Akdeniz'de enerji satrancı Türkiye
Follow @dusuncemektebi2
Türkiye, Libya Anlaşması’nı yapmakla, kendisini bu yeni jeopolitik denklemin dışında tutan plana ağır bir darbe vurdu; doğru bir hamle yaptı. Ancak sonuç alınabilmesi için vakit geçirmeden yeni siyasi hamlelerin yapılması gerekiyor.
DoÄŸu Akdeniz’de iki binli yılların başından itibaren bulunan petrol ve doÄŸalgaz yatakları, bölgenin sanılandan çok daha büyük ekonomik potansiyelinin olduÄŸunu ortaya koydu; bu tablo jeopolitik bir depreme yol açtı.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan, stratejik bir hamle baÅŸlattı. Mısır, Ä°srail, Ürdün, Suriye ve Lübnan ile art arda anlaÅŸmalar yaparak Ada çevresinde geniÅŸ bir alanı “münhasır ekonomik bölge” ilan etti. Böylelikle Türkiye’nin Antalya körfezine sıkışıp kalmasına yol açacak yeni bir bölge jeopolitiÄŸi inÅŸasına çalışıyor.
Rumlar; Ä°srail ve Mısır ile birlikte çıkaracakları doÄŸalgazı, Girit üzerinden Avrupa’ya iletecek boru hattı için prensipte anlaÅŸtılar. Ancak Yunanistan ve GKRY, daha ekonomik olduÄŸu için Ä°srail’in konuyu Türkiye ile görüÅŸmek istediÄŸine dair haberler duyulması üzerine, bir an önce imza sürecini tamamlamaya çalışıyor. AB’nin bu giriÅŸimleri destekliyor olması, cesaretlerini artırıyor.
Türkiye, BM'in tanıdığı meÅŸru Libya Hükûmeti ile imzaladığı “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması”na iliÅŸkin muhtıra ile stratejik bir atak yapmış oldu; kendisini DoÄŸu Akdeniz’de oluÅŸan enerji denkleminin dışında bırakmaya yönelik giriÅŸimlere izin vermeyeceÄŸini gösterdi. Ardından UMH’nın daveti üzerine Libya’ya asker göndermek suretiyle kararlılığına askerî bir nitelik kazandırmış oluyor.
Libya’ya asker gönderilmesi, elbette sıradan bir olay deÄŸil; beraberinde önemli riskleri barındırıyor. Kararla bunlar göze alınmış oluyor.
Libya'da uluslararası hukuka göre meÅŸru sayılan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) BaÅŸkent Trablus ve çevresinde egemen. Buna karşılık: General Hafter’in başında olduÄŸu Derne ve Tobruk merkezli muhalif güçler, nüfus yoÄŸunluÄŸu bakımından deÄŸilse bile, alan geniÅŸliÄŸi açısından ülkenin üçte ikisinde hâkim durumda.
Libya’da Arafat’tan sonra kabileler ve sosyal gruplar arasında yaÅŸanan ayrışma, toplumsal bütünlüÄŸü engelliyor, silahlı çatışmalar sürüyor. Rusya ve Mısır baÅŸta olmak üzere Fransa, BAE gibi dış güçler Hafter’i destekliyor. Putin’in ülke dışı operasyonlarda kullandığı ve Rus özel kuvvetlerinden bir generalin komuta ettiÄŸi Wagner adı verilen özel birlikte, iki bin kadar Rus‘un yanısıra Sudan ve Çad’dan getirilen beÅŸ binden fazla paralı askerin olduÄŸu ifade ediliyor.
SavaÅŸ uçakları ve ağır silahlara sahip olan, Mısır’dan destek saÄŸlayan Hafter güçleri Trablus’u kuÅŸatmış durumda. UBH Türkiye’nin desteklememesi durumunda çok uzun direnemez. Ancak Türkiye’nin de uzun süre desteÄŸini sürdürmesi mümkün deÄŸil. Bunun hem ekonomik ve politik hem de gönderilecek askerimizin hayatı açısından maliyeti katlanılamayacak derecede büyük olur. Ayrıca bu uzaklıktaki bir ülkeye gerekli lojistik desteÄŸin ulaÅŸtırılması da kolay deÄŸildir. CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın son Tunus ziyaretinde bu hususta bir anlaÅŸma saÄŸlandı mı bilmiyoruz.
Putin ile ErdoÄŸan’ın 8 Ocak’ta yapacakları görüÅŸmede Rusya’nın pozisyonunda deÄŸiÅŸiklik olmaması halinde iki ülke iliÅŸkilerinde görünürdeki bahar havası tersine dönebilir. Ä°dlib’te yaÅŸanan gerilim, YPG‘ye paralel bir Rus YGS’si oluÅŸturma giriÅŸimleri ve Barış Pınarı operasyonunun daha geniÅŸ alanda sürdürülmesinin engellenip buraların Åžam rejimine devredilmesi gibi güven sarsan sorunlara Libya’nın da eklenmesi halinde iliÅŸkilerin krize dönmesi kaçınılmaz olur.
