Sosyal Medya

Geçmişten günümüze Türk Edebiyatında ''Ezan''

Hakk’ın ulûhiyetini ve hakikatin büyüklüğünü beyan eden Ezan-ı Muhammedî, İslâm’ın şiarıdır. Bütün Müslümanların ortak sesidir. İdrakleri keskinleştiren ve şuur cilasıyla cilalayan ezan, hiçbir milletin şahsî tekelinde değildir. Bütün müminlerin ortak paydasıdır.



“Bu ezanlar ki ÅŸehâdetleri dînin temeli
 
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli”
 
                                         (Mehmet Akif)
 
Ezan, lügatlerde “bildirmek, duyurmak, çaÄŸ­rıda bulunmak, ilân etmek” ÅŸeklinde tarif edilmektedir. Öte yandan ezan, TDK’nın sözlüÄŸünde “Müslümanlıkta namaz vaktini bildirmek için müezzinin yüksek sesle yaptığı çaÄŸrı” olarak tanımlanıyor. Müezzin (ezan okuyan kiÅŸi) ve mi’zene (ezan okunan yer, minare) de bu kökten gelen benzer kelimelerdir.
 
Ä°slâm’ın beÅŸ esasından biri olan ve Resulullah tarafından “dinin direÄŸi” olarak nitelendirilen namaz, Mekke döneminde emredildiÄŸi hâlde, ezan Ä°slâm’ın Mekke döneminde yoktu. Hicret’in 1. yılına kadar Müslümanlar namaza “Es-Salah, Es-Salah” diye çaÄŸrılırdı. Medine’ye hicret edildikten sonra namaz vakitlerinin duyurulması için çözüm arayışlarına giriÅŸildi. Namaz vakitlerini nâkûs(çan) çalarak, boru öttürerek, ateÅŸ yakarak veya bayrak dikerek duyurma gibi çeÅŸitli teklifler ileri sürüldü. Bunlardan çan Hıristiyanların, boru Yahudilerin, ateÅŸ Mecûsilerin kültüründe var olduÄŸu için Resûlullah tarafından münasip görülmedi. Müslümanlar bu konu üzerinde yoÄŸunlaÅŸmışken ashabdan Abdullah b. Zeyd b. Sa’lebe’ye rüyada ezan öÄŸretilmiÅŸtir. Hz. Ömer aynı rüyayı kendisinin de gördüÄŸünü belirtmiÅŸtir. Durumun Resulullah’a intikal ettirilmesi üzerine Resûl-i Ekrem, Bilâl’e ezan cümlelerini ezanda ikiÅŸer, ikamette ise birer defa okumasını emretmiÅŸtir. Bilâl-i HabeÅŸî, NeccâroÄŸulları’ndan bir kadına ait yüksek bir evin üstüne çıkıp sabah namazının vaktini bildirmek için ilk ezanı okumuÅŸtur. Böylece ezan Ä°slâm kültüründe kendine yer bulmuÅŸtur. Yine Bilâl-i HabeÅŸî’nin Mekke’nin fethinden sonra Kâbe’nin üzerine çıkıp ezan okuması ve Kâbe’nin içinde iki rekât namaz kılması, Ä°slâm tarihinde Müslümanların fethedilen bölgelere girer girmez ezan okuması ve iki rekât namaz kılması geleneÄŸini baÅŸlatmıştır.
 
Ezan bir ritüel olmanın ötesinde Hakk'ın birliÄŸinin ilânıdır
 
Namaza çaÄŸrı gayesiyle okunan ezanın sözleri, Ä°slâm’ın temel imanî ve tevhit akidelerini de içerir. Ezan bir ritüel olmanın ötesinde, bütün insanlığa Allah’ın tek Rab olduÄŸunu, Hz. Muhammed(sav)’in onun elçisi olduÄŸunu yüksek perdeden haykırır.  
 
