İnsanlığın çözümsüz meselelerine karşın İslam özgün bir çözüm sunabilir mi?
Follow @dusuncemektebi2
Günümüzde bütün dünyadaki insanlar bunalmış kurtuluş yolu arıyor; iyi bir dünya özlüyor. Türkiye’nin önünde kendi ile birlikte bütün dünyanın selâmeti için çok güzel bir imkân ve çok önemli bir görev var. Türkiye yüzyıllarca İslâm medeniyetinin en parlak temsilcisi olmaktan gelen engin tarih tecrübesini ve Batı ile yakın temastan gelen kazanımlarını birleştirmelidir.
Ä°nsan, biyolojik yapısının özellikleri gereÄŸi toplumsal bir varlıktır. Ä°nsan yavrusu, bakıma ve geliÅŸmeye muhtaç durumda doÄŸar. Fakat geliÅŸme süreci sonunda eriÅŸtiÄŸi sembolik düÅŸünme yetisi, onu, sadece çevre uyaranlarına tepki yapan bir varlık olmaktan çıkarır. Sembolik düÅŸünme yetisiyle insan, biyolojik yapı üzerinde bir temsil ve tasavvur dünyası kurar. Bu niteliÄŸiyle insan, yaÅŸamakla yetinmez. Bilincinde olduÄŸunun bilincinde olan bir canlı olarak, yaÅŸamını sorgular; yaÅŸamının amacını belirlemek ister. Eylemlerinin sonucunu önceden hesaplama yeteneÄŸi olan bir varlık olarak insan, baÅŸka bir eylemi yapmayı da seçebilecekken o eylemi yapmayı tercih ettiÄŸini bilir. Bu yeti, insanı ahlâk sorumluluÄŸu olan bir canlı haline getirir. Refleks, içgüdü ve genetik olarak programlanmış bir öÄŸrenme ile davranışlar, hayvanlarda olduÄŸu gibi, belli koÅŸullarda zorunlu olarak ortaya çıksaydı ve insan bilincinde olduÄŸunun bilincinde olmasaydı insanın ahlâk problemi olmazdı. Sembolik düÅŸünme yetisi, insanda baÅŸka birtakım kabiliyetleri ortaya çıkarır. KonuÅŸma (dil), kavramlaÅŸtırma, içebakış yapabilme ve kendi düÅŸüncelerini dışarıdaki bir cismi inceler gibi inceleyebilirle, varsayımsal düÅŸünme ve iradî davranışta bulunma bu kabiliyetler arasındadır. Bu kabiliyetlerle birlikte sembolik düÅŸünme yetisi, insanın karmaşık bir sosyal organizasyon ve iletiÅŸim ağı içinde yaÅŸamasına ve bir kültür birikimi oluÅŸmasına yol açar.
Toplum halinde birlikte yaÅŸamak ve dağılıp gitmemek için toplum üyelerini bir arada tutan belli bir inanç ve ahlâk nizamının varlığı ÅŸarttır. Her toplumun bir kültürü vardır. Fakat ancak kendi sembolik yetisinin bilincinde olarak inanç ve ahlâk nizamını rasyonel esaslara baÄŸlamış toplumlarda medeniyet görülür. Bu anlamda medeniyet, kendisine baÄŸlı kültürün, yani insan yaÅŸamının bütün tezahürlerinin, deÄŸiÅŸen koÅŸullara ve yeni ortaya çıkan ihtiyaçlara göre deÄŸiÅŸmesine yalnızca izin vermekle kalmaz, bu deÄŸiÅŸime müsait bir zemin hazırlar. Bunu yaparken gözettiÄŸi tek ölçüt, deÄŸiÅŸimin, inanç ve ahlâk nizamının temel deÄŸerleriyle ahenkli olmasıdır. Bu nedenle, medeniyete baÄŸlı kültürler deÄŸiÅŸir, çeÅŸitlenir. Medeniyet, rasyonel bir inanç ve ahlâk nizamı olarak, kendisine baÄŸlı kültürde bir ruh yükseliÅŸi saÄŸlar ve büyük kültür eserleri yaratmanın azmini ve coÅŸkusunu verir. Bir medeniyete baÄŸlı kültürde, herkesi etkileyen ve yaÅŸamın niteliÄŸini yükselten bilim, sanat, mimarlık eserleri ve davranış biçimleri bu ruhla ortaya çıkar. Türlü sebeplerle medeniyet bilinci kaybolduÄŸu, o inanç ve ahlâk nizamının saÄŸladığı azim ve coÅŸku yok olduÄŸu zaman kültür de bütünlüÄŸünü kaybeder; kültürün, toplum üyelerinin davranışlarını düzenleyici etkisi kalmaz; insanlar biyolojik düzeyde bencil bir yaÅŸam mücadelesinin girdabına kapılır.
