Sosyal Medya

Bilge Kral noel kutlamalarını eleştirmişti

Aliya İzzetbegoviç tarafından Noel kutlamalarını protesto etmek amacıyla kaleme alınan “Pamuk Dede” mektubu kime gönderildi? Mektupta neler yazıyordu?



 
 “Kim bir kavme benzemeye çalışırsa o da onlardandır.”
 
 (Ebû Dâvud; Libas, 4/4031)
 
İnanç, kültür, gelenek gibi her milletin kendine has kıymetleri mevcuttur. Bu kıymetlere hürmet göstermek ve menfi-müspet ilişkisi kurarak millî varlığımızı korumak bir nev’i vatandaşlık borcudur. Mesûliyet ve kıymetlerin fertten topluma müthiş bir denge kurduğunu fark eden Bilge Kral Aliya, 1996 senesinin gelişini, bu dengeye ters bir muvazenede kutlayanları protesto etmiş ve çeşitli yayın kuruluşlarının editörlerine “Pamuk Dede Konuşması” ismiyle bilinen mektubunu göndermiştir:
 
“Baylar,
 
Bosna’da yeni yıl kutlamalarını gösterdiğini iddia ettiğiniz dün geceki haberlerinizi ve bazı sahneleri izlerken belli bir rahatsızlık hissettim. Halkımızın büyük çoğunluğunun, özellikle de savaşçıların, bu gösteriden sonra aynı can sıkıntısını hissettiklerini düşünüyorum. Gerçekten nerede yaşadıklarını düşünmüştür onlar.
 
Yeni yıl akşamı millî bir kutlama olarak gösterdiğiniz şey gerçekte bir azınlık tarafından yapılan bir kutlama, kesinlikle yurttaşlarımızın %1’inden fazlasını teşkil etmeyen kesimin yaptığı bir kutlama çünkü. Yurttaşlarımızın %99’u ne olacak? Eğer onlar da kutlama yapmışsa, eğer fırsat ve irade bulmuşlarsa bunu mütevazı şekilde evlerini ve sevdiklerini incitmeyecek şekilde yaptılar. Yalnızca az sayıda arsız ve kalpsiz kişi, mezarlar ve yaralar hâlâ tazeyken sanki hiçbir şey olmamış gibi sarhoş olmaya ve kameralar önünde yüzlerini göstermeye cesaret edebilir.
 
Sizler de, sayın radyo ve televizyon editörleri, bundan sorumlusunuz. Yorumda bulunmadan ve onaylar görünerek bütün bunları gösterdiniz.
 
Bir Avrupa ülkesiyiz biz ancak bu, bütün Avrupalı kötülüklere kapımızı açmamız gerektiği anlamına gelmez: alkole, pornografiye, uyuşturucuya ve her türlü pervasızlığa. Avrupalı kararlılığı, gayreti ve örgütlenme duygusunu takip edeceğiz ama ölçüsüz ve ölçütsüz olarak her türlü yolla Avrupa ve Amerika’yı taklit etmeyeceğiz.
 
Sizden halkımıza yabancı olan ‘Pamuk Dede’yi ya da diğer simgeleri empoze etmemenizi rica edeceğim. Eğer istiyorsa herkes bunları kendi evlerinde, kendileri için yapabilir. Televizyon bir kamu kurumudur ve halkımızı aptal yerine koymaya kimsenin hakkı yok.
 
Sansür ya da yasaklama uygulamayacağız ama halkın, bazılarının kültür ve özgürlük adına, gerçekte yanlış bir kültür ve yanlış bir özgürlük adına empoze etmeye çalıştığı inanılması güç çeşitli değerleri reddettiğinden ve hor gördüğünden emin olacağız.”[1]
 
 
Mektubun satır aralarına gizlenen meseleler
 
Bundan tam yirmi dört (24) sene önce yayımlanan bildiride (yahut mektupta) görülmesi gereken çok derin ve mühim meseleler vardır. Milletleri asimileye zorlayan, kültürleri bozguna uğratma arzusunda olan, inandığımız her ne varsa hepsinden vazgeçerek yalnız ve yalnız tek aklın dayattığı inançlara uymamızı isteyen kimseler var. Bu kimseler kendilerini üst akıl ilân ederek diğer akıllarla oynayabileceklerinin hayâlini kuruyorlar.
 