Müslümanları namaza ve kurtuluÅŸa çağıran ezan ÅŸu sözlerden oluÅŸur: “Allahü ekber” (Allah en büyüktür); “EÅŸhedü en lâ ilâhe illallah”(Allah’tan baÅŸka tanrı olmadığına ÅŸehâdet ederim); “EÅŸhedü enne Muhammeden resûlullah”(Muhammed”in Allah’ın elçisi olduÄŸuna ÅŸehâdet ederim); “Hayye ale’s-salâh” (Haydi namaza); “Hayye ale’l-felâh” (Haydi kurtuluÅŸa); “Allahü ekber” (Allah en büyüktür); “Lâ ilahe illallah” (Allah’tan baÅŸka tanrı yoktur). Sabah ezanında diÄŸer ezanlardan farklı olarak “Hayye ale’l-felâh”tan sonra iki defa, “es-Salâtü hayrun mine’n-nevm” (Namaz uykudan hayırlıdır) sözü söylenir. Sabah ezanındaki bu uyarıcı ilâve söz, seyyid’ül müezzinin Bilâl-i HabeÅŸî tarafından ezana eklenmiÅŸtir.
 
Hakk’ın ulûhiyetini ve hakikatin büyüklüÄŸünü beyan eden Ezan-ı Muhammedî, Ä°slâm’ın ÅŸiarıdır. Bütün Müslümanların ortak sesidir. Ä°drakleri keskinleÅŸtiren ve ÅŸuur cilasıyla cilalayan ezan, hiçbir milletin ÅŸahsî tekelinde deÄŸildir. Bütün müminlerin ortak paydasıdır. Günde beÅŸ vakit bize kulluÄŸumuzu hatırlatan ve bizi uyanık olmaya çağıran kutlu bir davettir. Zihni bulandırılan kulu, taklidî imandan tahkikî imana taşıyan nuranî bir köprüdür. Minarelerden, çölleÅŸen yüreklere saÄŸanak hâlinde yaÄŸan huzurdur. Hakikatin o gür sesinin en üst perdeden kâinatı çepeçevre kuÅŸatmasıdır. Vicdanla cüzdan arasında sıkışan, pörsümüÅŸ ruhların inÅŸirahıdır. Fenâ makamının idrakine varmaktır. Fenâdan bekâya yol almaktır.
 
Ezanlar Müslümanları sadece namaza çağırmazlar. Aynı zamanda Allah’ın haÅŸmetini ve azametini bütün cihana ilân ederler. Ä°nanmış veya inanmamış olsun, bütün insanları hiçbir ayrım gözetmeden ebedî kurtuluÅŸa çağırırlar. Gerçek kurtuluÅŸun Hakk’a ve hakikate teslim olmakta olduÄŸunu ilân ederler. Her ÅŸeyin fâni, yalnız Allah’ın bâkî olduÄŸunu haykırırlar.
 
Lahutî bir ses olan ezan, maneviyat sırrının idraki ve ifÅŸasıdır
 
Ezan, henüz bozulmamış vicdanların berrak sesidir. Bu müÅŸfik ve lahuti ses; tevhidi, tekbiri ve teslimiyeti aynı potada yoÄŸurur. Ezan maneviyat sırrının idraki ve ifÅŸasıdır. Yaratılışın, varoluÅŸun ve hikmetin kutlu eÅŸiÄŸidir. Maneviyat çeÅŸmesinin nurdan oluÄŸudur.
 
On dört asırdan beri arzla arÅŸ arasında fasılasız olarak okunan kutlu ezanlar, Ä°slâm’ın öz varlığını üst perdeden haykırmasıdır. Bir çeÅŸit ilâhî manifestodur. Bir beldenin Müslüman olduÄŸunun delilidir. Bu toprağın gerçek sesidir. UÄŸrunda ölünmeye deÄŸer olandır. Zaman geçtikçe daha da tazelenen ve hiç eskimeyendir. BaÅŸka bir tabirle ezanlar eskimez yenidir.
 
