Ölümünün 45. yıl dönümünde Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya
Follow @dusuncemektebi2
Türk şiirinin çok mühim simalarından biri olan Arif Nihat Asya, 07 Şubat 1904 tarihinde Çatalca'ya bağlı İnceğiz Köyünde doğmuştur. Şair, doğum yerini bir şiirinde şu mısralarla açıklar:
Nerelisin diye soruyorlar:
Ä°nceÄŸiz köyünde doÄŸmuÅŸum...
Ä°nceÄŸiz'i Çatalca'ya,
Çatalca'yı Ä°stanbul'a baÄŸlamışlar...
Ä°stanbullu olmuÅŸum.
Arif Nihat Asya, babası Zîver Efendi'yi, doÄŸduktan bir hafta sonra kaybetmiÅŸtir. Asya'nın asıl adı Mehmet Arif'tir. Ailenin tek çocuÄŸuydu. Küçük yaÅŸta yetim kalan Mehmet Arif, dedesi Ä°brahim Tevfik Efendi'nin himayesinde büyümüÅŸtür. Annesi de evlenince bir anlamda hem öksüz, hem de yetim kalmıştır. Babaannesi ölünce de köyünden ayrılarak, bir çeÅŸit göçebe hayatı yaÅŸamıştır. Fakat o, çocuk haliyle hayata tutunmayı baÅŸarmıştır.
Ä°nceÄŸiz köy okulunda baÅŸlayan eÄŸitim hayatı, sırasıyla Ä°stanbul GülÅŸen-i Maarif RüÅŸtiyesi'nde, Bolu Sultanîsi'nde, Kastamonu Sultanîsi'nde sürmüÅŸ; Ä°stanbul Yüksek Muallim Mektebi'nde son bulmuÅŸtur. Böylece öÄŸretmen unvanıyla eÄŸitim ordusuna bir nefer olmuÅŸtur.
Aile kurumuna çok kıymet veren bir insandı Arif Nihat Asya... Ä°ki kez evlenen Asya'nın ilk eÅŸi Hatice Semiha Hanım'dan iki, ikinci eÅŸi Servet Hanım'dan da iki çocuÄŸu olmuÅŸtur. Ä°lk evliliÄŸinde huzuru yakalayamayan Asya, aradığı mutluluÄŸu ikinci eÅŸinde bulmuÅŸtur. Bunu da “Ne ÅŸiirden, ne ÅŸöhrettendir/Mutluluk Arif'e Servet'tendir” dizeleriyle dile getirmiÅŸtir. Bu beyit ebcet hesabıyla evlilik tarihleri olan 1941'e karşılık gelir.
Arif Nihat Asya, öÄŸretmen kökenli ÅŸairlerimizdendir. Sırasıyla Adana Erkek Muallim Mektebi'nde, Adana Erkek Lisesi'nde, Malatya Lisesi'nde(müdür olarak), Edirne Lisesi'nde, Ankara Gazi Lisesi'nde ve LefkoÅŸa Erkek Lisesi'nde Edebiyat ÖÄŸretmeni olarak görev yapmıştır. Adana ve çevresinde çok sevilen Asya, Demokrat Parti'den Seyhan(Adana) milletvekili seçilmiÅŸtir. Bu, onun kendi tabiriyle mektep kürsüsünden memleket kürsüsüne geçiÅŸidir. Mecliste çok aktif faaliyetler gösterse de milletvekilliÄŸinden haz almamıştır.