Türkiye, bütün bu riskleri göz önüne alarak Libya sorununu bir an önce diplomatik alana taşımalıdır. UMH‘nin masada olmasının yanı sıra Tunus ve Cezayir’in de görüÅŸmelerde bulunmalarına zemin hazırlamalıdır. Almanya’nın bu konudaki önerisi kuvvetle desteklenmeli, Soçi benzeri bir siyasi platform oluÅŸturulmalıdır. Bu saÄŸlanırsa UMH‘nin meÅŸruiyeti, uluslararası bir görünüm kazanarak güçlenir.
DiÄŸer bir atak Ä°srail ve Mısır ile iliÅŸkilerimizde yapılmalıdır. Bu iki ülke ile iliÅŸkilerin buzdolabına kaldırılmaları, bizimle doÄŸrudan ilgili olmamakla beraber, bu ülkelerde belli konularda yaÅŸanan manevi, insani ve siyasi sorunlardan kaynaklanıyor; Ä°srail’in Filistin halkına sürdürdüÄŸü insanlıkla ve hukukla baÄŸdaÅŸmayan, BM kararlarını bile yok sayan uygulamalarına, Mısır’da Mursi’nin askerî darbeyle devrilmesine tepki göstermek ne derece doÄŸruysa iliÅŸkilerin sırf bu gerekçelerle dondurulması da aynı derecede yanlıştır. Tepkilerimizi etkili olmasalar da sürdürelim ama bunu siyasi ve ekonomik iliÅŸkilerin kesileceÄŸi noktaya getirmenin Filistinlilere hiçbir yararının olmadığını da görelim.
Benzer durum Mısır konusunda da yaÅŸanıyor. Tepkilerimiz, Mursi’nin devrilmesini de taraftarlarının acımasızca ezilmesini de engelleyemedi. Biz tanımıyor olsak bile bütün dünya, baÅŸta Ä°slam ülkeleri olmak üzere, Sisi’yi devlet baÅŸkanı olarak tanıyor. Devlet politikasını, karşılıklı çıkar iliÅŸkilerine dayalı devletlerarası iliÅŸkileri müteveffa Mursi’ye ve Ä°hvan’a hissi baÄŸlılık ve vefa duygularıyla düzenlemenin rasyonel bir izahı yapılamaz. Ä°srail’in baÅŸta PKK terör örgütü olmak üzere, bölge meselelerinde çok defa Türkiye’nin temel çıkarlarına aykırı bir politika izlediÄŸini biliyoruz. Hâlen ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde gerçekleÅŸtirmeye çalıştığı PKK/YPG devleti projesinin arkasında Ä°srail var. Ama bir yandan bütün bunları görüp önlemek için elimizden ne geliyorsa yaparken diÄŸer yandan iliÅŸkileri sürdürerek baÅŸka alanlarda çıkarlarımızın gereÄŸine uygun adımları atmak zorundayız. Çünkü devlet aklı bunu gerektirir.
Zengin hidrokarbon yataklarının bulunmasıyla birlikte DoÄŸu Akdeniz’in geleneksel jeopolitiÄŸi yeni baÅŸtan oluÅŸurken, bu denklemin dışında kalmamak için duygulara, hamasete deÄŸil akla ve reel politik ÅŸartlara uygun politikalar izlemeliyiz. Enerji hatları güzergâhı konusundaki coÄŸrafi avantajımızdan yararlanmalıyız. Türkiye, Mısır ve Ä°srail arasında, “kazan-kazan” anlayışıyla bir blok oluÅŸturulması hâlâ mümkündür. Çünkü Ä°srail ve Mısır, Türkiye’nin Libya ile yaptığı Deniz Yetki AnlaÅŸması’nı benimsemeleri durumunda, Rumlarla yaptıkları anlaÅŸmadan çok daha fazlasını elde ediyorlar. Ayrıca Girit güzergâhının ağır mali külfetinden de kurtulmuÅŸ oluyorlar.
Türkiye, Libya AnlaÅŸması’nı yapmakla, kendisini bu yeni jeopolitik denklemin dışında tutan plana ağır bir darbe vurdu; doÄŸru bir hamle yaptı. Ancak sonuç alınabilmesi için vakit geçirmeden yeni siyasi hamlelerin yapılması gerekiyor. Bunlar yapılamadığı takdirde Libya’ya asker göndererek yüklendiÄŸimiz külfetin anlamı kalmaz. Çünkü tek başımıza altından kalkamayacağımız çapta, uluslararası jeo-ekonomik bir oyunla karşı karşıyayız; kuÅŸatılmak üzereyiz. Buradan sıyrılıp çıkabilmek, imkânlarımızı ve gücümüzü azami derecede verimli kılmak için akla, bilgiye, erbabıyla istiÅŸareye her zamandan fazla ihtiyacımız var.
Müellif: [Nuri Gürgür (Türk Ocakları Eski BaÅŸkanı, ATO Meclis Eski BaÅŸkanı, Ä°ÅŸadamı, mütefekkir-yazar)
Kaynak:
https://www.turkocaklari.org.tr/yazar/nuri-gurgur/dogu-akdeniz-satranci-ve-turkiye-9840
Henüz yorum yapılmamış.