Sosyal Medya

Tercüme Haber

Süleymani'nin ölümüyle birlikte İran ve Irak'ta açılan pandoranın kutusu

Irak’ta protestocuların şu anda karşı karşıya olduğu sorun, 'yaslı' Şii milislerin ABD hedeflerine değil, İran’a muhalif Iraklılara odaklanacak olmasıdır



İran ve Irak rejimleri, Kasım Süleymani’nin öldürülmesinden umdukları gibi iki ülkedeki protestoları bastırmak ve insanların duygularını harekete geçirmek için yararlanamadılar.
 
Yalnızca Lübnan’da, Süleymani’nin oradaki tugayı Hizbullah, havalimanına bakan cadde boyunca posterlerini asarak meydan okudu.
 
Ülkeye gelen yolcuların, Bağdat’ta öldürülen ve İran’da uğurlanan generalin, hala canlıymış gibi gülümseyerek Lübnan’a ulaştıklarında onları karşıladığına inanmaları için.
 
Ne Lübnan devleti buna engel oldu ne de Lübnan’ın egemenliğine saygı duyuldu. Fakat, ne olursa olsun general öldü ve daha ölümünün üzerinden bir hafta geçmişken Bağdat’taki Tahrir Meydanı’nda gösteriler tekrar başladı.
 
Göstericiler, hükümet içerisinde yayılmış yolsuzluğa, yüksek işsizliğe ve çökmüş kamu hizmetlerine karşı öfkelerini dile getirmeyi sürdürdüler.
 
Ellerinde Süleymani’nin kurduğu milis güçler tarafından öldürülen kişilerin fotoğraflarını taşıyarak “Bağdat özgür” sloganını tekrarladılar. Iraklılar, İran’ın Irak’tan çıkmasını istiyorlar.
 
Süleymani’nin öldürülmesinden sonra Irak makamları, protestocuları izledi, bazılarını kaçırdı ve muhalif gazetecileri öldürdü.
 
Herkes, Irak’ı kontrol etmek ve yozlaşmış hükümeti korumak amacıyla müdahale ettiği için İran’ı suçluyor.
 
Bir Iraklı, öldürülmesinden bir ay önce Süleymani’nin Irak hükümetinden protestoculara ateş açmasını talep ettiğini ve yüzlerce kişinin hayatını kaybettiğini anlatıyor.
 
Iraklı politikacılar, Süleymani ve Ebu Mehdi el-Muhendis’in öldürülmesinden sonra göstericilerin korku içinde sakinleşeceklerini sanıyorlardı.
 
Iraklılar ise Irak’ın tamamında daha fazla protesto gösterileri düzenlemeyi planlıyorlar. Amaçları, ülkelerini geri almak, uluslararası toplum ve komşu ülkelerle pragmatik ilişkiler kurmak.
 
Süleymani ve el-Muhendis’in öldürülmesinin Iraklıların üzerindeki etkisi, daha fazla protesto gösterileri düzenlemek olurken Şii milis güçleri ise kapana kısılmış durumda.
 
Her çıkmaza kanlı bir çözüm bulan Süleymani’nin yokluğunda içine düştükleri çıkmazdan nasıl çıkacaklarını bilemiyorlar.
 
Süleymani’nin öldürülmesine verilmesi düşünülen ilk tepki, Irak topraklarında bulunan her ABD’liyi öldürmekti. Daha sonra İran, Irak parlamentosundan ABD güçlerinin topraklarından geri çekilmesi için bir öneri sunmasını talep etti.
 
Milis güçleri de bu 'çözüm'ü bir çıkış yolu olarak gördü. Parlamentonun bu önerisini etkilememek için ABD güçlerine karşı herhangi bir eylemde bulunmadıklarını öne sürdüler.
 
Süleymani, ölümünden sonra da kendi aralarında koordinasyonu sağlayacak bir yol bulamayan milis güçlerini birbirine bağlayan tek bağ olmayı başardı.
 
Bu güçlerin koordinasyona ek olarak güven ve odak sorunları da var. Söz konusu güçleri kaygılandıran temel soru ise:
 
ABD istihbaratı, Süleymani’yi koruyan duvarları delip geçmeyi nasıl başardı? Bütün hareketlerini ayrıntılı ve doğru bir şekilde nasıl öğrendi?
 