Yavuz Bülent Bakiler'in gözüyle Arif Nihat Asya
Bundan yıllar evvel Yavuz Bülent Bakiler Trabzon'a gelerek Asya'yla ilgili bir konferans vermiÅŸti. O, konferansta kadim dostu Asya'yla ilgili çok özel hatıralar anlatmıştı. Ben de bunları not etmiÅŸtim. Bu notlarımdan enteresan bulduklarımı aktarmak istiyorum:
“Asya, sıradan bir insan deÄŸildi. Onun için de, sıradanlığı sevmezdi. O yıllarda Ziya Gökalp’in kardeÅŸi, abisiyle ilgili olarak bir anma programı düzenlemiÅŸ Diyarbakır’da. Arif’i de o anma programına çağırmışlar. Fakat o, ÅŸu gerekçeleri ileri sürerek, fikirlerinden ilham aldığı ve çok sevdiÄŸi Gökalp’in anma programına katılmamış: “Åžimdi orada Ziya Gökalp nerede doÄŸdu, nerede öldü, neler yaptı gibi sıradan ve bilindik ÅŸeyler anlatacaklar. Ben bu gibi abidevî ÅŸahsiyetlerin kuru kuruya anlatılmasına karşıyım. Basmakalıp ifadelerden hoÅŸlanmam. Onun hususî hayatıdır mühim olan. Ä°nsanlar böyle kuru malûmatlardan usandı artık.”
Bugünün tabiriyle medyadan çok ÅŸikâyetçiydi Arif Nihat Asya... O yıllarda TRT bir kez olsun onunla program yapmadı. Program yapmayı bir kenara bırakın, kendisinden bir satır bile söz etmedi. Kıbrıs’ta öÄŸretmenlik yaptığı 1960’lı yıllarda Kıbrıs Rum Televizyonu bile kendisiyle bir program yaptı ama bizimkiler böyle bir ÅŸeyi akıl etmedi bile. Ne kadar yazık!
Arif Nihat Asya, gülümsemesini ve gülümsetmesini bilen nüktedan bir insandı. 1940’lı yıllarda Adana’da bir gece, dostuna ziyarete gitmiÅŸ. Malûm, dönüÅŸte eve yürüyerek gitmek zorunda… Ötelerden bir köpek sesi duymuÅŸ. Sesin sahibi köpek, iyice yaklaÅŸmış onlara. Kucağındaki çocuÄŸu olan Fırat’ı, eÅŸine vermiÅŸ. BaÅŸlamış köpekle taktik savaşına. Köpek ne yapmışsa o da onu yapmış. Kendi tabiriyle köpekle hırlaÅŸmış; köpeÄŸe köpeÄŸin diliyle cevap vermiÅŸ.15 dakika böyle bir hırlaÅŸmadan sonra köpeÄŸi kaçırmış. Bunu aynen bana anlattıktan sonra ÅŸöyle devam etti: “Yavuz, biz köpekle köpekçe, insanla insanca konuÅŸmasını biliriz.”
Asya, hazırcevap bir insandı. Zamanın Millî EÄŸitim Bakanlarından Hasan Ali Yücel, Malatya’da okulları geziyor. O vakitler Arif Nihat Asya da Malatya’da bir lisede müdürlük yapıyor. Tabiî ki birbirini çok iyi tanıyorlar. Çünkü Yücel, bakanlığının yanında yazar olarak da kendini kabul ettirmiÅŸ bir isim… Fakat ikisi de farklı düÅŸüncelerin temsilcileri… Bakan, okulun durumunu beÄŸenmiyor: “Bu ne biçim okul; okuldan çok hapishaneye benziyor.”diyor. Asya cevabı yapıştırıyor: “Efendim ben bu okul yapıldıktan sonra geldim. Yoksa siz beni buraya hapishane müdürü diye mi gönderdiniz.” Bakan Yücel çok kızar ama belli etmez. Arif Nihat’ı bırakmaya hiç niyeti yoktur. Tahkire(aÅŸağılamaya) devam ederek eleÅŸtirilerini giyimine yöneltir: “Hoca o ne biçim kıyafet… Paçaların çamur içinde...”der. Asya kızar, hatta köpürür. Åžu üstü kapalı ve kinayeli cevabı verir: “Sayın Bakan!.. Paçalarımı aÄŸzınıza almayın.” Daha sonra müdürlükten alınarak Türkçe ve Fransızca öÄŸretmenliÄŸine indirilir.