Toplumların birbirinden izole yaÅŸamasının artık mümkün olmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Bir toplumun, kendi problemlerini baÅŸkalarının sırtından çözme politikası, çıkar saÄŸlarken uluslararası iliÅŸkileri de bataklığa sürüklemiÅŸtir. Sömürülenler kadar, sömürenlerin yaÅŸamında da huzur kalmamıştır. Huzur ancak paylaşılırsa vardır. Dünyaya hâkim siyasî güçlerin deÄŸer sistemlerinin ikiyüzlü olduÄŸu meydana çıkmıştır. Ä°nsanlar artık ümitle deÄŸil yılgınlıkla bekliyor. Ä°nsan hakları gibi baÅŸlıklar altında tumturaklı ifadelerle geometrik mükemmellikte ortaya konan soÄŸuk ilkeler, insanları kalpten baÄŸlayan inanç temelinden yoksundur. Bu ilkelerin savunulması da çiÄŸnenmesi de bir anlam taşımıyor. Ortada sadece olayların acı gerçekliÄŸi var.
Batı medeniyeti toplumlarının politik, ekonomik ve askerî gücü, büyük ölçüde bilim ve teknolojiye dayandığı için yanlış bir medeniyet kavramı, bir izlenim halinde, insanların düÅŸüncesine yerleÅŸti. Oysa medeniyet, kültürü yöneten, besleyen, çeÅŸitlendiren ve geliÅŸtiren bir kaynak olarak rasyonel bir inanç ve ona baÄŸlı bir ahlâk nizamıdır. Batı medeniyetini tarihsel geliÅŸimi içinde anlamaya çalıştığım ve analiz ettiÄŸim zaman bir inanç ve ahlâk nizamı olarak onda üç öÄŸe tespit ediyorum: Birinci olarak Hıristiyanlık, ikinci olarak eski Yunan ve Roma medeniyetinin güce ve baÅŸarıya tapan ruhu, üçüncü olarak hümanizm ve onun uzantısı olan bireycilik. Bu üç öÄŸe Avrupa tarihinin olayları içinde bir alaşım halinde Batı medeniyetini oluÅŸturdu. Batı medeniyetinin Hıristiyanlık öÄŸesi, ruhlardaki duygusal yerini korumakla birlikte yaÅŸamın gerisine çekilerek yaÅŸamın dekoru konumuna girmiÅŸtir. Batı medeniyetine baÄŸlı kültürlerde bilim ve teknoloji, yaÅŸamın türlü tezahürlerini yansıtan daha binlerce öÄŸe arasında bir kültür öÄŸesidir.
Bugün insanlığın meselelerine çare bulunamaması bilgi azlığından deÄŸil, deÄŸer sistemlerinin çarpıklığındandır. Ä°nsanlığın bugünkü tarihsel aÅŸamasında baÅŸa çıkmaya çalıştığı meseleler karşısında medeniyetin deÄŸeri, onun bütün insanlığı kucaklayacak bir inanç ve ahlâk nizamı olmasındadır. Batı medeniyeti, rasyonel düÅŸünceye dayandığı için kültürü besleyen ve çeÅŸitlendiren bir kaynak olmuÅŸ, fakat yaÅŸama ışık tutacak insanlık deÄŸerleriyle ahenkli bir bütünlük oluÅŸturamamıştır. Bugün dünyada insan kitleleri açlıkla boÄŸuÅŸuyor; türlü hastalıkların pençesinde kıvranıyor; bütün gün bedenini törpüleyerek saÄŸlıksız koÅŸullarda bir dilim ekmek için çalışıyor; zulüm altında inliyor; sömürüden belini doÄŸrultamıyor; kıyıma uÄŸruyor; haksız savaÅŸların içinde telef oluyor; teröre kurban gidiyor. Politik kararlar, diplomatik müzakereler sefalet içindeki insan kitlelerinin yaÅŸamını deÄŸiÅŸtiremiyor. Ä°nsanlığın bu feci manzarası göz önünde dururken politikacılar ve bilim adamları, Batı medeniyetini kastederek, medeniyetin sürekli ilerlediÄŸini söylüyor.