 
Kaynaklardan biri; milis güçleri arasındaki bu güvensizliğin eski bir faktör olduğunu, grupların arasındaki rekabet, liderlerinin emelleri, her bir liderin özellikle İran’ın gözüne girmek için diğer liderlerle çıkar çatışmasına girmesi sebebiyle biriktiğini belirtti.
 
Irak’ta protestocuların şu anda karşı karşıya olduğu sorun, 'yaslı' Şii milislerin ABD hedeflerine değil İran’a muhalif Iraklılara odaklanacak olmasıdır.
 
Çünkü İran’ın kendisi, Irak’ta ABD çıkarlarına ve hedeflerine karşı hiçbir saldırıda bulunmamaları direktifi verdi. Bu nedenle, milis güçleri, güvenlik güçleri unsurları ve ordu subayları (ABD tarafından eğitilen) çevirmenler, ve medya çalışanları gibi ABD ajanı olarak suçlanması kolay göstericileri hedef alacaktır.
 
Fakat bu yine de milis güçlerin kendi içlerinde bir temizlik operasyonuna girişmelerini engellemeyecektir. Milis güçlerinin liderlerinin çoğu Irak’ı terk ederek ya İran ya da Lübnan’a geçtiler.
 
Çevrelerindeki herkesten telefon numaralarını değiştirmelerini ve akıllı telefonlarından kurtulmalarını istediler. Bundan başka çevrelerindeki halkayı daraltmaya, ABD’lilere çalıştığından şüphelendikleri herkesi uzaklaştırmaya başladılar. Şüphe tohumları düştüğünde suların kendisine akması ve onları öldürücü ağaçlara dönüştürmesi kaçınılmazdır.
 
İran’a gelince, Süleymani’nin cenaze törenine katılmaları için 5 milyon kişi toplandığını ilan etti. Bu sayının doğru olup olmadığını tartışmayacağız; bunun yerine İran’ın toplam nüfusunun 82 milyon olduğunu söylemekle yetineceğiz.
 
Eski Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin de İsrail ile savaşmak için bir milyon asker topladığını söylüyordu. Sayılar artık hiç kimseyi korkutmuyor, zira üniversite öğrencilerinden oluşan küçük gruplar bile İran yöneticilerinin uykularını kaçırabiliyor.
 
Ukrayna uçağının düşürülmesi ile İran’da durum daha da kötüleşti. İran, itibarını sarsabilecek herhangi bir eylemle ilişkisini inkar edebilmek için genellikle vekillerinin bu tür eylemlerde bulunmasına alışkın.
 
Yabancı istihbarat örgütlerinin uçağın bir İran füzesi tarafından düşürüldüğüne dair sundukların tüm kanıtlara rağmen İranlı üst düzey siyasi ve askeri yetkililer günlerce bunu inkar ettiler. Ancak sonunda itiraf etmek zorunda kaldılar.
 
Bu itirafla, İranlıların çoğunun Süleymani’den nefret ettiği -Tahran’da posterlerini yırttılar, yaydığı teröre karşı çıktılar- ortaya çıktı. Kendilerine yalan söyleyen rejimi birçok nedenden ötürü sevmedikleri anlaşıldı. Bir bölümü tehlikeyi göze alarak açıkça bunu protesto etti.
 
Tahran’ın merkezindeki Emir Kebir Üniversitesi önünde toplanan yüzlerce kişi “Hamaney katil, yönetimi batıl” ve “Yazıklar olsun sana Hamaney, ülkemizi terket” gibi Dini Lider karşıtı sloganlar attı.
 
Tahran’daki gösterilerde insanlar, referandum düzenlenmesi talebinde bulundular ve öfkelerini dile getirdiler. Ukrayna uçağının düşürülmesinden dolayı öfkeliydiler ve birçok kişi şu soruları soruyordu: Bu neden yaşandı?
Irak’taki ABD üslerine füze saldırıları düzenlenirken İran hava sahası neden uçakların geçişine açık bırakılmaya devam edildi?
 
Rejim bunu itiraf etmek için neden birkaç güne ihtiyaç duydu? Neden günlerce halkına yalan söyledi?
İranlıları kızdıran nedenlerden biri de yetkililerin, akıl ve mantıklarını hafife alıp küstahça kendilerine yalan söylemeleriydi. Ancak bunun yanı sıra İranlıların öfke ve kızgınlığının başka birçok nedeni de vardı. Bunlar arasında en öne çıkanı:
Uçakta yalnızca İranlı yolcular olsaydı da rejim uçağı düşürmekten sorumlu olduğunu itiraf edecek miydi?
 