Nükteleri meÅŸhurdu onun. EÅŸi Servet Hanım, Kimya öÄŸretmeniydi. O zamanlar onlu not sistemi geçerliydi. Servet Hanım’ın öÄŸrencileri, hocalarını Arif Nihat’a ÅŸikâyet etmiÅŸler. Bir ilâ beÅŸ arasında not verdiÄŸini, beÅŸten yukarı not alamadıklarını, oysa kendisinin genelde beÅŸten aÅŸağı not vermediÄŸini belirttiler. Bunun üzerine Asya ÅŸu nükteli cevabı verir: “Biz aile meclisi olarak karar aldık. Birden beÅŸe kadar notlar eÅŸimin, beÅŸten yukarkiler de benim!..”
Lâfı gediÄŸine oturturdu o… Aşırı makyaj yapıp soyunan kadınların bu davranışlarının ardındaki sebebin ne olabileceÄŸine dair kendisine soru yönelten bir muhatabına ÅŸu cevabı vermiÅŸ: “Onlara sayın demiÅŸler, soyun anlamışlar; bayan demiÅŸler, boyan anlamışlar!..”
Arif, 05 Ocak 1975’te Ankara Numune Hastanesi’nde öldü. Yakınları onu ölümüne yakın günlerde terk ettiler. EÅŸi Servet Hanım’a: “Hanım ÅŸu telefon defterini getir bakalım. Bizim dostlarımız vardı bir zamanlar! Ne oldular ÅŸimdi?” diye serzeniÅŸte bulunmuÅŸtu.”
Åžiir ve nesirlerle örülü ipeksi bir koza: Arif Nihat Asya Külliyatı
Merhum Arif Nihat, Rahmeti Rahmana kavuÅŸtuÄŸunda arkasında millî ve manevî deÄŸerlerle örülmüÅŸ zengin bir ÅŸiir hazinesi bırakmıştır. O hem usta bir ÅŸair, hem de usta bir yazar(nasır)dır. Fakat onun ÅŸairliÄŸi, yazarlığının çok ilerisindedir. Arif Nihat Asya, çok zengin bir ÅŸiir külliyatı bıraktı okuyucularına... Onun kaleme aldığı birbirinden kıymetli ÅŸiir kitapları ÅŸunlardır: “HeykeltıraÅŸ (1924), Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor (1945), Rubâiyyat-ı Arif (1956), Kubbe-i Hadrâ (1956), Kökler ve Dallar (1964), Kıbrıs Rubaileri (1964), Nisan (1964), Emzikler (1964), Dualar ve Âminler (1967), Kova Burcu (1967), Yürek(1968), Avrupa’dan Rubailer (1969), Köprü (1969), Aynalarda Kalan(1969), Divançe-i Arif(1970), Basamaklar (1971), Åžiirler (1971), Büyüyün Kızlar Büyüyün (1976), Fatihler Ölmez (1976), Yerden Gökten (1976), Ses ve Toprak (1976), Takvimler (1976)...”
Arif Nihat Asya'nın ÅŸairliÄŸinin yanında, yazarlığı da çok ehemmiyetlidir. Bir sanatkâr duyarlılığıyla kaleme aldığı nesirlerinde sosyal ve siyasal konuları, yurt gözlemlerini, arkadaÅŸlarını, yakın çevresini, tarihî konuları, dinî meseleleri, aÅŸkı, tabiatı anlatmıştır. Nesir türündeki kitapları ÅŸunlardır: “Yastığımın Rüyası(1930), Ayetler(Kanatlarını Arayanlar)(1936), Kanatlar ve Gagalar(1945), Enikli Kapı/Top Sesleri(1964), Terazi Kendini Tartamaz(1967), Tehdit Mektupları(1967), Onlar Bu Dilden Anlar(1970), Aramak ve Söyleyememek(1976), Ayın Aynasında(1976), Kubbeler(1976), Sevgi Mektupları....”
