İran nasıl Şii oldu?
Follow @dusuncemektebi2
Perslerden Sasanilere, Safevilerden İran İslam Devrimi’ne İran…..
MOHAMAD BALLAN: Ä°RAN’DA ŞİİLÄ°K ŞİDDETLE YERLEÅžTÄ°
Chicago Üniversitesi OrtaçaÄŸ ve Ä°slam Tarihi Bölümünden Mohamad Ballan Sünni Ä°ran’ın ÅžiileÅŸme politikasını Derin Tarih okurları için anlattı.
15. yüzyılın sonunda Åžeyh Haydar’ın egemenliÄŸi döneminde Safevilik tam bağımsız bir siyasî ve askerî güce dönüÅŸmüÅŸ, Uzun Hasan'ın bu durumdan rahatsızlık duyan oÄŸlu Sultan Yakub, Åžeyh Haydar ve takipçilerinin etkisini azaltmaya çalışmıştır. Kısa bir süre sonra Irak ve Anadolu'daki Türkmen aÅŸiretlerinin de katılımıyla kalabalıklaÅŸan KızılbaÅŸlar, ÅžirvanÅŸahlar ve Akkoyunlu devletleriyle karşı karşıya gelmiÅŸ, Åžeyh Haydar da 1488 yılında bu iki devletin ortak ordularına karşı verilen bir savaÅŸta ölmüÅŸtür. Bu yenilgi KızılbaÅŸların yükseliÅŸini kısa bir süreliÄŸine durdursa da, nihayetinde Türkmen aÅŸiretleri ve Safevilerin yarattığı tehdidin önüne geçememiÅŸtir.
1501 ile 1510 yılları arasında Haydar'ın oÄŸlu Ä°smail, DoÄŸu Anadolu ile Horasan arasındaki bütün bölgelerin fethedilmesi için bu ruhanî gücünü kullanarak KızılbaÅŸ takipçilerini harekete geçirmiÅŸtir. Akkoyunluların son kalıntılarını baÅŸarılı bir ÅŸekilde maÄŸlup ettikten sonra ÅžirvanÅŸahlar Devleti'nin baÅŸkenti Bakü'yü (1500), Tebriz'i (1501), Ä°sfahan'ı (1503), ardından eski Abbasi baÅŸkenti BaÄŸdat'ı (1508) ele geçirmiÅŸ ve Ä°ran, Azerbaycan, DoÄŸu Anadolu ve Irak üzerinde egemenlik kurarak yüzyıllar sonra ilk kez Ä°ran topraklarını yeniden birleÅŸtirmiÅŸtir. 1510 yılında Özbek hükümdarı Åžeybek Han'ı [Muhammed Åžeybani] (ö. 1510) maÄŸlup edip öldürmüÅŸ ve egemenliÄŸini Horasan'a deÄŸin geniÅŸletmiÅŸ, sonrasında hem MeÅŸhed'i hem de Herat'ı kontrolü altına almıştır.
Bu fetihlerin ardından Ä°snâaÅŸeriyyeyi fethedilen bütün topraklarda resmî mezhep olarak ilan etmiÅŸ ve Ä°ran, Irak ve Azerbaycan'da yaÅŸayan Sünni halka bu inancı ÅŸiddetle dayatmış, “Åžii Ezanı”nı mecbur kılmış ve ilk üç Halifeyi, Hz. Peygamber’in (sav) eÅŸi Hz. AyÅŸe'yi ve bir dizi sahabiyi lanetleyen ve yeren seb (sövme) uygulamasını kurumsallaÅŸtırmıştır. Bu uygulama özellikle nüfusunun çoÄŸunluÄŸun Sünnilerin oluÅŸturduÄŸu bölgelerde uygulanmış, bu kimseler yeni inancı kabul etmek ile idam edilmek arasında tercihte bulunmaya mahkûm edilmiÅŸtir. Sonraki dönemde yazılmış bir Safevi Åžii kaynağında da belirtildiÄŸi üzere mutasavvıflar özellikle ÅŸiddete maruz kalmıştır: “Ä°smail bütün Silsile-i Aliyye'yi (tarikatları) yok etmiÅŸ, atalarının mezarlarını parçalamış, çocukları da Ä°smail'in hışmından kaçamamıştır... Seyyid ve Åžeyh silsilelerinin kökünü kazımıştır.” Buna ek olarak Ä°smail'in fetihleri sırasında da Sünni topluluklara çeÅŸitli zulümler edilmiÅŸ, malları yaÄŸmalanmış, BaÄŸdat'taki Ä°mam Azam ve Abdülkadir Geylanî’ninkiler baÅŸta olmak üzere türbeleri yıktırmıştır.
