Sosyal Medya

Mağlubiyete rağmen ihtişamını koruyan tarihi vaka: Plevne Müdaafası

Bu târihî vak’a için yazılmış olan “Plevne Marşı” mağlûbiyete yazılmış olan tek marştır. Gâzi Osman Paşa gibi nice kahramanlarla dolu târihimizi okumalı, öğrenmeli ve anlatmalıyız.



Osmanlı Devleti, Rusya’nın panislâvizm hareketlerine gereken cevabı verdiği hâlde İstanbul Konferansında sanki mağlûp olan tarafmış gibi ağır baskılara maruz kaldı. Konferansta sunulan şartları kabûl etmeyen Osmanlı’ya Rusya harp ilân etti (1877). Rus orduları Balkanlar ve Kafkasya üzerinden harekete geçtiler. Doğudan ilerleyip Erzurum’a kadar gelen Ruslar, Erzurum halkının harbe katılmasıyla mağlup oldular. Diğer yandan Balkanlarda ilerleyen Rus orduları, tarihin en şanlı savunmasına şahit oldular. Devlet-i Aliye’ye fevkalâde hizmetlerde bulunan, Rus Çarının saygıyla selâmladığı aziz komutan Gazi Osman Paşa’nın “Siperi terk edeni vurun!” emrini verdiği cephe..

Karikatürde Rusya, Osmanlılara saldıran Balkan ülkelerinin arkasındaki güç olarak tasvir edilmektedir.
 
Osman Paşa 1 Temmuz’da berâberindeki 25 piyâde taburu, 12 süvâri bölüğü, 48 sahra topu ve 6 dağ topu ile birlikte Vidin’den hareket ederek cebri yürüyüşü ile 7 Temmuz’da Plevne’ye vâsıl oldu. Plevne, hiçbir istihkâmı bulunmayan açık bir hedef halinde idi. Osman Paşa, Plevne’ye girdikten sonra vakit geçirmeden istihkâm inşâsına başladı. General Tottleben Plevne istihkâmlarıyla ilgili şu sözleri söylemiştir:
 
“Plevne insan eliyle yapılan en kuvvetli kaledir, hele Türkler tarafından savunuluyorsa zaptı kolay olmayacaktır.” [1]
 
Gece yarısı Rus hatlarına yaklaşarak keşif yaptı. Ruslar taarruza hazırlanıyordu. Ertesi sabah Osmanlı birliklerini Plevne’den atmak için taarruza geçtiler. Paşa bu muhârebede atıyla sürekli askerlerinin arasında dolaşıyor ve ordunun kuvve-i ma’neviyesinin düşmesine engel oluyordu. Ruslar çok kolay bir sûrette İstanbul’a varabileceklerini düşünerek İstanbul’un hayâlini kurmaya başlamışlardı lâkin unuttukları bir şey vardı; karşılarında târihini kanla yazmış, nice azlarla çokları yerle yeksân etmiş kahraman askerlerimiz ve aziz komutan Osman Paşamız vardı. On iki saat süren muhârebenin ardından kahraman askerlerimizin mukâvemeti neticesinde 2000 küsür kayıp vererek mühimmatlarını bırakıp kaçtılar.
 
18 Temmuz’da Ruslar tekrar taarruz ettiler. Düşman mevcudu 55 bin, Osman Paşa’nın ise 24 bini buluyordu. Şafakla başlayan muhârebe akşama kadar temâdî etti. Düşman ordusu perişan hâlde kaçmaya başladı. Osmanlı ordusu ümitsizliğe kapıldığı vakit Osman Paşa’nın soğukkanlılık ve metâneti savaşın seyrini değiştirmişti. Bu muhârebe neticesinde de hüsrâna uğrayan Ruslar 7000 küsür kayıp vererek yeniden kaçtılar. Bütün dünya Plevne’ye odaklanmıştı, Rus ordusunun Plevne’den geçmesine müsaade etmeyen Osman Paşa, düşmana göz açtırmıyordu. Osmanlı Ordusunun iki katı olan düşman ordusu her defâsında darmadağın ediliyordu. Plevne’de bir kahramanlık destânı yazılıyordu.
 
Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor.
Şanı büyük Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor.
 
Osmanlı birlikleri iki gün sonra âniden karşı saldırıya geçerek düşmanı tekrar yerle bir etti. Kaçanlar kovalanıp cezaları kesildi, yakalayamadıklarımız ise nehirde boğulup gitti. Bu muhârebenin sonunda Osmanlı ordusunun mâneviyatı ve ümidi artarken, Rus ordusuna da ümitsizlik hâkim oluyordu. Payitahttan katî emir gelmişti, Plevne sonuna kadar müdâfaa edilmeliydi.
 