Arif Nihat'ın nesirleri usta iÅŸidir. Bu metinleri büyük bir sabırla, adeta bir kuyumcu titizliÄŸiyle kaleme almıştır. Onun bazı sözleri bir çeÅŸit aforizmadır. Sözün bu noktasında bunlara birkaç örnek vermek istiyorum: “DüÅŸünülüyorum, öyleyse varım”, “Onlar asil doÄŸmuÅŸlar çocuÄŸum, bize de asil ölmek kalmış”, “Benim öksüzlüÄŸüm Hz. Adem'in ölümüyle baÅŸlar”, “Kulun olarak doÄŸmasaydım, kendiliÄŸimden gelir, fahrî kulun olurdum Allah'ım!”, “Dünün ArÅŸimed'i 'Buldum' diye haykırmıştı. Yarının ArÅŸimed'i 'Kaybettim' diye haykıracaktır”, “Bu dünya düÅŸmanlarını da gemiye alacak bir Nuh ister”
Arif Nihat Asya'nın Kıbrıs günleri
Åžair Arif Nihat Asya, 1960 senesinde DP hükümeti tarafından LefkoÅŸa'daki Celal Bayar Lisesi'nde öÄŸretmen olarak görevlendirilmiÅŸtir. O, görev yaptığı bu okulda öÄŸrencilere öncelikle Türklük ve tarih ÅŸuurunu aşılamıştır. Asya'nın bu bilinçlendirme gayreti okulla da sınırlı kalmıyor, Kıbrıs halkını da fırsat ve zemin buldukça hıyanetlere karşı uyandırıyordu. Bu küçük adanın Türk kesimindeki halk, kendisini çok sevmiÅŸ ve fikirlerini benimsemiÅŸti. O, Kıbrıs Türk'ünün haklı ve ÅŸanlı davasıyla ilgili 25'in üzerinde yazı yazmıştır. Kıbrıs Rubaileri adlı ÅŸiir kitabı da onun Kıbrıs'a dair yazmış olduğı çok anlamlı ve kıymetli bir eserdir.
Asya, aslında Kıbrıs'ta iki sene kalacak, gerekirse buradaki görev süresi iki yıl daha uzatılıp dört yıla tamamlanacaktı. Fakat o arada 27 Mayıs Ä°htilali olunca, hoca görev süresinin ilk dilimini bile tamamlayamadan geri çaÄŸrılmıştır. Fakat o, Kıbrıs'a olan ilgi ve sevgisini Türkiye'ye döndükten sonra da devam ettirmiÅŸtir. Onun Kıbrıs'la ilgili bir dörtlüÄŸünü paylaÅŸmak istiyorum:
Bir gün sana bir falcı gelip ikbâl açar
Bahtında, bakar ki, mutluluk dal dal açar
Gam çekme, der, üç vakte kadar koynunda
Ey yavru vatan, bütün çiçekler al al açar
Bir Mevlevi derviÅŸi Arif Nihat...
Merhum Arif Nihat Asya, dindar bir insandı. Milliyetçi oluÅŸu da onun bariz vasıflarından biriydi. Asya, arkadaşı Hakkı Mahmut Soykal vasıtasıyla mevlevî ÅŸeyhi Ahmet Remzi Akyürek'le tanışmıştır. Onun müridi olmuÅŸtur. Mevlevîlikte mühim noktalara gelmiÅŸtir. Hocasıyla olan manevî dostluÄŸunu “Senden el aldığım gün sana vermiÅŸtim izin /Hem müridi hem ÅŸeyhi olduk birbirimizin” dizeleriyle anlatmıştır. Mevlevilikte önemli merhaleler kateden Asya, aradığı gerçek huzuru da bu dergâhta bulmuÅŸtur.
O, Mevlâna'ya yürekten baÄŸlanmıştır. Mevlevî büyüklerini de saygı ve sevgiyle anmış, onlara ÅŸiirlerinde yer vermiÅŸtir. “Kubbe-i Hadra” adlı ÅŸiir kitabı onun MevlevîliÄŸini açıkça ortaya koyan, bu gelenekten gelen bir adlandırmadır. Onun ÅŸu dörtlüÄŸü Mevlâna'ya duyduÄŸu derin sevgiyi göstermektedir:
Mâlûmumuz olmayan murâdınca göÄŸün
Sizlerle helâlleÅŸmeye sıram geldiÄŸi gün
Ey sevgili dostlar, beni Mevlânâ'nın
Âriflere giydirdiÄŸi hil'atla gömün!