Mabetsiz, minaresiz ve ezansız bir Ä°slâm beldesi düÅŸünülemeyeceÄŸi gibi, ezan nurunun aydınlatmadığı ve ezanın o manevî rayihasının sinmediÄŸi bir edebiyat da düÅŸünülemez. Söz konusu olan Türk edebiyatıysa ezan o edebiyatta ayrı bir ses ve ayrı bir renk olarak baÅŸköÅŸede durur. Nitekim öyle de olmuÅŸtur. Zira Ä°slâm’ın bayraktarlığını yapmış aziz milletimizin edebiyatında ezanın apayrı bir yeri ve önemi vardır. Divan edebiyatından modern Türk edebiyatına kadar yüzlerce ÅŸair ve yazar, eserlerinde ezan temini iÅŸlemiÅŸtir. Ezan ÅŸair ve yazarlarımızın ilham kaynağı olmuÅŸtur. “Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Ziya Gökalp, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl Kısakürek Ahmet HâÅŸim, Faruk Nafiz Çamlıbel, Mithat Cemal Kuntay, Aka Gündüz, Halide Nusret Zorlutuna, Ali Ulvi Kurucu ve Sezai Karakoç”  ÅŸiir ve yazılarında ezanı konu edinen ve ondan ilham alan ediplerimizdendir.
 
Ezansız semtlerde doÄŸan çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?
 
Åžiir ve yazılarında ezan konusunu iÅŸleyen ÅŸairlerimizin başında Yahya Kemal Beyatlı gelmektedir.  Onun ezana hürmeti çok büyüktür. Beyatlı’nın “Ezansız Semtler” yazısı ve “Ezan-ı Muhammedî” adlı ÅŸiiri bu sahada kaleme alınmış birer edebî ÅŸaheserdir. Büyük ÅŸair Yahya Kemal, ezanı Türk Müslümanlığının vazgeçilmez bir unsuru olarak görmüÅŸ, ezansız semtlerde büyüyen çocuklara derinden üzülmüÅŸtür. Buna dair duygu ve düÅŸüncelerini “Ezansız Semtler” adlı yazısında nefis bir üslupla ÅŸöyle dile getirmiÅŸtir:
 
“Kendi kendime diyorum ki: ÅžiÅŸli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doÄŸan, büyüyen, oynayan Türk çocukları milliyetlerinden tam bir derecede nasip alabiliyorlar mı? O semtlerdeki minareler görülmez, ezanlar iÅŸitilmez,  Ramazan ve kandil günleri hissedilmez. Çocuklar Müslümanlığın çocukluk rüyasını nasıl görürler?
 
Ä°ÅŸte bu rüya, çocukluk dediÄŸimiz bu Müslüman rüyasıdır ki bizi henüz bir millet hâlinde tutuyor. Bugünkü Türk babaları havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doÄŸdular, doÄŸarken kulaklarına ezan okundu, evlerinin odalarında namaza durmuÅŸ ihtiyar nineler gördüler. Mübarek günlerin akÅŸamları bir minderin köÅŸesinde okunan Kur’ân’ın sesini iÅŸittiler. Bir raf üzerinde duran Kitâbullâh’ı indirdiler, küçücük elleriyle açtılar, gülyağı gibi bir ruh olan sarı sahifelerini kokladılar. Ä°lk ders olarak besmeleyi öÄŸrendiler. Kandil günlerinin kandilleri yanarken, ramazanların, bayramların topları atılırken sevindiler. Bayram namazlarına babalarının yanında gittiler. Camiler içinde ÅŸafak sökerken tekbirleri dinlediler. Dinin böyle bir merhalesinden geçtiler, hayata girdiler. Türk oldular...
 
Bugünün çocukları büyük bir ekseriyetle yine Müslüman semtlerde doÄŸuyorlar, büyüyorlar. Eskisi kadar derin bir tahassüs ile deÄŸilse bile yine Müslümanlığı hissediyorlar. Fakat fazla medenileÅŸen üst tabakanın çocukları ezansız yeni semtlerde alafranga terbiye ile yetiÅŸirken Türk çocukluÄŸunun en güzel rüyasını göremiyorlar. Bu çocukların sütü çok temiz, hilkatleri çok metin olmalı ki ileride alafranga hayat TürklüÄŸü büsbütün sardıktan sonra milliyetlerine baÄŸlı kalabilsinler. Yoksa ne muhit, ne yeni yaÅŸayış, ne semt, hiçbir ÅŸey bu yavrulara TürklüÄŸü hissettiremez.”
 