 
Yedikleri darbelerden sonra muvaffak olamayacaklarını düşünen Ruslar öylesine kokmuşlardır ki bütün kuvvetlerini Plevne’ye yığmış ve Rus Çarı bizzat cepheye gelerek muhârebeyi öyle tâkip etmiştir. Korkudan ne yapacağını bilemeyen Rus Çarı, Romanya Prensi Karol’a telgraf çeker:
 
“İmdâdımıza gel! İstediğin gibi, istediğin yerden, dilediğin şartlarla Tuna’yı geç! Acele Plevne’de yardımımıza yetiş! Mahvoluyoruz! Hıristiyanlık dâvâsını kaybetmek üzere!”
 
Romenlerinde iştirâk etmesiyle Ruslar 29 Ağustos’ta top atışlarına başladılar. 5 gün sonra top atışlarını kesen Ruslar hücûm etmeyi planlamışlardı. Taarruz 11 Eylül’de yapıldı. Romenler, Osmanlı ordusunu ikiye bölmek maksadıyla ‘Kanlı Tabya’ denilen bölgeye saldırdı. Tehlikeli anlarda soğukkanlılığını korumasıyla, olaylar karşısında süratli intikâliyle bilinen Osman Paşa tedbiri almıştı bile. Osman Paşa, Yunus Bey Tabyasının düşmesi, Plevne’nin de düşmesi demek olduğunu bildiği için Yunus Bey’e, mevziini terk eden askerin kurşuna dizilmesi emrini verdi. Bir hafta süren muhârebeler sonunda düşman tekrar mağlûp oldu. Osman Paşa tabyalara taarruz emri verdi. Sabahleyin başlayan ve dokuz saat süren taarruz neticesinde düşman birlikleri üçüncü kez mağlûp oldu. Osman Paşa’nın en büyük zaferi olan III.Plevne muhârebesinde düşman mevcudu 100 bin, Osmanlı ordusu ise 30 bin civarında idi. Bu muharebede Ruslar 3’ü general ve 300’ü subay olmak üzere 15 binin üzerinde ölü verdiler, Osman Paşa’nın ordusunun kaybı ise 4-5 bin civarında şehit ve yaralı idi. Osman Paşa’ya, Plevne’de kazanmış olduğu bu üçüncü başarı üzerine “Gâzilik” unvânı verildi.
 
 
Ruslar muhâsaraya karar verdi. Plevne’nin Sofya ile irtibâtı, Hasan Sabri Paşa’nın muvaffâkiyetsizliğinden dolayı kesilmişti. Plevne birkaç mevkiinin de düşmesiyle tamamen muhâsara edildi. Osman Paşa, cephede kumandanlara tâlimât verir iken yanlarına top mermisi düştü. Ortalık toz duman oldu, herkes bir yere atlamış, yere kapaklanmıştı. Tehlike geçtikten sonra yerden kalkanlar Paşa’nın pervasızca yerinde durduğuna şahit olmuşlardı. “Korkmadınız mı Paşam ?!” sorusuna sâkin bir sesle “Allah mermilerin her birine gazada bulunanların isimlerini teker teker yazmıştır. Kimin zamanı gelmişse, o mermi onu öldürür. Bu mermi parçalarının hiçbirinde ismimiz yokmuş ki, hepimiz sağ kaldık. Bunun için düşmanın güllesinden korkulmaz.” diye cevap verdi. Bu hâdise bizlere, câmii çıkışında yapılan suikast girişiminde patlayan bombadan sonra pervâsızca yerinde duran ve çevresindekileri sakinleştirmeye çalışan o Ulu Hâkan’ı hatırlatıyor.
 
Grandük Nikola teslim olma çağrısı yaptı. Gâzi Osman Paşa’nın cevâbı sert oldu
 
“Osmanlı ordusu; cesaret, sebât ve kuvvetlerini ispat etme noktasından asla geride kalmamış, bugüne kadar yapılan bütün harplerde muvaffâk olmuştur. Askerimin şevkinden hiçbir şey azalmamıştır. Plevne ordusu, şerefini muhafaza için yapması îcab eden her şeyi yapmış da değildir. Bugüne kadar vatanımız ve îmanımız uğrunda seve seve kan döktük; teslim olmaktansa, bundan sonra da aynı sûrette devâm edeceğiz.”
 