Bunlara ek olarak birçok katliam da yapılmıştır: 1503 yılında Hemedan yakınlarında 10 bin; Fars'ta Kazerunî Tekkesi’ne mensup 4 bin kiÅŸi öldürülmüÅŸtür. Rakip tarikatlara ait tüm kabirler kirletilmiÅŸ; Asta'ya sığınan 10 bin göçmen ve muhalif kılıçtan geçirilmiÅŸ; Safevi yıllıklarına göre Yezd, Tebes ve Aberkuh ÅŸehirlerinde yaÅŸayan 10 binlerce insan katledilmiÅŸ; Horasan'daki Molla Camî’nin türbesi yıkılmış; KarÅŸi ÅŸehrinin 15 bin kiÅŸilik bütün nüfusu kılıçtan geçirilmiÅŸtir.
Safevilerin kontrolü altındaki topraklarda ÅžiiliÄŸin ÅŸiddet uygulanarak kurumsallaÅŸtırılması ve Sünni Müslümanların vahÅŸice ortadan kaldırılması (Sünni Müslümanlıkla özdeÅŸleÅŸtirilen) bâtılın maÄŸlup edilerek (yegâne hak mezhep olan Åžiilik anlamında) hakkın zaferiyle kurulan yeni bir düzenin geldiÄŸinin habercisiydi. Yüzyıllardır bu ülkede yaÅŸayan Sünniler 16. yüzyılın başından 17. yüzyılın sonuna kadar kesintisiz devam eden katliamlar, zorla din deÄŸiÅŸtirmeler, sürgünler, dinî kurumların (tarikatlar, camiler, âlimler) parçalanması ve ülkeyi Ä°snâaÅŸeriyye'nin kalesi haline getirmeye dönük dinî propaganda vasıtasıyla tamamıyla ortadan kaldırılmıştır. 17. yüzyılın sonuna gelindiÄŸinde Ä°ran'da kalan tek tük Sünni topluluklar sınır boylarında yaşıyor ve bu topluluklara ancak oralarda hoÅŸgörü gösteriliyordu.
KIZILBAÅžLIKTAN ŞİİLÄ°ÄžE NEDEN VE NASIL GEÇÄ°LDÄ°?
Safevilerin Oniki Ä°mam Åžiasını Sünni Ä°ran coÄŸrafyasına zorla soktuÄŸunun altını çizen Mustafa ArmaÄŸan, baÅŸlangıçta KızılbaÅŸlar eliyle saÄŸlanan dönüÅŸümün akabinde KızılbaÅŸlar da Oniki Ä°mam ÅžiiliÄŸini kabul etmeye zorlanmışlardır, diyor.
Åžah Ä°smail’in devleti dönüÅŸtürme hamleleri hep zorla gerçekleÅŸmiÅŸtir. Åžah Ä°smail Ä°ranlı Sünnileri Åžii yapabilmek için onlara yalnız ÅžiiliÄŸi dayatmakla kalmadı, din iÅŸlerinin başına getirdiÄŸi Sadr’a dinî kurumlar ve vakıfları Oniki Ä°mam ÅžiiliÄŸi esasına göre denetleme yetkisi ve ÅžiiliÄŸi yayma görevini de verdi. Sünni camilerini yıktırdı, ilk üç halifeyi lanetleme törenini zorunla hale getirdi, Sünni tarikatları kapattı, mallarına el koydu, Åžii türbe, kurum ve sanatını himaye etti, ülkedeki Sünni âlimlerin yerine Arap âleminden Åžii âlim ithal etme sürecini baÅŸlattı.