Ä°slâm toplumları, kendi medeniyetini nasıl yaÅŸadığına bakmıyor; Batı medeniyetinden ÅŸikâyet ediyor. Batı medeniyetini eleÅŸtirel bir gözle görmekte bir yanlışlık yoktur. Fakat ona baÄŸlı kültürlerde insanlık için yararlı olumlu geliÅŸmeleri gözden kaçırmamak gerekir. Ä°slâm toplumları, kendi medeniyetini özü bakımından yeniden kavrama çabası içine girmeli, kendi medeniyetinin dayandığı deÄŸerleri yeniden benimsemelidir. Bugün Ä°slâm toplumlarında Ä°slâmiyet ibadet ÅŸekillerine indirgenmiÅŸ görünüyor, Ä°badet önemli olmakla birlikte, ibadetin amacı unutulunca Ä°slâmiyet’in insan iliÅŸkilerini güzelleÅŸtirici, toplum yaÅŸamının niteliÄŸini yükseltici, düÅŸünce derinliÄŸi verici, insan yaÅŸamına felsefî bir boyut getirici manevî özü kayboluyor, Ä°badet, âdeta bencilce paçasını kurtarma gayretine dönüÅŸüyor. Felsefeciler, Ä°slâm inancına ve öÄŸretisine felsefî boyutta bir yorum getirmekle ilgilenmiyor. Oysa benim gözümde “hakikat” kavramı bile ancak Allah’a inanmakla insan düÅŸüncesinde korunabilir. Bir bilen yoksa hakikat de yoktur. Ä°nsanın kendi aklı ve deneyimleriyle eriÅŸtiÄŸi bilgiler yaÅŸamı sürdürmek için önemlidir. Fakat insan aklının sınırlılığı ve insan deneyimlerinin yanılmalara açık oluÅŸu, prensip olarak ancak gözlenebilir dünyaya iliÅŸkin ihtimali bilgiler doÄŸurabilir. îman eden için Allah her ÅŸeyi bilendir. Onun için ben, aslını tam olarak ancak Allah’ın bildiÄŸi hakikatleri kendi aklımın ve deneyimlerimin elverdiÄŸi ölçüde bilebilirim. Fakat eÄŸer hakikat diye bir ÅŸey yoksa benim bilimle, felsefeyle, sanatla hakikati arama çabalarımın da bir anlamı ve amacı olamaz. Aynı ÅŸekilde, Allah’ın her ÅŸeyi bilen, gören ve her ÅŸeye kadir olan sınırsız yetkinliÄŸine inanmasam, adalet duygum da en büyük dayanağından yoksun kalır. Adaletsizlikle mücadele etmek gerekir. Fakat bu dünyadaki mücadelenin sonucu ne olursa olsun ölümden sonraki yaÅŸamda her yapılanın hesabının görüleceÄŸini, mizanın tam olarak saÄŸlanacağını bilmenin verdiÄŸi güven, adaletsizlikle mücadele azmini güçlendirir, dayanma gücünü artırır.
Ä°slâmiyet bir yönetim biçimi deÄŸildir. Ä°ktidara gelen ve makamlara oturan Ä°slâmiyet deÄŸil, hepimiz gibi meziyet ve zaafları olan somut insanlardır. Bu nedenle, Ä°slâm adına icraat yapmak Ä°slâmiyet’i insanların yapabileceÄŸi hataların gölgesinde bırakmaktan baÅŸka bir sonuç saÄŸlamaz. Ä°slâmiyet’in yapabileceÄŸi ÅŸey, iktidara gelen ve makamlara oturan insanların ruhlarını yüceltmek ve onları düz yoldan ayrılmaktan alıkoyacak olan iç murakabesi yapmaya teÅŸvik etmektir. Onun için, yapılan icraatın sorumluluÄŸu yapana aittir ve hesap da bu dünyada o icraattan etkilenen halka verilir.
Ä°slâmiyet’in evrensel özünü belirginleÅŸtirecek düÅŸünce eserlerine ihtiyaç vardır. Kalbinin derinliklerinde bir yerde hemen herkes Allah’a inanmakla birlikte ve birçokları ibadete de önem verdiÄŸi halde Ä°slâmiyet’in evrensel özünün yaÅŸama yansıtıldığı söylenemez. Ülkemizde insan iliÅŸkilerinde, kamu vicdanında, vatandaÅŸlık bilincinde aksaklıklar olduÄŸunu açık yüreklilikle kabul etmek gerekiyor.
Kural tanımazlığın yayılması, gittikçe artan sayıda kiÅŸilerin bencil çıkarlarını kamuya zarar verme pahasına ön planda tutma eÄŸiliminde olması, nezaket ve baÅŸkalarının hakkına saygı gösterme anlayışından uzak bir toplumsal iliÅŸkiler görüntüsünün yaÅŸam estetiÄŸini bozan boyutlara ulaÅŸması, bir medeniyet sarsıntısının belirtileridir. Müslüman olduÄŸu için elhamdülillah diyen kiÅŸinin bu tablo içindeki yerini eleÅŸtirel bir gözle incelemesi ve bu tabloyu iyileÅŸtirmek için ne yapabileceÄŸini düÅŸünmesi gerekiyor.
