Sosyal Medya

Taha Kılınç: Hamas ve İran yakınlaşması

Hamas'ın, İran’a yönelik “aşırı sıcak” yaklaşımının hangi neticeleri doğuracağını hep birlikte göreceğiz. Ancak tarihsel tecrübenin ortaya koyduğu bir gerçeklik var: Filistin meselesinin yaklaşık 100 yıllık uzun ve sancılı tarihi boyunca, dışarıdan yapılan müdahaleler, içerideki bölünmeyi ve ayrışmayı da hızlandırdı. Bunun en keskin neticesi ise, İsrail işgalinin daha da yaygınlaşması ve kolaylaşması oldu.



İran Devrim Muhafızları komutanlarından Emirali Hacızâde’nin önceki gün (9 Ocak Perşembe) Tahran’da düzenlediği basın toplantısında, arkasında İran ve sahada İran adına faaliyet gösteren paramiliter Şiî örgütlerin bayrakları sıralanmıştı. Hizbullah (Lübnan), Ensârullah (Yemen), Haşd-ı Şa’bî (Irak), Livâ Fâtımiyyûn (Afganistan) ve Livâ Zeynebiyyûn (Pakistan) gibi örgütlerin bayraklarında şaşılacak bir durum yoktu. Bunlar zaten bilinen şeylerdi. Ancak bir bayrak vardı ki, tamamen “kategori dışı” idi: Hamas. İran’dan ekonomik ve siyasî destek aldığı zaten sır olmayan Hamas’ın, “İran adına faaliyet gösteren Şiî bir örgüt” olarak tanımlanması ve diğer bayrakların arasında Hamas’ınkine de yer verilmesi, her bakımdan bir ilke işaret ediyordu.
 
Hamas lideri İsmail Haniye’nin, geçtiğimiz hafta Kâsım Süleymani’nin Tahran’da düzenlenen cenaze törenine katılması ve törende yaptığı konuşmada Süleymani’yi “Kudüs’ün şehidi” olarak tanımlamasına dair tartışmalar henüz sona ermeden, şimdi de bayrak meselesi ortaya çıkmıştı. “Propaganda savaşı”nı ustalıkla sürdüren İran devleti açısından başarı sayılabilecek olan bu durum, Filistin cephesinde ise yeni bir ayrışmanın daha işaretiydi. Nitekim, Hamas’ın Suriye kolu adına yapılan açıklamada, Haniye’nin İran’la verdiği yakın fotoğraf eleştirilmişti. Haniye’ye Filistin içinden de ciddi tepkiler ve tenkitler gelmişti. Şimdiye kadar, “desteği için İran’a teşekkür ederiz”den öteye geçmeyen Hamas liderliği, artık yeni bir yaklaşım içindeydi zira.
 
İsmail Haniye’ye yönelik eleştirilerden birinde, şu tarihî gerçekliğe de işaret edildi:
 
Kudüs’ün tarihinde çok önemli bir yere sahip olan üç Müslüman lider ve komutan -Hz. Ömer, Salahaddîn Eyyûbî ve Yavuz Sultan Selim-, Şiî inancında kendilerinden nefret duyulan üç isimdi. İran devlet aklının, bu şahsiyetlerin yerine yeni ve kendi çizgisinden birilerini ikâme etme politikasında Haniye’nin de rol oynaması, kabul edilemezdi. Kudüs bayraklaştırılıp, Kudüs’ü İslâm tarihinde hak ettiği değere kavuşturan aktörlere nefret duyulması, İran’ın çelişkilerinden biriyken, İsmail Haniye’nin Kâsım Süleymani’yi “Kudüs’ün şehidi” ilân etmesi, “çünkü Hamas, İran’dan yardım alıyor”la açıklanabilecek bir durum değildi.
 
Yeni Hamas liderliğinin İran’a yönelik “aşırı sıcak” yaklaşımının hangi neticeleri doğuracağını hep birlikte göreceğiz. Ancak tarihsel tecrübenin ortaya koyduğu bir gerçeklik var: Filistin meselesinin yaklaşık 100 yıllık uzun ve sancılı tarihi boyunca, dışarıdan yapılan müdahaleler, içerideki bölünmeyi ve ayrışmayı da hızlandırdı. Bunun en keskin neticesi ise, İsrail işgalinin daha da yaygınlaşması ve kolaylaşması oldu.
 
Hafızalarımızı tazeleme adına, Filistin yakın tarihinin dönüm noktalarını hatırlamak faydalı olabilir:
 
Osmanlı İmparatorluğu dağıldıktan hemen sonra İngilizlerin Filistin topraklarına el koyması, Filistin içinde bazı direniş odaklarını ortaya çıkarmıştı. İzzeddîn el Kassâm adlı Suriyeli öğretmenin örgütlediği hareket, bunların en ünlüsüydü. Kudüs Müftüsü Hacı Emîn el Huseynî’nin şahsında sembolleşen “diplomatik süreç” ise, zaman içinde Ürdün, Mısır, Suriye gibi ülkelerin ellerini uzattığı karmaşalara dönüştü. Yâser Arafat ve arkadaşlarının 1959’da Fetih’i kurarken, o dönemde İngilizlerin kontrolünde bulunan Kuveyt’i seçmiş olması tesadüf değildi. Filistin meselesine bütün gücüyle abanan Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnâsır’ın tasallutundan kaçıyorlardı ve kendilerine İngiltere kucak açmıştı. Nitekim, yalnızca beş yıl sonra, 1964’te Abdunnâsır’ın kuklası Ahmed Şukayrî liderliğinde Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kurularak, “Filistin’in resmî temsilcisi” ilân edildi. 1967’deki hezimetle Abdunnâsır’ın İsrail karşıtı söylemleri berhava olunca, FKÖ’nün kontrolünü Arafat ele geçirdi. FKÖ önce Ürdün’de, ardından Lübnan ve Tunus’ta faaliyet gösterdi. 1987’de ise, ona “İslâmî” bir alternatif olarak Hamas sahneye çıktı. İran, bu süreçte kendi kontrolünde bir örgütü çoktan oluşturmuştu: İslâmî Cihâd. Hamas liderliği Ürdün ve Suriye gibi ülkelerde kaldıktan sonra, 2011’de “Arap Baharı”nın patlak vermesiyle, merkezini Katar’ın başkenti Doha’ya taşıdı. İslâmî Cihâd Örgütü ise hâlen Şam’da ve İran’ın mutlak kontrolü altında.
 
Hamas, FKÖ çizgisine duyulan tepki ve öfkeden doğmuştu. İsmail Haniye ve arkadaşlarının İran konusunda izlediği politikanın kalıcı hale gelmesi durumunda, Hamas’a alternatif yeni yapılanmaların da ortaya çıkacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Kuruluş felsefesinden ve tabanından kopan hareketlerin yerine mutlaka yenileri gelir çünkü.
 
 
Yenişafak

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.