Åžah Tahmasb ama esasen Åžah Abbas dönemlerinde Arapça Åžii akaidi ve Caferi fıkhına dair baÅŸlıca eserleri Farsçaya tercüme ettiler, dinî tartışmaları medresenin duvarları arasından çıkarıp toplumun farklı kesimlerine yaydılar. Åžah Abbas dedesi Åžah Ä°smail’in baÅŸladığı iÅŸi neticelendirecekti. Onun uzun iktidar döneminde Ä°ran’daki Sünnilerin çoÄŸu ÅžiiliÄŸi kabul etti. Åžiilik kurumlaÅŸtı. Ancak sarayındaki Åžii Arap ulema aynı zamanda KızılbaÅŸlığı Oniki Ä°mam ÅžiiliÄŸine dönüÅŸtürme yolunda bitirici adımlar atmasını da istedi.
17. yüzyılda bir Åžii âlim, Muhammed Bâkır Meclisî sarayı da halkı da etkileyecek merkezi bir ulema kiÅŸiliÄŸi olarak tarihe geçecek iÅŸleri baÅŸardı ve Ä°ran’ın KızılbaÅŸlık esaslı Oniki Ä°mam ÅžiiliÄŸini bugünkü rayına oturtmayı baÅŸardı. Muhammed Bakır Meclisî, Sultan Hüseyin adlı Åžahın lalasıydı, tahta geçince onu öyle bir yönlendirdi ki, sarayının mahzenlerindeki 6 bin ÅŸiÅŸe içki halkın gözün önünde imha edildi. Bunun, ulema geleneÄŸinin artık Ä°ran’a yerleÅŸtiÄŸinin ilanı gibi pratik bir mesajı vardı halka.
Meclisî Safevi Devletine taze bir nefes aşıladı. Åžii geleneklere baÄŸlılığı tesis etti, Hz. Ali’nin doÄŸumu (mevlid) gibi toplu törenleri bilinçli olarak teÅŸvik etti, fısk u fücura hücum etti, son olarak özellikle Yahudiler ve Hıristiyanları zorla ÅžiileÅŸtirmeyi sürecini yeniden baÅŸlattı. Sarayın Mollabışısı oldu ki Åžeyhülislamın Ä°ran’daki muadiliydi bir bakıma. Meclisî’nin faaliyetleri sayesinde Ä°ran’da ulemanın gücü canlandı ve Åžii ‘misyonerliÄŸi’ resmen ilan edildi. Telkinleriyle Sadr-ı Hass ve Sadr-ı Amme gibi dini kurum ve vakıflardan, türbelerden vs. sorumlu bir kurum kuruldu, onların bünyesinde görev yaptı. Sonuçta Meclisî’nin kiÅŸiliÄŸi sayesinde ulemanın gücü ve otoritesi homojen bir ideoloji ve daha büyük bir ekonomik kontrol saÄŸladı.
Böylece yola Åžah’a adanmış KızılbaÅŸ aÅŸiretleriyle yola çıkan Safeviler 2 asır sonra yıkılırken görevini tamamlamış, Sünni Ä°ran’ı Oniki Ä°mam ÅžiiliÄŸinin dünyadaki merkezi haline getirmiÅŸ ve kendisinden sonra kurulacak Kaçarlar, Pehleviler ve Ä°ran Ä°slam Cumhuriyeti’ne üzerinde rahatça çalışacakları bir Erdebil halısı bırakmışlardı.
Ä°RAN OSMANLI’YI NEDEN BÄ°R GÖLGE GÄ°BÄ° TAKÄ°P ETMÄ°ÅžTÄ°?
