Sosyal Medya

Yerli otomobil ve aşağılık kompleksi

Bu aşağılık psikolojisinden eziklikten kurtulmak için çok okumamız ve çok çalışmamız gerekiyor. Enfâl sûresi, 60. âyetinde meâlen, (Kâfirlerin hücûm ve işkencelerine uğramamak, onları da, se’âdet-i ebediyyeye kavuşturmak için, insan gücünün yettiği kadar durmadan çalışınız. En mükemmel harb vâsıtalarını yapınız!) buyurulmuştur.



Geçenlerde yerli otomobille alakalı heyecan verici geliÅŸmeler yaÅŸandı. Meselenin teknik boyutundan çok anlamasam da insanımızda psikolojik olarak ciddi bir motivasyon kaynağı olduÄŸunu müÅŸahade ettim. Çünki insanımızda uzun yıllardır Batıya karşı ciddi bir aÅŸağılık psikolojisi hakim. Herkesin dilinden “Bizden birÅŸey olmaz” “3. dünya ülkesiyiz” “Burası muz cumhuriyeti” vb. sözler eksik olmuyor. Bunun çeÅŸitli sebepleri var. Temelinde ise Batı ülkelerinin madden ilerde olmaları, dünya siyasetine hakim olmaları ve bizim onların madden çok gerisinde olmamız yatıyor. Eskiden ise vaziyet tam tersiydi.
 
Eskiden Nasıldı?
 
Osmanlı devrinde malum “El-muzaffer daima” “devlet-i ebed müddet” “payitaht” “derseadet” tabirleri gibi vakarı temsil eden ifadeler sıkça kullanılmıştır. Bu sanılanın aksine kibirden deÄŸil, vakardandır. Kanuni Sultan Süleyman, Fransuva’ya yazdığı mektubuna günümüz Türkçesiyle ÅŸöyle baÅŸlamaktadır; “Ben ki, sultanlar sultanı, hakanlar hakanı hükümdarlara taç veren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi, Akdeniz’in ve Karadeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ………. daha nice memleketlerin ki, yüce atalarımızın ezici kuvvetleriyle fethettikleri ve benim dâhi ateÅŸ saçan zafer kılıcımla fetheylediÄŸim nice diyarın sultanı ve padiÅŸahı …… Sultan Süleyman Hân’ım. Sen ki, Françe vilayetinin kralı Françesko (François, Fransuva)’sun” Mektubun orjinali için tıklayınız.
 
Sırf bu mektup bile devletin ihtiÅŸamını gözler önüne sermektedir. Devlet iÅŸlerinin görüldüÄŸü, elçilerin kabul edildiÄŸi sarayların ihtiÅŸamlı olması asaleti, heybeti; padiÅŸah ve saray halkının yaÅŸadığı harem bölümünün sade olması ise tevazuyu göstermektedir. Devrin en yüksek kubbeli binası olan Ayasofya’ya karşı daha büyük kubbeli Süleymaniye’nin dikilmesi bir mesaj vermektedir. Temsilden tasarruf olmaz sözü meÅŸhurdur. O devirde yapılan kapılar, sebiller, camiler bugün bile ihtiÅŸamını korumaktadır. Bir boÄŸaz turu yaptığınızda gözünüze güzel görünen, estetik ne varsa, neredeyse tamamı Osmanlı’dan kalmadır. Ömer Seyfettin’in “Pembe Ä°ncili Kaftan” isimli hikayesinde geçen, Osmanlı elçisinin Ä°ran Sarayı’nda dünyanın en deÄŸerli kaftanlarından birisini yere serip üzerine oturması ve kalkıp giderken kaftanı orada bırakması ise vakara tipik bir misaldir.
 
 
Batının öne geçmesi
 
Osmanlı Devleti devrin süper gücü iken çeÅŸitli sebeplerden ötürü zamanla bu üstünlüÄŸünü sürdürememiÅŸ ve yerini baÅŸka devletler almıştır. Ä°ngiltere Osmanlı’dan sonra bir nevi devrin süper gücüdür artık. Sanayisini kurmuÅŸ, dünyanın dört bir tarafında sömürgeler ele geçirmiÅŸ ve “GüneÅŸ batmayan imparatorluk” olmuÅŸtur zira. Bu ise insanına bir özgüven vermiÅŸtir. Devletin resmi ismi bile England (Ä°ngiltere) deÄŸil United Kingdom’dur. BirleÅŸik Krallık manasına gelir. Yine Ä°ngiltere’de trafiÄŸin diÄŸer dünya ülkelerinin aksine soldan akması, direksiyonun saÄŸda olması, inch, mile gibi kendilerine mahsus ölçü birimlerini hala kullanmaları, kendilerinde bizdeki gibi bir aÅŸağılık psikolojisinin yerine bir özgüven hakim olduÄŸunun delilleridir. Yine dünyadan farklı olarak ilk pul burada kullanılmaya baÅŸlandığı için Ä°ngiliz posta pullarında devlet adı yazılı deÄŸildir. Kraliyet ailesinin katıldığı merasimler günümüzde dahi yoÄŸun alaka ile takip edilmektedir. Bu ve bunun gibi pekçok misal hemen hemen tüm dünya ülkelerinde bir Ä°ngiliz hayranlığına sebebiyet vermiÅŸtir.
 
