştir.
 
– Dünya, bir mihnet yeridir. Dünyada, zevk ve safa yasaktır. İnsanlar mihnet çekmek ve ibadet etmek için yaratılmıştır.
 
– İnsanlar, doğrudan doğruya, Allahü tealaya ibadet edemezler. Allahü tealadan bir şey isteyemezler. Ancak rahipler,  insanların yerine, Allah’a yalvarabilirler ve onların günahını affedebilirler.
 
– Hristiyanların başında Papa bulunur. Papa günahsızdır. Onun her yaptığı iş isabetlidir.
 
– İnsanlarda ruh ve beden ayrıdır. İnsanın ruhunu ancak papazlar temizler, beden ise, daima günahkar kalan bir habis [çirkin] şeyden ibarettir.
 
– Hristiyanlarda (Vaftîz) ve (İşâ-i rabbânî) denilen iki mühim ayin vardır. Vaftiz, Hristiyanlığa kabul ayinidir. Kişi bununla, doğuştan gelen günahtan temizlenmiş kabul edilir. 2. ayin olan İşa-i rabbani ise kudsi paylaşma demektir. Hristiyanlığa göre, İsa aleyhisselam, üç ilahtan biri olduğundan, Hristiyanlar onun etini yiyip, kanını içerek güya onunla birleşirlermiş. İşlemiş oldukları günahlar bu şekilde, [haşa] Allah’ın oğlunu kurban ederek affolunurmuş. Yani mayalı veya mayasız bir parça ekmek ile bir miktar şaraba papaz okuduğu zamân, ekmek aynıyla İsa aleyhisselamın eti, şarap da kanı olurmuş. Eski yunanda, gök tanrısı Olympus adına (thusiai) ve (sphagia) denilen, kurban ayinlerine benzemektedir.
 
Bu akıl ve mantığa sığmayan iddialardan dolayıdır ki, Yahudi dininin düzeltilmesi için uğraşan İsa aleyhisselamın ortaya koyduğu Nasraniyet dini, esasından uzaklaşmış, Hristiyanlık denilen batıl bir şekle dönmüştür.
 
1054 senesinde ise İstanbul Patriki Mihael Kirolarius(Cerularius), Roma kilisesinin baskılarına daha fazla dayanamayarak, Papa’nın, İsa aleyhisselamın halifesi ve [ilk papa kabul edilen havari] Petrus’un vekili olduğunu inkar etti. Papazların halktan ayrı yaşamaları gibi, bazı asli meselelerde Roma kilisesine muhalefet etti. Böylece Ortodoks mezhebi ortaya çıktı. Luther isminde bir Alman papaz ise 1517’de Protestanlığı kurdu. Papanın günahları affetmesini inkar etti. Bununla beraber 95 madde halinde tekliflerini ortaya koydu. Calvin ise Protestanlığa bazı ilaveler yaparak Kalvinizm fırkasını kurdu.  Daha sonra ise pekçok yeni fırkalar oluştu ve bölünmeler devam etti.
 
Bundan 100 sene evvel Müslümanlar Hristiyanların ancak 3’te 1’i kadarken, bugün bu miktar %50’yi geçmiştir. Çünkü Müslümanlar umumiyetle akidelerine sadık kalmakta ve çocuklarını Müslüman olarak yetiştirmektedirler. Hristiyan aleminde ise, gençler, Hristiyanlığın, yeni fen bilgilerine ve modern fen buluşlarına muhalif olduğunu görerek, dinlerine itimatları kalmamakta ya dinsizliğe sürüklenmekte veya Müslüman olmaktadır.
 
Günümüzde bu tahrif olmuş dinin elbetteki pek çok tenakuzları vardır. Bunların tamamını bir yazıya sığdırmak mümkün değildir. İslam alimleri bu mevzularda ciltlerle kitap yazmışlardır. Tuhfet-ül-erîb, Dıyâ-ül-kulûb, İzhâr-ül-hak, Es-sırât-ül-müstekîm, Şems-ül-hakîka ve Îzâh-ul-merâm, Mizân-ül-mevâzîn, İrşâd-ül-hiyârâ ve Erreddül-cemîl kitapları bunlardan sadece birkaçıdır. Dıya-ül-kulub kitabı günümüz Türkçesiyle hazırlanmış ve devamına da başka pek çok eserden ilaveler yapılarak ”Cevab Veremedi” ismiyle basılmıştır. Kitap son derece titiz bir şekilde hazırlanmış olup, Hristiyan din adamlarının iddialarını ustalıkla çürütmekte, mevcut 4 incildeki tenakuzları göz önüne sermekte ve okuyucularına derin bir mukakeme ile mantık kabiliyeti kazandırmaktadır. 
 
 
 
Müellif: Ahmet Faruk Şenkaya 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.