Derin Tarih Eylül sayısında Tufan Gündüz tarih boyunca Ä°ran-Osmanlı iliÅŸkilerini ve neden bir türlü ittifak kuramadıklarını açıkladı:
Çaldıran zaferinin ardından Tebriz’de halkın coÅŸkusuyla karşılaÅŸan Yavuz Sultan Selim bölgenin 10 yıllık Åžiilik geçmiÅŸini göz ardı edip sadece usta sanatkârlarını yanına almakla yetinmiÅŸti. Sünnilik ile Åžiilik arasında kalan Tebriz halkı bir kurtarıcı aradılar yıllarca. Yavuz da yetmedi, buna Kanuni’nin Irakeyn seferleri de. Safeviler bir bastırdı, pir bastırdı. Ä°ÅŸ, baÅŸa gelen hükümdara boyun eÄŸmeye geldi ve Åžah Ä°smail’in yoluna ölümü göze alan bir tebaa oluÅŸtu. Zaman zaman Osmanlı’nın gölgesi gibi yaÅŸadı Ä°ran. Osmanlı’nın getirdiÄŸi her yenilikten peyderpey haberdar oldu. Osmanlı’nın her alanda ilerlemesini kıskanan Ä°ran siyaseti, Batı ile iÅŸbirliÄŸine bile cüret etmiÅŸti. Ä°ran, Osmanlı Devleti’ni takip etmeyi hiçbir zaman bırakmadı. Osmanlı yenilikçi aydınları Paris, Londra ve Berlin’e giderken, Ä°ranlı aydınlar Ä°stanbul’da toplanmayı tercih ettiler. Hatta Ä°stanbul’da bir Ä°ranlı kolonisi bile oluÅŸtu.
1918 yılında 1. Dünya Savaşı’nın yıkıntıları arasında can çekiÅŸen Osmanlı Devleti ile ayakları üzerinde durmaya çalışan Ä°ran’ın güçlü bir ittifak oluÅŸturması fikri gündeme geldi. Ä°ranlı devlet adamları Ä°ran Åžahı ile Osmanlı hanım sultanlarından birinin evlendirilmesinin bu fikre hizmet edeceÄŸini düÅŸünüyorlardı. Avrupa seyahatine çıkan Kaçar hükümdarı Ahmed Åžah Ä°stanbul’a uÄŸradığında konu açıldı. Ne var ki, gelin namzedi Rukiye Sabiha Sultan’ın Ahmed Åžah’tan diÄŸer eÅŸlerini boÅŸamasını istemesi, onun da buna yanaÅŸmaması gibi sebeplerle bu iÅŸ kendiliÄŸinden kapandı. Ä°ki devlet büyük bir ittifak kurmayı bir kez daha ıskalamıştı. Aslında Osmanlılar Ä°ran siyasetiyle aşık atılamayacağını, onların sıtmaya razı edinceye kadar ölümü göstermeyi adet edindiklerini çoktan öÄŸrenmiÅŸlerdi. Ä°ttifak fikrini de bu yüzden hiç ciddiye almadılar.