Mektup Bosna-Hersek’teki katliam sonrasında yeni yılı karşılayan birtakım vicdan ve haysiyetten uzak kitleye hitap ediyor. Dert yeni yılın kutlanması değil; kutlanma usûlü. Bu mektubu, bu güne ve her millete göre değerlendirmek mümkündür.
 
Savaş usûlleri değişiyor, insanlar değişiyor, teknoloji başka boyutlara geçiyor fakat onların (üst akıl?) derdi asırlardır aynı: İntikam almak. İntikamın yolunu da biliyorlar. Milletlere tarihlerini unutturmak ve kendi inançlarına çağırmak çünkü tarihini unutan herkes, her neye inanıyorsa ondan vazgeçer, dahası eskiden inandıklarına düşman olur.
 
Bir millet yahut milletler kendilerine ait olandan utanıp başkalarına ait olanı sevimli bulduğu noktalarda, hiç durmadan uçuruma doğru hızla adım attığını fark etmeli. Bu sahtekâr sevimlilik maskesini yırtıp atmalı ve asıl olanı görmeli ki uçurumdan yuvarlanmasın, kaybolmasın, yok olmasın, basit plânlara yem olmasın.
 
Tehlikenin sırf haber peşinde koşup ne yaptığını fark etmeden kendi milletine, tarihine, insanına zarar veren basın ve medya kuruluşları tarafından çığlaştığını çok önceden gören Aliya; gerçeği yansıtmayan her türlü haberin karşısında dimdik duruyor çünkü biliyor. Savaşların büyüğü nedir biliyor, bir millete zarar verilmek istendiğinde Avrupa’nın göbeğinde de olsa dünya kulaklarını kapatır! Kuzey’de, Güney’de, Doğu’da, Batı’da, Asya’da, Avrupa’da olmanız hiçbir şey ifade etmez. Savaşlar şekil değiştirir. Topu tüfeği biter, bombası başlar; bombası biter, gazı başlar; gazı biter, basın ve medya yolu başlar yani savaş bitmez yalnızca şeklini değiştirirler. Çünkü kana susamış azgın bir topluluk vardır. Allah’ın bildirdiğiyle sabittir. Biz, bunları biliyor ve imân ediyoruz; imân ediyor ve biliyoruz. Dertleri haritada yer alan, güç yettirebildikleri her İslâm ülkesinin hafızasını yok etmektir. Bu plân dünya var olduğundan beri sinsi zekâlar tarafından işletilmekte.
 
 
Müslüman ferdin ve toplumların uyanık, gayretli, dirayetli ve basiretli olmaları şart! Çünkü bütün karşı çıkışlar İslâm’a. Dikkatli bakın, düşünün: Hafızalar niçin siliniyor? Prof. Dr. Fuat Sezgin’in deyişiyle, “İslâm âlimlerinin dünyanın bir buzağının boynuzunda taşındığına inandırılan çocuklardan biri olması ve tam mühendislik fakültesini tercih edecekken insaflı bir yabancının verdiği konferansta Avrupalıların ilmi, Müslüman âlimlerden öğrendiğini anlatmasıyla fikir dünyasının değişmesi ve günümüzde dünyanın birçok yerinde saygıyla anılır hâle gelmesi” ne çok alt metin taşıyor. Sezgin’in çalışmalarındaki niyetten ve çalışmalarından haberdar olduğumuzda zihnimiz aydınlanacak. Bilinçsiz bir (kör) taklit yerine bilinçli öğrenme yoluna gitmeli; dostumuzu düşmanımızı iyi görmeliyiz. Dinî ve millî kimliğimizi muhafaza etmeliyiz, hafızamızda ve hayatımızda kimliğimizi dipdiri tutmalıyız. İlmi nerede bulsak almamız gerektiğini öğütleyen Resulullah’ı (s.a.a.) duymalı ve dünyanın neresinde bulunduğuna bakmadan fayda sağlayacak ilmi öğrenmekle mükellefiz lâkin benliğimizden vazgeçmeden, iyi yanları alıp kötü yanları bırakarak ilim ve türlü etkileşimleri değerlendirmeliyiz.
 
Biz, Avrupa ülkesi değiliz fakat biliyoruz ki oralarda da çok kardeşimiz var, tıpkı dünyanın her yerinde kardeşlerimiz olduğu gibi. İyilikleri çoğaltmakla mesulüz ve faydasızı bırakmalıyız. Aliya’nın dediği gibi ölçülü ve ölçütlü olmalıyız, itidal mühim bir nasihat.
 
