Sosyal Medya

Taha Kılınç'ın kaleminden: Sinbad ülkesinin sultanının vefatı

Geçtiğimiz cuma günü 79 yaşında ölen Umman Sultanı Kâbûs bin Saîd’in ardından Maskat’a gerçekleştirilen art arda ziyaretler de, “Denizci Sinbad’ın memleketi” Umman’ın Ortadoğu ve Körfez’deki konumunu net bir şekilde görmemizi sağladı.



Taziyeler, sosyal ve siyasî bağlantıları apaçık ortaya koyan vesilelerdir. Geçtiğimiz cuma günü 79 yaşında ölen Umman Sultanı Kâbûs bin Saîd’in ardından Maskat’a gerçekleştirilen art arda ziyaretler de, “Denizci Sinbad’ın memleketi” Umman’ın Ortadoğu ve Körfez’deki konumunu net bir şekilde görmemizi sağladı. Birbirine rakip (ve hatta düşman) olanlar da dâhil, bölgedeki bütün ülkelerin temsilcileri (çoğunluğu devlet başkanı ve kral düzeyinde) bizzat Maskat’a giderek yeni sultan Heysem bin Târık’a taziyelerini ilettiler. İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, Arapça taziye mesajı yayımlarken, İngiltere başta olmak üzere Batılı ülkeler de en üst düzeyde Umman’da boy gösterdiler. Prens Charles, annesi Kraliçe Elizabeth’in taziye ve tebriklerini Sultan Heysem’e takdim etti. Türkiye de, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından temsil edildi.
 
1970’de babası Saîd bin Teymûr’u devirerek iktidara gelen ve tam 50 yıl kesintisiz tahtta kalarak rekor kıran Sultan Kâbûs (kendisinden önce bu rekor, 1952’den 1999’a kadar 47 yıl boyunca ülkesini yöneten Ürdün Kralı Hüseyin’e aitti), dış politika prensibini “Herkesle dost, kimseyle düşman” şeklinde belirlemişti. Buna bağlı olarak, mevcut şartlarda Ortadoğu’nun hiçbir yöneticisine nasip olmayacak bir “ittifak”, kendisinin cenazesinde mümkün olabildi.
 
***
 
Sultan Kâbûs’un dedesi Teymûr, Umman’ın içinde bulunduğu borç yükü nedeniyle, 1932’de gönüllü olarak tahttan çekilmişti. Teymûr’un oğlu Saîd, tahta çıktığında henüz 22 yaşındaydı. İngiltere’nin askerî ve ekonomik yardımlarıyla ülkesinin birliğini sağlamayı başaran Saîd bin Teymûr, kabilelerin ayaklanma girişimlerini bastırmış, 1951’de de Umman’ın İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasını sağlamıştı.
 
Babası döneminden kalma borçların -özellikle İngiltere ve Hindistan’a olan borçlar çoğunluğu oluşturuyordu- kontrolünü sağlamak için devlet bütçesini bizzat denetimine alan Sultan Saîd bin Teymûr, zaman içinde Umman’ın gelirleri artmasına rağmen, ülkeyi içine kapatmayı tercih etmişti. Ayaklanmaları büyük bir şiddetle bastıran Sultan, halkın kendisine yönelik şikâyetlerini artıracak ilginç yasaklar getiriyordu: Dışarıda sigara içmek, futbol oynamak, güneş gözlüğü takmak, başkent Maskat’ta araç kullanmak, herhangi birinin 15 dakikadan fazla konuşması ilk akla gelen örneklerdi. Ülkede elektrik, okul, hastane, altyapı gibi temel ihtiyaçlar da yok derecesindeydi. Tüm bunlar, Sultan’ın kişisel tercihleriydi. Çevre ülkelerin giderek geliştiği ve modernleştiği bir dönemde, Umman halkının yönetimden memnuniyetsizliği de artıyordu.
 
Yemen sınırındaki güneybatı vilayeti Zufâr’da 9 Haziran 1963’te başlayan halk ayaklanması, işte tüm bu birikimlerin sonucunda patlak vermişti. Kısa süre içinde bölgeden ve dışarıdan çok sayıda ülkenin müdâhil olduğu uluslararası bir probleme dönüşen isyanın tamamen bastırılması ancak 1976’da, Sultan Kâbûs döneminde mümkün olabilecekti.
 
Babasını -İngiltere’nin bizzat desteklediği- kansız bir saray darbesiyle görevden uzaklaştıran Kâbûs bin Saîd, kelimenin tam anlamıyla “tarih öncesinde kalmış” bir ülke devralmıştı. Zufâr’da durumu kontrol altına aldıktan sonra Umman’ı modernleştirme hamlelerine ağırlık veren Sultan, 50 yıllık uzun saltanatının sonunda, Ortadoğu’da parmakla gösterilen bir ülke bıraktı.
 
***
 
Sultan Kâbûs’un oğlu veya kardeşi bulunmadığından, kendisinden sonra tahta amcasının oğlu Heysem bin Târık oturdu. Umman’da resmî mezhep olan İbâdîlikteki devlet geleneklerine göre, Kâbûs, bizzat hazırladığı ve ölümünden sonra açılan bir zarfta, Heysem’i kendisine veliaht olarak bırakmıştı.
 
1954 doğumlu olan Sultan Heysem, Oxford Üniversitesi mezunu, yüksek lisansını da yine İngiltere’de, Cambridge Üniversitesi’nde tamamladı. 1983’te Umman Futbol Federasyonu’nun ilk başkanı oldu, ardından 1986’dan itibaren Umman Dışişleri Bakanlığı bünyesinde çeşitli görevler aldı. 2002’de “kültür ve tarihî miras bakanı” olarak atandı, Sultan Kâbûs’un ölümüne kadar bu vazifeyi sürdürdü. Kâbûs’un özel temsilcisi olarak sürekli dış dünya ile temasta bulunan Heysem bin Târık, Sultan’ın ölümü durumda yerini alacak isimler arasında öne çıkıyordu.
 
Sultan Heysem bin Târık, tahta oturduktan sonra yaptığı ilk açıklamada, Sultan Kâbûs’un “Herkesle dost, kimseyle düşman” politikasının devam ettirileceğini duyurdu. Ortadoğu’nun her noktasının kaynadığı bir dönemde, ülkesi için en mantıklı seçenek de zaten buydu. Umman’da başlayan yeni dönem, Türkiye açısından, ikili ilişkilerin daha da derinleştirilmesi için bir fırsat olarak değerlendirilmeli.
 
 
Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.