Ä°RAN KÖKENLÄ° TARÄ°HÇÄ° MÄ°KAÄ°L BAYRAM AÇIKLADI: Ä°RAN MÄ°LLÄ° DEVLET KURAMAYINCA MÄ°LLÄ° DÄ°N Ä°CAT ETTÄ°
Mikail Bayram Ä°ran tarihi ve Ä°ran’ın ÅžiileÅŸmesi ile ilgili Derin Tarih’in sorularını yanıtladı. Ä°ran’da Åžiilik’in millî bir din olarak nasıl zuhur ettiÄŸini ÅŸöyle açıkladı:
Emeviler döneminde Ä°ranlı bürokratlar birçok isyan çıkardılar ve sonunda Abbasi Devleti’ni kurdular. Ebu Müslim Horasanî ve Ä°ranlı bürokratlar Abbasileri iktidara getirdiler. Türkler de Emevilere oranla Abbasilerle daha fazla etkileÅŸim içindeydi. Emevileri kimse pek sevmezdi. Onlar kendi içlerine çekilmiÅŸ ÅŸekilde yaÅŸarlardı. Abbasilerle siyasî münasebetlerimiz fazlaydı. Abbasiler Hz. Peygamber’in (sav) amcası Abbas’ın torunlarıydı. Onlar devletin başına geçirildiler fakat Ä°ranlılar bundan tatmin olmadılar ve Hz. Ali’nin soyundan olanları iktidara geçirmek istediler. Harun ReÅŸid’in oÄŸlu Memûn zamanında iktidarı devirme operasyonuna girdiler. 7. Ä°mamları Kazım’ı iktidara getirmeyi düÅŸünüyorlardı. Fakat Abbasiler Ä°ranlıların kendilerini ortadan kaldıracaklarını anlayarak tehlikeyi kavradılar. Bunun üzerine Memûn Horasan’a seyahate çıktı. Yanında 7. Ä°mamı da götürdü, ona orada zehirli üzüm yedirerek ortadan kaldırdı. Çünkü kendisinde tehlike görüyordu. Bu kez Ä°ranlılar Memûn’a ve Harun ReÅŸid’in oÄŸullarına da cephe aldılar. Çünkü Ä°mamlarını öldürmüÅŸlerdi. Bu pozisyonda Abbasi yöneticileri zor durumda kaldılar. Ä°ranlıların tehdidi altına girmiÅŸ oldular. Ä°ranlılar er geç Abbasi Devleti’ni ortadan kaldıracaklardı. Yani devletin Hz. Ali’nin soyundan olanlara geçmesini saÄŸlamaya kararlıydılar. Bu durum karşısında Abbasiler yeni bir formül buldular ve Maveraünnehir etrafındaki Türklerle iliÅŸki kurdular. Onları muhafız alaylarına aldılar. Hatta bir ÅŸehir kurarak Türk askerleri o ÅŸehre yerleÅŸtirdiler. Bunlar Abbasi Devleti’nin muhafızlarıydı.
Ä°ranlılar millî bir devlet kurmaya çalışıp becerememiÅŸlerdi ama millî bir Ä°slam anlayışı meydana getirme yolunda önemli mesafeler aldılar. Bunun içindeki birtakım inançları Ä°ranlılar geliÅŸtirdiler. Bunlar Ä°slamî deÄŸil, Ä°ranî inançlardır. 12 Ä°mam inancı da bunlardan biridir. Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeynelabidin ve oÄŸulları diye devam eder silsile. Dikkat edilirse bunlar Åžehribanu’nun soyundan gelirler. Ä°ran Åžahının kızı orada belirleyici faktör. Sonrasında gelen imamlarla Ä°ranlıların inanış biçimi oluÅŸmuÅŸtur. Onlarda 12 imama iman etmek ve masum olduklarını kabul etmek iman esaslarındandır. Ä°nanışlarının temelinde tutarlılık yoktur.
Bir de Ä°ran’ın kendine mahsus bir baÅŸka inancı vardı: Mehdi! Gelecekte kurtarıcı olan esrarengiz bir ÅŸahsiyet. Bu eski bir Ä°ran inanışıdır ve Avesta’da da vardır. Mehdi’ye atfedilen birtakım vasıflar var. Bunlara baktığımızda hepsinin Ä°ranî özellikler taşıdığını görürüz. Mehdi kıyamete yakın bir zamanda son kurtarıcı ZerdüÅŸt’ün soyundan olacak, Ä°sfahan’da bir minareye inerek gelecek, birine baktı mı hemen onu MüslümanlaÅŸtıracak (onun yüreÄŸini ele geçirecek ve bu yöntemle Müslüman edecek), savaÅŸlarda bir bakışlarıyla düÅŸmanlarını kahredecek… Bu özelliklerin hepsi Ä°ranî inanıştan vasıflar taşır.