Hor görülen ve hor görmemizi istedikleri kıymetlerimizi başımızın üzerinde taşıyalım. Bizi niçin reddettiklerini ve asla kendilerinden görmeyeceklerini anlayalım. Kendimiz olalım. Empoze edilmeye çalışılanlara reddiye çekelim çünkü dayattıkları bizden olmayan bir kültür ve yanlış bir özgürlük anlayışı.
 
 
Saint Nicholas, Santa Claus ve Pamuk Dede
 
“Pamuk Dede Konuşması”nın satır araları oldukça derin. Yüzeysel okuyup derinine inemeyenler içinse yeni yıl kutlamalarını küçümseyen karşıt bir fikir. İşte bu bildiriyi böyle algılayanlardan O’Connor da Aliya’ya tepki gösteriyor ve bize bir kapı daha açılıyor:
 
“Sayın O’Connor,
 
Zor ve biraz da komik bir yanlış anlamaya dikkat çekmeliyim. Müphem bir benzer ama tamamıyla farklı, tam ifade edilirse dışarıdan aynı, içeriden ise farklı iki karakter var: Santa Claus ile Pamuk Dede. Aynı elbiseleri giyerler ve neredeyse aynı zamanda ortaya çıkarlar; bu nedenle, buradaki ve özellikle Amerika’daki kimseler bunları birbirine karıştırır. Saint Nicholas, Hıristiyan geleneğinden gelir ve Noel Gecesi ortaya çıkar; Pamuk Dede ise eski SSCB’den gelir ve Yılbaşı Gecesi ortaya çıkar. Burada, eski Yugoslavya topraklarında, eski Doğu Bloku ülkelerinde olduğu gibi Saint Nicholas ya da Santa Claus yoktur; yalnız Yeni Yılın Pamuk Dedesi vardır. Onun dinle ilişkisi yoktur ve SSCB’de dinî geleneğe son vermek için devrimden sonra yerleştirilmiştir.
 
1996’nın başında yazdığım açık bir mektupta, o yılın Yeni Yıl Gecesi nedeniyle bazı kimselerin uygun olmayan davranışlarına kızgınlıkla tepki göstermiş ve onlara yaralarımızın hâlâ taze olduğunu ve Srebrenica trajedisi üzerinden sadece 6 ay geçtiğini hatırlatmıştım. Bu mektupta Pamuk Dede’den de bahsettim ve onun bizim geleneğimize ait olmadığını belirttim çünkü gerçekten değil. Mektupta Saint Nicholas’a hiçbir atıf yoktu. Burada, Bosna’da Noel şerefli bir biçimde kutlanır. Müslümanlar başkalarının simgelerine saygı gösterir ama bunları kendi simgeleri kabul etmezler, ne onlarla özdeşiktirler ne de bu simgelerle özdeşleşmeleri istenir.
 
Açıklamamın okuyucularınıza ulaşacağı umuduyla, onlara kutlu Noel ve mutlu Yeni Yıl dileklerimi iletiniz.”[2]
 
O’Connor’a cevaben yazılmış mektupta görülür ki Hıristiyanların kutladığı bir bayrama –üstelik Hıristiyanlık değerini söndürmek isteyenlerce- musallat edilen Pamuk Dede’nin kültürlere neden, kimlerce yerleştiğine değinilmiştir. Birkaç açıklamadan sonra kilit cümleyi yazar: “Müslümanlar başkalarının simgelerine saygı gösterir ama bunları kendi simgeleri kabul etmezler, ne onlarla özdeşiktirler ne de bu simgelerle özdeşleşmeleri istenir.”
 
Bizler de bu farkındalıkla, bilinçle gerek vatanımızdaki gerek başka ülkelerdeki insanların noel ve yeni yıllarını kutluyoruz. Müslüman kardeşlerimizin ise inandıkları gibi yaşamalarını temenni ediyoruz. Saygı gösterelim fakat aynılaşmayalım çünkü inandıklarımız farklı, kimliğimizden ödün vermeyelim.
 
Müellif: Büşra Ayar Al / Kaynak: Dünya Bizim Kültür Portali
 
 
[1] İzzetbegoviç, Aliya; Tarihe Tanıklığım (2016), Klasik Yayınları, s. 366-367, İstanbul.
 
[2]  İZZETBEGOVİÇ, ALİJA; Tarihe Tanıklığım (2016), Klasik Yay., s. 367-368, İSTANBUL.

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.