Sosyoloji ilminin kurucusu olarak bilinen Ä°bni Haldun “galiplerle maÄŸluplar arasında her zaman düÅŸmanlık olmaz” der. Hakikaten bir müddet sonra maÄŸlup, galipte bir üstün sıfat arayacağından, hayranlık ve sempati duyacağından aradaki adavet zamanla kaybolur. Bugün Cezayir ve Tunus’daki Fransız hayranlığı misal verilebilir.
 
Günümüzde Batıya karşı eziklik
 
2013 yılında Türkiye’ye konsere gelen Justin Bieber, kendisiyle fotoÄŸraf çektirmek, imza almak için toplanan ve genç kızlardan oluÅŸan bir kalabalığı es geçerek hayranlarını çok üzmüÅŸ ve hayranlarının bu üzüntüsü, kendilerini harab etmeleri, dünyalarının yıkılmaları videolara çekilerek sosyal medyada epey gündem olmuÅŸtu. Bu videoları seyredenler Türk gençliÄŸi ile dalga geçmektedir. Genç erkekler ise gerek Messi, Ronaldo gibi sporcuları, gerek Brad Pitt gibi artistleri rolmodel olarak görmekteler. Ä°ÅŸin daha da acı veren tarafı ise hayran olanların, hayran oldukları kimselerin umurlarında bile olmamalarıdır. Tv ve internet bunu tetikleyen platformların başında geliyor. Yabancı dilde çekilmiÅŸ filmlerin Türkçe dublajı yapılırken Türkçeyi en iyi konuÅŸan ses sanatçılarının konuÅŸturulması da psikolojik olarak hayranlığımızı tetikliyor. Halbuki Türk filmlerinde bozuk Türkçeyle konuÅŸan ve ÅŸiveyle konuÅŸan karakterler yaygın vaziyette.
 
Yine ülkemizde özellikle otomotivde ve makinada Alman malı hayranlığı hakim. Türk malları Çin malının bir tık üstü olarak görülüyor ve itibar edilmiyor. Ä°thal ürüne parası yetmeyenler ancak yerli ürünü kullanıyor.
 
Gençlerimizde yurtdışında özellikle Ä°skandinav ülkelerinde yaÅŸama hevesi korkunç derecede artmış vaziyette. Orta kuÅŸakta dünyanın en güzel birkaç coÄŸrafyasından birinde çalışıp onuruyla yaÅŸamak dururken kutupların gölgesinde 10 ay kış yaÅŸanan bir ülkede bayağı iÅŸler yaparak yaÅŸamayı tercih ediyorlar. Ä°skandinav ülkeleri, Kanada, Ä°ngiltere gibi ülkelerde yaÅŸama isteÄŸi bu ülkelerdeki fikir hürriyeti vs sebeplerden ziyade, aÅŸağılık kompleksi ve eziklik hissinden kaynaklanmakta.
 
Sadece maddi tarafıyla kalsa iyi. Maddi olarak geri kalınca Batının kültürünü da almayı, onu taklid etmeyi maalesef bir marifet biliyoruz. YılbaÅŸlarında her tarafta Noel Baba’lar dolaşıyor. Birçok dükkan ismi Ä°ngilizce veya Fransızca artık. Dilimizden Arapça ve Farsça kelimeleri Türkçe olmadıkları bahanesiyle atıp yerini Ä°ngilizce, Fransızca kelimelerle doldurmak da benzer psikolojiler. Yine aynı ÅŸekilde Ä°srail kendi milli alfabesi olan Ä°brani alfabesini, Rusya Kiril alfabesini, Japonya, Güney Kore, Çin gibi ülkeler kendi alfabelerini kullanmaya devam ederken bizim radikal bir biçimde 1.000 yıllık alfabemizi çöpe atmamız da Batı kültürünü kendimizden üstün görmemizden ileri geliyor.
 