MODERN Ä°RAN’IN 100 YILLIK MODERNLEÅžME SANCISI
Derin Tarih’in Eylül sayısında Serhan Afacan Ä°ran’ın modernleÅŸmeyle bitmeyen imtihanını yazdı. Ä°ÅŸte modern Ä°ran’ın sancılı modernleÅŸme sergüzeÅŸti:
19. yüzyıl boyunca Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu’ndakine benzer ÅŸekilde Ä°ran’da da mevcut yapıyı reforme (ıslah) etme çabalarıyla, baÅŸtan aÅŸağıya yeni kurum ve zihniyetleri benimseme arasında gelgitler yaÅŸandı. 20. yüzyılın başından itibaren de ıslah etmek yerine modernize etmeyi öne çıkaran politikalar benimsenmeye baÅŸlandı. Bu yapılırken birkaç nesildir siyasî, edebi ve entelektüel dilin önemli bir unsuru olan hürriyet ve eÅŸitlik kavramlarıyla muktedir güçlerin, elde edilmek istenen sonuçların ancak birçok demokratik süreci askıya alarak kaydedilebileceÄŸine dair kanaati bir gerilim konusu olarak sürekli varlığını korudu. 1. Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında ortaya çıkan yıkım, anlaşıldığı kadarıyla, bu gerilimi ikinci tutum lehine rafa kaldıracaktı.
Kıta Avrupa’sındaki bazı ülkelerin yanı sıra Türkiye’dekine benzer ÅŸekilde iki dünya savaşı arasındaki dönem Ä°ran’da da otoriter politikaların öne çıktığı bir tarihî safha olmuÅŸtu. Uzun yıllar içerideki istibdat ile yabancı güçlerin emperyalist politikaları arasında sıkışmış olan Ä°ran, 1920’lerin ortalarından itibaren dış müdahalelerden peyderpey sıyrılmışsa da içerideki baskının boyutu giderek artmıştı. Özellikle iktisadi alanda kaydedilen yapısal ilerlemeye raÄŸmen modernleÅŸme gayrimemnun sınıflar ortaya çıkarmış, bu da Ä°ran’da modernitenin yalnızca kurumsal tezahürlerinin deÄŸil, bizatihi kendisinin tartışma konusu olmasını intaç etmiÅŸti.
1941’den itibaren Ä°kinci Pehlevi dönemi boyunca Batı tarzı yapısal ilerlemeyle nevi ÅŸahsına münhasır bir diktatorya arasındaki tezat devletle toplumun geniÅŸ kesimleri arasındaki makası daha da açmıştır. Gerek 1941 yılında kurulan Tudeh Partisi’nin, gerekse sonraki örgütlenmelerin geliÅŸtirdiÄŸi sol söylem toplumda yeterince makes bulamamıştı. Ä°laveten, özellikle Muhammed Musaddık önderliÄŸindeki milliyetçi hareket 1950’lerin hemen başında Amerika marifetiyle Åžah lehine bastırılmıştı. Takip eden süreçte yoÄŸun olarak anti-emperyalist ve Üçüncü Dünyacı dille bezenmiÅŸ bir Ä°slamcı siyaset Pehlevi baskısına karşı yürütülen mücadelenin odağına yerleÅŸti.
Tütün Ä°syanı’ndan anayasal devrime ve sonrasında Rıza Åžah diktatoryasına karşı verilen mücadelelerin kâh başını çeken, kâh da önemli bir parçası olan din adamları sürgündeki Ä°mam Humeyni’nin liderliÄŸinde, özellikle 1970’ler boyunca Pehlevi aleyhtarı hareketin odağında yer aldılar. 1979 Ä°ran Devrimi temel olarak devletin, toplumun deÄŸerlerine karşı giriÅŸtiÄŸi mücadeleyi tasfiye etmek ve toplumuyla insicamlı bir devlet inÅŸa etmek hedefinin bir sonucu olmuÅŸtu. Modern kurum ve toplumsal yapıyla Ä°slamî kavram ve öÄŸretilerin nasıl telfik edileceÄŸi, Ä°slamın hangi kanallar ve ne dereceye kadar müdahil bir unsur olarak devlet idaresinde yer alacağı konuları ise devrim sonrası tartışmaların merkezine yerleÅŸecekti.
Kaynak: Derin Tarih / Eylül 2015
Henüz yorum yapılmamış.