İsmail Kılıçarslan: Diyanetin 'faiz' fetvası muteber midir?
Follow @dusuncemektebi2
TOKİ en başında biraz daha hassas davransaydı Diyanet İşleri Başkanlığımız bu ateşin içine girmek zorunda kalmayacaktı. “Faiz” denilen Allah’ın belası melanet gündemimizi bunca işgal etmeyecekti. Bu tartışmalardan anladığım şudur: Ne İslam ve iktisat konusunda bir fikrimiz var, ne de faizsiz finans kurumlarının çalışma prensipleri hakkında bir bilgimiz.
Sosyal konut projesi yerinde, çok yerinde bir projedir ama -kusura bakmasınlar- TOKİ bu yerli yerinde projenin satış işinde çuvallamış görünüyor. Satış kanalını “tek” tutmak ve bunu da faizle iş yaptığı bilinen bir banka olarak seçmek, faiz hassasiyeti olan herkesin kafasında soru işareti doğurur doğal olarak. Devletin, faiz hassasiyeti olan vatandaşını “dezavantajlı duruma düşürmesi” doğru olmayacağı için bu tek kanallı satış tercihi yanlıştır. Burada yapılabilecek iki şey vardı. Birincisi, Ziraat Bankası’nın yanı sıra bir de katılım bankasını satışa yetkili kılmak. İkincisi ise, işin içine banka karıştırmadan “peşin fiyat-vadeli fiyat” listesi ilan etmek… İkisi de yapılabilirdi ama yapılmamış nedense.
Diğer yandan Diyanet’in verdiği fetva bence “muteber bir fetva” durumundadır ama bu fetvayı vermeden önce kurumun “faizi meşrulaştırma” tartışmalarının tam odağında kalabileceğini hesap etmesi gerekirdi. Nitekim öyle de oldu. Sanki Diyanet “hükümete lazım olan fetvayı verebilmek adına faize göz yumuyor” gibi gösterildi. Oysa Din İşleri Yüksek Kurulu’nun böyle bir niyetinin olmayacağını tahmin etmek zor değil. Fakat sigaranın haramlığı tartışması sürerken böylesine riskli bir alanda niçin böylesine riskli bir fetvaya imza atıldığı meselesinin izahı yok. Durup dururken bir krizin tarafı oldu Diyanet İşleri Başkanlığı. Burada vazife TOKİ’ye düşerdi. TOKİ üzerine düşeni yapmadığı için Diyanet “ateş hattı”nda kaldı.
“Sen faiz fetvasına muteber mi dedin?” diye soracak arkadaşlara samimi fikrimi söyleyeyim. Verilen fetva faiz fetvası değil. Faize “helal” diyenin dinle işi kalmamış demektir zira. Bu konuda bilhassa İsmailağa hocalarının aynı hususta Diyanet ile benzer bir fetva vermeden önce Ziraat Bankası’na yönelttikleri soruları ve aldıkları cevapları okumak yeteri kadar aydınlatıcı bence. Tabii Ebubekir Sifil Hoca’nın “enflasyon oranının altında kalan fazlalığın reel faiz olmadığını düşünüyorum” cümlesi de son derece önemli.
Bu işin fetvası hakkında düşündüklerim. Kişisel uygulamama gelince… Değil Ziraat Bankası’yla adı “faiz” olan bir sözleşmeye imza atmak, herhangi bir şubesinin kapısından girmek bana zül gelir. Bilmem “hassasiyet” derken ne kastettiğim anlaşıldı mı?
Bu tartışmalarla gelişen bir başka mesele ise şu… “Bir alternatif satış merkezi olarak bu işte faizsiz finans kurumlarından biri kullanılamaz mıydı?” önerilerinin altında tuhaf, çok tuhaf tartışmalar oldu. Bu tartışmalardan anladığım şudur: Ne İslam ve iktisat konusunda bir fikrimiz var, ne de faizsiz finans kurumlarının çalışma prensipleri hakkında bir bilgimiz.
Faizsiz finans kurumlarını pek çok bakımdan (en çok da mikrokredi konusundaki hevessizliklerinden) dolayı sert eleştiren biri olarak diyebilirim ki pek çok “faiz hassasiyeti” olan kurumun ayakta kalmasını sağlayan yapılardır bunlar. Üstelik atacakları herhangi bir adımın “dine uygunluğunu” mutlaka hesaba katarlar. Her birinin fetva kurulları, bu kurullarda da tabiri caizse “deve dişi” gibi âlimler vardır. Fakat görünen o ki kendilerini topluma yeteri kadar anlatabilmiş durumda değillerdir.
Şu bakımdan önemli bu anlatma durumu: Faizsiz finans kurumları kendilerini anlatırken aynı zamanda İslam’ın iktisadi yaklaşımlarını da anlatmış olacaklardır topluma.
Basit örnek: “Sen bana 100 lira ver, ben sana sene sonunda 120 lira vereyim” taahhüdü ile “sizin verdiğiniz 100 lirayı yıl boyunca ticarette ve reel işlemlerde değerlendirerek sene sonunda size bu paranın kârını vereyim; zarar edersek de bahtınıza” taahhüdü arasındaki farkı anlatmak zorundadır insanlara bu yapılar. İlki faiz pisliğini ikincisi reel ticareti güçlendirir zira.
Özetle söylemem gerekirse TOKİ en başında biraz daha hassas davransaydı Diyanet İşleri Başkanlığımız bu ateşin içine girmek zorunda kalmayacaktı. “Faiz” denilen Allah’ın belası melanet gündemimizi bunca işgal etmeyecekti. Satış seçenekleri çoğaltılsaydı faiz hassasiyeti olan insanlarımızın içine şüphe düşmeyecekti.
Kötü yönetilmiş bir süreç bu, baştan sona. Fakat sonunda bir bereket hâsıl olabilir yine de. O bereket şudur: “Güncel İslam iktisadı teorilerine ve fetvalarına ilgi bir miktar da olsa artabilir.”
Bu artış inanın şu köhnemiş dünyanın çok işine yarayacaktır.
Henüz yorum yapılmamış.