Yahya Kemal, Ezan-ı Muhammedî’yi, dinin önemli bir rüknü olarak kabul eder
 
Yahya Kemal Beyatlı, müminleri Hakk’a ve hakikate çağıran Ezan-ı Muhammedî’yi, dinin önemli bir rüknü olarak kabul ediyor. Bu yüzden ezana ulvî mânâlar yüklüyor. Ondan mahrum olarak büyüyen nesilleri bedbaht olarak görerek onlara üzülüyor. Ezanlı semtlerde büyüdüÄŸü için de kendini bahtiyar sayıyor. Bununla ilgili olarak kaleme aldığı “Ezansız Semtler” isimli nefis yazısını ÅŸöyle baÄŸlıyor: “Biz ki minareler ve aÄŸaçlar arasında ezan seslerini iÅŸiterek büyü­dük. O mübarek muhitten çok sonra ayrıldık, biz böyle bir sabah namazında anne millete tekrar dönebiliriz. Fakat minaresiz ve ezansız semtlerde doÄŸan, Frenk terbiyesiyle yetiÅŸen Türk çocukları dönecekleri yeri hatırlayamayacaklar!”
 
Türk ÅŸiirinin köÅŸe taÅŸlarından biri olan ve büyüklüÄŸü tartışılmayan Yahya Kemal, dinî ve millî duyguları inkiÅŸaf etmiÅŸ bir ÅŸair olarak ezana apayrı bir önem atfeder. Beyatlı, ezanı dinin temeli olmaktan öte, devletin de temeli olarak görür.  Ona çok büyük anlamlar yükler. Beyatlı, Tevhid-i Efkâr’da çıkan “Ezan ve Kur’an” baÅŸlıklı yazısında ezanla ilgili olarak ÅŸöyle der: “Bu devletin iki manevî temeli vardır: Fatih’in Ayasofya minaresinden okuttuÄŸu ezan ki hâlâ okunuyor! Selim’in Hırka-i Saadet önünde okuttuÄŸu Kur’ân ki hâlâ okunuyor!”
 
Yahya Kemal, uzun seneler yurtdışında elçilik vazifesinde bulunduÄŸu için, millî ve manevî duygulara hasrettir. Yurdundan uzak kalması, onun millî ve manevî susuzluÄŸunu daha da artırmıştır. Bunun yansımalarını ÅŸiirlerinde görebiliriz. Bugüne kadar yazılmış en güzel ezan ÅŸiiri olan Ezan-ı Muhammedî’de onun millî ve manevî duyguları adeta kanatlanır. Beyatlı bu harikulâde ÅŸiirini, ona bu terbiyeyi veren annesinin muazzez ruhuna hediye eder. Ezan etrafında oluÅŸturduÄŸu bambaÅŸka ve büyülü bir manevî atmosferi ÅŸöyle tasvir eder:
 
Emr-i bülentsin ey Ezan-ı Muhammedî
Kâfi deÄŸil sadana cihan-ı Muhammedî
Sultan Selim-i evvel ram etmeyip ecel
Fethetmeliydi âlemi ÅŸan-ı Muhammedî
Gök nura gark olur nice yüz bin minareden
Åžehbal açınca ruh-ı revan-ı Muhammedî
Ervah cümleten görür Allahu ekber’i
Akseyleyince arÅŸa lisan-ı Muhammedî.
 
"Bu ezanlar ki ÅŸehadetleri dinin temeli”
 
Türk ÅŸiirinin zirve ÅŸahsiyetlerinden biri olan millî ÅŸairimiz Mehmet Akif Ersoy da ÅŸiirlerinde ezana apayrı ve geniÅŸ bir yer vermiÅŸtir. O Akif ki Ä°stiklâl Marşı’nın sekizinci dörtlüÄŸünde “Rûhumun senden Ä°lâhî ÅŸudur ancak emeli:/DeÄŸmesin mâbedimin göÄŸsüne nâmahrem eli;/Bu ezanlar ki ÅŸehadetleri dinin temeli/Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli” diyerek ezan karşısındaki hassasiyetini ortaya koyuyor. Çünkü biliyor ki ezan bir milletin Müslümanlığının ve vicdanî hürriyetinin yegâne ÅŸiarıdır. Ezan-ı Muhammedî, ümmeti birbirine baÄŸlayan güçlü bir baÄŸdır. Ezanın semalardan çekilmesi vicdanların boÅŸalmasını, insaf ve izan duygularından ayrı düÅŸmesini beraberinde getirecektir.
 