Gazi Osman Paşa, aç kalıp teslim olmaktansa ölmek pahasına da olsa taarruzu mâkûl gördü. 1 Aralık 1877’de komutanları yanına çağırarak vaziyeti istişare etti. Yapılan ictimâat sonunda yarma harekâtı yapılmasına karar verildi ve hazırlıklara başlandı. Lâkin Plevne’de Osmanlı teb’ası bir Yahudi, gizlice Ruslara kaçarak Osman Paşa’nın yarma harekâtı ile şehirden çıkmayı planladığını bildirdi. Gazi Osman Paşa, harekâta başlamadan evvel askerlerine şöyle bir konuşma yaptı:
 
“Allah’ın inayetiyle son hamlemizi yapacağız. Bugün Zilhicce ayı içindeyiz. Bütün Âlem-i İslâm kurban kanını akıtmaktadır. Bizim ise kesilecek kurbanımız yoktur. Biz de burada düşman kanını dökelim.. Allah muininiz olsun.” [2]
 
Gazi Osman Paşa, 10 Aralık’ta ordusunu ikiye ayırarak taarruza geçti. Bizzat kumanda ettiği ordu, Rus mevzilerine karşı büyük bir şevk ve azimle taarruz ederek cepheyi yardı. Kahramanca vuruşa vuruşa ilerleyen şanlı ordu Rus tabyalarını zapt etti. Lakin Ruslara gelen takviyeler yardımıyla tabyalar geri alınıyordu. Paşa’nın atı Rus topçusunun ateşi sonucu isabet eden şarapnel parçasıyla devrildi, kendisi de sol ayağından yaralandı. Ordu içinde hemen ‘Osman Paşa öldü’ haberi yayılmasıyla birlikte askerler paniğe kapıldı. Artık Ruslar Plevne ordusunu her yerden kuşatmıştı. Teslim olmamakta direnen Paşa’nın üzüntüsü büyüktü lâkin ümit kalmamıştı. Komutanlarında ısrarı sonucu teslim olmaya karar verildi. Kahraman komutan yaralı hâlde esir düştü. Osman Paşa faytonla Plevne’ye götürülürken, Çarın kardeşi Grandük Nikola atıyla yetişerek elini uzattı ve “Plevne müdâfaanızı tebrîk ederim, târihin en muhteşem destanlarından birini yazdınız.” dedi. Rus subayları ‘Bravo’ nârâlarıyla Osman Paşa’yı selâmladılar. Evet, Paşa teslim olmuştu, lakin yine de muzaffer sayılacaktı..
 
Gâzi Osman Paşa Çar tarafından kabûl edilerek tebrîk edildi. Rusya’da esir olarak değil misâfir olarak kaldı. Lâkin maalesef Ruslar Gâzi Osman Paşa’ya gösterdiği saygıyı Türk askerlerine göstermediler.. Bir müddet Rusya’da misâfir olarak kalan Gâzi Osman Paşa, Ayestefanos Muâhedesinin imzalanması üzerine İstanbul’a geldi. Sultan Abdülhamid Han Osman Paşa’yı kucaklayarak “Gel benim kahraman oğlum, Osmanım. Berhudar ol. Sen benim yüzümü ağarttın. İki cihanda da yüzün ak olsun.” diye dua etti. Vefatına kadar Mabeyn Müşirliği yapan Gâzi Paşa, 5 Nisan 1900’de 67 yaşında iken Hakk’ın Rahmetine kavuştu. Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra defnedildi. Şânı büyük Gâzi Osman Paşa dâr-ı bekâya intikâl etti..
 
Bu târihî vak’a için yazılmış olan “Plevne Marşı” mağlûbiyete yazılmış olan tek marştır. Şanlı bir târihe sahip olduğumuzu unutmamalı, dün dünde kaldı bana ne demek yerine tarihimize temessük etmeli ve bugün yaşananlar yarın dün olacak şuuruyla yaşamalıyız. Gâzi Osman Paşa gibi nice kahramanlarla dolu târihimizi okumalı, öğrenmeli ve anlatmalıyız.
Osmanlı adı her duyana lerze-resândır
Ecdâdımızın heybeti ma’rûf-u cihandır
Gavgâda şehâdetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can verir nâm alırız biz. -Nâmık Kemâl
Müellif: Mahmut Fatih Yalbir / Kelmabaz
 
Dipnotlar:
 
[1] İbrahim Edhem, Plevne Hatıraları, İstanbul 1979, s.18
[2] Zuhuri Danışman, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, İstanbul 1964, c.3, s.143
 
 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.