Müslümanlardaki kompleks
 
Ülkemizde 28 Åžubat’ın tesirleri psikolojik de olsa devam ediyor maalesef. Oruç tutmaya gericilik, diyete modernlik, namaz kılmaya gericilik, yoga yapmaya modernlik, zikir çekmeye gericilik, müzik dinlemeye modernlik, açılıp saçılmaya modernlik tesettüre gericilik olarak bakan bir zümre halen daha ülkemizde var ve sesleri de çok çıkıyor. Namaz kılan bir genç, diÄŸer arkadaÅŸlarıyla otururken namaz vakti geldiÄŸinde “ben namaz kılmaya gidiyorum” diye rahatça söyleyemiyor, onun yerine umumiyetle baÅŸka birÅŸey söyleyerek gidip namazını kılıyor. Japonya’da kadınlara ayrı metro varken burada Müslümanlar bunu talep etmeye çekiniyorlar. Alkol kullanan birisine “haramdır içme” demek yerine “saÄŸlığına zararlı içmesen daha iyi” demeyi tercih ediyoruz.
 
Ä°slamiyeti, Avrupalılara ÅŸirin göstermeye çalışan ılımlılar da var içimizde. Kimisi bunu bu zamanda yabancı milletlere nasıl izah ederiz deyip, ayet-i kerimeleri kafasına göre tevil ediyor, kimisi hadisleri inkar ediyor, kimisi de dinlerarası diyalog gibi safsatalara sarılıyor.
 
Ä°çi boÅŸ hamaset
 
Yukarıda bahsettiÄŸimiz gibi aÅŸağılık psikolojisinde insanlar olduÄŸu gibi, ayakları yere basmayan, sürekli hamaset yapan fertler de var. “Bir Türk dünyaya bedeldir” gibi sloganlarla oturup kalkan, Youtube’da “Ölürüm Türkiyem” vb. klipler seyreden, ülkemizde 2000 yıllık tarihi bulunan gizli bir teÅŸkilatın bulunduÄŸunu ve bu teÅŸkilatın gizli bir ÅŸekilde iç ve dış düÅŸmanlarla mücadele ederek ülkeyi koruduÄŸunu düÅŸünen bu zümre realizmden oldukça uzaktır.
 
Bu gibi kimseler ufak hadiseleri dahi oldukça büyüterek övünmektedirler. Bir futbol maçı düÅŸünün; deplasmanda içlerinde Almanya, Avusturya, Sırbistan vs pekçok ülkenin bulunduÄŸu bir Avrupa karmasına karşı oynuyorsunuz ve maçı farklı bir skorla kazanıyorsunuz. Böyle bir durumda sevinmeniz gayet tabiidir. Lakin kendi sahamızda çok güçlü olmayan bir takımla mesela Yunanistan milli takımı ile bir futbol maçı yaptığımızda ve zorlanarak kazandığımızda bu skor, çok fazla övünülecek bir skor olmaz. Zira bir pehlivan bir çocukla güreÅŸip yendiÄŸinde bununda övünmez.
 
Kurtlar vadisi, DiriliÅŸ, KuruluÅŸ gibi diziler cesaret, özgüven verse de, sadece insanların gazı alınıyor. Kuru hamasetten öteye gidemiyor. Zamanımız için bir yol gösterme bulunmuyor. Realizmden uzak kalınıyor, ayaklar yere basmıyor. Ayinesi iÅŸidir kiÅŸinin lafa bakılmaz sözü meÅŸhurdur. Günümüz insanı ise dizide filmde seyrettiÄŸini gerçek hayatta göremeyince kafalarında hayali senaryolar kurup realizmden uzak bir psikolojide hayatlarını sürdürebiliyor.
 
Çözüm ne?
 
Öncelikle kaybettiÄŸimiz özgüveni tekrar kazanmamız gerekiyor. Ülkeyi kurtarmayı, dünyayı kurtarmayı bırakıp önce kendimizi kurtarmamızdan geçiyor yol. Bu noktada 3 misal vermek istiyorum;
 
Öncelikle Ä°mam Gazali hazretlerinden bahsedecek olursak; 2 senede Rumcayı öÄŸreniyor ve Yunan filozoflarının eserlerini aslından okuyarak o sahada derinleÅŸiyor. Ardından Makasıd-ü’l Felasife (Felsefenin Maksatları) isimli bir kitap yazıyor ve bu mevzuda söz sahibi olduÄŸunu meseleye yabancı olmadığını açıkça gösteriyor. Daha sonra Tehafüt-ü’l Felasife (Felsefenin Tutarsızlığı) isimli bir kitap yazıyor. Yani önce muhalefet ettiÄŸi mevzuyu bütün tafsilatıyla öÄŸreniyor ve sonra o mevzuyu çürüten bir eser kaleme alıyor. Aynı ÅŸekilde El-Munkız-u mineddalal (Dalaletten KurtuluÅŸ) isimli kitabında da bunu görebiliriz.
 