Mehmet Akif’e göre ezansız istiklâl, istiklâlsiz de ezan asla düÅŸünülemez. Bunlar birbirinin varlık sebebidir.  “Ä°htilaf ı metâli' sebebiyle küre üzerinde ezansız zaman yoktur” diyen Akif, ezana derin anlamlar yükler. Onun “Ezanlar” ÅŸiirinde dinî duyguların sular seller gibi coÅŸtuÄŸunu görürüz. Öyle ki ezan sesleri arzla arÅŸ arasını çepeçevre kuÅŸatır. Kapkaranlık gökler, hüzzam makamında okunan yatsı ezanıyla nura gark olur. Saba makamında okunan sabah ezanı, insanlığı derin uykulardan uyandırır. Åžiirdeki dilin bugünkü nesle uzak olması bu ÅŸiirin gölgede kalmasına sebep olmuÅŸtur. Bu ÅŸiirin oluÅŸturduÄŸu manevî hava büyüleyicidir:  
 
Zaman geçmez ki yüz binlerce kalbin vecd-i sekrânı,
Zeminden yükselip, göklerde vahdetzâr-ı Yezdân-ı
Ararken, dehÅŸet-âkîn etmesin bir sayha vicdânı.
Ne lâhûtî sadâ ‘Allâhu ekber!’ sarsıyor cânı...
Bu bir gülbank-i Hak'tır, çok mudur inletse ekvânı?
*
Bu lâhûtî sadâ çıktıkça cûÅŸa-cûÅŸ olup yerden,
Ä°ner esrâr-ı kudret kibriyâ tavrıyle göklerden.
Bütün âheng-i hilkat yâd ederken Hakk'ı ezberden,
Vicâhî feyz alır artık o nûru'n-nûr-i ezherden:
Hüveydâ ÅŸimdi cânandır seherden, ÅŸâm-ı esmerden!
*
Ä°nip vaktâ ki leylin dest-i istîlâsı gabrâya,
Serer dünyâya zulmetten adem çeklinde bir sâye;
Nazar medhûÅŸ, müstaÄŸrak giderken zîr ü bâlâya.
Döner, "Allâhu ekber" cûÅŸu yükseldikçe Mevlâ'ya,
O muzlim sîne-i hilkat tecellîzâr-ı Sînâ ya!
*
Senin, dem geçmiyor, yâdınla lebrîz olmadan eb'âd!
Ne müdhiÅŸ saltanat yâ Rab, nasıl âsûde istibdâd!
O istibdâda hürmettir ezanlar, subhalar, evrâd...
Hayır, sen rûh-i rahmetsin, bu sesler senden ister dâd,
Verir miydin, eÄŸer dâd etmesen, feryâda isti'dâd?
 
Tevfik Fikret bile “Sabah Ezanında”n etkilenmiÅŸ
 
Ömrü gelgitlerle geçen ve tezatların adamı olan Servet-i Fünûn Döneminin isyankâr ÅŸairi Tevfik Fikret de ÅŸiirlerinde ezan konusuna yer vermiÅŸtir. O, dindar olmasa da, fıtrat olarak dine aç bir insandı. Onun, Rumelihisarı sırtlarında bulunan BoÄŸaz’a nazır “AÅŸiyan” adını verdiÄŸi evinde kaleme aldığı “Sabah Ezanında” adlı ÅŸiiri ezana dair derûnî duygular içerir. Bu ÅŸiir, özellikle tabiatın sessizliÄŸe büründüÄŸü sabah vakitlerini ve o vakitlerde okunan sabah ezanının insan ruhundaki tesirini anlatıyor. Fakat o, kendi ruhundaki tesirden ziyade, inanmış bir insanın ezandan etkileniÅŸini aktarıyor. Yani onun buradaki konumu ezanı içselleÅŸtirmek deÄŸil, onu usta bir gözlemci olarak aktarmaktır. Bunu yaparken de ahenk unsurlarından azamî derecede yararlanır. Fikret, otuz yaÅŸlarındayken yazdığı bu ÅŸiirinde ezanın bir müminin gönül dünyasındaki yansımalarını ÅŸöyle tasvir eder: “Allahü ekber… Allahü ekber…/Bir samt-ı ulvî: gûyâ tabiat/HâmuÅŸ hâmuÅŸ eyler ibâdet//Allahü ekber… Allahü ekber…/Bir samt-ı nâlân, gûyâ avâlim/Pinhân ü peyda, nevvâr ü muzlim,/Etmekte zikr-i Hallâk-ı dâim,//Allahü ekber… Allahü ekber…/Bir samt-ı ulvî kalb-i tabîat,/Bir samt-ı nâlân, rûh-i akâlim/Etmekte zikr-i Hallâk-ı dâim,/Etmekte ra’ÅŸan ra’ÅŸan ibâdet”
 