Rejimi sorumluluğu üstlenmeye zorlayan tek neden, uçağın yolcularının İranlı -İran asıllı Kanadalı ve İngilizlerden oluşması mıydı?
İranlılar, Kanada, İngiltere ve Ukrayna’nın baskısı ve sundukları kanıtlar sayesinde rejimin uçağı düşürdüğünü itiraf edip sorumluluğu üstlendiğini biliyorlar.
 
İranlılardan biri şunu söyledi: Dahilerimizi öldürüp onların yerine din adamlarını koydular. Bir diğeri ise: İran’da rejim halkını öldürüyor, Kanada hükümeti ise hayatını kaybeden İranlıları anıyor” diye konuştu.
 
İran’daki gösterilerde çok geçmeden güvenlik güçleri, göz yaşartıcı bombalar kullanarak protestocuları dağıtmaya başladılar. Bu, gözlemciler için şaşırtıcıydı.
 
Ulusal bir felaket sayılan uçağın düşürülmesinin sorumluluğunu üstlenmesinden sonra rejimin, İranlılara toplanma, üzüntü, acı ve kederlerini dile getirmelerine olanak tanıyacağını zannediyorlardı.
 
Ancak, korku içindeki rejim eskisi gibi protestoları bastırmayı sürdürmeye karar verdi. Belki de öfke ve üzüntülerini dile getirmek için sadece bu birkaç yüz kişi toplanmış olsa da İran halkının çoğunun bu duygulara sahip olduğunu bildiği için.
 
Rejimi destekleyenler bile sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımlarda özür dileyerek uçağın düşürülmesinin kabul edilemez olduğunu belirttiler. Bazı İran Şura Meclisi üyeleri, sorumluların istifa etmesini ve kendilerinden hesap sorulmasını talep ettiler.
 
Ancak üst düzey yetkililerin istifa etmesi uzak bir ihtimal.
 
41 yıla uzanan İran İslam Cumhuriyeti tarihi boyunca hiçbir İranlı yetkili, bir felaketten dolayı istifa etmedi.
 
Yetkililer bunun yerine, düşük rütbeli bir kurban bulup, füzeyi ateşleyeni düğmeye basmakla suçlayıp işinden kovabilirler. Fakat asıl dikkat çekici olan, İranlı göstericilerin şimdi cumhurbaşkanının hatta dini liderin istifasını talep ediyor olmaları.
 
İran’da durum hızlı bir şekilde değişiyor çünkü oyunun kuralları değişiyor. Dolayısıyla, üst düzey yetkililerden birinin istifa etmesi mümkün. Zira Süleymani’nin öldürülmesinden sonra hiç kimse 'imajı'nı parlatmayı sürdürmeye hazır değil.
 
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın tüm konuşmaları da etkisini kaybetti, sıkıcı ve tekrardan ibaret bir hale geldi.
 
Konuştuğum bir ABD’li kaynak, ABD, Başkan Jimmy Carter’dan bugüne takip ettiği politikanın Başkan Donald Trump ile değiştiğini belirterek şunu söyledi:
Bugünden sonra orantılı bir oyun oynamayacağız, rejimin peşini bırakmayacağız. İran’da vurmak için belirlediğimiz 52 hedef var. Irak’ta aralarında Şiilerin de olduğu Iraklıların yüzde 50’den fazlası ABD güçlerinin topraklarından çekilmesini istemiyorlar. Eğer geri çekilirsek Irak için her şey biter.
Bir Iraklı kaynak ise şöyle konuştu:
DEAŞ’ı Süleymani ya da Haşdi Şabi’nin mağlup ettiği söyleminden kurtulduk. DEAŞ’ı asıl mağlup eden ABD’lilerin eğittiği Irak ordusu ve Kürt Peşmerge güçleridir.
ABD’li yetkiliye dönecek olursak, kendisi şunu da ekledi:
 
İran ya da vekilleri bize karşı herhangi bir eylemde bulunmadan önce, bir ABD vatandaşı öldürüldüğü için Haşdi Şabi’den 35 kişiden fazlasını öldürdüğümüzü, bunun Kasım Süleymani’nin sonunu hazırladığını hatırlamaları onların yararına olur.
 
_________________________________
 
Müellif: Hüda Hüseyni (Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist)
 
Mütercim: Beyan İshakoğlu / Kaynak: Şarku'l Avsat

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.