Adalet, iyilik, hoÅŸgörü, merhamet, insaf, ÅŸefkat, ahde vefa, fedakârlık, yardımlaÅŸma gibi deÄŸerler, sadece bir toplumda insan iliÅŸkilerinde deÄŸil toplumların ve politik anlamda ülkelerin iliÅŸkilerinde de belirleyici deÄŸerler olmalıdır. Bu bir hayal olabilir. Fakat insan eylemleriyle baÅŸarılan her gerçek, daima, bir zamanlar arkasında azim olan bir hayaldi. Bu hayalin gerçekleÅŸmesi amacına yönelik büyük katkılar yapabilecek olan Ä°slâm medeniyetinin evrensel özü, kendi ülkemizde bile algılanmıyor. Ä°slâmiyet, düÅŸünürlere, filozoflara, sanatçılara ilham verecek yerde, rutin ÅŸekillere, ibadet kurallarına indirgenerek dar kafalıların ve gündelik politikanın çekiÅŸme malzemesi yapılıyor. Ä°slâm’ın sükûnetinden, olgunluÄŸundan, vakarından, düÅŸünce derinliÄŸinden ve duygu inceliÄŸinden yoksun birtakım insanlar, Ä°slâmiyet’i ideoloji haline getirerek çıkardıkları gürültüyle kendilerine Ä°slâmiyet’in temsilcisi ve savunucusu rolünü veriyorlar. Bu gibi kiÅŸiler, Ä°slâm’ı, nefes alır gibi doÄŸal ve sade bir üslûpla yaÅŸayan Müslümanları bile ürkütüyor. Ä°slâm’ın ne savunulmaya ne yüceltilmeye ihtiyacı vardır. Müslüman’a düÅŸen, Ä°slâmiyet’i yaÅŸamaktır; Ä°slâmiyet’i yaÅŸayan kendi yücelir ve Ä°slâmiyet ile ilgili olumsuz söze meydan vermez. Hazreti Peygamber’e bile düÅŸen ancak tebliÄŸ ise bir Müslüman için tebliÄŸin en güzel ve etkili yolu, Ä°slâm’ın evrensel deÄŸerlerim her günkü yaÅŸamında göstermektir. Ä°slâmiyet’in özü, imandan sonra iyiliktir. Ä°badet, baÅŸka insanlara iyi davranmayana bir yarar getirmez.
Günümüzde bütün dünyadaki insanlar bunalmış kurtuluÅŸ yolu arıyor; iyi bir dünya özlüyor. Türkiye’nin önünde kendi ile birlikte bütün dünyanın selâmeti için çok güzel bir imkân ve çok önemli bir görev var. Türkiye yüzyıllarca Ä°slâm medeniyetinin en parlak temsilcisi olmaktan gelen engin tarih tecrübesini ve Batı ile yakın temastan gelen kazanımlarını birleÅŸtirmelidir. Kimseye akıl öÄŸretmeye çalışmak ve kimseye bir ÅŸey zorlamak gerekmiyor.
Ä°slâmiyet’i insanlık deÄŸerleriyle ve asıl manevî özüyle her günkü yaÅŸamımıza yansıtarak somut bir insanlık modeli oluÅŸturmak gerekiyor. Ä°slâm medeniyetini bütün insanlık deÄŸerleriyle ruhumuzda duymanın coÅŸkusuyla Batı medeniyeti kültürlerinde geliÅŸmiÅŸ yeni düÅŸünce tekniklerini özümlemeliyiz. Böylece kültürümüzde evrensel eserler yaratacak bir zihinsel uyanışı saÄŸlamalıyız. Dünyanın bir tarafındaki büyük teknolojik ilerlemelere raÄŸmen, bütün insanlığın içine düÅŸtüÄŸü çaresizliklerin, sosyal dengesizliklerin kaynağında bu terkipten yoksunluk vardır. Türkiye bu terkibi baÅŸarmaya en büyük adaydır. Türkiye bunu baÅŸararak ya bütün insanlığın kurtuluÅŸ ümidi olacak ya da modem görüntüye bürünmüÅŸ bir ilkellik içinde bütün insanlıkla birlikte belirsiz bir geleceÄŸe doÄŸru yürüyecektir.
Müellif: Prof. Dr. Yılmaz ÖZAKPINAR / Ä°stanbul Arel Üniversitesi
------------------------------------------
[i] Medeniyet ve DeÄŸerler “Açık Medeniyet - Ä°stanbul Yaklaşımı”, Editör: Recep ÅžENTÜRK, Ä°TO, Yayın Nu: 2012 – 32, Ä°stanbul – 2013, Sf. 333-339
Henüz yorum yapılmamış.