“Fetih Marşı”, “Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor”, “Bayrak” ve “Naat” gibi dinî, millî ve ahlâkî konularda kaleme aldığı birbirinden güzel ÅŸiirleriyle tanıdığımız Arif Nihat Asya da ezan hassasiyeti olan ÅŸairlerimizden biridir. O, 1967’de yayımlanan “Dualar ve Âminler” adlı kitabındaki meÅŸhur “Dua” ÅŸiirinde Rabbine ÅŸöyle yalvarmaktadır: “Biz kısık sesleriz, minareleri/Sen ezansız bırakma Allah’ım!/Ya çağır ÅŸurda bal yapanlarını/Ya kovansız bırakma Allah’ım!/Mahyasız minareler... göÄŸü de/KehkeÅŸansız bırakma Allah’ım!/Müslümanlıkla yoÄŸrulan yurdu Müslümansız bırakma Allah’ım!” 
 
“Kulağıma doÄŸduÄŸum günde okunan ezan” 
 
Ezan üzerine ÅŸiir ve nesir türünde eserler kaleme alanlar Yahya Kemal, Mehmet Akif, Tevfik Fikret ve Arif Nihat Asya’yla sınırlı deÄŸil. Bunların sayılarını artırmak mümkündür. 
 
“Namaz, sancıma ilaç, yanık yerime merhem;/Onsuz, ebedî hayat benim olsa istemem” diyen Büyük DoÄŸu ÅŸairi Necip Fazıl Kısakürek, ezan ve namaz konusunda son derece hassas bir insandı. “Ölürken aynı ahenk, sala sesinden sızan:/Kulağıma doÄŸduÄŸum günde okunan ezan” diyen Üstat Necip Fazıl’ın ezana hürmeti her ÅŸeyin fevkindeydi.
 
Abdurrahim Karakoç “ÜÅŸüyenler” adlı ÅŸiirinde “Ezanlar buz tutmuÅŸ minarelerde!” dizesini söyleyerek Türkî Cumhuriyetlerdeki camilerin vaktiyle hayatın dışına itildiÄŸini üzülerek belirtmekteydi. Türk-Ä°slâm davasının yılmaz mücahitlerinden biri olan Osman Yüksel Serdengeçti de “Ayasofya” adlı ÅŸiirinde fethin sembolü olan Ayasofya’ya  “Hani minarelerinden göklere yükselen,/Ta maveradan gelen ezanlar?.../Hani o ilâhî devir, ilâhî nizamlar?...” diye soruyor. Åžiirin sonuna doÄŸru “sessiz ve öksüz minarelerinden yükselen ezan sesleri fezaları yeniden inletecek!” diyerek yarınlara dair umutlarını taze tutuyor.
 
DiriliÅŸ mektebinin liyakatli hocası Sezai Karakoç, bir dizesinde “umut gibi ışı / ezan gibi uzan her sabah” diyerek ezanla, yarınlarımızı ışığıyla aydınlatan umut arasında bir baÄŸ kurar. Aynı Karakoç “Ezanlar temeldir. Ezan okundu mu o memlekette esenlik var demektir, bağımsızlık yaşıyor demektir. Ezanlar okundukça biz, hür ve bağımsızız demektir. O sadece bir ibadet için çaÄŸrı deÄŸil, aynı zamanda bağımsız ve hür olduÄŸumuzun iÅŸaretidir.” der.
 
Allah bu güzel memleketin semalarından ezanı, müminlerinden izanı eksik etmesin.
 
 
Müellif: M. Nihat Malkoç / Dünyabizim

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.