2. misal Fatih Sultan Mehmed Han’ı verelim. Çocukluk döneminden baÅŸlayarak hem Ä°slami ilimlerde hem de dönemin fen ilimlerinde çok iyi bir eÄŸitim alıyor. Bununla da kalmıyor 6 yabancı dil öÄŸreniyor. Bunlardan birisi de Rumca. O devirde Rumlar dahil kimsenin Rumcayı ondan iyi bilmediÄŸi rivayet ediliyor. BoÅŸnakça biliyor ve yeni fethedilen Saraybosna’da BoÅŸnakça bir konuÅŸma yaparak halktan binlerce kiÅŸinin Müslüman olmasına vesile oluyor. Ä°stanbul’un fethini vs. hiç anlatmıyorum.
 
DiÄŸer misal Merhum Necip Fazıl Bey. Varlıklı bir ailenin çocuÄŸu olarak dünyaya geliyor, Ä°stanbul’da iyi mekteplerde okuyor ve ardından Fransa’ya Sorbon Üniversitesi’ne Felsefe okumaya gidiyor. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerini tanıyıp istikametini deÄŸiÅŸtirdikten sonra Sorbon’da felsefe okuması hasebiyle düÅŸmanını iyi tanıyor ve kavi bir mücadeleye giriÅŸiyor. “Batı Tefekkürü ve Ä°slam Tasavvufu” kitabında meselelere nasıl hakim olduÄŸunu üslûbundan anlamak mümkün. Bunu imtihana çok iyi hazırlanan talebenin imtihandan rahat bir ÅŸekilde yüksek not almasına benzetebiliriz. Anlayacağınız bu aÅŸağılık psikolojisinden eziklikten kurtulmak için çok okumamız ve çok çalışmamız gerekiyor. Enfâl sûresi, 60. âyetinde meâlen, (Kâfirlerin hücûm ve iÅŸkencelerine uÄŸramamak, onları da, se’âdet-i ebediyyeye kavuÅŸturmak için, insan gücünün yettiÄŸi kadar durmadan çalışınız. En mükemmel harb vâsıtalarını yapınız!) buyurulmuÅŸtur.
 
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayaÄŸa, dimdik doÄŸrul ve sevin!
 
Bizim de yabancı dili çok iyi öÄŸrenmemiz gerekiyor. Dünyâda bir mesele olduÄŸu zaman gerekirse Ä°ngilizce, Arapça, Rusça, Ä°spanyolca canlı yayın yapabilen, bu dillerde kalem oynatabilen insanlar yetiÅŸtirmemiz icab ediyor. Bugün de yapmamız gereken doÄŸru rol modelleri çoÄŸaltmak görülür kılmak ve reklamını iyi yapmak. Her alanda iyi olmamız, sanatta, edebiyatta, sinemada, estetikte, mimaride milli bir tarz oluÅŸturmak gerekiyor. Sahasında otorite bilim adamları ve sanatkarlar yetiÅŸtirmemiz gerekiyor.
 
Müslümanın günümüzde giyim kuÅŸamına da dikkat etmesi gerekiyor. Ä°nsanlar karşıdakinin görünüÅŸüne, giyim kuÅŸamına önem veriyor artık. Peygamber efendimiz yabancı elçileri kabul ederken kıymetli elbise giymesi bize örnek teÅŸkil ediyor. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri bir sohbetinde “Temiz ve yeni elbise giyiniz! Mevki ve hürmet sâhibi olan kimseler gibi giyininiz! Helâl olan elbiseleri ve yemekleri ve ÅŸerbetleri lüzûmu kadar kullanınız! GittiÄŸiniz yerlerde ahlâkınızla, sözlerinizle Ä°slâmın vakarını, kıymetini gösterdiÄŸiniz gibi, giyinmenizle de saygı ve ilgi toplayınız!” buyuruyor. Bu tavsiyeleri, Muhammed bin Süleymân-ı BaÄŸdâdînin  (Hadîkat-ün-nediyye) kitâbında da uzun yazılıdır.
 
HerÅŸeyden önce ülkemizde ve dünyada bozulan Müslüman imajını düzeltmeye gayret etmeliyiz. Müslüman denince akla yalan söylemeyen, dürüst, çalışkan, güleryüzlü, samimi, erdemli, güvenilebilir bir insan profili gelmeli. Bunun için de kemiyetten ziyade keyfiyete ehemmiyet vermeli ve insanlar tarafından rolmodel alınabilecek, temsil kabiliyeti olan bir öncü kuÅŸak yetiÅŸtirmeliyiz.
 
 
Müellif:  Ahmet Faruk Åženkaya / Kelambaz

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.