Arif Nihat'ın naatlere sığmayan Hz. Muhammed (sav) sevgisi
Asya'nın Resul-i Ekrem Efendimize derin bir sevgisi ve muhabbeti vardı. O, peygamberimize yazılmış olan ÅŸiirlerin en uzunlarından biri olan 200 mısralık “Naat”ı kaleme almıştır. “Seccaden kumlardı” diye baÅŸlayan “Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!” dizesiyle biten bu muhteÅŸem söz abidesi, bugüne kadar yazılmış naatlar içinde kendine has bir yer tutmaktadır. Bu ÅŸiir, söz incileriyle büyük bir özen ve dikkatle gergef misali nakış nakış iÅŸlenmiÅŸtir.
Naatlar genellikle kaside biçiminde yazılır. Fakat Arif Nihat Asya'nın naatı serbest tarzda(ölçüsüz) kaleme alınmıştır. Bu, aslında naat sahasında yepyeni bir denemedir, o bu denemede çok da baÅŸarılı olmuÅŸtur. Bu ÅŸiirde peygamberimize duyulan derin muhabbet, sevgi, hasret ve hayranlık vardır. Bu ÅŸiir dün olduÄŸu gibi bugün de çok sevilerek okunmakta ve ezberlenmektedir. Bu özleyiÅŸ dolu ÅŸiirden bir bölümü dikkatlere sunmak istiyorum:
Åžimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi...
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
DüÅŸkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi...
Nerde kaldın ey Resûl,
Nerde kaldın ey Nebi?...
Gel, ey Muhammed, bahardır...
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır...
Hacdan döner gibi gel;
Mi’râc’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!
Åžair Arif Nihat'ın Resulullah Efendimize duyduÄŸu derin sevgi ve iÅŸtiyak sadece bu ÅŸiirden ibaret deÄŸildir. O, bunun gibi daha birçok ÅŸiirinde peygamberimize olan hayranlığını ve özleyiÅŸ duygularını defaatle dile getirmiÅŸtir. Tarih düÅŸürme sahasında bir üstad sayılan Arif Nihat Asya, Peygamberimizin doÄŸumuna da birçok kez tarih düÅŸürmüÅŸtür. Buna da bir örnek verelim ÅŸimdi:
Beklerken ümîd, Tanrı’nın gözdesini,
Bir sırrın, kimse açmamış, perdesini…
VermekteymiÅŸ meÄŸer ki 'ArÅŸ' Ebced’den
Dünyâya cihânın en büyük müjdesini
Bir mu’cize var, belki siler kuÅŸkusunu:
Ey Asya, çağır ÅŸüphelerin yolcusunu
Anlat, ki bu âlemde “Åžeriat” bir aÄŸaç…
Saklar kökü, tarihlerin en kutlusunu (570)
Türk ÅŸiirinin millî ve yerli gür seslerinin başında gelirdi Arif Nihat Asya... Biz onu daha çok “Bayrak Åžairi” olarak tanıdık, bildik ve sevdik. O, memleketin deÄŸerleriyle deÄŸerlenen, milletimizin dertleriyle dertlenen mümtaz bir söz eriydi. Onu 1975 senesinin ilk günlerinde, 5 Ocak'ta kaybettik. Kim bilir ÅŸimdi çok uzaklarda yine Hakk'ı ve hakikati terennüm etmektedir. Ölümünün 45. sene-i devriyesinde "Bayrak Åžairi" Arif Nihat Asya'yı rahmet ve minnetle anıyoruz. Ruhu ÅŸâd, mekânı uçmak olsun.
Müellif: M. Nihat Malkoç / Dünya Bizim Web Sitesi
Henüz yorum yapılmamış.